Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Anneler Günü için 15 film önerisi
        • 1

          NEŞELİ GÜNLER (1965)
          (The Sound of Music)

          Çoğunlukla evde olmayan, olduğunda da çocuklarını askerliğin sert disipliniyle yönetmeye çalışan Von Trapp (Christopher Plummer), yeni bir dadı işe alır. Maria (Julie Andrews) dadılığı sadece iş olarak görmez, çocuklarla tek tek ilgilenerek hepsinin kalbini kazanır ve onlara anne şefkati gösterir. Bir kadının sevgisi ve tutkusuyla 7 yaramaz çocuğu bir anda değiştirmesi, evde bambaşka bir hava estirmesi Von Trapp’in sert tutumunu da yumuşatır. 5 Oscar’lı, eğlenceli ve duygusal bir müzikal… Robert Wise’ın yönettiği ‘Neşeli Günler’, Anneler Günü deyince akla gelen ilk filmlerden biri olmayı sürdürüyor.

        • 2

          SEVGİ SÖZCÜKLERİ (1983)
          (Terms of Endearment)

          Anne–kız ilişkileri her zaman mükemmel olmasa da vazgeçilmezdir. ‘Sevgi Sözcükleri’ bunun en iyi örneklerinden biri… Nevrotik anne (Shirley MacLaine) ile uçarı kızının (Debra Winger) yıllara yayılan hikâyesi... Kocasını kaybettikten sonra uzun bir süre erkeklerle çıkmayan anne, erken evlenen kızına karşı eleştirel ve katı davranır. “Sevgi Sözcükleri”, hayatın kendisi gibi bir film. Derin acılarla gündelik hayatın komedisini, gözyaşıyla kahkahayı inandırıcı bir öyküde birleştiriyor. 5 Oscar’lı filmde başroldeki oyuncular çok iyi. Larry McMurtry’nin romanından James L. Brooks’un sinemaya uyarlayıp yönettiği ‘Sevgi Sözcükleri’nde Jack Nicholson da emekli astronot karakteriyle geliyor karşımıza.

        • 3

          ÇELİK MANOLYALAR (1989)
          (Steel Magnolias)

          Louisiana’daki bir güzellik salonunda bir araya gelip dedikodu yapan ve birlikte iyi vakit geçiren farklı kuşaklardan 6 kadının öyküsü... Hayat hiçbirisi için kolay olmasa da sıkıntıları aşmanın bir yolunu hep bulurlar. Kuşkusuz, aşamayacakları sıkıntılar da vardır... Bir komedi gibi başlayan ama giderek hüzün duygusunun baskın çıktığı film, harika diyalogları ve mütevazı öyküsüyle seyircileri yakalamayı, etkilemeyi başarıyor… Kadın dayanışmasını anlattığı kadar anne–kız ilişkisi üzerine de etkili bir film… Herbert Ross’un yönettiği film, yıllar geçmesine rağmen hâlâ eskimiyor.

        • 4

          TERMİNATÖR 2: MAHŞER GÜNÜ (1991)
          (Terminator 2: Judgment Day)

          İlk filmin “yokedici” robotu bu kez iyilerin yanında... Schwarzenegger'i, “soydaşı” makinelere karşı insanlık uğruna savaşırken sevginin önemini anlayan ama bu arada “kapıyı kaportayı dağıtan” Terminatör rolünde seyrediyoruz. Ama bu filmin asıl kahramanı hiç şüphesiz bir anne, yani Sarah Connor (Linda Hamilton)... Sarah, 1984 yapımı filme oranla daha farklı bir anne olarak geliyor karşımıza. Kurban olmayı kabul etmeyen, oğlunun hayatını korumak için sonuna kadar mücadele etmeye kararlı bir Sarah Connor bu... Artık erkeklerin korunmasına muhtaç, zayıf ve aciz bir kadın değil. Tam aksine, hem fiziksel hem ruhsal anlamda erkeklerden daha güçlü. Çünkü o bir anne... Filmin ruhuna çok şey katan Sarah Connor'ın, çağımızın aksiyon kahramanı kadınlarına ilham veren öncü bir karakter olduğunu iddia edebiliriz.

        • 5

          OMUZ OMUZA (1998)
          (Stepmom)

          Anna ile Ben, ebeveynlerinin boşanma süreçlerinin ardından yeni yaşamlarına ve babaları Luke’un (Ed Harris) yeni sevgilisi Isabel’e (Julia Roberts) uyum sağlamaya çalışırlar. Anneleri Jackie (Susan Sarandon) profesyonel fotoğrafçı olarak yoğun şekilde çalışan Isabel’in çocuklarına iyi bakamayacağını düşünür. Isabel’in ise kariyerinden vazgeçmeye niyeti yoktur… Jackie’nin acımasız bir hastalığa yakalanması her şeyi daha da zorlaştırır. Çocuklarını Isabel’e teslim etmek konusunda çok isteksizdir. Isabel ise onun gibi mükemmel bir anneyle nasıl rekabet edeceğini bilemez. Anneliğin tanımını biyolojik olmaktan çıkaran filmlerden biri… Chris Columbus’un yönettiği film, ilk gösterime girdiğinde eleştirmenler tarafından gözyaşı avcısı bir melodram olarak nitelenmişti. Eleştirmenler fikirlerini hâlâ değiştirmedi ama “Omuz Omuza”, Anneler Günü deyince akla gelen ilk filmlerden biri olup çıktı.

        • 6

          BURADAN ÇOK UZAKTA (1999)
          (Anywhere But Here)

          Anne-kız ilişkisinde bildik klişeyi tersine çeviren bir film. Mona Simpson’un romanı kızının oyuncu olmasını isteyen çılgın, uçuk ve biraz dengesiz bir anne ile kendine sakin bir hayat kurmak isteyen erken olgunlaşmış kızının öyküsünü anlatıyor. Adele August, hayallerini gerçekleştirmek için kızı Ann ile birlikte yaşadıkları küçük kasabayı terk edip Beverly Hills’e yerleşir. Sorumsuz davranışlarıyla aklı bir karış havadaki ergenlerden farkı yoktur… Kendi özlemlerini kızına transfer etmek isteyen annede Susan Sarandon ve annesinin çılgınlıklarıyla baş etmeye çalışan kızda Natalie Portman çok iyiler. Filmin yönetmeni ise Wayne Wang…

        • 7

          ERIN BROCKOVICH (2000)

          Erin Brockovich (Julia Roberts), işsiz ve yalnız bir annedir. Bir avukatlık bürosunda çalışmaya başladığında kimse onu ciddiye almaz. Giyim kuşamını beğenmez, halini tavrını küçümserler. Ama o başkalarının düşüncelerini çok da önemsemez, patronundan aldığı bir dosyayı kendi çabalarıyla araştırır. Araştırmalarını derinleştirdikçe Pacific Gaz ve Elektrik Şirketi’nin çevreye ve insan sağlığına verdiği zararları kanıtlayacak belgeler bulmaya başlar... Çocuk yetiştiren bir anne olarak mesele onun için giderek daha önem kazanır. Hayatın içinden gelen, fevri ve açık sözlü bir kadın olan Erin, ilk bakışta bir kahraman gibi görünmese de yaptıklarıyla ABD’nin gönlünü fetheder. Julia Roberts'ın Erin Brockovich ile Oscar kazandığı film, kadınların yaratacakları farklılıkları anlatıyor... Steven Soderbergh’in yönettiği ‘Erin Brockovich’, kadınlığın, anneliğin gücünü gösteren filmlerden biri.

        • 8

          ÇILGIN CUMA (2003)
          (Freaky Friday)

          Kuşak çatışması ve anne–kız ilişkisi, fantastik bir beden değiştirme öyküsüyle geliyor karşımıza… Tess (Jamie Lee Curtis) ile 15 yaşındaki kızı Anna (Lindsay Lohan), yaptıkları tartışmanın ardından, uyandıklarında beden değiştirirler... Anne ve kız işlerin kötüye gitmemesi için günü kurtarmaya çalışırken birbirlerini daha iyi tanıma fırsatı bulurlar... Mary Rodgers’ın senaryosundan uyarlanan, Barbara Harris ile Jodie Foster’ın oynadığı 1976 tarihli orijinal filme göre daha eğlenceli bir uyarlama. Özellikle karakterlerin daha iyi yazıldığı kesin. Filmin yönetmeni Mark Waters…

        • 9

          ANNELER VE KIZLARI (2009)
          (Mother and Child)

          Karen (Annette Bening), 15 yaşındayken doğurup evlatlık olarak verdiği kızını aramaktan hâlâ vazgeçmemiştir. Genç, hırslı ve acımasız avukat Elizabeth (Naomi Watts) sadece aile fikrine değil, biriyle uzun süreli ilişki fikrine bile tümüyle yabancıdır. Anne olmayı da hiç istemez… Çocuğu olmayan Lucy (Kerry Washington) ise annelik duygusunu tatmak için evlat edinmek ister... Filmin senaryosunu da yazan Kolombiya doğumlu Rodrigo Garcia, farklı ruh hallerinde farklı hayatlar yaşayan üç kadının öyküsünü finale doğru kesiştirir. Annelik, anne–çocuk ilişkisi ve kadınlığın doğası üzerine düşündüren gerçekçi ve etkileyici bir film.

        • 10

          KIZ KARDEŞİMİN HİKAYESİ (2009)
          (My Sister’s Keeper)

          Lösemiye yakalanan ablası Kate’i yaşatmak için dünyaya getirilmiş Anna (Abigail Breslin), “Ben artık donör olmak istemiyorum” diyerek avukatın (Alec Baldwin) kapısını çalar... Avukatın davayı kabul etmesi, aile içi dengeleri sarsar. Film yıllarca süren insafsız bir hastalığın üç çocuklu bir ailenin hayatı üzerindeki etkilerini zaman içinde serbestçe ileri geri giderek anlatıyor. Cameron Diaz’ın evladını yaşatmak için her şeyi yapmaya hazır gözü kara, inatçı bir anneyi canlandırdığı film, anneliği ve aile bağlarını adeta kutsuyor. Filmi Jodi Picoult’un romanından uyarlayan yönetmen Nick Cassavetes ve Jeremy Leven’in finalde orijinal eserden tümüyle farklı bir yola girdiklerini belirtelim.

        • 11

          KÖR NOKTA (2009)
          (The Blind Side)

          Yönetmen John Lee Hancock’un, Michael Lewis’in kitabından uyarladığı film gerçek bir hayat hikâyesi anlatıyor… Michael Oher (Quinton Aaron), Amerikan futbolunda gelişen yeni taktiklere çok uygun fiziğe ve becerilere sahip bir gençtir. O yetenekleriyle bir eğitim kurumunun ona sahip çıkması zor değildir ama Oher, özel eğitime ihtiyaç duyan, ailesiz ve yalnız bir gençtir. Varlıklı, beyaz ve Cumhuriyetçi Tuohy çifti, ailesiz ve sevgisiz büyümüş Michael Oher’e sahip çıkar. Özellikle Leigh Anne (Sandra Bullock), Michael’a geç de olsa annelik duygusunu tattırmak için elinden geleni yapar, Michael ise sevgi gördükçe iyi bir insan olmak için çaba gösterir. Leigh Anne’in Michael’a gece yatmadan önce kitap okuduğu sahne görülmeye değer. Anne sevgisinin nelere kadir olduğunu gösteren duygusal bir film… Sandra Bullock’a en iyi kadın oyuncu Oscar’ını kazandırmıştı.

        • 12

          CESUR (2012)
          (Brave)

          İskandinav mitolojisinden esinlenen bu büyüme öyküsü, genç kızların prensler, krallar ve kahramanlar tarafından kurtarıldığı masal geleneğine eğlenceli bir alternatif getiriyor. Filmin ana karakteri Merida, edilgen ve zayıf olmaktan çok uzak, erkeklerin dünyasına karşı kendi iradesini koymasını bilen güçlü bir karakter… Öykü ise şöyle gelişiyor: Sevmediği bir erkekle “kraliyet evliliğine” zorlanan Merida, cadılardan “büyü yardımı” isterken annesini istemeden bir ayıya dönüştürür. Annesine kavuşmak için elinden geleni yapan Merida, annesini ayı avlamayı çok seven babasına karşı da korumak zorundadır. Annelerle kızları arasındaki anlaşmazlıklar ve iletişim sorunlarından yola çıkan öykü, bir anne-kız dayanışmasına doğru gelişiyor…

        • 13

          UMUDUN PEŞİNDE (2013)
          (Philomena)

          Ünlü gazeteci Martin’le (Steve Coogan) birlikte, Katolik rahibeler tarafından 50 yıl önce elinden alınan oğlunu bulmaya çalışan Philomena’nın (Judi Dench) öyküsü... Martin, üst sınıftan ünlü bir gazeteci, Philomena ise halktan bir kadın. Philomena inançlıdır, Martin ise bir ateist. Biri entelektüel donanımı, zekâsı ve dili; diğeri sezgileriyle var olur. Martin, başta “insan hikâyesi” diye küçümsediği haberin peşinde koşarken Philomena’ya sürekli bir şeyler öğretmeye, akıl vermeye çalışır. Ama süreç içinde gözlemleyerek öğrenen ve değişen kişi kendisidir. Philomena anneliğin yalın bilgeliğidir. Martin ise anneliğin erdemlerini anladıkça olgunlaşan bir erkek çocuğu...Tecrübeli yönetmen Stephen Frears iki karakterin çelişkilerinden doğan ironinin tadını çıkarmayı ihmal etmiyor.

        • 14

          ANNEMİN ŞARKISI (2014)

          Nigar (Zübeyde Ronahi), İstanbul’da öğretmenlik yapan oğlu Ali’yle (Feyyaz Duman) birlikte bir sitede yaşar ve sürekli olarak 1990’larda ayrıldığı köyüne dönmek ister. Bazı günler evden çıkıp otogara dahi gider. Film, sadece Kürtçe konuşan Nigar’ın özlemle aradığı, oğlunun ise bir türlü bulamadığı o esrarengiz dengbej şarkısıyla hem yitip giden bir kültüre hem de yuva özlemine dikkat çeker. Yurtiçi ve yurtdışı festivallerde ödüller kazanan, yaşadığımız coğrafyada annelerin çektiği acıları hatırlatan buruk ve hüzünlü bir film… Erol Mintaş’ın yazıp yönettiği filmde Nesrin Cavadzade de Ali’nin kız arkadaşı Zeynep’i canlandırıyor.

        • 15

          UĞUR BÖCEĞİ (2017)
          (Lady Bird)

          Anne (Laurie Metcalf), kızını hayalcilikten uzak katı bir orta sınıf gerçekçiliğiyle büyütmeye çalışıyor. Lise sondaki kızı Christine (Saoirse Ronan) ise annesinin gerçekçiliğine isyan ediyor ama biraz sorumsuz, havai biri. Ayrıca ‘çıktığı yumurtayı’ da beğenmiyor… Otobiyografik yanları da olan “Uğur Böceği”, yönetmen Greta Gerwig’in esinlendiğini söylediği 80’lerin gençlik filmlerine oranla daha gerçekçi. Christine kötü bir öğrenci. Müzikalde başrolü alamıyor. Erkeklerle ilişkisi dahil hiçbir şey hayallerindeki gibi değil. Neye yetenekli olduğunu dahi bilmiyor. Okuldaki bir rahibe, yazısında Sacramento’yu iyi anlattığını söylediğinde kaçıp gitmek istediği kenti güzel yazmasına şaşırıyor. Rahibe, ona “önem vermekle sevmek arasındaki bağ”dan söz edince susup kalıyor. Final aslında tam da o bağla ilgili... Gerçekten de önem vermek, sevmek değil midir? “Uğur Böceği”nin en hoş yanlarından biri, “kaçıp gitmekle kaçıp gittiklerini özlemek arasındaki mesafe”nin çok az olduğunu anlatması...

        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa