Ege Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı: "Talepte düşüş yok, erişebilirlikte sorun var"
Konut ve kira sorunu nasıl çözülecek? Kamuoyunun uzun süredir gündemindeki bu sorunun cevabını bulmak için sektör temsilcilerine danıştık. İlk konuğumuz KONUTDER Başkan Yardımcısı ve GYODER Yönetim Kurulu Üyesi olan Ege Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı, Habertürk Emlak Editörü Ahmet Hamdi Girgin'in sorularını yanıtladı. Satışların düşmesini değerlendiren Kabadayı, talebin düşmediğini ancak konuta erişebilirlikte sorun yaşandığını, kira giderinin ise hane gelirinin yüzde 30'unu geçmemesi gerektiğini kaydetti. Sektördeki problemlere değinen Kabadayı, işçi ve usta bulmakta zorlandıklarını ve ara eleman yetiştirilmesi gerektiğini belirtti
Türkiye'de gündemin en önemli konularından biri son dönemdeki konut fiyatları ve kira artışları... TÜİK'in açıkladığı son verilere göre haziran ayında konut satışları, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 44 düştü. Satışların dibe vurduğu ortamda bir yandan fiyatlar artarken, krediye ulaşmakta da zorluk yaşanıyor. Deprem bölgesinin yeniden inşası, İstanbul'un depreme hazırlanması, kentsel dönüşüm de kamuoyu tarafından dikkatle takip ediliyor.
Biz de konut probleminin nasıl çözüleceği konusunda sektörün önde gelen isimleriyle bir araya gelerek çözüm önerilerini sorduk. İlk konuğumuz KONUTDER Başkan Yardımcısı ve GYODER Yönetim Kurulu Üyesi olan Ege Yapı Yönetim Kurulu Başkanı İnanç Kabadayı oldu.
- Öncelikle Ege Yapı'yı kısaca tanıtabilir misiniz?
Ege Yapı olarak biz gayrimenkul geliştirme alanında yaklaşık on yedinci yılımıza giriyoruz. İstanbul'da ve İzmir'de farklı lokasyonlarda projeler gerçekleştiriyoruz. Bugüne kadar toplam gerçekleştirdiğimiz 25 tane projeyle iki milyon metrekareyi aşkın inşaat tamamlamış durumdayız. Şu an halihazırda inşaat başlamış, devam eden ve planlama aşamasında olan yaklaşık masamızda 15 tane proje var. Bunların içinde hem yeni projeler olduğu gibi kentsel dönüşüm projeleri de var. 15 projenin de toplam tamamlandığındaki inşaat hacmi, büyüklüğü yaklaşık olarak 1 buçuk milyon metrekareyi bulacak. Hedefimiz önümüzdeki 5 yıl içinde 3 buçuk milyon metrekare inşaatı tamamlamış olmak. Bugüne kadar Ege Yapı olarak konut dışında ofis, otel, alışveriş merkezi, sosyal binalar gibi birçok binalar yaptık. Aslında çok uzun yıllardır İstanbul'da faaliyet gösteriyorduk. İzmir'le beraber ağırlıklı olarak hem konut hem villa hem yüksek katlı toplu konutlar gibi farklı alanlarda konut ihtisas firması olarak yeni projelerimizi gerçekleştiriyoruz.
KREDİYE ULAŞMADAKİ ZORLUK SATIŞLARI DÜŞÜRÜYOR
- Konut satışlarında TÜİK'in verilerine göre haziran ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 44'lük düşüş yaşandı. İlk 6 aya baktığımızda da yüzde 22'lik düşüş görüyoruz. Tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında sektör temsilcisi olarak öngördüğümüz bir tabloydu. Biliyorsunuz pandemi sonrasında dünya genelinde olağanüstü bir enflasyonist ortam oldu. Bu enflasyon ortamla beraber 2022 yılında yatırımcı ve konut ihtiyaç sahibi olan kişiler, enflasyonu gördüğü anda ciddi şekilde satışlara talep oluşturdu. Tabii ki bir taraftan da pandemi döneminin de birikimi söz konusuydu. 2022'de yoğun bir ilgi alaka oldu ve gerçekten çok ciddi satışlar yaptık. 2023'te ise biraz konut kredisinin limitlenmesi, biliyorsunuz 10 milyon TL'ye kadar vardı, ilk evini alanlara vardı, 2.,3. evini alan vatandaşlar için bir konut kredisi fırsatı yoktu. Konut kredisinin oluşturduğu bu tür etkiler satışlar üzerinde çok ciddi negatif bir etki oluşturuyor. TÜİK verilerine baktığımızda ne zaman ki konut kredi faizleri düşükse satışlar yukarı doğru ivmelenir, faizler yüksek olduğunda veya bu dönem gibi konut kredisine de çok zor ulaşıldığı, belli bir fiyat seviyesinin üzerine hiç verilmediği gibi durumlarda da konutun satışlarının negatif etkilenmesini öngörüyorduk.
TALEPTE DÜŞÜŞ YOK, ERİŞEBİLİRLİKTE SORUN VAR
Bir diğer etken de tabii ki inşaat maliyetlerindeki hızlı artış; halen devam ediyor biliyorsunuz. Geçtiğimiz yıl dünya genelinde olduğu gibi Türkiye'de de hem emtiadaki fiyat artışı hem Türkiye üzerinde döviz kurunun etkisi hem diğer tarafta enflasyon etkisi gibi birçok etkeni koyduğumuzda fiyatların hep yukarı yönlü olduğunu gördük. Aslında tüketici tarafında talep noktasında düşüş yok, halen yoğun bir talep var. Bizim şu an halihazırda hem demin de bahsettiğim gibi devam eden veya planladığımız projelerde ön talepler topluyoruz, talep halen geçtiğimiz yılki rakamlarla karşılaşıyor. Benzer oranlar var. Yani talep tarafında bir negatiflik görmüyoruz. Burada sadece önemli olan erişilebilirlik. Konutun fiyatına erişilebilirlik. Diğer taraftan konut kredisine erişebilirlik gibi birçok etkenler oluyor.
2023 GEÇEN YILA GÖRE DAHA DÜŞÜK BİR RAKAMLA KAPANACAK GİBİ GÖZÜKÜYOR
Bizim gibi gayrimenkul geliştiricilerin de tüketiciye sağlayabileceği vadeler çok daha sınırlı. Bankadan çok rahatlıkla 10 yıla kadar konuk kredisi kullandırılabilirken, biz bu dönemlerde maksimum 36 ay gibi bir vadeler yapabiliyoruz. Bu da tabii taksitleri de böldüğünüzde bilhassa şehir merkezindeki ve şehir merkezinin yakınındaki bölgelerde, fiyatların yüksek olduğu bölgelerde tabii ki erişilebilirliği zorluyor. Bunu da sizin de bahsettiğiniz gibi verilerde net bir şekilde eksikliğini görüyoruz. Ve aşağı yönlü baskının oluştuğunu görüyoruz. Şu an gözüken de bu yılın ikinci yarısında da benzer bir ivmeyi göreceğiz diye düşünüyorum. Geçtiğimiz yıllara göre 2023 daha düşük bir rakamla kapanacak gibi gözüküyor bu şekilde trend giderse.
BÜYÜKŞEHİRLERDE ARAZİ BULMAK ÇOK ZOR
-Haziran ayı verilerine göre satışların sadece yüzde 16'sı ipotekli satış olarak gerçekleşti. Krediye ulaşım sorunu çözülebilir mi? Arz ve erişebilirlik konusunda da sorun olduğu görülüyor. Sektörde çözülmesi gereken sorunlar neler?
Birincisi bahsettiğiniz gibi kredili satışların toplam satışlar içindeki sağlıklı payı ortalama kırklardan aşağı olmaması lazım. Tabii gönül ister daha da yukarı gitsin ama Türkiye'nin baktığımızda işte TÜİK'in bu veriyi toplamaya başladığı yaklaşık 11. yıl yanlış söylemiyorsam, bütün rakamlara yıllık verilere baktığımızda; ortalama 35'ler civarında bir konutun krediyle, banka kredisiyle alındığı bir performans sağlanmış. O yüzden sektörün bir kere sağlıklı büyümesi, tüketicinin de dilediği konuta daha uygun taksitlerle ulaşabilmesi için kesinlikle 35, 40 bantlarını yakalamamız lazım.
DÜNYADA ARSA PAYI 8 İLA 25 ARASINDA, BİZDE 70-75'LERİ DUYUYORUZ
İkincisi tabii arzla ilgili ciddi bir eksiklik var. Bilhassa büyükşehirlerde gerçekten arazi bulmak çok zor. Bulunan arazilerin toplam içindeki payı çok yüksek. Biz elimizden geldiğince dünyayı takip etmeye çalışıyoruz. Bunlara da baktığımızda ortalama bir arsanın toplam binanın değeri üzerinden veya konutun değeri üzerinden koyduğumuzda ortalama maliyetlerinin yüzde sekiz ila 20-25, en iyi lokasyon diyelim başkentlere, maksimum yirmi yirmi beşleri buluyor ama Türkiye'de biliyorsunuz bilhassa büyük şehirlerimizde, İstanbul, Ankara,İzmir gibi büyük şehirlerimizde Antalya diyelim son dönemde; turizmde de ve işte yabancı yatırımcıyla da öne çıkan şehirlerden birisi. Baktığımızda ortalama arsanın maliyeti yüzde elli. Çok şehir merkezine geldiğimizde 70-75'leri dahi duyduk. Şöyle düşünelim; 1 milyon TL'lik bir dairenin 750 bin lirası veya 700 bin lirası sadece arsadan geliyor. Kalan kısımda müteahhit 250, 300 bin lira da inşaatı yapıp, satış pazarlaması yapıp, finansı oluşturup, vergisini ödedikten sonra kar etmesi lazım. Ne kadar daralmış olduğunu marjın net bir şekilde buradan görebiliyoruz.
BARINMA TEMEL İHTİYAÇ, BUNU KARŞILAMAK ÖZEL SEKTÖR VE KAMUNUN SORUMLULUĞU
İnşaatçının ham maddesi arsadır. Hani her sektörün, her sanayinin bir hammaddesi olur. Bizim hammaddemiz arsa, arsa olmazsa bizim bir şey üretme şansımız yok. Arsayı da nasıl daha ucuza getirebiliriz ona bakmak lazım. Geçtiğimiz günlerde GYODER'in de biliyorsunuz bir yeni konut modeli ortaya konuldu. Kamu-özel sektör işbirlikçiliğini Türkiye gerçekten çok uzun yıllardır çok başarılı bir şekilde yapıyor. Sağlık alanı, ulaştırma alanı, altyapı alanı gibi birçok alanda yapıldı. Konut ise bir barınma ihtiyacı dediğiniz gibi temel ihtiyaç. Bu temel ihtiyacı da karşılamak bizlerin sorumluluğu. Özel sektörün de sorumluluğu kamunun da sorumluluğu. Ne yazık ki yaşadığımız deprem felaketi, onun İstanbul gibi büyük bir şehirde oluşturduğu baskı... Sonuçta bir kum saati var. Bu deprem bir gün olacağı konusunda herkes mutabık. Ne zaman olacağını bilmiyoruz, bir gün mü, bir yıl mı, on yıl mı, yüz yıl mı? Bilmiyoruz ama bir deprem saati sonuçta geriye doğru çalışıyor. Bu baskıyı düşündüğümüzde bizim çok hızlı bir şekilde nitelikli yeni konutları üretmemiz lazım. Bunun için de arsa üretmemiz lazım. Arsa ürettikten sonra Türkiye'de gayrimenkul sektörü gerçekten çok başarılı.
Müteahhitlik hizmetlerinde dünyada en büyük ikinci ülkeyiz ki insan kaynağı, yetişmiş insan kaynağımız, ekipmanımız her alanda ciddi şekilde gücümüz var. 11 ili etkileyen Kahramanmaraş merkezli deprem sonrasında da çok ciddi bir adım atıldı ve şu an birçok ilde, birçok lokasyonda yine deprem konutları inşa ediliyor. Türkiye olarak gerçekten çok ciddi bir reaksiyon verebilme kapasitemiz var. GYODER'in önerdiği arsanın kamu tarafından sağlanması bir model. Bu arsalar tabii ki tarım ve orman alanı dışında, verimli alanlarımız dışındaki tarıma elverişsiz, orman dışındaki hazine arazilerinin yap işlet devret modeliyle, geliştiricilerle beraber kiralama modeli. Tamamen kiralama ihtiyacının karşılanmasına yönelik bir model.
Depreme güvenli binalar yapmamız lazım. Bunun için de yeniden arazinin ortaya konulması lazım. İstanbul'da, İzmir'de, Ankara'da rezerv alan olarak tanımlanan bölgelerde yeni şehirler kurmamız lazım ki zaten konuşuyoruz. Büyükşehirlerin merkezleri o kadar çok sıkışmış durumda ki; ne altyapı, ne yol, işte itfaiye aracının giremediği yolları bilhassa çok merkezi yerlerde konuşuyoruz. Çarpık yapılaşma, depreme güvensiz yapılaşma zaten olmazsa olmaz.
KENTSEL DÖNÜŞÜM YAVAŞ İŞLİYOR, KANUNUN GÜÇLENDİRİLMESİ LAZIM
Üçüncü konu da nitelikli konut ihtiyacını çözecek kentsel dönüşüm. Burada kesinlikle çok şeyler yapıldı. 2/3 kanunu çıktı, rezerv alan, riskli yapı ilanları gibi çok adımlar atıldı. Şunu net bir şekilde görüyoruz ki; biz şu an Ege Yapı olarak dört bölgede kentsel dönüşüm yapıyoruz. İkisine daha yeni hazırlıklara başladık. Ama diğer iki bölgede; birisi Ataşehir'de, yedinci yılımızdayız. Diğeri Kağıthane bölgesinde, ona da başka bir geliştirici başlamıştı, biz ondan devraldık. Biz ikinci yılımızdayız, bizden önceki geliştirici dördüncü yılındaydı. Toplam altı yıl. Ortaya koyduğumuz sürelerde harcanan emek, vakit ne derseniz; üzerine koyduğunuzda bir yere tam varılmıyor. Yani genel olarak kentsel dönüşüm projelerinde yüzde altmışlara çok rahat gelebiliyorsunuz ama oradan sonra daha böyle kaplumbağa gibi küçük adımlarla gidiyor ve bir uzlaşmazlığa uyuşmazlığa gidiyor. Kentsel dönüşüm kanununun biraz daha güçlendirilmesi, kentsel dönüşümün yapılabilmesi için artık belki yapı stoğunu denetledikten sonra yapı stoğu çürük olanların belki bu uzlaşmayı da beklemeden dönüşmesini sağlamak lazım. Güvence tarafı da çözüldü. Bazı problemler oldu; banka teminat mektubu, firmanın yeterliliği, iş bitirmeleri...
KENTSEL DÖNÜŞÜMDE 3'TE 2 ORANI DÜŞÜRÜLEBİLİR
Bunları da üst üste koyduğunuzda eğer bir firma 'ben bu bölgede bu kentsel dönüşümü yapmak istiyorum' derse belki oranı 66-67'den 51'e mi düşürmek lazım veya o bölgede firmanın talebiyle değerlendirme yaparak gerçekten riskliyse bu dönüşümün önünü açmanın önemli olduğunu düşünüyorum.
DÜNYADA ÖRNEKLERİ OLDUĞU GİBİ, BİNALARDA 10'AR YILLIK ARALIKLARLA TETKİKLER YAPILABİLİR
Dünyadan da örnekleri inceliyoruz. Mesela örneğin Amerika'da baktığımızda binalarda tetkikler yapılıyor. 10. yıl, 20. yıl, 30. yıl, 40. yıl şeklinde periyotlarda inceleniyor. Japonya'da da benzer örnek var ki Japonya biliyorsunuz ki deprem kuşağında. 10. yıl tetkiki biraz daha basit, 40. yıl çok detaylı bir tetkik. 40. yılın sonunda bina sağlam, binanın güçlendirilmesi lazım, binanın yıkılıp yeniden yapılması lazım diye sonuç çıkarıyorlar. Japonya'da da 50. yılda benzer bir tetkik yapılıyor. Türkiye'deki konut stoğumuza baktığımızda 50 yaşını geçmiş ciddi bir stoğumuz var. Büyükşehir belediyelerinin, bakanlıkların, Üniversitelerin çalışmaları var. Bizim çok hızlı bir şekilde kentsel dönüşümü daha hızlı, daha kolay nasıl yapabileceğimizi ortaya koymamız lazım.
Şunu net bir şekilde ortaya koymam lazım ki bakanlık, büyükşehir belediyeleri, ilçe belediyelerinin hepsi kentsel dönüşüme çok olumlu. Yani uzun yıllardır kentsel dönüşüm için birçok yapılar kurdular. Özel sektör elinden geldiğince yapmaya çalışıyor. Bir noktaya kadar gidebiliyorsunuz. Üçüncü ayağı da vatandaş. Vatandaşın tabii aynı şekilde katkı sağlaması lazım. Belki 2/3 oranını değiştirmek lazım ya da bölgedeki tüm yapı stokunun analizinin yapılabilir. Riskli yapı için bina testi talep edilip de izin verilmediği çok örnekler duyuyoruz sözlü olarak. Bence en önemli şey, bizim nitelikli konut üretebilmemiz için kentsel dönüşüm süreci. Orada çok ciddi de bir arsa stoku var. Tabii ki yapılarımızı depreme karşı güvenli hale getireceğiz ama onun dışında altyapının yenilenmesi, sosyal alanların yenilenmesi, donatı alanlarının ilave edilmesi, yeşil alanlara ilave edilmesi gibi daha birçok aslında şehre, vatandaşa ve ekonomiye katma değer sağlayacak adımlar olur diye düşünüyorum.
SÜRECİ TERSİNE ÇEVİREBİLMEK İÇİN NELER GEREKİYOR?
Yüksek girdi maliyetlerinin, konut fiyatları üzerinde yukarı yönlü baskı oluşturarak, konut fiyatlarını yükselttiği ve alım gücünü düşürdüğünü de söylemek mümkün. Türkiye’de yıllık yaklaşık 800 bin yeni konuta ihtiyaç varken üretimin 650-700 bin aralığında kaldığını görüyoruz. Bu süreci tersine çevirebilmek için hızlıca; gayrimenkul üretimini yüzde 25 oranında artırmak, banka kredilerinde yasal düzenlemeye gitmek, konut arsası geliştirmede kamunun farklı modellerde geliştirme yapması, inşaat malzemelerinde iç üretimin desteklenmesi ve yatırımcıya bir takım vergisel avantajların sağlanması gerekiyor.
YABANCIYA SATIŞ NEDEN DÜŞTÜ?
-Toplam satışta olduğu gibi yabancıya satışta da düşüş var. Geçen yıl toplam satış içindeki pay yüzde 4,5 iken, bu yıl ilk 6 ayda ortalama yüzde 3,4, son aylarda ise yüzde 3 civarında. Dolar bazında konut fiyatları son aylarda rekor kırıyor. Fiyatlardan dolayı mı bir düşüş var? Yabancının uzaklaşmasını neye bağlıyorsunuz?
Yabancıya satışın azalmasında birçok etken var. Birincisi vatandaşlık için gereken sınırın 250 bin dolardan 400 bin dolara çıkarılması var. İkinc etken depremin oluşturduğu bir etki oldu. Turizme vurduğu gibi gayrimenkule de vurdu. Şu an tabii daha iyi İstanbul, İzmir daha iyi. Diğer taraftan rakamların tabii ki yukarı yönlü gitmesi bu önemli bir etken. Gayrimenkul alanlar uluslararası doğrudan yatırımcı aslında. Türkiye'nin geçtiğimiz yıl uluslararası doğrudan aldığı yatırımın yaklaşık yüzde 50'sini gayrimenkul yoluyla sağlamışız, altı buçuk milyar dolar. Bizim bu ivmeyi de kaybetmememiz lazım. Dubai örneğine bakarsak 2022'de Dubai'nin uluslararası yabancı yatırımcıya satmış olduğu gayrimenkulden topladığı gelir 65 milyar dolar. İnanılmaz bir rakam yani. Türkiye'nin de bilhassa döviz ihtiyacını ortaya koyduğumuzda uluslararası yatırımcılardan aslında çekinmemek lazım. Toplam payı içinde de sizin belirttiğiniz gibi 4'ler, 3'ler...
Dubai'nin belki yüzde 70-80'ini yabancı yatırımcılar alıyordur ama benzer büyüklükte İstanbul ile Londra'yı karşılaştırdığımızda, dünyadaki metropollere baktığımızda, ortalama yabancının payı 10'lar seviyesinde. Bizim uluslararası doğrudan yatırımcıyla, düzensiz göçle gelen göçmen toplumda biraz karıştırılıyor gibi geliyor bana. O algıları doğru yönetmek lazım. Günün sonunda yatırım yapıyor ülkemize. Sadece ev almıyor, ev aldıktan sonra çocuklarını okullarda okutuyor, başka ticari yatırımlar yapıyor, alışveriş yapıyor, yemek yiyor, eşya, mobilya alıyor, evini kiralıyor diye ortaya koyduğumuzda gerçekten büyük bir ekonomik katma değer sağlıyor. Dünyanın her yerinde yabancı gayrimenkul yatırımcısını güzel bir şekilde karşılıyorlar. Bizim de bu düzensiz göçle gelen göçmenlerle bu yatırımcıları birbirinden biraz ayırmamız gerektiğine inanıyorum ben.
Dünyada birçok ekonomi de vatandaşlık, oturum veya farklı paketlerle yabancı gayrimenkul yatırımcısını da cezbetmeye çalışıyor. Türkiye hepimizin zaten ortak mutabık olduğu bölgesinde bir güvenli liman haline gelmiş durumda. Körfez'den, Orta Asya'dan, son dönemde Rusya ve Ukrayna savaşı sebebiyle Rusya'dan, Ukrayna'dan, Avrupa'dan, Balkanlar'dan, Kuzey Afrika'dan dediğimizde gerçekten çok ciddi bir hinterland. Türkiye'yi ikinci bir kapı, ikinci bir yaşam alanı gibi tercih etmelerini sağlıyor. Bizim uluslararası yatırımcılardan da vazgeçmememiz lazım. O tarafta da elimizden geldiğince güçlü bir şekilde iletişim kurmamız lazım. Güçlü bir şekilde gayrimenkulümüzü pazarlamamız lazım. Demin de bahsettiğim gibi toplam 100 konut içinde 3 demek. Yani yüzde 3 aslında büyük bir oran değil. Bir dönem işte tartışıldı bu 'Yabancılar geliyor, fiyatlar artıyor, kiralar artıyor' gibi ama bunu Türkiye geneline yaymak çok doğru bir şey değil. Belli bölgelerde biraz daha yoğunlaştığını görüyoruz. Bunu biz de kabul ediyoruz. Bu kiraların artışı, fiyatların artışındaki etken sırasına koysak bence belki 15., 20. sırada. Tabii ki etkinliği var, etkinliği yok diyemeyiz.
KONUT FİYATLARININ YÜKSELECEĞİNİ ÖNGÖRÜYORUZ
Birinci etken kesinlikle maliyetlerin artması ki TÜİK'in bir de verilerine bakalım. Demin bahsettiğiniz gini rekor kırıyor diyoruz. Dolar bazında koyduğumuzda aslında on yıl önceki rakamlarla, şu anki ortalama fiyatları arasında çok büyük bir fark yok. Bugün dünyada son birkaç yıldır pandemiyle beraber döviz bazında enflasyon, gelişmiş ekonomilerde dahi yüzde 8-10'lar seviyesinde biliyorsunuz. Çekirdek enflasyon bazı yerlerde çok daha da yukarılara gitti. Döviz enflasyonu da üzerine koyduğumuzda aslında İstanbul'daki fiyatlar maliyeti, arsa maliyetini, inşaat maliyetini koyduğumuzda olması gereken yerde. Dövizin hareketi tabii ki çok önemli, geçtiğimiz günlerde yeni vergiler geldi, bunların ilave getireceği maliyetler var, diğer taraftan emtia fiyatlarıyla ilgili bir dalgalı durumlar var. Petrol bir yükseliyor, bir düşüyor, değerli metaller bir yükseliyor, bir düşüyor. Orada da Rusya-Ukrayna savaşının seyri bence önemli olacak. Dünya genelinde de bir risk algısı oluşturuyor. Önümüzdeki dönemde kesinlikle yine fiyatların yukarı yönlü olacağını öngörüyoruz. Fiyatlar yükselecek çünkü günün sonunda bu yılki enflasyon hedefimiz yüzde 55. Yani 1 Ocak'la 31 Aralık arasında fiyatların zaten yüzde elli beş civarında artacağı öngörülüyor.
TÜRKİYE'DE GAYRİMENKUL DÜNYA İLE KIYASLAYINCA ÇOK UCUZ
-Sosyal medyada çok sık gördüğümüz bir konu var; İstanbul-İzmir gibi fiyatların yüksek olduğu yerlerdeki ilanlar ile ABD'den Avrupa'dan ilanlar karşılaştırılıp Türkiye'deki konut fiyatlarının çok yüksek olduğu konuşuluyor. Araştırmaları incelediğimizde ise dünyanın önde gelen şehirlerinde merkezi yerlerin fiyatları karşılaştırılınca İstanbul'da metrekare fiyatının 2 bin 700 dolar seviyesinde, Zürih'te 24 bin dolar, Londra'da 16 bin dolar, Amsterdam'da 8 bin dolar gibi fiyatlar olduğunu görüyoruz. Tabii burada gelir seviyesine de bakmak lazım. Türkiye'ye benzer ekonomilerin olduğu Arjantin ve Brezilya gibi ülkelerde de İstanbul gibi 2700 dolar seviyelerini görüyoruz. Sizce Türkiye'de konut fiyatları pahalı mı?
Bence çok ucuz Türkiye'de gayrimenkul şu an dünyadaki örneklere bakınca. Tabii ki bu sadece konutun fiyatını karşılaştırarak olacak bir şey değil, dediğiniz gibi ülkelerin gelir seviyesi, kişi başı geliri, ekonomisi gibi birçok çarpanları var. Toplam ülkenin gelirini ortaya koyup bakmak lazım. Türkiye gelişmekte olan ekonomiler ortalamasına baktığımızda dediğiniz gibi işte Brezilya'yı koyabiliriz, Arjantin şu an çok büyük krizde tabii. Onu örnek vermeyelim ama mesela işte Hindistan yine gelişen bir ekonomi, Güney Afrika, o BRICS de dedikleri bir şey vardı hatırlarsanız, Güney Afrika'yı kapsardı. Çin, Hindistan, Rusya vardı o dönem. Tabii şu an Rusya dolaylı yaptırımlardan farklı bir noktada. Gelişmiş ekonomilerde de baktığınızda aslında şöyle söyleyelim; ortalama fiyatlarda Türkiye çok ucuz. Ancak bu sosyal medyadaki örnekler; İstanbul'un çok çok süper merkezinde bir yerdeki bir ürünle, Londra'nın en merkezindeki ürünü karşılaştırırsak yine 10 katı pahalı. New York'un Manhattan'ın merkezindeki bir şeyi karşılaştırırsak yine 10 katı pahalı. Gerçek merkezleri ama işte o karşılaştırmayı biraz doğru yapmak lazım. Ortalama gelişmiş ekonomilerde inşaatın metrekare maliyeti sadece inşaat arsa hariç 4 ila 6 bin dolar arasında değişiyor metrekaresi. Orta gelire hitap eden konutun bile üretim maliyeti 3 bin dolar. Orada demin bahsettiğim gibi arsa maliyetleri biraz daha uygun Türkiye'ye baktığımızda oranla. Türkiye'de ise inşaatı ortalama işte bin 500-2 bindolarlar civarında inşa edebiliyoruz. Arsayı da koyduğunuzda otomatikman 3 bin, 4 bin dolar; finansman maliyeti, reklam pazarlama, vergiler vesaire koyduğunuzda şehir merkezlerinde zaten, çok merkezi yerler için diyorum 150 bin-200 bin lira bandından aşağı zaten bir ürün satma imkanınız oluşmuyor.
Diğer taraftan da demin de konuştuğumuz gibi Türkiye'de en önemli problem arsa üretmek. Arsada yeterli arz yok. Biz sektörde, sivil toplum kuruluşlarında da meslektaşlarımızla konuşurken araziyi üretme konusunda çok ciddi bir şekilde problem yaşıyoruz. Yani yeni arsayı üretmemiz lazım. Ne kadar çok üretebilirsek arsa maliyet tarafında baskı yapar. Yani müteahhitlere biraz yükleniliyor ama aslında ana konu arsada. Arsayı biraz daha uyguna getirebilirsek o zaman maliyetler düşer ama kısa vadede ben açıkçası çok görmüyorum bir ışık.
FİYATLARDAN ÇOK KONUTA ERİŞEBİLİRLİĞİ TARTIŞMAMIZ GEREK
Doğru karşılaştırmaları yaptığımız anda Türkiye'deki fiyatlar çok daha makul diye düşünüyorum. İstanbul ile Dubai'yi karşılaştıralım. Talebin yüzde 97'sinin iç pazardan geldiği, reel bir ekonominin olduğu, ortalama 21 milyon nüfusun yaşadığı bir ekonomiyle, birinci el alımının çok güçlü olduğu bir pazarla; Dubai'de de İstanbul fiyatında benzer ürünleri satıyorlar ki ekonomilerini karşılaştırdığımızda İstanbul ekonomisinin canlılığı, gerçekliği, Türkiye ekonomik büyüklüğüyle ortaya koyduğumuzda çok farklı. Bundan dolayı bence tam tersi Türkiye'de gayrimenkul ucuz. Bizim düşünmemiz gereken esas konu; erişilebilirliği sağlamamız lazım. Yani bizim fiyatın düşüklüğü, yüksekliği konusundan çok; biz nasıl daha kolay vatandaşı, yatırımcıyı, ihtiyaç sahibini, nitelikli konuta ulaştırabiliriz, eriştirebiliriz, o tarafını daha çok tartışmamız gerek.
KİRAYA VERMEK İÇİN KONUT YATIRIMI YAPMAK MANTIKLI MI?
-Konut fiyatlarının yanında en çok konuşulan konu kira fiyatlarındaki artış... Kira çarpanı da tartışılıyor. Türkiye'de kiralamak için konut yatırımı yapmak mantıklı mı?
Şöyle iki model var. Bir gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde gayrimenkul alımıyla ilgili tüketicilerin davranışları fark ediyor. Gelişmiş ekonomilerde daha çok dediğiniz gibi kira çarpanı en önemli etken oluyor. Ortalamada yıllık yüzde 4-5, o da 25 yıl, 20 yıl; metropollere geldiğimizde 40 yıla yüzde 2-2.5'lere kadar geliyor. Bu vergi öncesi, vergiyle beraber aşağı düşüyor. Ortalamada baktığımızda gelişmiş ekonomilerde 30-35 yıl civarında bir gayrimenkulün dönüşü planlanıyor. Tabii enflasyona da bakmak lazım. Gelişmekte olan ekonomilerde Türkiye gibi ekonomilerde Hindistan, Brezilya hep örnek veriyoruz. Bu tür gelişmekte olan ekonomilerde kira çarpanı bir etken, bir de gayrimenkulün değeri ikinci etken. Yani iki taraftan para kazanabiliyorsunuz. Çünkü gelişmiş ekonomilerde arz belli, talep belli. Nüfusların hızı belli. Zaten en büyük problemleri biliyorsunuz; nüfusların yaşlanması. Talep yeterince ekonomiyi canlandırmıyor. Gayrimenkulün talep tarafından baskı olmayınca gayrimenkulün değeri enflasyona denk bir şekilde çok cüzi adımlarla gidiyor. Türkiye gibi canlı ekonomilerde, talebin yoğun olduğu ekonomilerde, gelişen ekonomilerde tam tersi bir taraftan kira gelirini alıyorsunuz; tabii ki iki yıldır, yüzde 25 kira artışı, yatırımcıda çok ciddi şekilde soru işaretleri oluşturdu. Bunu da yadsıyamayız, bu bir gerçek. Orta vadede baktığımızda gayrimenkulden tekrar konut alarak fiyatın oluşturduğu katma değerden de faydalandığını ortaya koyduğunuzda çok daha karlı fırsatlar oluyor.
HER EKONOMİDE GAYRİMENKUL VE ALTIN İKİ TEMEL YATIRIM ARACIDIR
Belli dönemlerde faizin yükseldiği dönemler, krediye ulaşımının zor olduğu dönemlerde biraz daha yavaşlayacağını; yine krediye ulaşımın kolay olduğu, faizlerin yine biraz daha kontrol altında dengelendiği dönemlerde tekrar gayrimenkul yatırım için tercih edileceğini öngörüyorum ki dünyada gelişmiş veya gelişmekte olan her ekonomide gayrimenkul ve altın iki tane temel yatırım aracıdır. Bu değişmez şeylerdir.
Yine basında takip ettiğimiz, tartışılan işte gayrimenkulü alıp boş tutanlara ilave vergi olabilir. Niye olmasın? Yani bir taraftan da işte barınma sorunu var. Tabii ki orada tedbirler alınabilir. Nihayetinde helişmekte olan ekonomilerde gayrimenkule yatırım her zaman bir fırsattır. Bunu konut olarak düşünebilirsiniz, arsa olarak düşünebilirsiniz, ofis olarak düşünebilirsiniz, dükkan olarak düşersiniz. Biliyorsunuz ticarilerde de döviz kirası engellendi, TL'ye döndü. O yüzden mesela alışveriş merkezleri bir dönem çok ciddi zorluklar yaşadılar. Ortalama dünyada da bu tür gayrimenkul fonlarının eğrisi diyelim yedi yıldır. Yani yedi yıllık bir çıkış planı yaparlar. Türkiye'de de geçmiş bakalım dönelim 10-20-30 yıllık rakamlara bakalım, 7 yıllık bir sürede gayrimenkulünü elinde tutan herkes çok ciddi para kazanmış, çok ciddi kar etmiş. Bunu net bir şekilde zaten grafiklerden, rakamlardan görüyoruz. Tabii ki o yatırımı da yaparken birçok etken var; her gayrimenkul değil, doğru geliştirici, doğru lokasyon, doğru proje, doğru iş, doğru bina gibi onlarca etken var. Her gayrimenkul de kazandırır diye bir şey yok. Doğru şehirden başlayarak gidiyor aslında.
KONUT VE KİRA KRİZİNİ HIZLICA ÇÖZMEK İÇİN BOŞ EV VERGİSİ BİR ADIMDIR
-Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamayla 'boş ev vergisi'nin yürürlüğe girebileceğinin sinyallerini verdi. 'Boş ev vergisi' ile ilgili ne düşünüyorsunuz? Bu ne şekilde uygulanabilir, uygulama piyasayı nasıl etkiler?
Türkiye’de ilk olarak 1965'te bina sayımı yapıldı. Daha sonra 1970, 1984 ve 2000’de olmak üzere toplam üç sayım daha yapıldı. 2000 yılından beri yeni bir bina envanteri çıkarılmadı. Bu nedenle, başta bina stoğuna yönelik mevcut çalışmanın güncellenmesi, değer haritalarının üretilmesi de dahil olmak üzere konut sektörüne yönelik veri tabanı oluşturularak paylaşılması çok önemlidir. 2000 yıllarında yüzde 67 seviyesinde olan ev sahipliği oranı şu an yüzde 57’lere gerilemiş durumda. Dolayısıyla erişilebilir konut için daha geniş kapsamlı projelerin hayata geçirilmesi önem arz ediyor.
Bu konuyla ilgili olarak geçen hafta kamudan bir açıklama geldi. Yapılan açıklamaya göre Cumhurbaşkanımız; yüksek kira ve konut fiyatlarıyla ilgili adımlar atacaklarını, gerekirse ceza uygulayacaklarını ve boş evlere de ek vergi gelebileceğini bu konularla ilgili Bakanlık düzeyinde çalışmaların yapıldığını ifade etti.
Erişilebilir konut ve kira krizini çözmek için acil olarak arzın artırılması yolunda adımlar atılmalı. Fakat bu bugünden yarına olabilecek bir konu değil. Bu noktada hızlı sonuçlar elde etmek adına “boş konut” sorununun çözülmesi de bir adımdır. Boş konut özelinde; kısa vadede ek vergilendirmeler yoluyla konutu boş tutma caydırıcı hale getirilebilir. İkiden fazla sayıda konutu olup boş tutanlara ek emlak vergisi konularak kiralanması sağlanabilir.
Avrupa Ulusal Evsizlik Organizasyonları Federasyonu’na göre bir şehirde kabul edilebilir boş konut oranı yüzde 2 ile 5 arası arasında. İstanbul’da 4,5 milyon konut olduğunu göz önüne aldığımızda maksimum 225.000 konutun boş olması gerektiğini görüyoruz. Boş evini mülk sahiplerinin kiraya vermesini sağlamak için dünyada farklı uygulamalar yapılıyor. Genellikle de ilave vergi çözümleri uygulanıyor. Kanada-Vancouver’de 2017’de yürürlüğe giren, ‘6 aydan uzun boş kalan konutlara ek vergi uygulaması’ ile boş konut sayısı 3 yılda yüzde 25 azaltıldı. Keza Fransa’da 2013’te devreye alınan ek vergi uygulaması ile 4 yıl içinde boş konutlarda yüzde 13 düşüş sağlandı.
Konut ihtiyacının ne kadar yüksek olduğunu göz önüne alırsak mevcut ihtiyacı bir nebze azaltmaya faydası olacaktır.
GYODER'İN YENİ KONUT MODELİ
-Siz de bahsettiniz; GYODER geçtiğimiz günlerde 'Yeni Konut Modeli'ni tanıttı. Modele göre; arsa maliyetini ortadan kaldırılarak uzun dönemli kiracılık mümkün olacak, kamusal kiraya veren yapısı ile uygun fiyatlı kiralık konutlar üretilecek. Bu projeyle ilgili ne düşünüyorsunuz? Böyle bir proje olursa üretim yapmayı düşünür müsünüz?
2000 yıllarında yüzde 67 seviyesinde olan ev sahipliği oranı şu an yüzde 57’lere geriledi. Dolayısıyla erişilebilir konut için daha geniş kapsamlı projelerin hayata geçirilmesi önem arz ediyor. Bu noktada yeni konut stoku oluşturmak adına toplu konut üretiminin artırılması faydalı olacaktır. Özel sektöre bu anlamda verilecek olan destek ve devletin de teşvikiyle alt ve orta gelir grubunu ev sahibi yapacak sosyal konut çalışmaları hızlandırılmalıdır. Yerel ve merkezi hükümet ile yasal kurumların uzun vadede sosyal konut üretimine ilişkin politikalar geliştirmesi, konut üreticilerinin finansman kaynaklarına uygun koşullarda erişiminin sağlanması için düzenlemeler yapılması, satma amaçlı konut üretimi yerine kiralama amaçlı konut üretimine geçilmesi gibi uygulamalar uzun vadede atılması gerekli doğru adımlar olacaktır.
‘Barınma’, insanın en temel ihtiyaçlarından biri. Fakat ne yazık ki nüfus artışı, doğal afetler, göç hareketleri, yoksulluk gibi pek çok faktör, insanların güvenilir ve uygun fiyatlı konutlara erişimini günden güne zorlaştırıyor. 2030 yılına kadar, UN-Habitat tahminlerine göre; dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40'ı olan 3 milyar insanın erişilebilir konuta ihtiyaç duyacağı öngörülüyor. Bu, dünyada her gün 96.000 yeni uygun fiyatlı konut inşa edilmesi anlamına geliyor. Özetle çok ciddi ve her gün büyüyen konut arzı sıkıntımızın olduğu ortada. Konut arzı istenilen boyuta geldiğinde bu otomatik olarak kira fiyatlarını da düşürecek ve insanların barınma ihtiyaçlarını kolaylaştıracak.
Tabii biz çok uzun yıllardır zaten dillendiriyorduk bunu sektörde, GYODER'in de öncülüğüyle beraber hayat bulmuş oldu aslında. Biz de tabii ki Ege Yapı olarak böyle bir proje hayata geçeceği zaman biz de ilgileniriz. Günün sonunda gayrimenkul geliştiriciyiz. Bizler de konut olarak her türlü model ile konut üretmek için arzu ve isteğimiz var. Var. Bu da kiranın erişimi noktasında, hep tartıştığımız bu erişilebilirlik, nitelikli konuta, depreme güvenli, sosyal donatısı olan konuta erişebilirlik noktasında ihtiyacı olan, ona denk gelecek gelir grubunun da rahatlıkla ulaşmasını sağlayacak bir adım olacağı için ben çok olumlu bir şey olduğunu düşünüyorum. Bireysel görüşlerimizde de bu modelin çok faydalı olacağını, bunun yapılması gerektiğine inanıyorduk.
PROJELERE ZORUNLU SOSYAL KONUT ÜRETİMİ EKLENEBİLİR
Bunun dışında farklı modeller de var dünyada. Bir proje geliştirdiğinizde, o projenin bir miktarı yüzde 3-5'i gibi sosyal konut da programına koyabiliyorsunuz. O projeye koymanız zorunlu oluyor daha doğrusu. Amerika'da da var, İngiltere'de de var, Almanya'da da var. O projeyi geliştirdiğiniz bölgedeki hizmetleri sağlayan polis, itfaiyeci, öğretmen, zabıta, belediye memuru, işte sağlık memuru gibi; o mahalledeki, o bölgedeki ihtiyaçları karşılayanlar için bir sosyal konut üretiyorsunuz. Geçtiğimiz günler bir haber okudum; Bodrum'da mesela fiyatlar aşırı artınca oradaki kamu görevlilerinin uygun fiyata kira bulmakta zorlandığını görüyoruz. Bu tür sosyal konutları geliştirme projelerinin bir kısmına ilave imar hakkıyla, avantajlı hale getirilmiş fiyatlarla kiralama imkanları sağlanırsa o bölgenin, o mahallenin, o ilçenin hizmetlerini sağlayan kamu görevlilerinin de erişilebilir bir kira rakamlara ulaşması lazım.
KİRA GİDERİ HANE GELİRİNİN YÜZDE 30'UNU GEÇMEMELİ
Dünyada bir kriter var. Bir hanenin gelirinin yüzde 30'u barem konulmuş. 30 ve 30'un altında olduğu sürece o hanenin geçiminde bir stres oluşturmuyor. 30'un üzerine çıktığı anda ailenin üzerinde baskı oluşturmaya başlıyor. Yani bir haneye 10 bin lira giriyorsa, aile 3 bin liranın üzerinde kira ödüyorsa baskı oluyor. Hatırlarsanız İlk Evim kampanyasında da benzer bir kriter vardı. Hane gelirinin yüzde 30'una denk gelecek şekilde konut kredisini ödeyebilsin diye bir madde vardı. O çok doğru bir hesaplama. Önümüzdeki dönemde bu tür sosyal konut ihtiyacını karşılamak için yap, işlet, kirala, devret gibi modeller derde bir derman olmuş olur.
2023 ikinci yarıda gelinen noktada; barınma sorununu çözmek, kira krizini aşmak ve erişilebilir nitelikli konut satışını artırmak için finansman kaynaklarında yasal düzenleme yapılması en önemli konulardan biri. Gayrimenkul projelerinin hayata geçirilebilmesi için kullanılan mevcut finansman kaynaklarının çeşitlendirilmesi kapsamında şu önerilerde bulunabiliriz. “Sektöre özgü konut bankasının kurulması, gayrimenkul yatırım fonlarının inşaat halindeki projelere de yatırım yapabilmesi, gayrimenkul sertifikasının tekrar aktif hale getirilmesi ve gayrimenkul yatırım ortaklarının sayısının artması” ile alternatif finansman kaynaklarına ulaşılabilir. Ayrıca konut arzını artırmak için konutun fiyatında yüksek bir pay alan arsa maliyetlerini düşürmemiz lazım.
Diğer taraftan devreye alınan kamu kampanyalarına baktığımızda; oturum amaçlı alıcıların ihtiyaçlarını karşılamak için yılın ilk yarısında İlk Evim ve Yeni Evim kampanyaları gerçekleştirildi. Bu kampanyalardan çok büyük oranda oturum amaçlı konut alıcılarının faydalandığını duymak sevindirici.
USTA, İŞÇİ BULMAKTA ÇOK ZORLANIYORUZ
-Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, İstanbul'da 1.5 milyon bağımsız yapının dönüştürülmesi gerektiğini, ilk etapta 600 bininin acil olduğunu belirtti. Yine İstanbul'da rezerv alanlara 350 bin konut yapılması gündemde. Bir yandan deprem bölgesinde de yoğun bir çalışma var. Özellikle iş gücü anlamında sıkıntı yaşadağı konuşuluyor. GYODER Başkanı Mehmet Kalyoncu, konuyla ilgili, 'Mavi yakanın maaşı, beyaz yakayı geçmeye başladı' dedi. Tüm bu çalışmaları göz önüne alınca sektörün kapasitesi bunun için yeterli mi? İş gücü sıkıntısıyla ilgili ne söylersiniz?
Bilhassa pandemiden sonra usta, işçi bulmakta, nitelikli eleman bulmakta çok zorlanıyoruz. Zaten sektörde meslektaşlarla hep konuştuğumuz bir konu. Tabii ki fiyatların artışı bir taraftan, bir taraftan da insan kaynağı bulmak çok zorlaşıyor. Pandeminin üzerine bir de deprem faciasından sonra binlerce bina yıkıldı ve binlerce binanın yeniden inşa edilmesi lazım. İnanılmaz bir rakamdan bahsediyoruz ve İstanbul depremi de geliyor. İstanbul'da da acil dönüşüme ihtiyaç var. Çok ciddi nitelikli inşaatta çalışacak iş gücüne ihtiyacımız var. Türkiye'de inşaat sektörü çok yıllardır gelişmiş durumda, büyümüş durumda ama dediğim gibi bizim bu insan kaynağını çok daha artırmamız lazım. Pandemiden sonra yurt dışına gidenler, işi bırakanlar gibi çok etkin oldu sektörde. Yoğun bir talep var, yapılması gereken çok iş var. İnsan kaynağı için gerçekten herkes büyük çaba sarf ediyor. Sektörde de meslektaşlarla konuştuk; belki projelere özel, yetişmeyen yerlerde, yurt dışından da insan gücü getirilebilir. O projeye özel getirilebilir. Tabii ilk planda elimizdeki mevcut insan kaynağını inşaat sektörüne geri çekmek lazım. Cezbedici hale getirmek lazım. Fiyatlar artıyor. İnşaatı yapacak insan gücü sınırlı olunca, talep yüksek olunca tabii ki fiyat da artar. Yani sonuçta hayatta her şey arz ve talep dengesi. Bu noktada herkes gerçekten ciddi şekilde tartışıyor.
YETERİNCE MİMAR, MÜHENDİS YETİŞTİRDİK, ARA ELEMAN YETİŞTİRMEMİZ LAZIM
Diğer taraftan ara eleman bence çok önemli. Meslek yüksekokullarından, meslek liselerinden ara eleman yetiştirmemiz lazım. Türkiye'de üniversitelerin yeterince mühendis, mimar yetiştirdiğini düşünüyorum ben. Ama nitelikli inşaat teknikeri, topoğraf, inşaat formeni gibi ara eleman yetiştirmemiz lazım. Burada da ciddi şekilde sıkıntı yaşıyoruz. Burada da hızlı bir aksiyon almamız lazım, daha çok nitelikli insan üretmemiz lazım. Sadece bu Türkiye için değil, dünyaya da biz aslında daha çok hizmet verebiliriz, daha çok iş gücü, iş kaynağı oluşturabiliriz. aslında yani düşündüğümüzde. Benzer sıkıntıları biz de hem kendimiz firma olarak hem sektördeki meslektaşlarımızla konuşmalarda yaşadığımızı görüyoruz. Bizim çok uzun yıllardır aynı ekiplerle çalıştığımız için bir miktar daha az etkilendik belki firma olarak ama genel olarak alt yüklenicilerimiz de çalıştığı ustalardan, işçilerden, formenlerden benzer şikayetleri duyuyorlar. Bu sektörün yani en önemli güncel tartıştığı maddelerden birisi.
YURT İÇİ VE YURT DIŞINDAN FİNANSMAN GEREKİYOR
Diğer taraftan kentsel dönüşüme geldiğimizde İstanbul'a baksak belki yüz elli, iki yüz milyar dolar finansman gerekiyor. Belki önümüzdeki dönemlerde deprem fonları, altyapı fonları gibi farklı alternatif finansman metotlarıyla da bizim bu deprem konutlarını tekrar finanse etmemiz lazım ve uzun vadeli etmemiz lazım. Uzun vadeli kaynaklar oluşturmamız lazım. O da yurt içi ve yurt dışından, sadece yurt içinden de olmaz. Tabii ki bu bahsettiğimiz zorluklar var ama Türkiye'deki inşaat sektörü gerçekten hem ekonomi içindeki payı çok yüksek, nitelik olarak, nicelik olarak çok güçlü bir sektörümüz var. Günün sonunda bu yükün altından kalkabilir ki demin de zaten bir miktar değinmiş olduk. Gerçekten Türkiye deprem sonrası o kadar hızlı bir aksiyon aldık ki bütün şehirlerde inşaatlar başladı. Gerçekten Türkiye'deki inşaat sektörü çok çevik. Bunu net bir şekilde görüyoruz, dünyadaki farklı afetlerde ülkelerin, özel sektörlerinin, kamularının tepkilerini koyduğumuzda; Türkiye gerçekten çok hızlı bir şekilde tepki verdi.
-Depremi konuştuk, yine bir çevre felaketi olan küresel ısınma da hayatımızı etkiliyor. İstanbul'daki hava sıcaklıklarına bakınca tehlike net bir şekilde görülüyor. Sizin de bu konuyla yakından ilgilendiğinizi biliyorum. Bu konuda Türkiye'de neler yapılabilir, önerilerinizi dinleyebilir miyiz?
Dünya pandemide bir afet yaşadı, evlere kapandık. 10 yıldır belki hep böyle uzakta haberlerde okuduğumuz seller, yangınlar, hortumlar; bu tür iklim değişikliğinin oluşturduğu etkenleri artık son 3-5 yıldır ülkemizde de yaşamaya başladık. Dünya da Türkiye de tarihinin en sıcak günlerini yaşıyor. Hafta sonu Antalya'daydım bir iş seyahati için, artık klimalar yetmez olmuş belli yerlerde. Yani inanılmaz bir şekilde bir sıcak. Gerçekten insan sağlığını negatif yönde etkiliyor. Bizlere de kamuya, özel sektöre, belediyelere, vatandaşlara inanılmaz sorumluluklar düşüyor. Bu bir bakıma bütün dünyanın sorumluluğu. COP26, COP27 gibi bu konudaki çalışmalarla devamlı bu noktada ülkelerin farkındalıkları oluyor ama devletlerin çıkarları devreye girdiğinde gerekli aksiyonlar bazen alınıyor, bazen alınmıyor.
DÜNYADA '10 DAKİKALIK, 15 DAKİKALIK ŞEHİRLER' TREND OLDU
Ülke olarak birincisi enerji verimliliğini kenara koyuyorum, zaten binalarımızı enerji verimli hale getirmemiz lazım. Bu olmazsa olmaz. Diğer taraftan sürdürülebilirlik tarafında baktığımızda dünyada neler konuşuluyor... Pandemi sonrası 15 dakikalık şehirler, 10 dakikalık şehirler... Artık fosil yakıtlarla bir yerden bir yere gitmek, işle evin arasında 1-2 saat olması, alışverişin bir yerde olması yerine tam tersi dünyada bir trend başladı. Yaşadığım yere yakın bir yerde çalışmam lazım, alışverişimi yapmam lazım, sosyal kültürel faaliyetlerimi yapmam lazım, sporumu yapmam lazım, çocuğumun eğitimini sağlaması lazım. Tabii ki toplu taşımayla yapmak lazım.
SÜNGER ŞEHİRLER KURMALIYIZ
Diğer taraftan şehirlerdeki yeşili arttırmamız çok önemli. Çünkü dünyada bir trend var. İşte 10-15 dakikalık şehirlerle aslında o tüketimin fosil yakıtların azaltılması, insanların bisikletle, yürüyerek gidebilmesi, araçların trafiği azaltması gibi hedefler var. Diğer taraftan yine şehirlerde yeşil alanların arttırılması, bu kentsel dönüşüm için de bizim için önemli. Sünger şehirler tanımı var, çünkü aşırı seller gelmeye başladı. Tüm şehirlerde yaşıyoruz, haberleri okuyoruz, insanlar ölüyor, olağanüstü milyar TL'lerle hesaplanan maddi zararlara sebebiyet veriyor. Bunları engellemek için şehirlerimizi bizim sünger şehir haline getirmemiz lazım. Bilhassa metropoller dediğimiz büyük şehirlerde gerekiyor. Dünyada çok ciddi şekilde bu alanda çalışmalar var. Toprağın yağan yağmurları emmesi lazım. Zeminler o kadar betonlaştı ki binalar, yollar, betonlar, beton, beton, beton... Bütün her yer şehirleşiyor. Bu sefer suların gideceği yer kalmıyor, sellere sebebiyet veriyor. İşte 15 dakikalık yağmur, inanılmaz büyük hasarlara sebebiyet veriyor şehirlerde. Bunların ortadan kalkması için sünger şehirleri oluşturmamız lazım. Bu noktada dünyada çok ciddi farkındalık oldu, bizlerin de bu alanda hesaplamalar yapmamız lazım. Bu suları alıp mega depolar üretiliyor şehirlerde. Kanun da çıktı biz projelerimizi gerçekleştirdiğimizde yağmur sularını alıp o gri su dediğimiz depolarda biriktiriyoruz. Onları bahçe sulamada veya rezervuar gibi sifon kullanmada kullanıyoruz onları bir filtreden geçirip. Benzer şekilde şehirlerde de mega yağmur depolama depoları yapıyorlar. Bunlarla şehrin sulanması gibi aslında ekosistemi koruyacak adımlar atılıyor.
Diğer bir şey, biz geliştiricilerin sürdürülebilirlikte enerji verimliği önemli ama tasarımdan başlıyor bu aslında. Markalı konut üreticilerin önemi burada ortaya çıkıyor. Cephenin boyasının renginden, peyzajda kullandığınız bitkinin bölgeye uyumlu olmasından, enerji panellerinden, rüzgar panellerinden, kullanacağınız boyanın, doğramanın, cephe kaplamasının, çatı kaplamasının, evin içindeki boyanın niteliğine kadar aslında çok büyük bir dünya bu. Yani çok nitelikli uzman kişilerin olması lazım ki dünyada artık bu gerçekten bizim meslekte önemli bir hale geldi. Uluslararası sertifikalar var mühendisler bunları alıyor. Bu tür uzmanlıkları alıyorlar ve bu uzmanlıklarla o tasarımda nasıl daha doğru ürün yapabiliriz diye düşünüyorlar. Biz örneğin hem gerçekleştirilmiş projelerde bu hassasiyetle devam ediyoruz. Diğer taraftan inşaatta da atık yönetimi çok önemli. O tarafta da biz elimizden geldiğince hem teknolojiyi hem sürdürebilirlikle ilgili hazırlıkları yapıyoruz. Büyük alanlı projelerimizde otları kesip onları komposta dahi çevirip tekrar kullanılmasını sağlıyoruz.
Ve buradan tabii ki bireye gelmek lazım. Hepimiz günün sonunda barınma ihtiyacımızı evlerimizde karşılıyoruz. Evimizde karşılarken de onun tabii detayına çok girmeyeceğim. Musluğumuzdan, lambamızdan, kullandığımız televizyondan, teknolojik aletlerden, buzdolabımızdan tutun da, beslenme, spor kültürüne kadar bütün hayatımızı aslında bireyden başlayıp kurumsaldan kamuya kadar giden çok geniş bir silsilede sürdürülebilirlik alanında sorumluluk, bilinç ortaya konulması lazım. Uzun yıllardır neyi konuşuruz? Finansal okur yazarlık önemli deriz. Aslında bir taraftan şimdi sürdürülebilirliğin de okuryazarlığını her bireyin alması lazım, çok önemli.
10 YILLIK VİZYON PLANI İÇİN ÇALIŞMA YAPIYORUZ
KONUTDER'de başkan yardımcısı olarak görev yapıyorsunuz. Derneğin önümüzdeki dönemde ne gibi çalışmaları olacak?
Konutder olarak sektörün 10 yıllık vizyon planı, kentsel dönüşüm stratejileri üzerine çalışmalar yapıyoruz. Sonbaharda bu çalışmaları kamuoyu ile paylaşacağız.
Son 5 yılın 4 senesinde küçülen inşaat sektörünü canlandırmak ve nitelikli konuta ulaşımın kolaylaşması için Konutder olarak bazı başlıklar belirledik ve öneriler üzerinde akademisyenler ile birlikte çalışma grupları oluşturduk. Sektörün 10 yıllık kalkınma planı, kentsel dönüşüm stratejisi, devlet arsa ofisinin kurulması ve uygun maliyetli sosyal konut arsası üretilmesi, alternatif finansman metodları, sosyal konut projelerine vergi istisnaları gibi alanlarda önerilerimizi hazırlıyoruz.
7 PROJEYE 7 MİLYARLIK YATIRIM YAPTIK
-Ege Yapı olarak projelerinizdeki takvimi ve son durumu öğrenebilir miyiz?
Bu yılın başında 7 tane projeye 7 milyar TL'lik yatırım, toplamda değer olarak 25 milyar TL'yi aşan bir değer oluşturacak projeler bittiğinde. İzmir Urla'da, 73 villadan oluşan bir projemiz var. Orada inşaat faaliyetleri başladı, ön satıştayız. Esas lansmanımızı eylül ayında yapmayı planlıyoruz. Yine geçtiğimiz günlerde inşaata başladığımız İstanbul'da Çekmeköy'deki Ormanyaka projemiz var. Orada da ön talep topluyoruz şu an. Bu yıl bitmeden en az bir ya da iki projeye daha başlamayı hedefliyoruz. Planlama ve ruhsatlandırma süreçleri devam ediyor. İstanbul Hasköy'deki projemiz var otel ve konuttan oluşan. İstanbul Şile'de otel ve villalardan oluşan bir projemiz olacak. Oraya hazırlıklarımızı yapıyoruz. İstanbul Ispartakule'deki projemiz devam ediyor. Modernyaka projemizde 2024'te teslimler başlayacak. Orası son sürat devam ediyor. Yine o bölgede 2 bin konutluk yeni bir proje hazırlığımız var. Bu yılın sonuna yetiştirebilirsek oraya da başlayacağız. İzmir'e adım attık. Kekliktepe projesi gerçekten bizim için önemli bir proje. 88 dönüm arazi içinde Ege Yapı olarak bir ilkimiz oldu. Hem deniz, hem orman, hem doğa manzarasını gören bir proje gerçekleştirme imkanı oldu. Tek katlı villalardan oluşuyor. Ortalama 800 ila bin 500 metre arası bahçeleri olan, her biri müstakil yüzme havuzlu, sosyal alanları, yeme içme alanları, havuzları, tenis kortları, ortak çalışma alanı gibi bir hayatın bütün ihtiyacını karşılayacak bir alan.
Urla bölgesi bizim çok ilgimiz çeken bir bölge. Gerçekten içinde birçok güzellikler barındırıyor. Hem bir taraftan doğası, tarihi, gastronomi merkezi olması, ulaşımı, denizi, plajları, marinası, gün batımı, gün doğumu, spor olanaklarıyla , çok farklı, sanatı, kültürüyle, çok farklı insana tecrübe edecek alanlar oluşturuyor. Biz Urla'da şu an iki tane projeyi sonuçlandırdık bu Kekliktepe projesinde. Bir tane de yine Urla'da projemiz var. Bir tane üçüncü projeyi daha sonuçlandırmaya çalışıyoruz. Urla'ya çok güvendik. Ulaşım için hem bir taraftan İzmir merkeze 30 dakika, İzmir Adnan Menderes Havalimanı'na 25 dakika, Alaçatı Çeşme gibi dünyanın en önemli turistik destinasyonlarına 25 dakika mesafede. Çok merkezi bir yerde. İstanbul'dan 3 buçuk-4 saatte ulaşabilme imkanı olan hava yolu, deniz yolu, karayoluyla ulaşma imkanı olan gerçekten çok stratejik bir alan. Bunun dışında yine İzmir'de Dikili'de bir villa ve otelden oluşacak projemiz olacak ve İzmir Alsancak'ta yine iki tane konut projemiz olacak. Bunları adım adım projeler geliştikçe ruhsat süreçleri ortaya çıktıkça gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Urla bizim için farklı bir değerli oldu. Çok sevdik o bölgenin hem topoğrafyası, hem doğası, hem bir taraftan da işte bilhassa Kekliktepe bölgesi dünyadaki en önemli 25 hava koridorundan biri. Altınoluk'tan sonra 2. havadaki en yüksek oksijen oranının olduğu bölge. Sğlık için de çok önemli.
Ege Yapı olarak proje geliştireceğimiz yerleri kuyumcu hassasiyetiyle seçiyoruz. Bölgesine, yaşayanlara katma değer sağlamasına gerektiğine inanıyoruz ve o hassasiyetle ve özenle projeleri seçiyoruz. Ege Yapı olarak tüketicimize, yatırımcımıza, ev sahiplerimize sadece bir dört duvar vermediğimizi söylüyoruz. Bir tecrübe, bir anı biriktirmelerini sağlayacak bir şeyler ortaya koyuyoruz.
START UP YATIRIMLARI
-İnşaat yatırımlarınız dışında start up yatırımlarınızın da olduğunu biliyoruz. Bu konuda neler yapıyorsunuz?
Gayrimenkul ve inşaat teknolojileri gerçekten çok önemli alanlar. Her alanda sektörde olduğu gibi biz de kendi sektörümüzde bizim faydalanabileceğimiz, toplumsal fayda sağlayabileceğimiz ve girişimcilik ekosistemine destek sağlayabileceğimiz alanlarda yatırımlar yapmaya çalışıyoruz. Ege Yapı olarak Ege Yapı Teknolojik Girişim A.Ş.'yi kurduk. Bunun da stratejisi içinde hem inşaat hem de gayrimenkul teknolojilerine yatırım yapma planı var. Geçtiğimiz günlerde bahsettiğiniz gibi Missafir çok başarılı bir aslında bir bakım turizm dediğimiz aslında konaklamaya hizmet veren sektörlerden birisi. Oraya bir stratejik yatırımcı olduk. Onların stratejik büyümesinde destek olmaya çalışıyoruz.
Diğer taraftan yine bizlerin girişimci olduğumuz birkaç tane daha startup var. Bunlarla ilgili yine benzer şekilde inşaat teknolojisine yatırım yapacağımız önümüzdeki günlerde açıklayacağımız ve bizim yine Ege Yapı olarak gerçekleştirdiğimiz The Superior Living adında konaklamanın otel konforunda rezidans hizmeti verecek bir konaklama konsepti oluşturduk. Orada da 2023'ün sonunda yaklaşık 500 anahtara ulaşmayı planlıyoruz. Kısa vadede Türkiye'den sonra yurt dışına da açmayı planlıyoruz. Farklı alanlarda araştırmalarımız, incelemelerimiz devam ediyor. Bir girişim sermayesi, yatırım fonu hazırlıklarımız var, kuracağız. Ve orta vadede de yine dünyada Venture Capital diye tanımlanan yine bir gayrimenkul ve inşaat teknolojisine yatırım yapacak bir VC kurmakla ilgili de hazırlıkları yapıyoruz. Onu da bu yıl sonuna kadar kurmayı planlıyoruz. Öncelikle Türkiye olmak üzere Türkiye'deki ve dünyadaki sektörümüze değen sektörümüz alanındaki girişimcilik ekosistemini daha çok incelemek, daha çok anlamak ve Ege Yapı olarak sektöre nasıl daha çok katma değer sağlarız, daha çok nasıl nitelikli çalışmalar yapabiliriz, o noktada ciddi şekilde hazırlıklar yapıyoruz.
SERMAYE PİYASALARINA YATIRIM
-Son dönemde birçok şirket halka arz olarak borsaya giriyor, sizin böyle bir planınız var mı?
Sermaye piyasalarının güçlenmesinin önemli olduğuna inanıyoruz. Türkiye'deki ilk bitmiş konuttaki gayrimenkul yatırım fonunu biz kurduk. Albaraka'yla iş birlikteliği içinde Batı Şehir Gayrimenkul Yatırım Fonu diye bir fon kurup onu borsaya açmıştık. Önümüzdeki dönemde tabii ki biz de gayrimenkul yatırım ortaklığı gibi farklı alternatif sermaye piyasası araçları, Gayrimenkul sertifikasını da ekleyebiliriz, altyapı yatırım fonu gibi. Bunların hepsi tabii ki ilgimizi çekiyor. O noktada araştırmalar yapıyoruz. Çok kısa vadede olmasa da orta vadede tabii ki biz de farklı alternatif sermaye piyasası araçlarını değerlendirmeyi düşünüyoruz.