Özlem Çetinkaya, 'Anne Çiçekleri'ni anlattı
Özlem Çetinkaya yeni kitabı 'Anne Çiçekleri'ni Habertürk'e anlattı
Özlem Çetinkaya yeni çıkardığı 'Anne Çiçekleri' adlı kitabını Habertürk'e anlattı.
'Anne Çiçekleri'; çok sıradan görünen anne - kız ilişkilerinin derinlerde oluşturduğu yolları, o yolların karanlıklarını, iniş çıkışlarını fark etmenin hikâyesi.
Özlem Hanım biraz kendinizden bahseder misiniz?
Cümlelerle değil de kelimelerle kendimi ifade edecek olursam sanırım şu sözcükler çıkar ağzımdan: Meraklı, gözlemci, acıya duyarlı, Kalp Yolu öğrencisi, dışa dönük gibi duran bir içe dönük, disiplinli, anne, evlat, sır saklayıcı, yazan, söylenenlerin ardındaki söylenmeyenlerin peşine düşen bir dedektif…
6'ncı kitabınız çıktı, bu kitapta okuyucular ne bulacak?
'Anne Çiçekleri’ni okuyanlar kitapta kendileri ve en temel ilişkileri içinde sıkıştıkları tanımlarla, beklentilerle karşılaşacak. Acımayla yükselen öfkenin yerine anlayışla gelişen sevgi ve şefkatin iyileştirici gücüne şahitlik edecek. Belki de hiç dile getiremedikleri korkuları ya da öfkeleri ile temasa geçecekler. Hiçbir şeyin aslında göründüğü gibi olmadığını fark edecekler. İnançlarımızın, kendi tanımlarımızın bizi nasıl öfkenin içine hapsettiğine dair düşünecekler.
'Anne Çiçekleri' romanını neden alışılagelmişin dışında anne kız hikâyesi olarak tanımlıyorsunuz biraz bahseder misiniz?
Bu tanım bende ziyade yayınevine ait bir tanım. Ve fakat şunu söyleyebilirim; 'Anne Çiçekleri', sadece bir anne kız çatışması değil, toplumsal büyük bir yaraya işaret eden bir roman. Yaraların görmezden gelindiğinde nasıl bir çürümeye yol açtığını ve bu çürümenin ister istemez nasıl yayıldığını anlatıyor. Ayrıca bir farkındalık geliştirme hikâyesi. Duyguların içinde kaybolmaktan ziyade, onları tanımaya ve anlamaya, anlamayla birlikte dönüşüme yol açan bir gelişimi var hikâyenin.
Romanı yazarken ilhamı gözlemlerinizden mi aldınız yoksa kendi hayatınızdan da bir parça yer alıyor mu?
Her ikisi de. Burada kitapta geçen bir cümleyi yinelemek isterim.
Adalet Ağaoğlu da kendini yazmanın imkânsız olduğunu söylemiyor mu zaten Göç Temizliği romanının önsözünde? “Yazar, tüm geçmiş anlatılarını bugünden yazar ve bugünkü kendisini doğrulamak üzere geçmişi kurgular.” Bu sözü çok seviyorum. Zihnin kurguları ve hikâyeleri hakkında da çok şey söylüyor. “Hayatım” dediğim şey gerçek mi yoksa zihnimin kurguları mı? Zihin üzerine çalışmak bir insanın kendisine yapabileceği en büyük hediye diye düşünüyorum. Bu anlamda bana ilham olan ve yol gösteren tüm öğretmenlerime, özellikle Cem Şen ve tüm Kalp Yolu öğretmenlerime teşekkür ederim.
Bir kitabın yazım süreciniz nasıl ilerler? Karakterlerin oluşumu, kurgu vs. Her şey matematikle mi ilerlemeli, yoksa ilk cümlenin sihrine mi inanırsınız?
İlk cümlenin sihrine inanıyorum ve fakat iki romanda da o ilk cümle ile başlamadı romanlarım. İlk cümle “Hadi!” sesini duyduğum yer, ilk uyandırma zili. Görmezden bile gelsem tekrar tekrar duyduğum ve sonunda yolculuğa başladığım yer. Yol ilerledikçe, balinanın karnına girdiğimde, oradan çıktığımda değişim gösteriyor. Bu süreç de bana bir fikre, bir inanca, bir düşünceye tutunmamanın ne kadar geliştirici olduğunu gösterdi.
Günümüzde yeni jenerasyonun önceliklerinin değişmesinin; anne kız ilişkilerinin de farklılaşmasına sebep olduğunu düşünüyor musunuz?
Her dönem kendi hikâyelerini yaşıyor. Bunun doğanın ve yaşamın kendisi olduğunu görüyoruz zaten. Asıl sorun bir fikrin, bir modelin aynı, sabit kalmasını istemekte.
Bir insan kendi varlığını bir başkasının varlığı ile tanımladığı sürece ilişkilerdeki çatışmalar sadece form değiştirebilir ama temelde aynı şekilde devam edecektir. O nedenle kaç yaşında olursak olalım zihnin eğitilmesine, zihindeki çarpıtmaların fark edilmesine ve bunları dönüştürmek için en samimi şekilde çalışmamız gerektiğini düşünüyorum. Çok önemsediğim bir konu bu. Zihinler aydınlandıkça jenerasyon farkı gibi ayrıştırmalar da olmayacaktır.
Global dünyanın ve internet erişiminin kızların hayattan ve anneden beklentilerine etkisi var mi?
Internet erişimi her birimizin uyanık kalmasını zorlaştırıyor elbette. Muhteşem nimetleri olduğu gibi çok fazla uyaran olması nedeni ile odaklanmayı zorlaştırıyor. Duyuların tetiklenmesi çok fazla. Bu da çok fazla arzu ortaya çıkarabiliyor. Çok fazla kıyaslama, çok fazla talep… Yetersizlik ve değersizlik hislerini tetikleyebiliyor. Bu alan uyanık olmamız gereken alan. Nasıl uyanık olacağımız konusu ise yine zihin ile çalışmaya getiriyor bizi. Özenle zihnimiz üzerinde çalışmalıyız ki kurguların içinden çıkabilelim, hakikat ile buluşabilelim.
Bazen anne kız ilişkilerinde anneni eleştirdiğin konuyu kendi kızına uygulayabiliyorsun. Bu döngüyü nasıl oluşturuyoruz, değiştirebilir miyiz? Ya da sizce değiştirmeli miyiz?
Bir şey çok istemek ve hiç istememek aynı şey aslında. Hiç istemediğimiz bir şeyi kendimize çekiyoruz. Korkularımızı kendi korkularımızla gerçek kılıyoruz. Kendini gerçekleştiren kehanetlerle dolu yaşam hikâyelerimiz. Bu dönüştürülebilir mi? Evet. Sürekli bahsettiğim zihnin eğitilmesi konusu burada da devreye giriyor. Ben neyi neden istemiyorum? Neden kaçıyorum? Bu düşüncelerin arkasında ne var? Hangi inançlarımı yansıtıyorum? Nerelerde kimleri taklit ediyorum? Beklentilerim neler?
Bu ve benzeri sorulara çok samimi cevaplar vererek, kendimizi eleştirerek değil ama gözlemleyerek dönüşüm mümkün.
Okurlarınız anne-kız ilişkileri üzerine romanınızda önemli mesajlar bulabilecek mi?
Dilerim kalplerine dokunan cümlelerle karşılaşabilir ve ilişkileri, ilişkileri üzerinden kendileri ile temas edebilirler.
Sizin annenizle ilişkiniz nasıldı?
Annem benim en güçlü öğretmenimdi. Kendisi farkında mıydı bilmiyorum ama ondan çok şey öğrendim.
Okuyucularınızın kitabınızla ilgili geri dönüşünden memnun musunuz?
Şu ana kadar gelen yorumlardan çok memnunum. Okuyucularım, belki bir sardunya diker bana fotoğrafını gönderirler ya da romanın sonunda kendilerine yazdığım mektuba cevap verirler ve mektup arkadaşı oluruz.