Bir savaşçı ve paradokslar
Bir savaşçı öğrenmek için karşısına çıkan her şeyi iyi bir fırsat olarak kullanır
"Çok garip” diye düşünür savaşçı kendi kendine. “Buldukları ilk fırsatta en kötü taraflarını göstermeye çalışan ne kadar çok insan tanıdım. İçlerindeki manevi gücü agresiflikle saklamaya, yalnızlık korkularını bir özgürlük kisvesiyle örtmeye çalıştılar. Kendi kapasitelerine inanmadıkları halde sürekli olarak kendi erdemlerini dört bir yanda övdüler.”
Savaşçı bu mesajı tanıdığı pek çok erkek ve kadında okumuştur. Asla ilk izlenime kanmaz ve başkaları onu etkilemeye çalışırken sessiz kalmakta ısrar eder. Ve bunu, kendi kusurlarını düzeltmek için bir fırsat olarak kullanır – çünkü insanlar aynı zamanda iyi birer aynadır.
Bir savaşçı öğrenmek için karşısına çıkan her şeyi iyi bir fırsat olarak kullanır ve kendi çelişkilerini kabul etmeyi bilir.
SABIR VE HIZ
Işığın savaşçısının hem sabra hem de hıza aynı anda ihtiyacı vardır. Bir stratejide en büyük hata zamansız davranmak ve fırsatın elinizden kaçıp gitmesine izin vermektir. Bu hatadan kaçınmak için savaşçı her bir durumu eşsiz bir durummuş gibi ele alır, hiçbir formüle, reçeteye ya da başkalarının düşüncelerine bel bağlamaz.
Halife Muaviye, Hz. Ömer bin Hattab’a büyük politika yeteneğinin sırrını sordu. Aldığı cevap şuydu: “Hayatımda hiçbir meseleye bu işin içinden nasıl çıkabileceğim üzerine hazırlık yapmadan girişmedim; öte yandan, giriştiğim hiçbir işin içinden hemen çıkmayı istemedim.”
AFFETMEK VE KABULLENMEK
Işığın savaşçısı kalbini her zaman nefret duygusundan temiz tutar. Bunu yapabilmek için affetmeye ihtiyacı vardır.
Bir savaşa girdiğinde İsa’nın şu sözünü asla unutmaz: “Düşmanlarınızı sevin.”Ve savaşçı bu söze uyar ama hiçbir zaman İsa’nın sözlerinin “Düşmanlarınızdan hoşlanın” anlamı taşımadığını da hep hatırlar.
Affetmek savaşçı için her şeyi kabullenmek zorunda kalmak demek değildir. Bir savaşçı asla başını öne eğmemelidir; çünkü bunu yaparsa hayallerinin yattığı ufku gözünden kaçırabilir.
DİNLENME VE HAREKET
Savaşa ara verildiğinde savaşçı dinlenir.Bugünlerini çoğunlukla hiçbir şey yapmadan geçirir çünkü kalbinin buna ihtiyacı vardır.
Ama duyuları hep tetiktedir. En büyük günahlardan biri olan uyuşukluğa kapılmaz çünkü bunun kendisini nerelere götürebileceğinin farkındadır: Zamanın öylece akıp gittiği ve başka hiçbir şeyin olmadığı Pazar öğleden sonralarının o ılık ruh haline.
Savaşçı dinlendiği bu zamanı “mezarlık huzuru” olarak adlandırır. Ve Mahşer’den bir alıntıyı hatırlar: Sizi lanetliyorum çünkü siz ne soğuk ne de sıcaksınız. Keşke soğuk ya da sıcak olsaydınız! Ama ılık olduğunuz için sizi ağzımdan dışarı kusacağım.
Savaşçı dinlenir ve güler ama her zaman dikkatli ve harekete hazırdır.
MELEK VE ŞEYTAN
Bir savaşçı melek ile şeytanın kılıcı tutan el için kavga ettiğini bilir.
Şeytan, “Başaramayacaksın” der, “Doğru anı kaçıracaksın. Korkuyorsun.”Sonra Melek belirir ve “Başaramayacaksın” der, “Doğru anı kaçıracaksın. Korkuyorsun.”
Savaşçı şaşırır. Her ikisi de aynı şeyi söylemektedir.
Sonra Şeytan şöyle devam eder: “Bırak sana yardım edeyim.”
Melek ise şöyle der: “Sana yardım edeceğim.”
İşte o anda savaşçı aradaki farkı anlar. Sözler aynı ama anlaşma başkadır.
Böylece zaferini Tanrı’ya adayarak cesaretin verdiği güvenle meleğin elini tutmayı seçer.
GÜNAHLARA İNANMAK
Işığın savaşçısı sezgilerinin ne kadar önemli olduğunu bilir.
Savaşın tam ortasındayken düşmanının darbeleri üzerine düşenecek vakti yoktur – bu yüzden sezgilerini kullanır ve kendimi meleğinin ellerine bırakır. Barış zamanında ise Tanrı’nın kendisine gönderdiği işaretlerin şifresini çözer.
İnsanlar onun için “Bu adam deli” ya da “Bir hayal dünyasında yaşıyor” ve hatta “Mantığı olmayan şeylere nasıl böyle inanabiliyor?” derler.
Ama savaşçı sezgilerin Tanrı’nın alfabesi olduğunu bilir ve rüzgârı dinleyip yıldızlarla konuşmayı sürdürür.
AŞKA İNANMAK
Bir savaşçı için imkânsız aşk diye bir şey yoktur. Sessizliğin, farklılığın ya da reddedilişin gözünü korkutmasına izin vermez. Çünkü insanların yüzlerine geçirdiği buzdan maskelerin ardında ateşten bir kalp olduğunu bilir.
İşte bu yüzden savaşçı başkalarından çok daha fazla şeyi riske eder. Birinin sevgisi için hiç yorulmaksızın çabalar – bu sürekli “hayır” sözcüğünü duymak, eve yenilgi içinde dönmek, hem fiziksel hem de ruhsal anlamda reddedilmiş hissetmek anlamına gelse bile.
Bir savaşçı ihtiyaç duyduğu şeyin peşindeyken kalbinin korkmasına izin vermez. Çünkü aşksız o bir hiçtir.
ANLAŞMAYA İNANMAK
Işığın savaşçısı savaş alanını her zaman kendisi seçemez. Bazen kendisini hiç arzulamadığı savaşların içinde bulup şaşırır ama bunlardan kaçmanın hiç faydası yoktur çünkü bu savaşlar nereye giderse gitsin onu takip edecektir.
Bu yüzden çatışmanın kaçınılmaz olduğu zamanlarda savaşçı düşmanıyla konuşur. Korku ya da ürkeklik göstermeksizin karşısındakinin neden savaşmak istediğini, neden köyünü terk edip bir düello aramak için yollara düştüğünü öğrenmeye çalışır. Savaşçı kılıcını kılıfından çıkarmadan, karşısındakini bu savaşın onun savaşı olmadığı konusunda ikna eder.
Işığın savaşçısı düşmanının söyleyeceklerini dinler ve sadece gerekliyse dövüşür. Eğer başka bir alternatifi yoksa zaferi ya da yenilgiyi düşünmeden dövüşür: Savaşı sonuna kadar sürdürür.
AZME İNANMAK
Işığın savaşçısı yargılamaları ve eleştirileri tevazuyla kabul etmek gerektiğini söyleyen eski öğütleri asla unutmaz.
Haksızlık yaşanır. Savaşçı birdenbire kendini hiç hak etmediği durumlarda bulabilir ve kendini savunmaya bile niyeti olmaz.
Böyle zamanlarda savaşçı sessiz kalır. Enerjisini sözlerle harcamaz çünkü sözler hiçbir işe yaramayacaktır. En iyisi gücünü direnmek için kullanmak, sabırlı olmak ve birilerinin onu izlediğinin farkında olmaktır. Haksız yere acı çeken birini gördüğünde bu durumu kabullenemeyecek insanlar vardır.
Bu insanlar savaşçıya en çok ihtiyaç duyduğu şeyi verir: Zamanı. Er ya da geç her şey yine savaşçının lehine çalışmaya başlayacaktır.
Işığın savaşçısı akıllıdır; yenilgileri üzerine yorum yapmaz.
KİŞİSEL EFSANELERE İNANMAK
Işığın savaşçısı kendi kişisel efsanesi olduğunu varsayar – bu onun yaşama sebebidir. Çevresindekiler onun için şu sözleri söyler: “İnancı takdire şayan!”
Savaşçı birkaç dakikalığına duyduğu bu sözlerle gururlanır ama sonra bundan utanç duyar çünkü ortaya koyduğu inanca aslında sahip değildir.
O anda meleği gelip kulağına şunu fısıldar: “Sen sadece ışığı taşıyan bir araçsın. Kendinle gurur duyman için de kendini suçlu hissetmen için bir sebep yok; sadece kaderini geçekleştirmek için de bir sebep var.”
Ve ışığın savaşçısı sadece bir aracı olduğunun farkına vardığında kendini çok daha sakin ve güvende hisseder.
(Çeviren: Mine Akverdi Denktaş)