Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YOLLARIN Hikayesi programımızın çekimi için Kemaliye’ye giderken içinden geçmiştim.

        Kazadan sonraydı..

        Gördüklerim beni yanılttığını düşünerek, dönüşte bir daha uğrama gereği duydum…

        Yıllar önce gelmiş olmamdan kaynaklansa gerek, göz hafızamdaki coğrafyanın silindiğini o an fark ettim…

        Oysa kaza sonrası yazılıp çizilenlere bakarsanız her yer orman, ağaçtan geçilmiyor sanırsınız.

        Kazanın yaşandığı Sabırlı Köyü’nün tepesine çıkıp, Karasu’nun öte yakasındaki ufka doğru baktığınızda her şey kendini ortaya koyuyor…

        Gözün göremeyeceği kadar uzaklara ulaşan kilometrelerce çıplak tepeler ardı sıra dizili duruyor…

        Karasu’nun beri yakası ise yeşilin ve doğanın renklerine hakim….

        Yani Irmak’ın bir yanı çorak, diğer yanı ise bereket dolu…

        Nedeni de açık; toprak ağaç yetişmesine izin vermiyor çünkü içinde canlı yaşamasına engel o denli çok maden barındırıyor.

        İki üniversitenin Yıldız Teknik ve Ankara Üniversitesinin raporları da bunu net ortaya koymuş…

        Topraktaki arsenik oranı %604, cıva ise %597…

        Kuyulardan çıkan cıva da insanların kesinlikle içmemesi gereken miktarda.

        Madene karşı söylemleri ile bilinen Sabırlı Köyü Muhtarı Veysel Berşe sohbetimizde anlattı.

        Üzerinde diken dahi yetişmeyen madenin de bulunduğu taraftaki bölgeye “Pur…” adını verirlermiş…

        İki üniversitenin raporlarında kazanın yaşandığı Çöpler Köyü ve çevresindeki kuyularda yüksek oranlı Cıva olduğuna ilişkin raporları gösterdiğimde de Berşe “Büyüklerimiz de o kuyularda acı su olduğunu söylerdi” dedi…

        FIRAT’A OLUMSUZ KARIŞIM OLDU MU?

        Ne yalan söyleyeyim, bölgeye giderken, Fırat’ın kolu olan Karasu’ya maden kazası sonrası siyanür karıştığına ben de inanıyordum…

        İliç’e gittiğimde, sokaktaki en muhalifinden, madende çalışan mühendislere, kamunun en üst yöneticisine kadar kime kime sorduysam aynı yanıtı aldım...

        Caddede dolaşırken de önüme kim geldiyse sordum…

        “Fırat’a siyanür karıştı mı?”

        En muhalif bakanlardan dahi “hayır karışmadı…” yanıtı geldi…

        Nitekim iki üniversite ile DSİ’nin raporları da aynı şeyi söylüyor, biraz karışma olmadığını bildiriyor…

        Şu veri ise önemliydi:

        “Siyanür doğaya çıktıktan bir süre sonra kaybolur… Ayrıca biliyor musunuz ki madencilikte kullanılan siyanür oranı Türkiye’nin ithal ettiğinin sadece %4’üdür; madencilikte de çok dikkatli kullanılır. Geri kalan %96’nın nerede kullanıldığını toplum neden sorgulamaz?”

        Aslında nedeni açık…

        Merhum Necip Hablemitoğlu Bergama Dosyası kitabında bütün detayıyla nedenlerini anlatıyor…

        AYMAZLIĞIN GETİRDİĞİ

        Gelelim 9 kişinin yığın liçi altında kalması konusuna…

        Ortada bir yanlış olduğu konusunda herkes hemfikir…

        Cihazlar uyarmasına ve saha bu uyarı üzerine işçiden arındırılmasına karşın 9 kişi denetlemek için alana girmiş…

        Yığın düzenlemesindeki hatalar ve uyaran cihazların sinyallerine rağmen aymazlık 9 insanın hayattan göç etmesine neden olunmuş…

        BAŞKANIN SORUSU

        İliç Belediye Başkanı Mehmet Elçi’nin şu sorusu bu aşamada ilginçti:

        “Yığın liçinin depolanmasında yapılan düzenlemeden kaynaklı hata sonucu ne acıdır ki 9 hemşerimizi kaybettik. Ama pilotlarına veya kulelerin hatası sonucu da uçak düşüyor. Bütün uçuşları durduruyor muyuz? Güvenlik önlemi iki katına çıkarılır veya ekstra önlemler getirilir ve maden yeniden çalıştırılır…”

        Bu cümleyi en muhalif olandan da duydum, madenin bir an önce açılmasını isteyenden de…

        Gerekçe de açık…

        Maden bütün köyleri Anonim Şirket haline getirmiş…

        Köyler, her evden aldığı bir iş makinası veya minibüs ile A.Ş. Haline gelmiş ve madene hizmet vermeye başlamış…

        Maden kapanınca da işleri durmuş…

        İkinci konu ise son 10 yılda dünyanın üçüncü büyük üreticisi olan Türkiye, toprağının altında bulunan altını çıkarmalı mı?

        Özellikle de altın fiyatlarının uçup gittiği bu dönemde…

        2001’E KADAR ÇIKARILAMADI

        Önce bir noktaya dikkat çekmeliyim…

        Dünyadaki altının %2’sinin Anadolu topraklarında olduğu var sayılıyor; verilere bakılırsa 7 bin ton kadar altın bulunuyor.

        Türkiye farklı nedenle 2001 yılına kadar altın madenlerini işletmemiş.

        Veya altın dolu rezerv toprak, “magnezyum veya başka bir maden adı altında” başka ülkeye ucuz gönderilmiş…

        Dışarda işlenip içindeki altın alınmış.

        Durumun farkına varan devlet yönetimi 2001’den itibaren altını çıkarma kararı almış.

        Türkiye’nin son 20 yılın sonunda yıllık çıkardığı altın miktarı ise 36 ton civarına ulaşmış…

        Hedef ise yıllık 50 tona ulaşmak.

        Buna karşın, ülkeye yetmemiş 11 milyar dolar kadar da altın ithalatı yapıla gelmiş…

        İLÇEYE 95 MİLYON AKTARIM

        23 Şubat’taki yığın liçi kayması sonucu kapalı olan Anagold Altın Madeni ise yılda 10 ton ile toplam çıkarılan altının dörtte birini üretmiş…

        Bölgede binlerce kişiye de iş olanağı sağlamış…

        Genel bütçeden aylık ortalama 7 milyon lira alan İliç, maden katılım payı altında her ay 95 milyon gelir elde etmiş, bir o kadarı da bağlı olduğu Erzincan iline aktarılmış…

        Madende üretim durunca hepsi kesilmiş…

        EN SIK DUYULAN SORU…

        İlçede kiminle konuşsam aynı soruyu yöneltiyordu:

        “Maden niye açılmıyor?”

        Madene de girip gördüm, aktardıklarına göre dünyanın en gelişmiş cihazlarını almışlar.

        Ancak cihazların uyarısı, insanın kendine olan öz güveninin, her şeyin en doğrusunu bildiğini sandığı yanlışın önüne geçememiş…

        Sonuçta 9 insanın yaşamına mal olmuş…

        Ardından ilçe ile alakası olmayan, hiçbir zaman orada yaşam sürmeyen bazı insanlar ortaya çıkıp aklına geleni sıralamış…

        Orada yaşayanlardan ses gelmeyince İliç’i bilmeyen bizler de söylenenlere inanma durumunda kalmış…

        Bugün ise madenin açılması için en çok sesi çıkan, o gün sessiz kalanlar…

        İliç maden kazası ve sonrasında yaşananları dün Habertürk ekranından tüm çıplaklığı ile aktardım…

        Yayın sonrası bir kişi sosyal medya hesabı üzerinden bazı şeyler yazdı.

        İliç’te olduğu gibi telefon açıp sordum, “Elimde iki üniversite ve DSİ’nin raporu var. Ayrıca bağımsız bazı kuruluşların da raporlarını okudum. Sizin elinizde Fırat’a olumsuz bir karışın olduğuna ilişkin bilimsel bir veri var mı? Varsa verin onu da yayınlayalım….”

        Bir diğer sorum da İliç'e hiç gidip gitmediği ile ilgiliydi...

        Duyumdan öteye geçmeyen cümleler sıraladı, İliç'e de hiç gitmediğini belirtti...