İnsan zarafete ihtiyaç duyar
İnsanlar eylemlerinde ve duruşlarında zarif olmak zorundalar; çünkü bu kelime aslında zevklilik, nezaket, denge ve uyum ile eş anlamlı. Vücudumuzun bir dil konuştuğunu ve diğer insanların da bilinçsiz bir şekilde de olsa kelimelerin ötesinde neler söylediğimizi anladıklarını düşünmek iyidir
Bazen kendimi kambur dururken yakalarım ve ne zaman böyle dursam, kesin bir şeyler yolunda gitmiyordur. O anda, daha rahatsızlığımın nedenini bile sorgulamadan, ilk iş duruşumu düzeltmeye, zarifleştirmeye çalışırım. Ve sırtımı tekrar dikleştirdiğimde, bu basit hareketin, o an yapmakta olduğum şey konusunda kendime daha fazla güvenmemi sağladığını fark ederim.
Zarafet genelde yüzeysellikle, modayla ve derinlik yoksunluğuyla bağdaştırılır. Bu ciddi bir hata: İnsanlar eylemlerinde ve duruşlarında zarif olmak zorundalar; çünkü bu kelime aslında zevklilik, nezaket, denge ve uyum ile eş anlamlı.
VÜCUT BİR DİL KONUŞUR
İnsan hayattaki en önemli adımları atmak için huzur ve zarafete ihtiyaç duyar. Elbette elimizi kolumuzu nasıl hareket ettirdiğimiz, nasıl oturduğumuz, gülümsediğimiz ya da etrafa nasıl baktığımız konusunda sürekli endişelenecek değiliz. Ancak vücudumuzun bir dil konuştuğunu ve diğer insanların da bilinçsiz bir şekilde de olsa kelimelerin ötesinde neler söylediğimizi anladıklarını düşünmek iyidir.
Huzur kalpten gelir. Genelde güvensizlik hisleriyle işkence edilsek de, doğru bir duruşla dengemizi tekrar bulacağımızı biliriz. Burada sözünü ettiğim fiziksel zarafet vücuttan gelir. Bu yüzeysel bir şey değildir; insanın ayaklarını yere basma şeklini onurlandırmak için bulduğu bir yoldur.
Lütfen bunu kibir ya da züppelikle karıştırmayın. Zarafet; duruşu mükemmel kılmak, ayaklarını yere sağlam basmak ve komşunuzun size saygı duymasını sağlamak için gereken bir şeydir.
Zarafet bütün fazlalıklardan kurtulmayı başardığımızda elde edilir ve insanoğlu sadelik ve konsantrasyonu keşfeder. Duruş ne kadar sade ve ölçülü olursa, o kadar güzel olur.
Kar, tek rengi olduğu için güzeldir; deniz düz bir zemin gibi göründüğü için güzeldir; ancak deniz de, kar da derindir ve niteliklerinin farkındadırlar.
HASIMLARINIZIN İZLEDİĞİNİ UNUTMAYIN
Sağlamlık ve mutlulukla yürüyün, tökezleme korkusu duymaksızın. Bütün hareketlerinize dostlarınız eşlik eder ve size gereken konularda yardımcı olurlar. Ancak hasımlarınızın da sizi izlediklerini ve sıkı duran bir el ile titreyen bir el arasındaki farkı iyi bildiğini unutmayın. Bu yüzden; gerginseniz derin derin nefes alın, kendinizi sakin olduğunuza inandırın; ve işte o zaman bir mucize gerçekleşecek ve huzur ruhunuza yerleşecektir.
Bir karar verip onu uygulamaya koyduğunuz an, sizi bu adımı atmaya iten her anı zihninizde tekrar canlandırmayı deneyin. Ama bunu heyecanlanmadan, gerilmeden yapın; çünkü kuralların tamamını aklınızda tutmanız imkânsızdır ve ruhunuzu özgür bırakırsanız, her anı zihninizde tekrar canlandırırken en zor anları ve onların üstesinden nasıl geldiğinizi hatırlayacaksınız. Vücudunuz da bunu dışarı yansıtacaktır, bu yüzden dikkat edin.
DÜNYANIN KARŞISINA GÜVENLE ÇIKIN
Çoğu okçu, okçuluk sanatını yıllardır tecrübe ettiği halde kalbinin endişeyle çarpmasından, ellerinin titremesinden, hedefi tutturamamaktan şikâyet eder. Okçuluk sanatı hatalarımızı daha da belirginleştirir.
Yaşama sevginizin kalmadığı gün, hedefiniz şaşacak ve karmaşık hale gelecektir. Yayı gerektiği kadar gerecek gücünüzün olmadığını, oku gerektiği gibi atamadığınızı göreceksiniz. Ve bir sabah atışınızın bozulduğunu görürseniz, bu belirsizliğe neyin neden olduğunu bulmaya çalışacaksınız. Bu, o zamana dek saklı kalmış, ancak yüzleşmeniz gereken bir sorunla yüzleşmenizi sağlayacaktır.
O sorunla vücudunuz yaşlandığı ve zarafetinden kaybettiği için karşılaştınız.
Duruşunuzu değiştirin, alnınızı gevşetin, sırtınızı dikleştirin ve dünyanın karşısına tam bir güvenle çıkın. Vücudunuzu düşündüğünüzde ruhunuzu da düşünmüş olursunuz ve biri diğerine her zaman yardım eder.
(Çeviren: Mine Akverdi Denktaş)