Yunus Emre kimdir, nereli? Yunus Emre ne zaman nerede doğdu, hangi yıllarda yaşadı?
Türk tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Yunus Emre, birçok kişi tarafından merak edilir. Tasavvuf şiirinin değerli bir temsilcisi olan Yunus Emre'nin destansı yaşamı ve hayatı yoğun olarak araştırılır. Peki Yunus Emre nerede doğdu? Kaç yaşında öldü? Hangi yıllarda yaşadı? İşte detaylar…
Bilhassa ülkemizde Kuruluş Osman dizisiyle gündeme gelen ve yoğun olarak araştırılan Yunus Emre, Anadolu sahasında yetişmiş Türkmen bir derviş olarak bilinir. Yunus Emre hakkında biyografik bilgi veren kaynaklar oldukça sınırlıdır. Şair hakkındaki en temel kaynakların manzum şiirler olduğu bilinir. Peki Yunus Emre nerede yaşadı? Detaylar yazının devamında…
YUNUS EMRE KİMDİR?
Yunus Emre’nin günümüzde hayatı hakkında çok az şey bilinse de günümüze etkileri hâlâ devam eder. On üçüncü yüzyılın ikinci çeyreği ve on dördüncü yılın ilk çeyreğinde yaşadığını düşünülür. Bu noktada “Yunus emre hangi yıllarda yaşadı?” sorusuna bu şekilde yanıt verilebilir. Tasavvuf şiirinin en önemli temsilcisi olan Yunus Emre, aynı zamanda Anadolu’da Türkçe şiirin öncüsü olarak bilinir.
YUNUS EMRE’NİN HAYATI
İnternet arama motorları üzerinde yoğun şekilde “Yunus emre ne zaman doğdu?” sorusunun cevabı araştırılır. Hayatı hakkında çok az şey bilinen tasarruf şiiri temsilcisi Yunus Emre, bazı araştırmalara göre Sarıköy’de yaşadı. Bazı araştırmalar ise şairin Karamanlı olduğunu ortaya koyar. Bunun yanı sıra Hacı Bektaşi Veli’nin bir eseri, Yunus Emre’nin Sarıköy’de yaşama ihtimalinin daha yüksek olduğunu ifade eder.
1240 senesinde doğan Yunus Emre, hayatının tümünü Anadolu’da geçirmiştir. Yaşadığı dönemde Anadolu’nun dört bir yanına namı yayılmış ve birçok kişi tarafından sevilip sayılmıştır. Bir Türk ozanı olan Yunus Emre’nin günümüze gelmiş çok sayıda eseri vardır. Ozanın ölümü ise 1320’dir. Bu bilgi ışığında, dervişin 82 yaşındayken öldüğünü söylemek mümkündür.
Yunus Emre ile ilgili sınırlı bilgilerin arasında kendine ait eserlerde yaşamı hakkında birçok bilgi bulunur. Bütün bir Anadolu’yu dolaştığı bilinen şairin Mevlana’yı gördüğü de bilinenler arasındadır. Bu bilgi, eserlerinde geçen cümlelerde açıkça anlaşılır.
YUNUS EMRE’NİN YAŞAMI HAKKINDA BAZI ÖNEMLİ BİLGİLER
Yunus Emre’nin yaşamı konusunda halktan alınan birçok bilgi vardır. Şairin küçüklüğünde okula gittiği ancak alfabeyi bir türlü öğrenmediği bilinir. Bunun üzerine okulu bırakarak yaşadığı köyde çiftçilik yapmaya başladığı aktarılır. Ancak ilerleyen yıllarda ortaya çıkan kıtlık onu da etkiler ve Hacı Bektaş Veli’nin yanına gitmeye karar verir. O dönemde Kırşehir’e yakın Sulucakarahöyük’te yaşayan Hacı Bektaş Veli, kapısına gelen ve ihtiyacı olan kişileri eli boş göndermez.
Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına doğru giderken eli boş olmasın diye alıç toplar. Hacı Bektaş Veli ise Yunus Emre’nin samimi davranışlarından oldukça memnun kalır. Yunus Emre’nin dergâhına buğday için geldiğini öğrenen Hacı Bektaş Veli, “"Sorun bakalım buğday mı ister, himmet mi?" der. Bunun karşılığında Yunus Emre ise "Ben himmeti ne yapayım, karın doyurmaz ki, bana buğday gerek." der.
Ardından buğdayını alan Yunus Emre, evine doğru yola çıkar. Ancak yolda giderken buğdayı aldığına pişman olur ve Hacı Bektaş Veli’nin huzuruna çıkmak için geri döner ve buğday yerine himmet istediğini aktarır. Bunu duyan Hacı Bektaş Veli ise “O söylediğin artık geçti, biz anahtarı Taptuk Emre’ye verdik.” diye karşılık verir. Ardından Yunus, sözü edilen kişiyi bulmak üzere yola çıkmaya karar verir.
Yunus Emre, Taptuk Emre’yi bulduğunda ona durumu anlatmaya başlar. Bunun üzerine Taptuk Emre’nin dervişi olarak onun dergâhına odun taşımak üzerine görev alır. Yunus Emre, buraya 40 yıl boyunca odun taşır ancak tek bir odun getirmez. Bunun üzerine ona sebebini sorarlar. Emre, “"Bu kapıdan içeriye odunun eğrisi bile giremez." der. Ayrıca Taptuk Emre’nin kızını Yunus ile evlendirdiği de bilinenler arasındadır. Ancak Yunus, şeyhinin kızına kendisini layık görmez. Onun tek amacı ve nihai dileği erenler mertebesine ulaşmaktır. Ancak bir türlü o mertebeye erişmediğini düşündüğünden üzülür ve şeyhinin yanından ayrılmaya karar verir.
Yunus Emre, şeyhinin yanından ayrı geçirdiği süre boyunca başına gelen hadiseler neticesinde istediği mertebeye eriştiğini fark eder. Yeniden Taptuk Emre’nin yanına dönmeye karar verir ancak ona karşı mahcup hisseder. Bu nedenle ilk olarak bu konuyu eşine açar ve Taptuk Emre’nin kendisini affetmesini diler.
Eşi, "Bilirsin gözleri görmez, sen kapının eşiğine yat. O sabah namazına kalktığında ayağı sana dokunur. Bu kim diye bana sorar. Ben de Yunus, derim. Eğer hangi Yunus derse ses çıkarmadan çek git. Yok, eğer bizim Yunus mu derse, kalk şeyhinin eline sarıl." der. Eşinin dediğini uygulayan Yunus Emre, şeyhinin sorduğu "Bizim Yunus mu?" sorusunun üzerine kalkarak Taptuk Emre’nin ellerine sarılır. Sözü geçen olaydan kısa bir süre sonra Yunus Emre’nin hayatını kaybettiği bilinir.
YUNUS EMRE’NİN SANAT YAŞAMI HAKKINDA DETAYLAR
Yunus Emre, sanat hayatında halka ve halkın diline hitap eden yönüyle dikkat çeker. Türkçe’yi çok güzel kullandığı ve Öz Türkçe ile eserler verdiği bilinenler arasındadır. Bu, günümüzde Yunus Emre’nin hâlâ okunması ve araştırılmasında önemli bir katkı sağlar. Tasarruf ağırlıklı şiirleri olan Yunus, hayatı boyunca erenlerden olmanın aşkıyla yaşamıştır. Bu noktada etkilendiği alimlerden biri de Mevlâna’dır.
Yunus emre, şiirlerinde Tasavvuf konusu adı altında Allah sevgisini kalbinde yaşamak, Allah’ı sevmek, cennet için değil de onun için çabalamak ve hayatını buna adamak gibi konuları işlemiştir. Bu noktada şairin "Risalettü'n- Nushiyye" ve "Divan" eserleri dikkat çekicidir. Günümüze gelene kadar başka şairlerin eserleriyle karışsa da sonrasında düzenlenerek günümüzdeki hâlini almıştır.
Yunus Emre için hoşgörünün son derece önemli olduğu söylenir. Buna yönelik sözlerinden biri ise "Yaratılmışı hoş gördük, yaratandan ötürü." olarak kayda geçmiştir. Ayrıca bu söz, onun olgun kişiliğini de bir kez daha ortaya koyar. Yunus, bir halk şairi olarak değil halkın şairi olmuştur. Öyle ki yaşadığı dönemde çok fazla sevilmiş ve sayılmıştır. Anadolu’nun çeşitli noktalarında anıt mezarları yaptırılan âşık, aruz ölçüsü ile şiirler yazmış biridir. Ancak hece ölçüsü ile yazdığı şiirler de vardır ve günümüzde oldukça sevilen eserlerdir.
İşte Yunus Emre şiirlerinden bir örnek;
Aşkın aldı benden beni,
Bana seni gerek seni.
Ben yanarım dün ü günü,
Bana seni gerek seni.
Ne varlığa sevinirim,
Ne yokluğa yerinirim,
Aşkın ile avunurum,
Bana seni gerek seni.
Aşkın âşıklar oldurur,
Aşk denizine daldırır,
Tecelli ile doldurur,
Bana seni gerek seni.
Aşkın şarabından içem,
Mecnun olup dağa düşem,
Sensin dünü gün endişem,
Bana seni gerek seni.
Sufilere sohbet gerek,
Ahilere ahret gerek,
Mecnunlara Leyla gerek,
Bana seni gerek seni.
Eğer beni öldüreler,
Külüm göğe savuralar,
Toprağım anda çağıra,
Bana seni gerek seni.
Cennet cennet dedikleri,
Birkaç köşkle birkaç huri,
İsteyene Ver anları,
Bana seni gerek seni.
Yunus'dürür benim adım.
Gün geçtikçe artar odum.
İki cihanda maksudum,
Bana seni gerek seni.