Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Aksu, Gencebay, Pamuk bunların farkında mı?

        Kutlu ESENDEMİR

        kesendemir@htgazete.com.tr

        0212 313 60 00

        Anayasa değişiklikleriyle ilgili referanduma tambir hafta kaldı. Yazın ilk günlerinde başlayan ateşli tartışmalar gerek siyaset sahnesini, gerek kültür sanat dünyasını sert polemiklerin içine soktu. Önce dünyaca ünlü piyanist Fazıl Say’ın arabesk kültüre yönelttiği sert eleştiriler, daha sonra bu kültürün tepe noktasına da siyasi iktidarı oturtması büyük tepki topladı. Öte yandan Say’ın eleştiri oklarını gönderdiği Sezen Aksu, Orhan Gencebay gibimüzisyenlerin referandumda “Evet” oyu kullanacağını açıklaması, tartışmayı daha da alevlendirdi.

        Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da bu tartışmayı yakından izleyen isimlerden biriydi.

        CHP Genel Başkanı olmadan önce üslubunuz daha yumuşaktı sanki... Anamuhalefet partisi liderliği üslubunuzu sertleştirdimi?

        Çok sertleştiğimkanısında değilim ama Sayın Başbakan verdiği sözlerin arkasında durmuyor, onları çabuk unutuyor. Bir benimde kamuoyuna bunu hatırlatmamlazım. İki, Sayın Başbakan benimdüşündüğümgibi mert bir adamdeğil.

        Bakın yine...

        Çok samimi olarak söylüyorum. Mert adamlar yanlış yaptığı zaman, “Yanlış yaptım” der.Mert adamlar, bizimyapmadığımız konuşmaları biz yapmışız gibimeydanlarda anlatmaz. Bumertliğe yakışmaz. Bunun için üslubumu sertleştirmek zorunda kaldım.

        Başbakan, size göre neyi çarpıttı?

        Şimdi kalktı boy bos tartışması yaptı. Hayatımın hiçbir döneminde hiç kimsenin ne boyuyla ne bosuyla ilgili ağzımdan kelime dahi çıkmadı. Ama bunları ben söylemişimgibi meydanlarda söyledi. Benim üslubum sertleşmesin de ne olsun!

        Günlük hayatınıza yansıyormu bu?

        Hayır. Günlük hayatıma yansımıyor. Artı, doğruları söylediğim zaman onun ezberinin bozulacağını ben çok iyi biliyorum. Sayın Başbakan’a onun anladığı dilden birilerinin bir şey söylemesi lazım. Efendilikten anlamıyor. Efendiliği de ti’ye almaya başladı zaten.

        Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç sizi taklit etti. Başarılımıydı?

        İzleme şansım olmadı ama Sayın Müjdat Gezen’e bir ricada bulunabilirim, tiyatro kadrosunda kendisine de yer verirse mutlu olurum.

        Tabii siyaset sahnesinde bunlar yaşanırken, kültür alanında da tartışmalar sert. Dünyaca ünlü piyanistimiz Fazıl Say’ın arabesk üzerine sözleri fırtınalar kopardı. Peki sizce nedir arabesk?

        Müzik olarak baktığınızda aslında toplumdaki acıları yansıtan bir türdür. Şimdi şöyle söyleyeyim; Sayın Fazıl Say’ın yetiştiğimüzik ve kültürle büyük kentlerin varoşlarından gelen kültürü eş tutmamak gerekir. Farklı alanlar zaten bunlar. Arabesk kültür, arabeskmüzik çok eleştirildi. Çok sayıdamakale, kitap yazıldı. Uzun yıllar TRT bumüziği vermedi. Beğensek de beğenmesek de bumüzik, bizimkültürümüzün bir parçasıdır.

        Say, arabesk kültürün bugün iktidar olduğunu söylüyor.

        İşte o kültür sadece AKP’yimi iktidar yaptı? Belki bunu da sorgulamamız lazım. Kültüre bakış açımıza göre değişir bu. Sayın Say, AKP’yi arabesk bir siyasal oluşum olarak görüyor. AKP gerçekten arabesk bir siyasal oluşummu? Bunun sosyologlar ve siyasetçiler tarafından çok iyi tahlil edilmesi lazım. Bana göre inançları istismar eden, siyasetin odağına koyup iktidar olan bir parti AKP. Ama 2002’den 2007’ye baktığınızda, bu süreçte iktidar olduktan sonra yüzde 47 oyla daha fazla güçlendiğini görüyorum. Çünkü iş dünyası da, belli sanat çevreleri de, belli kültür adamları da o safta yer tutmaya başladı. O zaman bizimolayı sadece bir pencereden görüp eleştirmek veya analiz etmek yerine, belki çok farklı boyutlardan tahlile olanak sağlamak lazım.

        SEZEN AKSU’NUN TAVIRLARINDA ÇELİŞKİ YOK

        Tüm bu tartışmalar içinde Say’ın sözlerine yaklaşımınız nedir?

        Fazıl Say Türkiye’dir. Kendisi bir aydın olarak endişelerini, düşüncelerini dile getirdi diye büyük tepki gördü. Oysa aydınlar, bırakalım düşüncelerini özgürce dile getirsinler. Sayın Say’a, belli bir hoşgörü içinde eleştiri gelebilir, buna saygı duymamız lazım. Ama bu eleştiriyi Fazıl Say’ın konuşmaması üzerine inşa ederseniz, o zaman yanlış yapmış olursunuz.

        Referandumda, “Evet” oyu vereceğini açıklayan Sezen Aksu’yu telefonla aramışsınız.

        Sezen Aksu bizim partinin içinden eleştiri aldı. Hem o eleştri nedeniyle hemde rahatsızlığı nedeniyle aradım kendisini. Yoksa normal siyasal tartışmaların bir parçası olmak için aramadım.

        Aksu’nun 1989’da dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in resepsiyonuna katılması, 1995’te Susurluk sürecinin en karanlık dönemlerinde, dönemin Başbakanı Tansu Çiller’le birlikte şarkı söylemesi ve şimdi de darbe karşıtı olması bir çelişki değil mi?

        Çelişki değil tutarlılık var.

        Ne gibi?

        Kenan Evren’i desteklemiş. Diğerlerini desteklemiş. Şimdi de o Anayasa’ya “Evet” diyor. Burada bir çelişki yok ki.

        Orhan Gencebay da, 1994’te, “Kenan Evren’deki sanatçı duyarlılığını görüyorum” diyor. Şimdi de darbe karşıtı...

        Orada da bir çelişki yok. Yine kendi içlerinde tutarlılık var. Yani o tutarlılığı şöyle söylüyorum ben: Bu sanatçı arkadaşlarımızın dünyayı sorgulayış biçimleri bizden farklı olabilir. Ona saygı gösteriyorum. Ama bu Anayasa değişikliği gerçekleşirse herhangi bir iktidar, örneğin Orhan Gencebay’ı veya Sezen Aksu’yu sevmeyen bir siyasi iktidar onlara hayatı cehennem edebilir. Biz bunu istemiyoruz. Hiç kimse için hiçbir yurttaş için hayat cehenneme dönmemelidir.

        Bu kaygılarınızı nasıl temellendiriyorsunuz?

        Bu Anayasa değişikliği bugün gerçekleşti diyelim, “Evet” oyu çıktı. 15 - 20 sanatçıyı hiç beğenmeyen bir iktidar geldi oturdu. Savcıya talimat veririsiniz: “Bütün bunların telefonlarını dinleyin, özel hayatlarını deşifre edin, hatta isimsiz ihbar mektupları ile bunları tutuklayıp içeri atın. Aradan bir süre geçince bunları serbest bırakabilirsiniz.” Sanatçılar bunun ardından savcıyı şikâyet edeceklerdir Adalet Bakanı’na. Soruşturmaya izin vermeyeceklerdir. Bugün o arkadaşların Danıştay’a gitme hakkı var. Bu Anayasa ile o hak ellerinde. 12 Eylül’de Kenan Evren’in yapamadığı Anayasa değişiklikleri bu hükümet tarafından yürürlüğe konulmak isteniyor. Acaba Orhan Gencebay bunların farkında mı, Sezen Aksu bunların farkında mı?

        Sizce farkında değiller mi? Olay budur zaten. Farkında olmadan, ne olduğunu bilmeden... Bir sefer şunu çok iyi bilmeliler: “Şeytan ayrıntıda gizlidir” diye bir kural vardır. O ayrıntıdaki şeytanı yakalamadan, bulmadan ona, “Evet” derseniz bir gün gelir başınızın belaya girdiğini görürsünüz. Biz, bize karşı olan yurttaşlara bile, hiç kimseye bir baskın yapılmasını istemeyiz. Anayasa baskıya dönüşürse, Anayasa ile siz siyasal iktidara baskı kurma gücünü verirseniz o zaman özgürlükleri sınırlamış olursunuz.

        SANATÇI TOPLUMUN AYKIRI ADAMIDIR

        Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk’un da “Evet” oyu kullanacağını açıklaması sizi şaşırttı mı?

        Ben sanatçıyı toplumun aykırı adamları olarak görürüm. Toplumu ileriye taşıyan, geleceği düşünen; romanlarında, öykülerinde, şiirlerinde, karikatürlerinde geleceği kurgulayan kişiler olarak düşünürüm. Ama Sayın Orhan Pamuk acaba gerçekten bunları biliyor mu? Aynı sorularım Orhan Bey için de geçerli. Biliyor da ve bu Anayasa’ya “Evet” diyorsa, baskıya “Evet” diyor demektir. Bir sanatçı baskıya “Evet” diyemez. Çünkü baskıya “Evet” diyen sanatçının sanatçılığından şüphe duyulur. Baskıya “Evet” diyen sanatçı değildir.

        AVCI'NIN ELİNDE ÇOK BELGE OLDUĞUNA EMİNİM

        Hanefi Avcı’nın büyük yankı uyandıran, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabını okudunuz mu?

        Henüz kitabı bitiremedim. Kitap, sıradan bir kitap değil. Yazan sıradan bir insan değil. Kendine göre belgeleri, dokümanları var. Ve ben Sayın Hanefi Avcı’nın elinde soruşturma aşamasında savcıya vereceği, kamuoyuna yansıtmayı sakıncalı gördüğü pek çok belge ve doküman olduğuna eminim. Geçmişi itibarıyla toplumun değişik kesimlerinde eleştirilse bile Sayın Avcı’ya hep saygı duyulmuştur. Yolsuzlukların üzerine kararlılıkla giden bir Emniyet Müdürü’dür. Dolayısıyla kitabı benim beklediğimden çok daha büyük ilgi uyandırabilirdi. Belki referandum sürecine denk geldiği için kamuoyunda yeterince tartışılamadı ama önümüzdeki günlerde sanıyorum soruşturmalar derinleştikçe olay daha da tartışılır bir noktaya gelecektir.

        Avcı’nın kitabında CHP’yi de ilgilendiren bir bölüm de var. Avcı, Baykal’ın istifasına neden olan kasetin cemaatin organizasyonu olduğunu ileri sürüyor.

        Bilmiyorum. Elinde mutlaka bir şeyler veya belli duyumları vardır. İnternet ortamına düşen bir olay, parmak izi gibidir. Ciddi, tutarlı bir devlet, bunu tespit eder ve yargının önüne çıkarır. Çünkü Sayın Baykal’a yapılan ciddi bir haksızlık var. Eğer hukukun egemenliği varsa, hukukun üstünlüğüne inanıyorsak, Hükümet suçluları bulmak zorunda değil mi? Oysa siz, özel hayatı deşifre edilen insanları suçluyorsunuz, suçluların sırtını sıvazlıyorsunuz.

        Baykal istifa ederken, Gülen cemaatinin samimiyetine inandığını söylemişti. Şimdi Avcı’nın, cemaati kaset tartışmasının içine çekmesi çelişki değil mi? Bunu ancak Sayın Baykal bilir. Hangi duyumlar, hangi bilgiler kendisine geldi, bunu bilme şansım yok.

        CHP Genel Başkanı olduktan sonra Gülen Cemaati ile herhangi bir temasınız oldu mu?

        Yok, hayır. Herhangi bir temasım olmadı.

        SİLAHLA ÇÖZÜLMEZ, PKK BUNU ANLAMALI

        Tunceli mitinginde gündeme taşıdığınız genel af konusunda beklentiniz nedir?

        Bu ülkede acının ve gözyaşının artık tarihe gömülmesini istiyoruz. PKK koşulsuz silah bırakırsa ve bir toplumsal uzlaşı sağlanırsa genel af gündeme gelebilir. Toplumun her kesimi, “Bakın artık silahlar bırakıldı. Şehit haberleri gelmiyor. Dolayısıyla bir barış ortamı sağlandı. İnsanlar şu veya bu şekilde aş, iş peşine gitmeye başladı” derse toplumsal barışın gereği olarak bu konu da tartışılabilir.

        Kürt sorununun çözümü konusunda sizin nasıl bir planınız var?

        Şimdi bu soruna sağlıklı bir çözüm üretmenin yolu hükümet olmaktır. Çünkü elinizde sorunla ilgili bütün bilgilerin olması gerekiyor. Birçok bilgi elimizde değil. Bilmiyoruz neler olduğunu. Ama biz iyi niyetle yaklaşıyoruz. Türkiye’de insanlar iyi niyetle, aklı ve mantığı egemen kılarlar ve sorunları çözebilirler. Biz de sorunları çözeceğiz.

        Nedir bu sorunun özünde yatan gerçeklik?

        Şudur; Sayın Başbakan’la görüşmemizde ve kamuoyuna yaptığı açıklamalarda, “Asker ne istediyse verdik ama sorun çözülmüyor” dedi. Demek ki bunun çözümü askeri bir olay değil. O bir boyutu. Siyasal, diplomatik, sosyal, psikolojik boyutu var, farklı ekonomik boyutu var. Demek ki; olaya siz akıl ve mantığınızı egemen kılıp akılcı biz çözüm üretmek durumundasınız. Çözümü güvenlik güçleri değil, çözümü siyaset kurumu önerecek. Bunun altını önemle çiziyorum.

        Şu an örgüt “ateşkes” ilan etmiş durumda.

        Ateşkes sürecinin ötesinde, koşulsuz silah bırakmaları lazım. Artık PKK tarafından da bu işin silahla çözülemeyeceğinin görülmesi lazım. Dolayısıyla biz kendi ülkemizde özgürce düşünüp özgürce tartışıp çözümler üretebiliriz.

        İmralı’daki Öcalan’ın referandum konusundaki yaklaşımını nasıl buluyorsunuz?

        Onu bilemiyorum. Yani o görüşmeleri hükümet yapıyor, biz o ayrıntıları bilemiyoruz.

        Başbakan, özellikle bu görüşmeleri “devlet memurları”nın yaptığını belirtiyor. Siz niye bu konuda ikna olamıyorsunuz? Devlet dediğiniz kim? Devlet tüzel bir kişiliktir. Tüzel kişiler konuşmaz. Tüzel kişilerin başındaki insanlar konuşur. Genelkurmay bir tüzel kişiliktir. Genelkurmay adına, yetki verilen kişi kalkar konuşur. Hükümet, bir tüzel kişiliktir. Kim konuşur hükümet adına? Başbakan konuşur ya da yetki verilen hükümet sözcüsü konuşur.

        Böyle bir görüşme reddediliyor.

        Başbakan doğruları söylemiyor zaten. Neyi çarpıtmadı ki. Sayın Başbakan’ın, toplumu ne hale getirdiğini görmesi için geriye dönüp bakması lazım. Toplum ayrıştı, çatıştı, kavga etmeye başladı, ekonomik açıdan intiharlar gündeme geldi, köylüler böbreklerini satmaya başladı. Ama bu süreç içinde bir kesim palazlandı: AKP ve yandaşları. Hiç onlardan, “Ekonomik kriz var, başımız ağrıdı” diyen var mı? Hayır yok. Türkiye’de insanlar ölüyor, kavga var, çiftçi perişan oldu. Sayın Başbakan’ın hiç bu dertlerle ilgilendiğini gördünüz mü? Hayır. Ne yapıyor? Adamlarını gönderiyor. Gidip İmralı’da görüşme yapılıyor. Sonra bu ortaya çıkıyor, “Biz görüşmedik, devlet görüştü” diyor. Peki sen kimsin?

        ŞİMDİ DE BASKI VAR DİRENECEĞİZ

        12 Eylül’den sonra olası bir “Evet” kararı, sizce Türkiye’yi nasıl biçimlendirir?

        Türkiye, baskıcı bir toplum olma yönünde hızla ilerleyecektir. İktidar daha da yoğun baskı kuracaktır toplum üzerinde.

        CHP olarak ne yapacaksınız bu durumda?

        Direneceğiz. Şimdi direndiğimiz gibi.

        Ne tür bir baskı söz ettiğiniz?

        Ana muhalefet partisi olarak beni, annemi, babamı, kardeşlerimi, soy kütüğümü, sülalemi, neredeyse her şeyimi incelediler. Tam kafatasçı ve faşist bir anlayışla. Bir de bunu çıkıp meydanlarda da anlattılar. Düşünün; bir ana muhalefet partisinin liderinin başına bunlar gelirse halkın başına neler gelmez.

        Ya, “Hayır” oyları çoğunluk olursa?

        “Hayır” oyu çıkmasıyla Türkiye’de değişimin önü açılır, AKP’nin gerileme süreci biraz daha hızlanmış olur.

        TAYYİP BEY'İN KULAKLARI ÇOK BÜYÜK

        Başbakan Erdoğan, referandumun ardından CHP yönetiminin karışabileceğini söylüyor. Var mı böyle bir olasılık?

        Umudu var ama yanılıyor.

        Nasıl varmış olabilir böyle bir kanıya?

        Biliyorsunuz; Tayyip Bey’in kulakları çok büyük. Belki dinliyordur, herkesi dinlediği gibi. Herhalde o duyuma göre böyle bir umuda kapıldı. Geçen hafta Konya mitinginde de, Deniz Bey’in (Baykal) telefonlarının da dinlendiğini açıklamıştı. 21. yüzyıl Türkiye’sinde bir Başbakan’ın tek umudu gizli telefonlar. İnsanları dinlemek, özel hayatlarını didiklemek, korku toplumu yaratmak bir Başbakan’a yakışıyor mu? Bir de bunlar diyorlar ki; “Biz Müslümanız.” Müslümanlık’ta ahlak denen bir şey vardır. Müslümanlık’ta düşene vurulmaz. Bunların Müslümanlık’la yakından uzaktan ilgileri yok.

        Korku toplumu yaratıldı

        Sayın Fazıl Say Başbakan’dan niye korkabilir? Öyle bir korku toplumu yaratıldı ki anlamak güç! Politikacılar sanatçıların eleştirilerinden çekinmelidir

        Kendisinin takdiri

        Sayın Orhan Pamuk hangi cemaate girmek istiyor, bunu bilemiyorum. Sonuçta kendisinin takdiridi

        İlker Başbuğ

        Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un savcılara ifade vermeye çağrılması büyütülecek bir olay değil. Yargıya müdahale etmek gibi bir anlayışımız yok.

        İnanç önderleri

        Siyasete bulaşmayan inanç önderlerini saygıyla anmamız lazım. Sonuçta kendi manevi dünyalarını yaşıyorlar. Neden bunları getirip siyasetin odak noktasına koyarız ki?

        Sınır

        Sınır güvenliğini tümüyle sivillere devretmenin mümkün olacağını sanmıyorum. Orada sadece asker yok. Gümrük, emniyet görevlileri, İçişleri Bakanlığı’na bağlı jandarmalar var

        Maskesi düşüyor

        AKP ikiyüzlü bir parti olduğu için, Alevi açılımı yaparken, atamalarda da Alevi dedelerini de suçluyor. Başbakan bazen diline hâkim olamıyor, maskesi düşüyor.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa