Türkiye’nin en iyi yemek yapan yerlerinden birine isteseniz de parasını bastırıp girmeniz mümkün değil. Bir kere üzerinizdeki metalleri bırakmanız, iki güvenlikten geçmeniz ve ayrıca pasaportunuzun olması gerekiyor. Ancak sadece pasaport da yetmiyor, bir de statü sahibi olmalısınız. Ben bu statüyü korumak için zaman zaman hiç merak etmediğim yerlere uçuyorum: Odesa! Brüksel! Houston! Türk Hava Yolları’nda “elite” yolcu olmanın başka avantajları da var, ama özel yolcu salonuna giriş ayrıcalığı belki de bunların en önemlisi.
Tıpkı fabrikaların mutfağından yemekhaneler için pişen yemekler gibi ne kadar iddialı olursa olsun bir havayolundan ya da yolcu salonundan iyi bir lezzet beklenmez. Ortalamanın üstünde bir-iki tabak çıkarsa önünüze şanslı sayılırsınız. Ancak THY’nin İstanbul Havalimanı’nın dış hatlarındaki özel yolcu salonu çok uzun zamandır iyi bir lokanta kalitesinde yemek çıkarıyor. Bu yüzden de bir lokanta olarak değerlendirilmeyi hak ediyor. (İç hat yolcu salonu hakkında söyleyecek iyi sözlerim yok, çayın yanında ikram edilen tuzlu kurabiyeler dışında.)
Atatürk Havalimanı’nı özleyenler bir açıdan haklı. Eski yolcu salonu daha şıktı. Bu yeni salondaki oturma düzeni konusunda kararsızım. Köfte ve mantı tezgahlarının arasında yer alan bölümler bir ara İstiklal Caddesi’ni ele geçiren ve vitrininde kadınların hamur açtığı “Hala’nın Yeri” tarzı gözlemecileri andırıyor. Ortalardaki masalarda priz problemi var ama çoktandır kendimi salonun en ucuna, yuvarlak ve bağımsız bölmelerin veya “pod”ların olduğu yere bırakıyorum. Ancak İstanbul Havalimanı’ndaki bu salon insana çalışacak vakit bırakmıyor, çünkü tadına bakılacak çok yemek var.
Pide tezgahının önündeki Amerikalı yolcu bana durup dururken “Hayatımda böyle bir yer görmedim,” diyor gözleri faltaşı gibi açılmış bir şekilde.
“Belki Asya’daki bazı salonlar böyledir,” diye karşılık veriyorum.
Hiç Asya’ya gitmemiş. “Kesinlikle Amerika’dan daha iyi,” diyorum.
“Her şey Amerika’dan daha iyi,” karşılığını veriyor.
Türk Hava Yolları bu kadar iddialı bir “lounge” işletmek, havada da insanın aklını kaçırtacak ikram vermek zorunda. Çünkü Ortadoğu dünyasında havayolu rekabeti çok çetin. Emirates, Etihad, Qatar gibi arkasında sınırsız körfez sermayesi olan havayolları paralı yolcuyu çekmek, kendi ülkelerinin havayolundan dünyaya taşımak için sürekli çıtayı yükseltiyor. United, Lutfhansa ya da Air France gibi Batılı havayolları ise coğrafi konumlarına güveniyor, bu yüzden de örneğin JFK-CDG yolcusunu az da olsa şımartma gereği duymuyor. Hatta Amerikan havayollarında istisnasız her tecrübe—perdenin önünde ya da arkasında—parayla rezil olmak demek.
Yemek sadece yolcuların karınlarını doyurması için değil yumuşak güç politikasının en önemli silahı olarak da pişiyor. Türk Hava Yolları’nın özel yolcu salonundaki ikramlarının İstanbul’u geçiş noktası olarak kullanan yolcu üzerinden sağladığı tanıtım parayla alınamaz. En etkili reklam kulaktan kulağaysa bir kere İstanbul’daki salona giren biri mutlaka yemeklerden bahsedecektir.
İstanbul Havalimanı’nda “elite” ve “business” yolcular için iki ayrı salon var, ama ikisi hemen hemen birbirinin aynısı. Hatta “elite” salonu tercih etmek daha mantıklı çünkü nedense hep daha sakin.
Mönüde tek değişen zeytinyağlılar ve uzun zamandır beklediğim yaprak dolma ve fava önceki gün geri döndüğünde ilk tadanlardan biri tesadüfen bendim. Sanırım iki yıldır bu dolmaya kavuşmayı bekliyordum. Fava ise tam İstanbul usulü ve şehirdeki pek çok meyhane gelip buradan ders alsa iyi olur. Yoğurtlu kereviz, kısır, zeytinyağlı fasulye gibi klasikler de hiç şaşmıyor ve onlar da eski geleneksel reçetelere uygun. Hafif şekerli, oda sıcaklığında, iyi malzeme ve iyi zeytinyağı kullanılmış.
En çok özlediğim Türk yemeklerinden biri mantı ama artık dışarıda yemiyorum. Çünkü en iyisi THY lounge’ında var.
İnsanların önünde sıra bekleyip tabaklarını dağ gibi doldurduğu pidenin hiçbir zaman hayranı olmadım. Hamuru iyi, çıtır çıtır ama fazla deneysel ve yenilikçi malzemeler var. Nedense ilk günden beri klasik kıymalı pide bulamadım.
Köfte olağanüstü; yıllar önce Atilla Doğudan’ın uçaklarda köfte ikramı konusunda çok kafasını şişirmiştim. THY’nin ikramlarından sorumlu Do&Co’nun merkezinde ilk deneyenlerden biri oldum. Defalarca denenen formüllerin sonunda bu muazzam tarif tuttu.
Kıymalı patlıcan, pilav ve kuru fasulye de var. Sonuncusu et suyuyla yapılıyormuş, oysa sayıları hızla artan veganlara da hitap edebilmeli. Makarna ve noodle tezgahına bugüne kadar hiç uğramadım, merak etmedim ve sıra gelmedi. Ama geçenlerde yiyen bir arkadaşım “Onlar bile güzel,” dedi.
Kulaktan kulağa tavsiyelerden biri simitti ve hakikaten başarılı. Yeni eklenen kumruyu hep kaçırıyorum çünkü sabah servisinde var; yaptığım kamuoyu yoklamasına göre İzmirliler bu konuda bölünmüş durumda.
Çay sevmeme rağmen ince belli bardak, çaydanlık ya da semaverden nefret ediyorum. Bir kere ayarı tutturamıyorum. Bu yüzden salonda çay içmek hep bir krize dönüşüyor, çalışanlar da herkesin çay koymayı bildiğini varsaydığından yardımcı olmuyor. Bir de çaylar sürekli yeniden demleniyor ve beklemek gerekiyor—nasıl yetişsin Türk yolcuya. Buna ayrı bir çözüm bulmak gerek.
Özellikle Türk tatlıları bölümü ayrı bir alkışı hak ediyor. Utanmasam şekerpare, baklava, kadayıfları kaplara doldurup yanımda götüreceğim.
Yolcu salonunun benim fark etmediğim ama bir başkası işaret edince dikkatimi çeken bir eksiği içki. Havada susamamak için yolculuk öncesi içki içmiyorum, o yüzden dikkatimi çekmedi. Ama özellikle uçak öncesi rahatlamak için viski içmek isteyen pek çok yolcu tanıyorum. Yurtdışında kimi lounge’larda şarap-bira dışındaki içkiler parayla satılıyor, THY’de parasıyla da yok. Sadece bir köşede şarap kovası var. Biniş öncesi salonda bir viski içmek binlerce dolar vererek uçak bileti alan bir yolculunun ayrıcalığı olmalı. Şu an için Türkiye’nin belki de en iyi lokantası ama bar da olursa beş yıldızlı otel konforuna tam olarak ulaşacak.
★★★
Yıldız tablosu
★★★★ Olağanüstü
★★★ Mükemmel
★★ Çok iyi
★ İyi
***
İstanbul Havalimanı’nda yıkanmak
Önceki gün kabus bir aktarma tecrübesi yaşadım. Bodrum’dan Atina’ya İstanbul üzerinden uçacaktım. İstanbul uçağında 50 dakika rötar olunca benim Atina uçağına yetişmem de imkansıza dönüştü.
İstanbul Havalimanı’nın büyüklüğüyle ilgili itirazlara bugüne kadar hiç kulak asmadım çünkü kendi tecrübelerim aksi yöndeydi. Birçok büyük şehrin havalimanında çok yürünüyor ya da uçak çok taksi yapıyor.
Ancak önceki gün bu itirazlara hak verdim. Zaten geç kalkan Bodrum uçağı bir de İstanbul’da çok uzun taksi yaptı. Atina uçağının kapısına yetişmek için depar atmam gerekti ama elimdeki çantayla epey zordu. Yine de havalimanın bir diğer ucundaki 18:40 uçağına 18:32’de vardım ama tabii ki kapı kapanmıştı. Bu sefer neredeyse aynı yolu yardım masasına varmak için yürüdüm.
THY yetkilisi beni gece 01:40’taki uçaktansa iki saat sonraki Aegean Airlines uçağına aldı. Ancak bu sefer de biniş kartımı almak için havalimanın bir diğer ucuna, o dev AVM’nin içinden geçerek diğer transfer noktasına yürümem gerekti. Aslında o an kafam çalışsa elimdeki bilet numarasıyla Aegean app’inden biniş kartımı alabilirdim. Ama panikle düşünemedim, yine inanılmaz bir yol teptikten sonra vardığım kontuar’da aklıma geldi ve görevli işlemlerimi yaparken ben ondan hızlı bir şekilde telefondan biniş kartımı aldım.
Tabii İstanbul Havalimanı’nı işletenler yolcuları vaat ettikleri şekilde bir kapıdan diğerine hızlıca ulaştırabilseler, ikinci transfer masasına gitmek zorunda kalmasam, uçak rötar yapmasa, havalimanı biraz daha az AVM biraz daha yolcu dostu olsa… Ama olan oldu.
İstanbul Havalimanı’nda bir uçaktan diğerine oradan bir masadan bir başkasına geçirdiğim iki saat boyunca yaklaşık altı bin adım atmışım. İki saatte. İstanbul’un en sıcak günlerinden birinde. İki kere daha güvenlikten geçtim. THY Lounge’ına vardığımda sırılsıklamdım.
Yardımıma yolcu salonundaki duş yetişti. Lounge’ın yemekleri bir yana, Soho House’lardan beri gördüğüm en tazyikli suya sahip duşların olduğunu bilmiyordum. İçeri girer girmez lüks çağrıştıran bu duşlar hem tertemiz, hem müsait hem de insanın saatlerce yıkanmak isteyeceği kadar rahat.
İnsan çoğu zaman havalimanında duş almak istemez, ama bazen benim durumumda olduğu gibi bir zorunluluk olur. Zorunluluksa hortumla bile yıkanılır da böylesini beklemiyordum. Galiba bundan sonra uçaklara daha da erken gitmek zorunda kalacağım.