Türkiye'de basın özgürlüğü yokmuş (!)
Özcan Tikit yazdı
ABD’nin demokrasi gözlemevi Freedom House haklı beyler! Türkiye’de basın özgürlüğü yok.
Basınımız gerçekten özgür olsaydı:
- Her 10 gazeteciden 9’unun her gün köşesinden veya programından dilediğince iktidara saydırabildiği ayan beyan ortadayken “Türkiye’de basın özgürlüğü yok” diyebilen bir rapor, bu ülkenin büyük gazeteleri tarafından çarşaf çarşaf yayınlanıp haber bültenlerinde yüceltilerek göklere çıkarılmazdı.
- Freedom House, Türkiye’yi bizzat ABD desteğiyle gazetelerin kapatıldığı, gazetecilerin demir kafeslerde yargılandığı, milli iradenin zindanlara atıldığı Mısır’la aynı kefeye koyma gafletine düştüğünde, hak ettiği şamarı bu ülkenin Dışişleri Bakanı’ndan değil gazetecilerinden yerdi.
- “Bu ülkede basın özgürlüğü yok” diye yırtınanlar, yanı başımızda soykırım yapan Esad‘a avukatlık yapma cürretinde bulunamaz, Suriye’de 10 ay tutsak kalan 4 Fransız muhabiri, daha 2 hafta önce kurtaran Türkiye’yi ise gazeteci düşmanlığıyla suçlayamazdı.
- Gazeteciler okurlarını, Twitter takipçilerini ekonomiyi göçertmeye, ülkeyi kaosa sürüklemeye davet etmezlerdi.
- Askerdeki evlatlarıyla kışla misafirhanelerinde görüşmelerine, devlet kurumlarında çalışmalarına, üniversitelere girmelerine izin verilmeyen başörtülü kadınların hakları iade edildiğinde; bu utanç verici yasağı tarihin çöplüğüne atan irade, gazete ve televizyonlarda lince tabi tutulmazdı.
- Yıllar sonra ilk kez bir lider çıkıp 30 yılda 35 bin kişinin canına, yüz milyarlarca da dolara mal olan bir meseleyi çözmek için elini taşın altına koyduğunda; köşelerde, prime time’larda hedef tahtasına oturtulmazdı.
- 12 yılda Türkiye demokrasisine 100 yıllık sıçrama yaşatan bir iktidar otoriterleşmekle suçlandığında, buna ilk karşı çıkan da yine bu ülkenin gazetecileri olurdu.
Hâsıl-ı kelam Freedom House raporu girişi ve gelişmesiyle sakat bir hal arz etse de sonucu itibarıyla haklı. Biz özgür falan değil, tutsağız. Lakin tutsaklığımızın sebebi iktidar baskısı değil. Milletin yutmadığı bu yalanları aşalım da tutsaklığımızın sebeplerine gelelim artık.
İki sebebi var bu tutsaklığın. İlki, basınımızın ekseriyetinin kendi halkından, topraklarından yabancılaşmış olması. İkincisiyse “bizim” sandığımız birçok medyanın emperyalist çıkarları gereği Türkiye karşıtı kesilmiş bazı devletlere, göbekten bağlanmış olmaları.
Bakın bu yazdıklarım Freedom House raporunun alt metninde de yazıyor. Yazıyor yazmasına da o raporu okurken bu hakikatleri görüp anlatabilmek biraz akıl, biraz vicdan, biraz da cesaret istiyor.
Dar bölgeden vazgeçildi yazık oldu
AK Parti seçim sistemini değiştirmekten vazgeçti. Vazgeçmese muhtemelen dar bölge seçim sistemine geçecektik. Neden vazgeçildi bilmiyorum; ama bir iddiaya göre Anayasa Mahkemesi’nin “temsilde adalet” ilkesine aykırı bularak yasayı iptal edebileceği düşünüldü. Doğrusu, ben yine de dar bölgeye geçilmesini canı gönülden istemiştim.
Düşünsenize Türkiye 550 seçim bölgesine ayrılacak, belediye başkanı seçer gibi milletvekili seçecektik. Millet ilk kez vekil adayını tanıyacak, aklına yatarsa oy verecekti. Vekil, liderinden önce bağlı olduğu bölgedeki vatandaşa karşı sorumlu olacaktı. Bir de şimdiki sisteme bakın. Dört lider istedikleri adayları sandıkta önümüze koyuyor. Biz de çoğu zaman kimi seçtiğimizi bile bilmeden, desteklediğimiz lider veya partiye göre oy veriyoruz.
Kim ne derse desin, bence dar bölge şimdiki sistemden en az 10 kat daha iyi. Özellikle de temsilde adalet açısından.