Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya Celal Şengör ifade verdi

        Prof. Dr. Celal Şengör, Teke Tek programındaki sözleri nedeniyle hakkında "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" iddiasıyla başlatılan soruşturma kapsamında ifade verdi.

        Prof. Dr. Şengör, Çağlayan'daki İstanbul Adliyesi'ne avukatı Celal Ülgen ve Habertürk yazarı Fatih Altaylı'nın da aralarında bulunduğu bir grup arkadaşıyla geldi.

        CELAL ŞENGÖR'DEN SAVUNMA

        Prof. Celal Şengör’ün avukatı Celal Ülgen’in hazırladığı savunmada şu ifadelere yer verildi:

        Müvekkilimiz Prof. Dr. Celal ŞENGÖR Wikipedia’ya göre “ABD Ulusal Bilimler Akademisi, Amerikan Felsefe Topluluğu ve Rus Bilimler Akademisi üyesidir. Mehmet Fuat Köprülü'den sonra Rus Bilimler Akademisine seçilmiş ikinci Türk profesördür. Alman Jeoloji Derneği tarafından Şengör'e Gustav Steinmann Madalyası verilmiştir. Fransa, Birleşik Krallık, Avusturya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde misafir öğretim üyesi olarak çalışmalarda bulunan Şengör, jeolojide bilhassa yapısal

        yer bilim ve tektonik dallarındaki çalışmaları ile ün yaptı. 1988'de Neuchâtel Üniversitesi Fen Fakültesi'nden şeref bilim doktoru unvanına sahip oldu. 1990 yılında Academia Europaea'ya kabul edilen Şengör, aynı yıl Avusturya Jeoloji Servisi muhabir üyesi, 1991 yılında ise Avusturya Jeoloji Derneği şeref üyesi oldu. Yine 1991 yılında Kültür Bakanlığı'nın Bilgi Çağı Ödülünü kazandı. 1992 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Genel Jeoloji Anabilim Dalı'nda profesörlüğe yükseldi. Şengör, 23 Mart 2022 tarihinde İstanbul Teknik Üniversitesinde son dersini vererek 24 Mart 2022 tarihinde emekliye ayrılmıştır. Wikipedia'da belirtilenlere ek olarak, Academia

        Europeae, Leopoldina Alman Ulusal Bilimler Akademisi, Avusturya Bilimler Akademisi ve Sırbistan Bilimler ve Sanatlar Akademisi üyesidir. Dünyanın en iyi altıncı üniversitesi olduğu söylenen Chicago Üniversitesi 2009 yılında Şengör’e uluslararası bilime katkılarından ötürü şeref doktorası vermiştir

        "DEĞERLENDİRME TARİHİ BİR GERÇEKLİK TAŞIMAKTADIR"

        Vikipedi’de objektif olarak yer alan bu değerlendirmeleri niçin anlattım? Çünkü Müvekkilimiz Prof. Dr. Celal Şengör’ün katıldığı Habertürk Tv’de yaptığı konuşmada “İbrahim ve Musa

        peygamberlerin hiçbir tarihi kaynakta bulunmayan mitolojik, yani masalsı (μῦθος mythos kelimesi Eski Yunancada kelime, espri, rivayet, söylenti, tevatür, masal anlamlarındadır) karakterler” olduğunu söylemiş olması nedeniyle Haber Türk Tv kanalına ceza verilmiş ve aynı nedenlerle de Cumhuriyet Savcısı Türkşad Kunthan Uçuk tarafından Müvekkilimizin Toplumun dini değerlerini aşağılamak şüphesiyle ifadeye çağırmıştır. Halbuki bu değerlendirme bilimsel bir değerlendirme olup tarihi bir gerçeklik taşımaktadır. Bu açıdan güç her şeyi yapar ve yaptırır ama Bilimi esir alamaz. Bilime ve Bilim adamına sus diyemez. RTÜK üyeleri ve Sayın Cumhuriyet Savcısı sadece Wikipedia'ya bile bakmış olsalar ne demek istediğimizi anlar dediklerinin doğru olduğunu kaynaklarıyla beraber görürlerdi.

        "ULUSAL BİR DESTANIN PARÇALARI OLARAK GÖRÜLMEKTEDİR"

        Prof. Dr. Celal Şengör; “Tevrat, İsrailoğlularının ulusal destanıdır ve bu açıdan Eski Yunanlıların İliada'sı ve Odisseos'u, Cermen ulusların Edda'sı, Finlerin Kalevala'sı, Romalıların Aeneid'i, İranlıların Şahname'si, Türklerin Oğuz Kağan ve Aztek'lerin Quetzalcoatl destanlarına benzer ve tarihsel gerçekliği de onlarınki kadardır, yani yoktur. Sadece Şahname'de ve Oğuz Kağan destanlarında bazı tarihi olayların silik anılarının olduğu sanılmaktadır.2 Ne İbrahim'in ne de Musa'nın varlığı veya Tevrat’ta anlatılan Firavunla mücadele veya Mısır'dan çıkış (Exodus) hiçbir tarihte yoktur ve tüm tarihçiler bunları ulusal bir destanın parçaları olarak görmektedirler. Türkçe Vikipediabu konuda şunları belirtmektedir: 'Musa'yla ilgili ilk yazılı kaynak Babil Sürgünü sırasında üretildiği düşünülen metinlerdir. Bu metinler Musanın yaşadığına inanılandönemden yaklaşık olarak1000 yıl sonrasına denk geliyor ve Musa veya Kutsal kitapile ilgili bazı anlatıların Babil-Sümer anlatıları ile benzerliklerine de ışık tutabilir. Musa ile Çıkış Kitabı ve Tesniye Kitabı'nda yaşanan olaylar hakkında Antik Mısır kaynaklarında hiç atıf yer almamakta olup, Mısır ve Sina Yarımadası'nda keşfedilmiş arkeolojik deliller, Musa'nın ana figür olduğu hikâyeleri desteklememektedir. Musa'nın doğumu ve büyütülmesi ile ilgili anlatılan öykülerin bir kısmı Akad kralı Sargon, Hint en: Karna ve Yunan Oedipus öyküleri ile örtüşür, yani belli ki masalsı bir karaktere yakıştırmadır.

        "YENİ ARGÜMANLAR BU GÖRÜŞLERE MEYDAN OKUDU"

        İbrahim için ise gene Türkçe Vikipedya şunu yazmaktadır: “20. yüzyılın ortalarında, William F. Albright ve G. Ernest Wright gibi önde gelen arkeologlar ve Albrecht Alt ve John Bright gibi

        İncil bilginleri, "atalar çağı" olarak isimlendirdikleri MÖ 2. binlerde anlatılanların gerçek insanların inandırıcı hikayeleri olduğuna inanıyorlardı. Ancak 1970'lerde İsrail'in geçmişi ve İncil metinlerine ilişkin yeni argümanlar bu görüşlere meydan okudu; bu argümanlar Thomas L. Thompson'ın The Historicity of the Patriarchal Narratives (1974), ve John Van Seters'ın Abraham in History and Tradition'ında (1975) bulunabilir. Edebiyat bilgini Thompson, argümanını arkeoloji ve eski metinlere dayandırdı. Tezi, ataların MÖ 2. binyılda yaşadıklarına dair ikna edici kanıtların eksikliğine odaklandı ve bazı İncil metinlerinin birinci bin yılın koşul ve anlayışlarını yansıttığını kaydetti. Van Seters ataerkil hikayeleri inceledi ve ad, sosyal çevre ve mesajların güçlü bir şekilde Demir Çağı (MÖ 1000-2000) yaratımları olduğunu savundu. Van Seter ve Thompson'ın çalışmaları, kutsal kitap biliminde ve arkeolojide bir paradigma kaymasıydı ve bu, bilginlerin giderek ataerkil anlatıları artık tarihsel olarak görmemesine yol açtı. Sonraki yıllarda bazı muhafazakar bilim adamları Ataerkil anlatıları savunmaya çalıştılar, ancak bu, bilim adamları arasında kabul görmedi. 21. yüzyılın başlarında arkeologlar, İbrahim, İshak veya Yakup'u güvenilir tarihi şahsiyetler yapacak herhangi bir bağlam kurma umudundan vazgeçtiler"

        "DÜNYANIN EN PRESTİJLİ YAYIMLANAN KİTABI"

        Şu anda hakkında soruşturma açılan ve şüpheli olarak Soruşturma Savcılarının ifade almak üzere Şengör uluslararası ödüllendirilmiş bir bilim tarihçisidir de. Bilim tarihleri kaçınılmaz olarak dinler tarihiyle başladığı için kendisi o konuda da uzmandır. Şimdi Burada Bir bilim Çınarı bilimsel verileri dillendirdi diye savcı karşısına ıkarılmasını doğrusu hukuk adına bir utanç kaynağı olarak görüyorum. Evet Utanıyorum. Bu nedenle hiç değilse kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi ile bu utançtan kurtulmak istiyorum. Bu nedenle de Şengör’ün 2003'te dünyanın en prestijlilerinden olan Amerika Jeoloji Derneği tarafından yayımlanan bir kitabında Nuh Tufanı menkıbesini detaylı olarak inceleyerek onun da 1875'ten beri pek çok Eski Ahit uzmanı,Asurolog, tarihçi ve arkeoloğun da defaatle yayımladığı gibi—tamamen Sümer, Asurve Babil mitolojilerine, yani masallarına dayandığını, sözde dünyayı kaplayan bir tufan için jeolojik en küçük bir iz bile bulunamadığını belgelemiştir. Şengör'ün eserinin orijinalliği ilk defa Sümer, Akkad, Babil, Yunan ve Eski Ahit anlatılarını sütunlar halinde dizerek bir “deneştirme şeması” oluşturması olmuştur.

        "PEK ÇOK BİLİM İNSANI BU GÖRÜŞÜ DESTEKLEMEKTEDİR"

        Şengör'ün şeması hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak bir şekilde Nuh Tufanı menkıbesinin eski Mezopotamya masallarından türediğini ispat etmekte, kendinden önce pek çok bilim insanı tarafından zaten ortaya atılmış bu görüşü desteklemektedir. Bu şema dilekçemiz ekinde sunulmaktadır. Eski Ahit'te adı geçen ve tarihçilerce de bilinen ilk kişilik MÖ 9. yüzyılda yaşamış olan 7. İsrail kralı Ahab'dır. Ahab'ın adı Eski Ahit dışında Asur kralı III. Salmeneşer tarafından yazdırılan Meşa yazıtında geçmektedir. Ahab'ın saltanat süresi Harvard Üniversitesi tarihçilerinden Prof. Michael Coogan tarafından MÖ 874-853 olarak belirlenmiştir. Bu bilgiler İngilizce Wikipedia'da da vardır. Türkçe Vikipedya'daki bilgiler eksiktir. Şengör'ün kitabının künyesi şudur: Şengör, A. M. C., 2003, The Large Wavelength Deformations of the Lithosphere: Materials for a history of the evolution of thought from the earliest times to plate tectonics: Geological Society of America Memoir 196,xvii+347 pp.+ 3 folded plates in pocke.

        "BİLİM İÇİN GERÇEK OLAN, DİN İÇİN GERÇEK OLMAYABİLİRDİ"

        1210 ve 1277 yıllarında Paris Üniversitesi Aristoteles’in ve Averroes’in4 eserlerinin açık veya gizli okunmasını ve okutulmasını yasaklamıştı. Ancak Belçikalı düşünür ve bilim adamı Sygerius de Brabantia İbn-i Rüşd’ün sıkı bir takipçisiydi (zamanının ifadesiyle ‘Averroistti’) ve hem onun hem de Aristoteles’in eserlerinin doğayı anlayabilmek için okunmaları gerektiğini savunuyordu. Paris Üniversitesi’nin (dolayısıyla Katolik kılisesinin) koyduğu yasağın etrafından dolanabilmek için o aralar ‘iki tür gerçek’ fikri icat edildi (1247-1277 arasında: ama bu da Brabant’lı Siger’i kurtarmaya yetmedi. Siger Paris’ten kaçtı ve Roma’nın kuzeyinde bulunan Orvieto şehrinde ya intihar etti, ya da infaz edildi). İki tür gerçek fikrine göre, bilim için gerçek olan, din için gerçek olmayabilirdi; buna mukabil din için gerçek olan bilim için gerçek olmayabilirdi.

        "SON DERECE BASİT VE TAMAMEN OLAĞAN BİR ÇÖZÜM TARZI"

        Birinci görüş Rönesans’a kadar dinin baskısından çekinen bilim insanları tarafından kullanılmıştır (ör. Rönesansın en önde gelen filozoflarından İtalyan Pietro Pomponazzi, 1462-1525, tarafından kaleme alınan De Immortalitate Animae {=Ruhun ölümsüzlüğü üzerine} bkz. Betzendörfer, 1919). Hattâ günümüzde paleontolog ve popüler bilim yazarı olan Harvard Üniversitesi öğretim üyesi, paleontoloji profesörü müteveffa Stephen Jay Gould (1941-2002) 1997 yılında New York’taki American Museum of Natural History (=Amerikan Doğa Tarihi Müzesi) tarafından yayımlanan popüler dergi Natural History’de yayımladığı ‘Non-overlapping Magisteria’ başlıklı makalesinin başlığında da dile gelen ‘birbiriyle örtüşmeyen eğitim otoriteleri’ fikrini ortaya atmıştı. ‘Birbiriyle örtüşmeyen eğitim otoriteleri’ ifadesindeki otorite kavramı Latince olan magisterium kelimesinden gelir ve son derece tutucu bir din adamı olan Polonyalı Papa Ioannes Paulus II’nin (1920-2005; Papalık süresi 1978-2005 arası) Papalık Bilimler Akademisi’nde yaptığı konuşmasından alınmıştır. Gould’un makalesi daha sonra kendisinin daha önce yayımlanmış olan makalelerini topladığı kitaplarından Rocks of Ages adlı kitapta tekrar basılmıştır (Gould, S. J., 1997, Nonoverlapping Magisteria: Natural History cilt 106 ss. 16–22 ve 60–62; Gould, S. J., 1999, Rocks of Ages : Science and Religion in the Fullness of Life: Ballantine Pub. Group, New York , viii, 241 ss.). Gould, Papa’nınkonuşmasında söylediği ‘Gerçek, gerçekle çelişemez’ ifadesi karşısında uğradığı şaşkınlığa çare bulabilmek için ‘birbiriyle örtüşmeyen eğitim otoriteleri’ fikrini ortaya attığını söylüyor. Gould’a göre, bilim ve din arasındaki çelişkiyi ortadan kaldırmak için kendisinin bulduğu çözüm son derece basit ve tamamen olağan bir çözüm tarzıydı.

        "BUNLARIN HEPSİ BİRBİRİYLE ÖRTÜŞÜR VE ÇELİŞİR"

        Halbuki burada Gould farkında olmadan (veya dindar okuyucularını memnun etmek için farkında olarak) kendi içinde çelişen bir kavram ortaya atmış, temelde Orta Çağ’ın çözümüne geri dönmüştür. Din ve bilimin konularının birbirleriyle örtüşmediğini iddia etmek tarih cehaletinin bir sonucudur. Zaten öyle bir şey olsa binlerce yıllık sürtüşme olmazdı. Yaradılış efsanesinden tutun da Nuh Tufanı’na, dillerin ayrışmasından insanların mucizelerle hastalıklarından kurtarılmalarına, dünyanın şeklinden Ay ve Güneş’in yörüngelerine ve Güneş sisteminin geometrisine kadar pek çok konuda hem din hem de bilim ortaya görüşler atmışlardır. Bunların hepsi birbiriyle örtüşür ve çelişir. Bu çelişkilerin istisnasız hepsi bilim lehine çözülmüş, din her seferinde geri adım atmak zorunda kalmıştır. Kılise önce Galile’den (bkz. Coyne, G. V., Heller, M. ve Zycinski, J., yayına hazırlayanlar, 1985, The Galileo Affair: A Meeting of Faith and Science, Proceedings of the Cracow Conference 24 to 27 May 1984: Specola Vaticana, Citta del Vaticano, 179 ss.), sonra da Darwin’den (bkz. https://answersingenesis.org/charles-darwin/church-of-england-offers-posthumous-apology-to-darwin/) açıkça özür dilemek zorunda kalmıştır.

        "BU YAPILAN HİÇBİR BİLİMSEL ORTAMDA SAVUNULAMAZ"

        Türkiye'de de Diyanet ve RTÜK, Orta Çağın görüşlerine geri dönerek benim dile getirdiğim bir tarihi gerçek için Habertürk kanalına ceza verilmesini temin etmişlerdir. Maalesef bir Cumhuriyet Savcısı da 21. yüzyılda bilimi reddederek dinsel masalları değerlerin temeli yapan bir görüş için beni şüpheli ilan etmiştir. Bu yapılan hiçbir bilimsel ortamda savunulamaz, her iki kurumu da gülünç duruma düşürür. RTÜK ve Savcılık bilimsel olarak hiçbir tarihi belgesi olmayan bir mitolojiye dayanarak bilime karşı çıkmaya yeltenmiştir. En çok iki tür gerçek fikrine sığınmaya kalkabilir ki, bu da günümüzde biraz tahsilli ve aklı başında insanları ancak güldürür. RTÜK ve savcılık bilimsel bir ifadeye ceza vermeye kalkışarak, bilime karşı çıkmaktadır. Galile'yi ve Darwin'i mahkum eden kiliseleri göz önünde bulundurarak günün birinde kendilerinin de aynı duruma düşeceğini düşünüp aldığı karardan vakitlice vaz geçmelidir. Yoksa, günümüzde 'akademik sol' denilen akımın temsilcileriyle kendisini aynı safta buluverir (bkz. Gross, P. R. ve Levitt, N., 1998, Higher Superstition—The Academic Left and its Quarrels with Science: Johns Hopkins University Press, Baltimore and London, xiv+328 ss.).

        "HİÇBİR TARİHİ KARAKTERİ AŞAĞILAYAN ADAM AKILLI ADAM OLAMAZ"

        Bu arada müvekkilimiz Prof. Dr. Celal Şengör hiç kimsenin inancı ile alay edecek, onu aşağılayacak kadar aptal bir adam değildir. Charlie Hebdo dergisi İslam Peygamberi ile alay etmeye kalkınca şu beyanatı verdiği herkesçe bilinir: 'Hiçbir tarihi karakteri aşağılayan adam akıllı bir adam olamaz. Şimdi sen tut Atatürk'ü aşağıla Cengiz Han'ı aşağıla, İsa'yı aşağıla; böyle aptalca şey olur mu? Niye aşağılıyorsun ya? Ne demek bu? Niçin yani? Sonra bir grup insanın saygı duyduğu bir adam. Bir de aşağılanacak da bir adam değil, müthiş bir adam.'6 Müvekkilimizin felsefesine göre “İsteyen istediğine inanır ve o beni ilgilendirmez. Beni ilgilendiren bilimin bugün bize doğru olarak sunduklarıdır. Onları savunmak da benim hem mesleğim hem de sebeb-i mevcudiyetimdir.”

        "SÖZ KONUSU FİİL KAMU BARIŞINI BOZMAYA ELVERİŞLİ OLMASI YETERLİ GÖRÜLMEMEKTEDİR"

        TCK m 216/3, “Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılayan kişi, fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” düzenlemesine yer vermektedir. Aşağılama fiilinin, kamu barışını bozmaya elverişli olması, kişilerin barış̧ esasına dayalı hukuk toplumunda yaşadıklarına dair duygunun zedelenmesi veya zedelenme ihtimalinin somut bir biçimde ortaya çıkması şeklinde yorumlansa dahi esasında kamu barışının bozulmasının ya da kişilerin barış̧ esasına dayalı hukuk toplumunda yaşadıklarına dair duygunun zedelenmesinin somut bir biçimde ortaya çıkması aranmamaktadır. Zira söz konusu fiilin, kamu barışını bozmaya elverişli olması yeterli görülmektedir.

        "SUÇ, SOYUT-SOMUT TEHLİKE SUÇU KAPSAMINDA ELE ALINMALIDIR"

        Ancak TCK m 216/3 ile ilgili olarak madde gerekçesinde, “fiilin cezalandırılabilmesi için kamu barışını bozmaya elverişli olması gerekir” ifadesi yer almaktadır. Buradan yola çıkıldığında, elverişliliğin, cezalandırma için aranan bir koşul olduğu sonucuna ulaşılmaktadır. Fakat madde gerekçesinin bağlayıcı olmadığı ve tek başına gerekçede yer alan ifadeden yola çıkarak hukuki nitelik belirlemesinin yerinde olmadığı söylenebilir. Buna rağmen, madde metninde yer alan “kamu barışını bozmaya elverişli” olma koşulunun objektif cezalandırılabilme koşulu olduğu ileri sürülmektedir. Aynı zamanda suçun bu yönüyle somut tehlike suçu olduğu ileri sürülmekte olup, dini değerlerin aşağılanmasının yeterli olmadığı, aşağılamanın kamu barışını bozmaya elverişli olması gerektiği belirtilmiştir. Ancak bu suç̧, soyut-somut tehlike suçu kapsamında ele alınmalıdır. Çünkü̈halkın bir kesiminin benimsediği dini değerlerin alenen aşağılanması; ancak fiilin kamu barışını bozmaya elverişli olması halinde cezalandırılacaktır. Burada kamu barışını bozmaya elverişli olan alenen aşağılama, suç̧ olarak düzenlenmiştir. Fiile dair fiil ile doğrudan bağlantılı bir özellik olarak kabul ettiğimiz elverişlilik hususu, fiil kapsamında incelenmelidir. Böylelikle bu ifade ile alenenaşağılama fiilinin, ne şekilde işleneceği, diğer bir deyişle fiilin işleniş̧ şeklinin nasıl gerçekleştirileceğine işaret edilmiştir.

        SONUÇ VE İSTEK :

        Yukarıda saydığımız nedenlerle müvekkilimiz hakkında yapılan şikayetlerde belirtilen suç türlerininin maddi ve manevi unsurları bulunmadığından ve genel ve bilimsel eleştiri sınırları içerisinde kalan sözler için müvekkilimiz hakkında kovuşturmaya yer olmadığı yönünde karar verilmesini saygılarımızla arz ederiz.

        ALTAYLI: BİLİMSEL BİR TARTIŞMA

        Burada gazetecilere açıklama yapan Altaylı, programında söylenen ifadeler nedeniyle zaman zaman kanala para cezası verildiğini belirterek, "Bilimsel bir tartışmayı, yahut kendi içinde inançlardan ötürü yasaklamaya kalkışmak ya da ceza vermek olacak bir şey değil. Orada 3 bilim insanı vardı. Celal, dünyanın hemen hemen bütün bilim akademileri üyesi. 3 profesör böyle bir konuyu tartışma ve görüş beyan etme hakkına sahiptir. Kimseye de hakaret edilmedi." diye konuştu.

        REKLAM

        Daha sonra adliyeye giren Prof. Dr. Şengör, soruşturma kapsamında Cumhuriyet savcısına ifade verdikten sonra buradan ayrıldı.

        Habertürk TV Genel Yayın Koordinatörü Mehmet Yeşilkaya, Prime Time Yayın Koordinatörü Kürşad Oğuz ve Haber Yayın Koordinatörü Zülfikar Ali Aydın da Çağlayan'daki ifadeyi takip etti.

        DİYANET'İN SUÇ DUYURUSU ÜZERİNE

        Şengör, 23 Mayıs'ta yayınlanan programda Hazreti Musa’nın yaşadığına dair bir kanıt olmadığını, tarihi bir kişilik olarak yaşadığı kesin olarak bilinen tek peygamberin Hz. Muhammed olduğunu söylemişti.

        Şengör'ün ifadeye çağrılmasının ardından programda yaşananları kaleme alan Altaylı, "Gerek Hz. Musa gerek Hz. İsa üzerine bu tartışma, yani yaşamlarına ait kayıt, belge bulanmaması meselesi evrensel olarak teolojinin uğraştığı ve tartışılan bir meseleydi" demişti.

        Diyanet İşleri Başkanlığının suç duyurusu üzerine Şengör hakkında "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" suçundan soruşturma başlatılmıştı.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa