Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Güncel Yitik türkülerin izinde! Anadolu'dan göç eden mübadiller Anadolu türkülerini söylemeye devam ediyor | Son dakika haberleri

        1923 yılının Kasım ayında Türkiye ile Yunanistan arasında fiilen başlayan nüfus mübadelesi, bir diğer ifadeyle nüfus değişimi çerçevesinde 1 milyon 200 binden fazla Ortodoks Anadolu'dan Yunanistan'a, 500 bine yakın Müslüman da Anadolu'ya göç etmek zorunda kalmıştı. Mübadiller arasında hiç Türkçe bilmeyen Müslüman, hiç Rumca bilmeyen Ortodokslar da bulunuyordu. Türk-Yunan nüfus değişimi, etkileri günümüze kadar ulaşan bazı sonuçları getirdi. Hiç şüphesiz bunlardan birisi de müzikti. Mübadelenin 100. yıldönümünde bile Yunanistan'daki Anadolu'dan göç ettirilenlerin köylerinde bir kuşağın hâlâ Türkçe konuşması, Anadolu türkülerinin dilden dile dolaşması bunun en somut örneği... Doç. Dr. Mehmet Söylemez'in Yunanistan'da yaptığı saha çalışması ilginç bir tabloyu ortayı gözler önüne seriyor...

        REKLAM

        Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi, Müzik Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesi, Çalgı Teknolojileri Bölüm Başkanı Doç. Dr. Mehmet Söylemez, 3 sene önce Yunanistan'daki mübadil köylerde yaptığı saha araştırmasını bir kitapta topladı. "Yitik Vatanın Türküleri" adlı çalışma, sözkonusu ettiğimiz sosyolojik gerçeğe çok önemli ışık tutuyor.

        Doç. Söylemez ile hem saha araştırmasını hem de kitabı üzerine konuştuk.

        Doç. Dr. Mehmet Söylemez
        Doç. Dr. Mehmet Söylemez

        Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan mübadele antlaşması ile Anadolu topraklarından yaklaşık 1,2 milyon Ortodoks zorunlu göçe tabi oldu. Bunların arasında Karadenizli Rumlar ve bugün hala Türk mü, Rum mu olduğu tartışması süren İç Anadolulu diğer bir tabirle Karamanlı Ortodokslar da vardı. Siz 3 yıl önce Anadolu'dan mübadil edilen Rumların Yunanistan'da yaşattığı müzik kültürünü araştıran bir esere imza attınız: Yitik Vatanın Türküleri. Bu fikir nereden oluştu, gelişti ve ete kemiğe büründü?

        BELLEĞİN MÜZİKAL BOYUTUNUN TESPİTİ

        Öncelikle mübadele ve mübadil kimliğinin nasıl ortaya çıktığına değinmek gerekebilir. Mübadil Türkiye ve Yunanistan’ın 1923 yılında imzalamış olan sözleşme ile karşılıklı yer değiştirmek zorunda kalmış olan insanlara verilmiş olan isimdir. Mübadele iki taraf içinde oldukça acı dolu bir süreç olmuştur. Hem Yunan tarafı hem Türk tarafı bu anlamda çok ağır bedeller ödemiştir. Bu yer değiştirme esnasında yanlarında belirli miktarda eşya ile göç etmelerine izin verilen mübadillerin yanlarında taşıyabildikleri en önemli kültürel unsurları hafızalarında atalarından onlara miras kalmış olan kültür bellekleri olmuştur. Benim çalışmam olan “Yitik Vatanın Türküleri” kitabı bu belleğin müzik boyutunu tespit etmeye yönelik olmuştur. Bu çalışmanın ortaya çıkışı aslında benim için sıra dışı bir hikaye olmuştur. Erasmus projesi kapsamında gittiğim Yunanistan’da tesadüfen karşılaştığım mübadillerle hikayem başlamış oldu. İlk olarak gittiğim mübadil köyü olan Kozani’ye bağlı Kalamia köyündeki Türkçe sözlü bellek beni o kadar çok etkiledi ki Türkiye’ye döner dönmez bu belleğin araştırılmasına yönelik bir projeyi TÜBİTAK’a sundum. Projenin kabul edilmesinden sonra Arta’da bulunan “Geleneksel Müzik” bölümünde post-doc eğitimim ve araştırmam başlamış oldu.

        Kitabınızı okumalarımdan çıkan sonuçlardan bir tanesi de Karamanlılar'ın müziği. Karamanlı toplulukların 100 yıl geçmesine rağmen dillerini ve Anadolu kökenli türkülerini günümüzde de dillerde dolaştırıyor olmaları nasıl bir sosyolojik yapıya denk düşüyor?

        KÜLTÜRÜN DEVAMLILIĞI İÇİN ÖNEMLİ UNSUR

        Aslında Türkçe bellek mübadiller için kimliklerinin bir parçası o yüzden büyük oranda mübadil kimliği bununla birlikte inşa edilmiş. Tabi Türkçe konuşmaları başlarda onlar için çok büyük sorunlara yol açmış, en büyük sorun yerel halk ve yerel otoritelerle yaşanmıştır. Gördükleri yoğun baskı ve resmi propaganda mübadillerin Türkçeyi daha çok kendi içlerinde kullandıkları bir dil haline getirmiştir. Tam olarak rahatlamaları doksanlı yıllar ile olmuştur. Tabi Türkçenin kullanımında gelen ilk kuşakların hiç Yunanca bilmemeleri dedelerin veya nenelerin torunlarına Türkçe ninni okumaları ve sonraki kuşaklarla konuşabildikleri tek dilin Türkçe olması kültürün devamlılığı içinde çok önemli olmuştur. Gelenek nesiller arasında bu denli kuvvetli olunca Türkçe bellek kuşaklar arasında konuşulmasa da aktarımı sağlanmıştır.

        Çalışmanızda bir kategorileştirmeye gidersek nasıl bir tablo çıkıyor? Hangi yörenin türküleri öne çıkıyor? Dağılım nasıl?

        Çalışmamda en çok öne çıkan yöre genellikle Kayseri ve civarı olmuştur. Kayseri, Niğde, Karaman, Konya, Sivas ve Nevşehir kökenli Rumlar derlemelerimde önemli bir rol oynamışlardır. Ama gittiğim Sinop, Giresun, Trabzon veya Ordu kökenli Rumlardan da derlemeler yaptım.

        Bugün o türkülerden hangileri Türkiye'de de biliniyor. Daha da ileri gidersek, Anadolu'dan çıkmış orada yaşatılan ve Türkiye'de bilinmeyen örnekler var mı?

        "MÜBADELE SONRASI YAKILMIŞ TÜRKÜLER DE VAR"

        İki tarafta da en çok bilinen türkü sanırım “Konyalım” türküsü, bu türkü neredeyse mübadillerin tamamı tarafından bilinmekte ve söylenmektedir. Bunun yanında “Gesi Bağları” ve “Kaleden Kaleye Şahan Uçurdum” türküleri de bilinen diğer önemli örneklerdendir. Tabi mübadillerin müziklerini üç döneme ayırmak lazım birinci kısımda mübadele öncesi Anadolu’da söylenen türkü veya şarkılar almaktadır. İkinci olarak mübadele sırasında yazılmış ve mübadeleyi anlatan türküler yer almaktadır. Üçüncü olarak da mübadele sonrasında yakılmış olan şarkı veya türküler yer almaktadır. İlginç olan durum ise Yunanistan’a göç sürecinden sonra yakılan türkülerin hiç de azımsanmayacak seviyede oluşlarıdır.

        KEMENÇE VE HORONDAN VAZGEÇMEDİLER

        Müzikal açıdan bakıldığında Anadolu kökenli Rumların Müslüman komşularına nazaran daha değişik bir kültürel harita oluşturduğundan söz ediyorsunuz. Örneğin kemençenin sadece Karadenizli Rumlar değil farklı yörelerden gelen Rumların da çalması gibi. Bunu biraz açabilir miyiz?

        Nasıl Türkiye içinde Türkler çeşitli zamanlarda iç göç yaşamışlarsa Anadolu Rumları’da Osmanlı döneminde ve öncesinde benzer hareketler göstermişlerdir. Örneğin Anadolu’da çoğu yerde madencilik yapmış olan Pontuslular gittikleri yerlerde birkaç yüzyılda geçse kemençe çalmaya veya horon oynamaya devam etmişlerdir. Örneğin Yozgat-Akdağmadeni kökenli Rumlar böyledir, veya Kars Rumları bu şekilde bir kültür yapısı göstermişlerdir.

        ORTAK HAFIZAYI İNŞA EDEN FESTİVAL: GAVUSTİMA/KAVUŞMA

        Müzikal ve kültürel belleğin korunması açısından Anadolulu Rumların 1997 yılından beri devam ettirdikleri ve "Gavustima/Kavuşma" adını verdikleri çok ilginç bir festival geleneğinden söz ediyorsunuz. Bu festivalden biraz bahseder misiniz?

        Gavustima Anadolu kökenli Rumların özel etkinlerinden belki de en önemlisidir. Başlangıçta bir sempozyum gibi başlamış olan bu süreç zamanla kültürel bir festival halini almıştır. Bu festival dahilinde yan yana gelen Anadolu Rumları kendi müziklerini, yemeklerini ve daha önemlisi belleklerini paylaşırlar. Bunun sonucunda mübadiller kendi ortak belleklerini inşa etmiş olurlar.

        Alan araştırması yaparken sanırım çoğunlukla Türkçe iletişim kurdunuz. Anadolulu Rumların Türkçeyle nasıl bir bağları var? Günlük hayatlarında Türkçeyi kullanıyorlar mı? Yeni nesillere öğretiyorlar mı? Bu konuda gözlemlerinizi merak ediyorum?

        "GENÇ KUŞAKLAR TÜRKÇE'YE AŞİNA DEĞİL"

        Evet çoğunlukla Türkçe konuştum gerektiği zaman Yunanca iletişim kurdum tabii. Türkçe ile olan ilişkiler aslında Anadolu ile olan bağlarla paralel bir şekilde ilerlemektedir. Anadolulu kimliği zayıfladıkça Türkçe iletişim de azalmaktadır. Bu miktar maalesef pandemi sonrasında daha da aşağılara düşmüştür. Artık genç kuşaklar çok fazla Türkçe ile aşina değiller zaten pek çoğu yurtdışına yaşamaya gidiyorlar bu da aile içi bağları ve kültürel aktarımları zayıflatmaktadır. Kırk yaş altında Türkçe kullanımı neredeyse hiç yoktur ama şarkıları Türküleri Türkçe söylemeye devam etmeleri önemli bir husustur. O yüzden çalışma yapmak için veri hala toplanabilir bir alandır.

        Yaklaşık üç neslin birbirine aktararak yaşattığı bu kültür ve türküler bir zaman sonra unutulur olacağı kaçınılmaz gibi... Yunan mitolojisinde kuğu ölürken şarkı söylediğini duymuştum. Yavaş yavaş 'son türküler' diyebilir miyiz?

        Evet maalesef insanlar öldükçe sadece sedaları kalmaktadır. Sesleri Anadolu’nun veya Yunanistan’ın bir yerlerinde hala durmaktadır. Hala kendilerini Kayserili veya Ordulu olarak ifade eden bu insanların yürekleri bizimledir. Sözleri ve sesleri bizimledir. Bende elimden geldiğince bu sesleri ve sözleri kayıt altına almaya çalıştım.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa