Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat "Viola'yı öyle öpen Liam Neeson ırkçı olamaz..."

        Zaman dürüstlük zamanı değil. Liam Neeson vakasıyla yeniden test ediliyor. Tamamen spontane bir şekilde ağzından dökülen sözcükler üzerine linç şehveti yine bünyeleri sarıyor, medya ve sosyal medyada ipi çekiliyor aktörün.

        Olay malûm şöyle gelişiyor: The Independent’la, yeni filmi “Cold Pursuit” (Soğuk Takip) üzerine söyleşide intikam temasını konuşuyorlar. Oğlu öldürülen bir babanın intikam hikayesi. Oğlunun katillerini arayan baba rolündeki aktör, intikam konusu derinleşince kendi geçmişinden 40 yıllık bir örnekle öç duygusunun yararsızlığını anlatıyor. Yakın bir kız arkadaşının tecavüze uğraması üzerine kapıldığı öfkeyi, önce saldırganı tanıyıp tanımadığını sorduğunu anlatıyor. Ve Neeson’ın deyişiyle “o ilkel güdü” saldırganın “rengini” sormasıyla kendini ele veriyor. Failin siyah olduğunu öğrenince, elinde bir sopa o “renktekilerin” yaşadığı mahallelerde dolaşıyor, bir hafta kadar; “Söylemeye utanıyorum ama, ‘siyah bir p.ç’ pub’tan çıksın, benimle bir şekilde teması olsun da öldüreyim diye arandım” diye itirafta bulunuyor.

        Sonra davranışından ötürü dehşete düşüp ders çıkardığından dem vurarak, Kuzey İrlanda’nın husumet iklimine; Katolik azınlıkla Protestanlar arasında etnik/milliyetçi çatışmaların yaşandığı “The Troubles” olarak anılan döneme getiriyor sözü: “Ben Kuzey İrlanda’da, The Troubles zamanlarında yetiştim. Açlık grevinde ölen insanlar gördüm. İntikam duygusunu o yaşantıyla öğrendim. Ancak intikam, daha fazla intikamı, ölümler daha fazla ölümü getiriyor. Kuzey İrlanda bunun kanıtıdır.”

        ŞİDDET İKLİMİNDE İNTİKAM

        İrlandalı Katolik milliyetçilerle, Kuzey İrlanda’nın Britanya’ya bağlı kalmasını savunan Protestanlar arasındaki çatışmaların da 40 yıllık bir geçmişi var. 1998 yılında İngiltere, İrlanda Cumhuriyeti ve IRA’nın siyasi kanadı Sinn Fein ile Kuzey İrlanda’daki diğer Katolik ve Protestan partiler arasında varılan Belfast Anlaşması’yla savaş baltaları gömüldü. Ancak Neeson’ın da dediği gibi Kuzey İrlanda’da intikam kültürü bir yaşam biçimi olarak sürdü yıllarca. Bir Katolik öldürülürse, karşılığında bir Protestanın katledildiği, Protestonlara ait pub bombalandığında, Katoliklerin gittiği pub’ın bombalı saldırıya uğradığı bir kan davası ortamı hakimdi. Bir arkadaşın cinsel saldırıya uğradıysa, kendi ellerinde öç almanı gerektiren bir iklim…

        REKLAM

        Ancak Liam Neeson’ın, toplumsal yarılma ve şiddet ortamına da gönderme yapması pek dikkate alınmadı. Medyadan, sosyal medyadan tepki yağdı. Bazıları, önümüzdeki haziranda vizyona girecek “Men in Black” (Siyah Giyen Adamlar: Global Tehdit) filminin kadrosundan çıkarılmasını istedi. Liam Neeson, Good Morning America programına çıkarak, 40 yıl önceki olay sırasında bir pederden yardım istediğini, ırkçı olmadığını açıklamak zorunda kaldı. Bu sefer de içinden gelerek bir özür bile dilemediği için eleştiri aldı.

        40 yıl önce aklından geçen düşünceleri bugün aynı kelimelerle dile getirmesi rol oynadı belki de tepkilerde. “Siyah bir p.ç bulmalıyım” sözlerini elleriyle tırnak işareti yaparak vurgulasa da medyaya “Liam Neeson’dan skandal sözler…” başlıklarıyla yansıdı. Pişmanlığına anlayış gösterenler bile bu sözleri duyarsızca sarfedilmiş olarak niteledi. The Guardian yazarı Gary Younge – ki belirtmek zorundayım, siyah – Neeson’ın, saldırganın neden göz rengini değil de, derisinin rengini sorduğunu vurgulayarak, “Siyahlara karşı ırkçılığın temelinde, beyaz kadına saldırı önyargısı yatar ve bu geçmişte kalmış bir problem değildir. Liam Neeson röportajı, siyahların halen tam bir insan olarak görülmediğinin kanıtıdır” diyor.

        Aktörün sektörden silinmesini isteyenlerin linç faslında en abes çıkış noktası ise Neeson’ın esas tecavüzcünün peşine düşmek yerine, herhangi bir siyahı aranması. Yani faili bulup öldürse, ortada problem olmayacakmış gibi!

        “CHURCHILL’İN HEYKELİNİ KALDIRALIM”

        Liam Neeson’a yüklenenlerin yanı sıra savunanlar da çıkıyor. Örneğin Whoopi Goldberg, The View programında beş kadın tartışırken, “Onu yıllardır tanırım” diyerek ırkçı olmadığına dair şahitlik ediyor. Gerçi bazıları da Goldberg’in şahitliğini pek geçerli bulmuyor. Önceki vakaları göz önüne alarak. Tecavüzle suçlanan Roman Polanski’yi, cinsel saldırı suçlarından hüküm giyen Bill Cosby’yi ve eski sevgilisine yönelik ırkçı sözler savurduğu ses bandı ortaya çıkan Mel Gibson’ı savunması gibi.

        İngiliz futbol efsanesi John Barnes da bir siyah olarak Sky News kanalında Neeson’ı savunma şekliyle hayli ses getirdi. Neeson gibi ırkçılığa dair hislerini dürüstçe dile getirenlerin topluma, bunları gizleyenlerden daha yararlı olduğunu belirterek “Eleştirmek yerine kendisine madalya takılmalı” dedi. Newcastle ve Liverpool’da oynadığı dönemlerde ırkçı muameleye maruz kalan Barnes, hakikati açıkladığı için aktöre saygı duyduğunu, herkesin içinde bilinçsiz ırkçı duygular olabileceğini söyledi. Kraliçenin verdiği imparatorluk nişanı (OBE) geri alınmalı mı sorusuna da şu yanıtı verdi Barnes, “O halde Winston Churchill’in heykellerini de indirelim… O da beyaz ırkçı ve kitle katiliydi…” diye patladı.

        KARŞI DELİL: ÖPÜŞME

        Neeson’ın ırkçı olamayacağına ilişkin en ilginç delil ise oyuncu Michelle Rodriguez’den geldi. Kendisinin de başrollerde, dört dul kadından biri olduğu “Widows” filminde, Liam Neeson’ın Viola Davis’i derin bir tutkuyla öpmesini kanıt gösterdi. Vanity Fair’e konuşan Rodriguez, “Irkçılar, nefret ettikleri ırkla o şekilde öpüşemezler. O ırkçı değil, sevgi dolu bir insan” diye fikir yürüttü. Bu fikrine karşılık, “Kölecilik döneminde kadın bedenlerinin nasıl sömürüldüğünü biri Rodriguez’e hatırlatsın” yorumunda bulunanlar da çıktı tabii.

        “Widows” geçen kasım ayında vizyona girdiğinde, Hollywood’daki ırk ve cinsiyet tabularını yıkması bakımından konuşulmuştu o öpüşme. Viola Davis filmin başında, evli çifti yatakta gösteren sahnenin önemini şöyle dile getirmişti: “Rengim koyu, yaşım 53, saçlarım doğal halinde – Liam Neeson ile yataktayım. O bir köle sahibi değil, ben fahişe değilim. Sadece birbirine aşık bir çiftiz. Daha önce hiç görmediğim bir şey.” Üç kez Oscar’a aday gösterilen ilk siyah oyuncu ve hem Oscar, hem de Emmy ve Tony kazanan ilk siyah aktris olan Davis’in vurguladığı şuydu; perdedeki siyah figür politik bir mesaj vermek için aracılık etmiyor. Kullanışlı bir malzeme değil, doğal ve sıradan bir insan!

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa