Kirlenen çarşaflar değil, vicdanımızdır
Yerin fersah fersah altında binlerce küçük hikâye bir türlü bir nehre dönüşüp büyük hikâyeyi yeryüzüne çıkaramıyor. O kadar uzun yıllardan beri bu böyle ki... Yer altında ölü canlar yatıyor, yer üstünde ise ecinniler onların üzerinde tepişiyor iniltilerine aldırmadan...
ABONE OLMuhsin KIZILKAYA / HT PAZAR
Erken iner dağ köylerine akşam. Karanlık pusuda bekler. Güneş çekip gittiğinde, hemen zifiri yüzünü gösterir karanlık. Radyo günleri zamanları... Bir dağ köyünde koyu karanlığın içinde, Türkçesi berrak bir suyun içinde görünen çakıl taşları kadar temiz bir kadının sesinden “ajans saati” var radyoda. Söylediklerini anlayacak kadar Türkçe bilmiyorum henüz ama sık sık telaffuz ettiği “Soma Sotesspor” sözü o günlerden beri kalmış aklımda. Uzun yıllar hep kaldı. Neydi acaba şu “Soma Sotesspor”? Yenir mi, yoksa evin bir köşesine süs eşyası olarak mı konurdu? Hiçbir bilgim yoktu. Henüz her şeyin cahiliyim. Ama belleğime ilk yerleşen Türkçe kelimelerden biridir; herhalde Türkçe “su” demeden önce “Soma Sotesspor” dedim.