Paris'te fareler ve veba salgını
'Küresel ısınma', Seine Nehri'nin 6 metreye yükseltip kıyıları, otomobil yollarını, parkları, hızlı metro RER istasyonlarını, bu arada farelerin yaşam alanı mahzen ve dehlizleri su altında bıraktı. 72 saat yüzüp 2 metre zıplayabilen fareler yeryüzüne çıkıyordu. İnsanoğlu metrolar, otoparklar ile yeraltına indikçe; yeraltı sakinleri de insan arasına daha çok karışma kararı almıştı belki! Bir sayıma göre, sur içi nüfusu 2.5 milyonun altında olan Paris'te kişi başına 2 fare düşüyordu
ABONE OLParisli kadın, evdeki “fare kolonisi”ne savaş açtığında, kaçışan farelerden biri bir restorana sığınır.
(Buraya kadarını bugün de nice Parisli günlük hayat ve medyadan size aynen böyle anlatabilir.) HT Pazar'dan Umur Talu'nun haberi...
Öyküdeki fare, Remy, restoranda hayran olduğu şefi izler, yemek yapmayı öğrenir ve...
“Ratatouille” ABD yapımı nefis bir çizgi filmdi; 650 milyon dolar hasılat, biri Oscar, çok sayıda ödülle. Aşçılığa, yemeğe, Paris’e övgüyle.
Yönetmen Brad Bird, Paris’i mekân seçmiş, ekibiyle restoranlarda inceleme yapmıştı; başka çok şey yanında “mutfak ve şef başkenti” idi. “Ratatouille” patlıcan ve başka sebzelerle Fransız yemeği değil miydi? Tam değil. Çünkü filmde aynı zamanda “Confit byaldi” vardı, gerçek bir şef tarifinden, “İmam Bayıldı.”
“Rat”atouille’ın ilk 3 harfi “Fare” manasına da geliyordu. Başroldeki farenin en iyi dostu ise “Çöpçü” Linguini’ydi ki...
KİŞİ BAŞINA 2 FARE
Yıl sonunda Parisliler “Çöpçü David”in internete düşen videosuyla irkildi. Dışişleri Bakanlığı ile ünlü d’Orsay Müzesi’nin orada, “Milyonlarcalar” diye bağıran dış sesiyle, konteyneri kaplamış fareleri çekip yayınlamıştı.
Kedi Tom’a karşı fare Jerry’yi tutan, Ratatouille’da farenin nefis yemeklerinden zevk alan insanoğlu, hakikatle karşılaşınca, her zamanki gibi tiksinmiş, “musofobi” tutmuştu haliyle.
Videonun üstüne hemen aşağıdan yükselen Seine Nehri de gelmez mi? Paris dışında köyleri, tarlaları basan ama ancak Paris’te büyük haber olan nehir.
“Çok ılıman ve çok yağışlı kış” ya da “Küresel ısınma”, nehri 6 metreye yükseltip kıyılardaki gezinti yerlerini, otomobil yollarını, parkları, hızlı metro RER istasyonlarını, bu arada farelerin yaşam alanı mahzen ve dehlizleri su altında bıraktı.
72 saat yüzüp 2 metre zıplayabilen fareler yeryüzüne çıkıyordu.
İnsanoğlu metrolar, tüneller, alışveriş merkezleri, otoparklar ile yeraltına indikçe; yeraltı sakinleri de insan arasına daha çok karışma kararı almıştı belki!
Bir sayıma göre, sur içi nüfusu 2.5 milyon altında olan kentte kişi başına 2 fare (tam olarak 1.7) düşüyordu.
Fare patlamasının tek nedeni küresel ısınma ve sular değildi. Bir yığın “paradoks” devredeydi.
Çevre duyarlılığı açığa zehir konmasını yasaklatmış, özel kutular yapılmış, ancak çizgi filmlerdeki gibi zeki “lağım fareleri” hem tuzağı kavramış, hem de kent hayatında karınlarını iyice doyurdukları için tenezzül etmemişti.
Küresel ısınma ılımanlığı, kışın sinmelerini önlemekle kalmamış, kesintisiz çoğalmaları için sımsıcak bir aşk ortamı sağlamıştı.
Bir hesaplamaya göre, çocuksuz bir fare çifti 6 ay sonra torun torba sahibi, 50 kişilik bir ailenin büyüğü oluyorlar; onlar ölmeye yüz tutarken aile fertleri 12 ayda 936, iki yılda 46 bin 410’u buluyordu. Tabii “iyi beslenmek, hasta olmamak gibi şartlar” vardı. Bir de mutlu, huzurlu evlilik şarttı!
Nehir ve yerin dibine batan her inşaat gırgır ve dırdırı da onları ürkütüyor, taşınmaya, yukarı çıkmaya itiyordu.
Bir “paradoks” da “terör tedbirleri”yle, çöp kutularının şeffaf naylon torbalardan oluşmasıydı, ki fareler bunu fark etmiş, kendilerini kente davet eden torbaları ve etrafa yayılmış çöpleri paramparça edebiliyordu.
Park ve bahçelerde yemeklerin, pikniklerin ve yoğun turizmin artıkları... 2016’da “yeşil sahalarda görmek istemediğimiz hareketler”e yol açmış, Eiffel’in dibi de dahil çok sayıda park “istila” yüzünden halka kapatılmıştı.
Bir sebep de, “Her Parisli gibi, onlar da özel bir türdür” denen farelerin korkuyu yenip “sosyalleşebilmeleri”, “kent hayatı
nimetlerini, bol yeme içmeyi, refah, zevk, sefa âlemini keşfetmeleri”, tüm Fransa’da 1200’den fazla şirket, 5 bin 500 eleman, 650 milyon Euro ciroyla fare ve böcek kovalayan “hayalet avcıları”na rağmen zehirlere bağışıklık kazanmalarıydı. Buna en çok sevinenler, “Fare soykırımı”na karşı 25 bin imza toplayanlar, “Fare kuyruğu ince uzun değil, kürklü olsa, sevimli bulunan sincaptan farkı nedir” diye soranlardı herhalde!
Kimi uzman da, her fare ömrünün 9-10 kilo çöpün yok olması anlamına geldiğini, insanlara bir nevi hizmet ettiğini söylüyor. Onlara göre, suyun yükselmesi, esas farelerin yaşam alanını öldürüyor, kaçamayan, göç edemeyen yaşlılarını yok ediyor, bir yıllık ömründe 4-8 bebek doğuran annelerin doğurganlığını düşürüyor...
Farelerin, çok sayıda “evsiz insan”ın da evi olan sokağa çıkması, “evsiz ve aç” kalmaları yüzünden!
TIBBİ BİR TESELLİ: RİSK VAR AMA ÇOK BÜYÜK DEĞİL!
“Musofobi”, yani fare korkusuna karşı, tiksintiye çare bulunmasa da, tıbbi bir teselli geliyordu hemen: Risk var ama çok büyük değil! Tabii cümlede vurguyu değiştirmek de mümkündü: Risk çok büyük değil ama var!
Çünkü yüzyıllar geçse de, insan geni ve hafızasında, “Veba korkusu” vardı. Lağım faresinden ziyade kara sıçandan, sinek ve bit benzeri “iğneciler” kanalıyla, hayvandan hayvana, insandan insana, ülkeden ülkeye, kıtadan kıtaya salgın.
En meşhuru 1347-48’di. Tarihin yalancısıyım; Moğollar kuşattıkları Kırım’a taşımış, ölülerini kale içine atıp düşmana veba saldırısı da yapmış, salgın oradan İstanbul’a, derken kara ve deniz yoluyla Ortadoğu ve Avrupa’yı sarmış, yıkmış, katletmiş, daha uzaklara da ulaşmıştı.
Bugün “savaş salgını”na binlerce ölü veren Suriye’de 400 bin kişi; 5 yılda Avrupa’da nüfusun yüzde 30-50 kadarı. On milyonlarca ölü. Paris’te 80 bin kişi.
Bir de, artık bitti denen bu hastalığa, yakınlarda Madagaskar’da ve California’da rastlanması tabii!
‘BÜYÜK KEDİ KATLİAMI’
50’nci yıldönümü gelen “Mayıs 1968”in barikatlarından hemen önce, “kentin karnı” sayılan Paris Hali’nin yıkılışı yüzünden “200 bin aç fare kenti istila edecek” manşeti atmıştı gazeteler. Ne bilsinler bir süre patlayacak, öğrenci, genç ve işçi patlamasını.
Bir başka meşhur “Paris ayaklanması”, dünyadaki ilk (ve belki tek) fiili “devletsiz komünist devlet” olan 1871 Paris Komünü ilan edilip ezilmeden hemen önce, 1870 Prusya (Alman) kuşatmasında Paris aç kalmış, zenginler hayvanat bahçesindeki filler gibi “lüks” hayvanları yutarken, halka sırasıyla atlar, eşekler, köpekler, kediler, derken fareler kalmıştı. 10 franklık kediler ve 3 franklık fareler, canları pahasına, Paris halkının bir kısmını kurtarmıştı.
Komüncülerin toplandığı yerlerden biri de “Ölü Fare Kahvehanesi”ydi zaten.
Denir ki, “20 bin Parisli kedi” öylece katledildi.
Daha önce, Engisizyon’un “Şeytani” demesi yüzünden de kediler yakılmış, katledilmiş; kimi tarihçiye göre, kara vebanın sıçanları o yüzden markajsız oynamıştı!
Paris’in efsanevi hikâyelerinden birinin “Büyük Kedi Katliamı” olması boşuna değildi. Böylece geldik başlığa:
Sokak kedisi bol kadim Galata’dan Paris’e gelen biri için, şehrin sokak kedisizliği (ve köpeksizliği) zaten ayrı hikâye! Paris’te sokakta gördüğüm tek “Kedi”, Ceyda Torun’un bizim Galata kedileriyle çektiği harika belgeselin afişleriydi!
Evlere hapsedilen kediler, sokakları farelere bırakmıştı. Belki o video yüzünden, Dışişleri Bakanlığı da iki kediyi kadroya aldı!
GÜLMEKTEN BAYILIYORLAR
Yazıya “sevimli bir oyuncu” olarak insanı güldüren farelerle girmiştik ya...
Muhtemelen fareler de insana gülüyor.
Berlin Humboldt Üniversitesi’nde araştırmacıların, insanın beyin yapısına benzer özellikleri olan ve karın ya da sırttan gıdıklanınca, kaşınınca farelerin “resmen sevinç ve keyiften zıplayıp güldüklerini, hatta gülmekten bayıldıklarını” kanıtlamalarına bakılırsa...
Fareli sinema:
Ratatouille, Brad Bird
Ben, Phil Karlson
The Rats, Frank Deasy
Flushed Away, David Bowers
The Night Watchman, Chuck Jones
Rat, Steve Barron
Rats: Notte di Terrore, B. Mattei-C. Fragusso
The Rats Are Coming, Andy Milligan
Fareli Köyün Kavalcısı, Jacques Demy
Willard 1, Daniel Mann
Willard 2, Glen Morgan
Alerte a Paris (Farelerin İşgali), Charlotte Brandstrom
Mickey Mouse ve Tom and Jerry serileri