Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Dünya Siyasi istikrarsızlık Eski Kıta'yı kaplıyor: Avrupa bu rüzgara dayanır mı? | Dış Haberler

        Fransa'da aşırı sol ve aşırı sağın parlamentodaki işbirliğinin ardından Cumhurbaşkanı Macron'un atadığı merkez sağ siyasetçi Başbakan Michel Barnier kabinesi güvenoyu alamayarak düştü. Barnier, Fransa modern tarihinin 3 ay ile en kısa süre görev yapan başbakanı oldu.

        Yarı Başkanlık sistemiyle yönetilen Fransa'da Cumhurbaşkanı Macron'un merkez sağ partisi Rönesans'ın popülaritesinin düşmesi ve Le Pen liderliğindeki aşırı sağın yükselişi; Fransa siyasetinde istikrara darbe vurdu. Temmuz ayındaki parlamento seçimlerinden sol ittifakın lider çıkması, onu az bir farkla aşırı sağcı partinin takip etmesi ve Cumhurbaşkanı Macron'un partisinin üçüncü sırada kalması; parlamentoyu tam olarak üçe böldü.

        REKLAM

        Macron, teamüllere karşı gelerek seçimi birinci sırada bitiren partinin adayı yerine kendi çizgisine yakın bir siyasetçiyi başbakan olarak atayarak ülke siyasetinin bölünmesini körükledi. Son 3 aylık sürede aşırı sağcı Le Pen'in partisine siyasi tavizler vererek parlamentoyu çalıştırma yoluna giden Fransız başbakan, bütçe ve vergilendirme tartışmalarında Le Pen'in Ulusal Ralli'sini ikna edemedi ve sol ittifakın gensoru önergesine destek vererek hükümeti düşürdü.

        Avrupa Birliği yanlısı ve merkezci politikalarıyla ülkenin cumhurbaşkanlığını yapan Macron'un, aşırı sağın yükselişiyle politikalarını muhafazakar sağa kaydırdığı eleştirileri, parlamento seçimlerinin ardından devrik Başbakan Barnier'in Le Pen'in partisine siyasi tavizler vermesiyle; Fransa siyasetinde çok daha bölünmüş bir durum ortaya çıktı.

        Ancak Fransa Avrupa içinde siyasi belirsizliğe sürüklenen tek ülke değil.

        Avrupa'nın dinamosunda siyaset alt üst

        Avrupa'nın ve Avrupa Birliği'nin en büyük ülkesi olan Almanya, Olaf Scholz liderliğindeki koalisyonun çökmesi nedeniyle Şubat 2025'te erken seçime gidiyor.

        Fransa'daki "Le Pen" tehlikesinin bir benzeri de Almanya'da AfD partisi. Nazi sempatizanı olarak bilinen Alman aşırı sağcı AfD, Haziran 2024'teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ülkenin ikinci parti olmuştu. İlk parti ise mevcut ana muhalefet partisi merkez sağcı CDU.

        REKLAM

        Ancak Almanya'daki siyasi denge, Fransa'dan birkaç noktada farklılık gösteriyor. Fransa'da son parlamento seçimlerinde Le Pen'in partisi seçimi kazanmasın diye sol ittifakı ve Macron'un merkez sağ partileri seçim bölgelerine göre işbirliği yapmış; Le Pen'in partisinin adayının sol ittifak ve Macron'un partisinin toplamından düşük oy alacağının öngörüldüğü yerlerde güç birliğine giderek 2. sıradaki adayı seçtirmişlerdi. Seçimden sol ittifak zaferle çıkınca Macron başbakanı sol ittifaktan atamak yerine parlamentoda Le Pen ile işbirliğine gitmişti.

        Almanya'da bu durumun olması mümkün gözükmüyor. Yüzde 25 ile ikinci parti olması beklenen, hatta eski Doğu Almanya eyaletlerinde ilk sırada yer alması muhtemel gözüken AfD, hiçbir partinin diyalog kurmak istediği bir parti değil. Bu nedenle Almanya parlamento seçimlerinde tek başına iktidar çıkmazsa (ki çıkmaması çok olası) koalisyon görüşmelerinde AfD'nin muhatap alınmaması için her yol denenecek. Bu da daha çok bölünmüş, daha fazla partinin hassas dengeleriyle kuruşmuş bir koalisyon, bir Almanya siyaseti demek.

        Belçika'da 'bölünme' tartışması

        Bir diğer kritik seçim ise Avrupa Birliği'nin başkenti olan Brüksel'in ülkesinde, Belçika'da yaşandı. Federal parlamenter demokrasiyle yönetilen ve Flemish (Felemenk), Walloon (Fransız) bölgeleri ve başkent Brüksel bölgesi olmak üzere üç ana bölgeye sahip olan Belçika'da son seçimlerin galibi Felemenk milliyetçisi NVA (New Flemish Alliance).

        İkinci parti de aşırı sağcı Felemenk milliyetçisi olarak bilinen Vlaams Belang. Yani ülkenin yaklaşık yarısı Felemenk milliyetçi partilerin safında. Bağımsız bir Felemenk devletini savunan diğer partiler de eklendiğinde sandıkların yüzde 60'ı ayrılıkçı bir noktada.

        Romanya Cumhurbaşkanlığı Seçimi'nde şok

        Avrupa'yı şoka uğratan bir diğer ülke ise, Doğu Avrupa ülkesi Romanya. Avrupa Birliği ve NATO üyesi olan Romanya'da Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'nin ilk turunun galibi aşırı sağcı ve Rusya yanlısı Georgescu oldu.

        Romanya'da ve Avrupa'da hiç kimsenin beklemediği bu seçim sonucu, karar almak için oy birliği şartı gereken Avrupa Birliği için tam olarak 'işlevsizlik' tehlikesi demek.

        Hollanda, İtalya, Macaristan...

        İtalya 2022 Parlamento Seçimleri'nde aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri partisi zafer kazandı. Meloni'nin lideri olduğu parti iktidarına devam ediyor. Ancak İtalya'nın Kardeşleri partisi, Rusya yanlısı bir parti değil.

        Hollanda'da aşırı sağcı Geert Wilders son 10 yılda her geçen yıl giderek büyüyerek Hollanda Parlamento Seçimleri'ni zirvede bitirdi. Koalisyon görüşmeleri sonucu Wilders'in partisinin merkezde olduğu bir üçlü koalisyon yönetimde.

        Macaristan'da Avrupa Birliği'ni destekleyen tüm partiler birleşti ancak mevcut Başbakan Orban'ın partisi Fidelz'i yenemedi.

        Orban, Rusya-Ukrayna Savaşı'nda AB'den tamamen bağımsız bir politika yürütürken, ABD Seçilmiş Başkanı Trump'ın Avrupa'daki en yakın müttefiklerinden biri olarak öne çıkıyor.

        Bu tablo nasıl ortaya çıktı?

        Avrupa, özellikle pandeminin getirdiği durgunluk, Suriye İç Savaşı başta olmak üzere dünyanın birçok noktasında çıkan bölgesel savaşların yarattığı açlık, güvensizlik, istikrarsızlık dalgasının sonucundaki göç krizi ve Rusya-Ukrayna Savaşı'nın başta enerji olmak üzere Avrupa'nın tüm dengesini bozması; kitlelerin aşırı sağa dönmesine sebep oldu.

        Kitlelerin düşen alım gücü, farklılaşan demografik yapı, enflasyon ve ekonomik unsurların yatırım ve üretime yara vermesi; II. Dünya Savaşı'ndan beri merkez sağ ve merkez sol tarafından yönetilen Avrupa'nın siyasi dengesini de alt üst etti.

        10-15 yıl önce siyasi denklemde ağırlığı bulunmayan popülist ve milliyetçi söylemler, bugün Avrupa'da kitlelerin en çok aradığı söylemlere dönüştü. Merkez sağ ve merkez sol da oylarını kaybetmemek için söylemlerini keskinleştirmeye ve merkez siyasette bir boşluk yaratmaya başladı. Mevcut çözümlere sorun bulamadığı düşünülen merkez sağ ve merkez sol, yerini radikal sağ ve radikal sola bırakıyor. Ancak özellikle Almanya ve Fransa örnekleri, aşırı sağa oy veren kitlelerin popülist, milliyetçi bir çizgide olmadığını; günlük sorunlarını ve gelecek kaygılarını giderebilecek politikalara bu partilerin sahip olduğunu düşündükleri için oy verdiklerini gösteriyor.

        Bu fikirlere bir katkı da ABD'nin en önde gelen siyasetçilerinden Bernie Sanders'tan geldi. Sanders, Demokrat Parti'nin Trump'ın lideri olduğu Cumhuriyetçilere seçimi kaybetmesinin nedeni olarak tarihsel olarak işçi sınıfının partisi olan Demokrat Parti'nin giderek bu kitlelerle bağını kaybettiğini, insanların geçim sıkıntısına kalıcı politikalar geliştirmekte çaresiz kaldığını; bu sebeple popülist söylemlerin bu kitleleri almasına engel olamadığını öne sürüyor.

        Siyasi istikrarsızlık rüzgarı, 2025'te Avrupa'da çok daha sert esecek.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa