Cunda’daki huzur
Cunda, nam-ı diğer Alibey Adası'nı keşfe hazırlananlar için işte mini bir rehber...
Gizem Sevinç SELVİ/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR
Koşturmaktan sıkılan şehir yorgunlarına zeytin ve sabun kokularıyla Cunda Adası ilaç gibi geliyor. Kiliseleri, meyhaneleri, sarmısak taşları ve kedileriyle ünlü Cunda, nam-ı diğer Alibey Adası’nı keşfe hazırlananlar için işte mini bir rehber...
Cunda Adası, Türkiye’deki diğer tatil merkezleriyle kıyaslandığında belki en sakin lokasyon. Her şey çok “olduğu gibi”. Hâlâ pazartesi ve cuma günleri İstiklâl Marşı okunuyor, duyunca inanamıyorsunuz. İnsanları, yemekleri, havası... Her şey çok temiz, çok sade. Alaçatı ya da Bodrum gibi İstanbul’dan topluca göçen bir güruh zaten yok, bangır bangır bir gece hayatı da. Cunda’yı güzel yapan tam olarak bu, bir de kedileri... Mesele şu ki bilmeden giderseniz pek çok önemli noktanın gözünüzden kaçması olası. O yüzden sizler için “Cunda’da nerelere uğramalı” konseptli mini bir rehber hazırladık.
Taksiyarhis Kilisesi: 1873’te bir Rum Ortodoks kilisesi olarak inşa edilmiş, yıllar içinde yıkılmış bir kilise Taksiyarhis. Restore edilmesinin ardından kapsamlı bir oyuncak müzesi olarak kapılarını tekrar açmış. Buharlı endüstri ürünü maketlerinden bebek arabalarına kadar yok yok.
Vino Şarapevi: Mekân, şaraptan ziyade ev yapımı likörleriyle meşhur. 18 çeşit likör mevcut. Portakallı kahvelisi ve karadutlusu özellikle tavsiye ediliyor.
Little Buddha Art Gallery: Adanın sosyalleşme mekânı. 15 günlük fotoğraf ve resim sergilerine ev sahipliği yaparken kokteyllerde ada sakinleri bir araya geliyor, son havadisler dile geliyor.
Necdet Sevim Kent Kitaplığı: Harap durumdayken Rahmi Koç’un katkılarıyla restore edilen eski değirmen ve şapel, bugün çok şık, mini bir kütüphane haline gelmiş. İçeride bin 300’den fazla kitap var. Bahçesinde oturup soğuk bir şeyler içerken Cunda manzarasıyla kendinizden geçebilirsiniz.
Gece hayatı: Gecelere akma niyetiniz varsa Cunda yanlış istikamet, zira gece hayatı pek yok. Ama Rum meyhanelerinin keyfi apayrı, Ankara Tunus’ta şubesi bulunan Laterna’nın da aslı burada. Bardak Bar’da hafta sonları İzmir’in ünlü grupları sahne alıyor. Cilo Bar’ın sahipleriyse kendileri çalıp kendileri söylüyor. Küçük ve samimi mekânlar.
"BU KADAR SAKİNLİK YETTİ" DİYENLERE KÜÇÜK BİR AYVALIK LİSTESİ:
Duraklarınızı belirlemek üzere Füsun Aydınlık’ın dükkânı Zeustones’a uğrayıp kendi hazırladığı Ayvalık Sanat Haritası’nı edinmenizi öneriyorum, böylece kendi duraklarınızı kendiniz belirleyebilirsiniz. Tulya Madra’nın “Santimetre”sinde birbirinden ilginç el yapımı seramik ve porselenler var. Arka sokaklarda Amerikalı Tara Hopkins’in geri dönüşüm konseptiyle ev kadınlarına istihdam sağladığı “Çöp(m)adam” görülmeye değer. Hemen yanındaki Şeytanın Kahvesi’nin koruk suyu çok meşhur ve çok lezzetli. Antikacılar çarşısına mutlaka göz atın, içeride Filiz Akın şapkalarından kristal kadehlere, yok yok.
NEREDE KALINIR?
Cunda’da özenle işletilen butik oteller konusunda oldukça iyi. “Design hotel” konseptli Mola Cunda; dekorasyonu, mönüsü, odalarının şıklığı ve rahatlığıyla iyi bir seçenek. Otelin sahipleri Çiğdem- Orçun Özsüt çifti, kurumsal hayattan sıkılıp kendilerini Ege kasabasına atanlardan, ama bir farkla: Henüz 30’undalar. Orta yaş depresyonunu beklememiş, çok da iyi yapmışlar. Oteldeki tüm detaylarla bire bir ilgileniyorlar ve klişe deyimle size kendinizi özel hissettiriyorlar. “Hem sağlıklı hem lezzetli kahvaltı hatta yemek nasıl olur?”un cevabını alıyorsunuz.
NEREDE YENİR?
Teo’s’ta yediğim her şey, bugüne kadar yediğim muadillerinin en iyisiydi. Deniz ürünlerinden tutun börülcesine, peynirine kadar her şey damak çatlatacak kadar lezzetli. Yine Mola Cunda Hotel bünyesindeki restoranın mutfağı, çok zengin ve özenli. ‘Minnoş Karides’lerini denemeden dönmeyin.