Yanan bir ormanın ardından
"Bu yanmış ormanda çıldırtan bir sessizlik, boz, gri, siyah karışımı ölümü hissettiren bir renk, kesif, acımtırak bir koku ve puslu bir hava ile karşılaştım." Habertürk yazarı Kemal Öztürk, yanan ormanlarımızı yerinde inceledi
Hepimiz yanan ormana odaklandık. Kameralar, objektifler, gözler doğal olarak alevlere çevrili.
Peki hiç bu yanan orman söndürüldükten sonra ne oluyor, orada neler yaşanıyor, nasıl bir manzara kalıyor geriye düşündünüz mü?
Soğutma çalışmaları, kızgın külleri temizleme çalışmaları nasıl oluyor biliyor musunuz?
Bugün bunun için Marmaris’in yanan yerlerini dolaştım.
ÇILDIRTAN SESSİZLİK
Onlarca şehirde, yüzlerce ormanda yürüdüm.
Ama hiç yanan ormanda yürümemiştim.
Hayatım boyunca hiç unutamayacağım bir his yaşadım.
Yürüyüş yaptığımda, kuşların, cırcır böceklerinin, arıların, sineklerin sesleri orkestradan çıkmış müzik gibi muhteşem güzel gelirdi bana.
Şimdi bu yanmış ormanda çıldırtan bir sessizlik, boz, gri, siyah karışımı ölümü hissettiren bir renk, kesif, acımtırak bir koku ve puslu bir hava ile karşılaştım.
Hiçbir canlı kurtulamamış buradan.
Düşünebiliyor musunuz, kelebeğinden sincabına, kirpisinden arısına kadar, tüm canlılar yok olmuş...
Bunun nasıl dayanılmaz bir acı olduğunu, ancak yanmış bir ormanda yürüdüğünüzde anlarsınız.
Issız, sessiz, renksiz ve ışıksız…
Yanan ormanda beni en çok etkileyen, boğazıma bir taş gibi düğümlenen şey ise sessizlik oldu.
Hepsi sustu… Ve bir daha o güzelim seslerini duyamayacağız.
ARI KOVANLARINDAN ARTA KALAN
Marmaris’in Osmaniye ve Turunç bölgeleri dünyaca ünlü çam ballarıyla meşhurdur.
O kovanların konduğu dağlık alanlar yandı. Dünyanın en güzel bitki örtüsü yok oldu.
Allah'tan arılar yaz olduğu için yaylara çıkarılmış. Onlar kurtuldu.
Ancak arı kovanlarını taşımayan bazı arıcıların kovanları geride kalmış. Onlar yandı. İçinde arılarla birlikte.
İşte onlardan arta kalanları gördüm.
Sıcaktan yamulmuş metal parçalar, arıcıların kullandığı teneke malzemeler ve kovanların üstüne konduğu taşlar…
Geride bunlar kalmış...
Sıcaklığın bazı yerlerde 500 dereceye çıktığını söylüyorlar.
Bazı kovanların metal aksamları da erimiş bu yüzden. Sadece taşlar kalmış orada…
Öylesine ürkütücüydü ki o kovanların olduğu mekan…
Bir de o mucizeler yaratan arıların ateşin ortasına kaldığını düşündükçe, daha da derinden acı çekiyor insan…
SOĞUTMA ÇALIŞMALARINI ÖYLE KOLAY SANMAYIN
Yangının ateşli kısmı bitince soğutma çalışmalarına başlanıyor. Haberlerde hep duymuşsunuzdur.
Marmaris’te o soğutma çalışmaları yapılan bir ormana girdim.
Daha içeri gireli bir kaç metre olmuştu ki birden bir koşturmaca başladı.
Yukarıda sönmüş ama hala köz halde dumanı tüten yerleri söndürmeye çalışan bir genç, dumandan nefes alamaz ve göremez hale gelmişti.
Hemen ona müdahale ettiler.
Öyle kolay bir çalışma değil yani.
Dik yamaçlardan küller arasında yukarı tırmanıyorlar. Her bastıkları yerde üstü küllenmiş ama altı kızgın köz olan tehlikeli yerler olabilir.
Yarı yanmış ağaçlar her an devrilebilir.
Çıkan dumanlar yoğun olmamasına rağmen bir süre sonra nefes borusunu ve gözleri etkiliyor. Nefes alamıyorsunuz ve yaşların akmasından dolayı göremiyorsunuz.
Önce hortumlarla duman çıkan, köz olduğu görülen, yüksek sıcaklık yayan her yere su dökülüyor.
Sonra küreklerle küller, kömüre dönmüş atıklar toprağın üzerinden sıyırılıyor ve hiçbir kıvılcım kalmayacak şekilde toprakla örtülüyor.
Düşünün binlerce dönüm yanan arazi, çıkılması çok zor yamaçlar, inilmesi çok tehlikeli yerler adım adım gözden geçiriliyor.
Aksi takdirde o kıvılcım rüzgarla başka yere savrulduğu anda yeniden yangına sebep oluyor.
Binlerce insan ateş hattında yangını söndürürken, binlercesi de cephe gerisinde düşük yoğunluklu başka bir savaş veriyor aslında.
Bu yüzden muazzam bir insan gücü çalışıyor bu felakette.
GÖNLÜ GÜZEL GÖNÜLLÜLER
Cephe gerisinde binlerce gönüllüyü çalışırken gördüm. Kadınlı erkekli, yaşlısı genci, hepsi ülkenin dört bir yanından toplanıp gelmiş.
Bunların bir kısmını AFAD ve koordinasyon merkezleri yönlendiriyor.
Arama kurtarma gibi saha tecrübesi olan sivil toplum örgütleri soğutma çalışmalarında, cephe hattı gerisinde tahliye, lojistik işlerinde görev alıyor.
Bazı gönüllüler su, yiyecek, malzeme taşıyor.
Köylerde evleri yananlara yardım edenler, insanlara destek olanlar var.
Bir grubu gördüm Marmaris Turunç bölgesinde. Tepsilere ekmek, sosis, salam, peynir, su koymuşlar.
Yoldan geçen ve ön cephede savaşan görevlilerin arabalarına hızlı şekilde ikramda buluyorlardı.
Gönlü güzel, kendi güzel, ruhu güzel insanlar.
KARGAŞA YARATANLAR
Gönlü güzel gönüllüler AFAD’ın verdiği görevi harfiyen yaparken bir grup da tam tersi davranıyor.
Bunlar en çok da yangın bölgesinde kargaşaya neden olan, söz dinlemeyen hatta provokasyon yapıp kargaşa çıkartan tipler.
Sanatçı Şahan Gökbakar bunlardan çok şikayet etti yayınlarında.
İçişleri Bakanı Soylu’ya bunu sorduğumda, “Evet maalesef böyle tipler var. Çalışmalarımızı aksatıyor, politik davranıyor, çalışanlarımızın moralini bozuyor” dedi.
Bunların bir kısmı tespit edildiğinde uzaklaştırılıyor bölgeden.
Bir de yangın bölgesindeyim diye selfi çekip hemen kaçanlar var. Onlara da buradakiler gülüp geçiyor.
Yanan hatıralarım, düşüncelerim ve canlarım
Marmaris, Fethiye, Bodrum, Antalya, Milas…
Hepimiz burada yanan ağaçlara, canlara, bitki örtüsüne ağlıyoruz, yüreğimiz yanıyor.
Benim bu felaketten payıma biraz daha fazla acı düştü.
12 yıldır yanan bu bölgelerde dağ yürüyüşleri yaptığımdan, oradaki hatıralarım, anılarım, yaşadıklarım da bu yangınla beraber yanınca canım daha çok acıdı...
MUHTEŞEM KÜLTÜR YOLLARI DA YANDI
Fethiye’den başlayıp Antalya’da biten ve dünyaca tanınan dağ yürüyüş parkuru, Likya Yolu tam 550 km idi.
Her yıl bu güzergahın bir bölümünü yürüyerek parkuru tamamlamıştım.
Bu parkuru bitirince, Marmaris, Bodrum ve Milas bölgesindeki Karia Yolu’nu yürümeye başladım. Bu parkur da 800 km.
Bunun henüz 90 kilometresini yürüdüm.
Bunlar Türkiye’nin en güzel, en önemli tarihi kültür yolları.
Her iki yol da aslında antik çağlardan kalma şehirleri birine bağlayan, Akdeniz medeniyetinin halklarını birbiriyle buluşturan muhteşem yollardır...
Bu patika yollarda binlerce yıldır insanlar yürümüş, kimi zaman yiyecek, içecek taşınmış, kimi zaman sevinçli, hüzünlü haberler götürülüp getirilmiş.
DOĞANIN MUHTEŞEM DENGESİ
O yürüyüşler esnasında bir kez daha memleketimin güzelliğine aşık olmuştum.
Bir kez daha Allah’ın yaratma gücüne, sanatına, ihtişamına iman etmiştim.
Bir kez daha doğanın kendi içindeki uyumuna, canlıların ahengine, toprağın muhteşem bereketine hayran kalmıştım.
Hisarönü parkurunda gördüğüm kaplumbağanın ses çıkarttığını ilk defa o zaman fark etmiştim.
Kaş sırtlarında ilk kez yılkı atlarını görmüş, doğadaki özgürlüklerini kıskanmıştım.
Kuşların, cırcır böceklerinin, arıların ve rüzgarın sesini bir orkestra dinler gibi dinlemiş ve mest olmuştum.
Domuzları, yılanları, tilkileri, şahinleri gördüğümde ürkmemiş, bilakis sevmiştim.
Doğanın bir parçası gibi hissetmiştim kendimi.
Diğer canlılardan biriydim, sadece biraz daha “akıllı” olanı!
DENGEYİ BOZAN TEK CANLI
Ama gördüğüm canlılar içinde doğaya karşı en uyumsuz olanının biz insanlar olduğunu da o yürüyüşlerde fark etmiştim.
Sadece uyumsuz değil, toprak anaya, doğaya en saygısız ve nankör davranan da bizdik.
İnsan ayağının değmediği dağlarda dolaşırken, buraların, “canlıların en akıllısı ve yetenekli” olanının yaşadığı yerlerden daha düzenli, daha sağlıklı, daha yaşanılabilir ve daha temiz olduğunu gördüm.
Bir de bu “konuşamayan ve aklı olmadığı” söylenen canlılar arasında farklı şeyler de gördüm.
Mesela hiçbir canlı zevk için, sadistçe duygularla hemcinsini öldürmez bu dağlarda.
Burada ilahi bir adalet, muhteşem bir döngü ve saygı duyulacak bir düzen vardır.
Kurt et yer, yaban keçisi ot…
Yeme tarzlarını hiç değiştirmedikleri gibi, birbirinin yiyeceklerini de talan etmez, kirletmez ve zarar vermezler…
HAYVANLAR İNSANDAN DAHA ÇEVRECİDİR
Tek başıma yaptığım yürüyüşlerde, bu muhteşem düzeni neden bozanın hep insan olduğunu düşündüm.
Neden bu kadar uyumsuz, aksi ve acımasızız?
Bazen şehirlere yakın yerlerden geçerdi parkurlar. O zaman çevredeki insanın bıraktığı izleri görürdüm: Poşetler, şişeler, çöpler, zararlı atıklar…
Oysa dağlarda hiç zararlı atık görmezsiniz.
Hayvanlar insanlardan daha fazla çevrecidir. Bunu tartışmasız anladım.
Şimdi yeniden, işte bunları bana düşündüren, o muhteşem yürüyüşleri yaptığım bölgelere geldim…
Çok duygusalım.
Yazılarımda fazla duygusallık görürseniz mazur görün.