Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Onay Akbaş, kendi deyimiyle ‘kendi çağdaş masallarını’ yazan bir sanatçı. Onun üretim süreci boş bir tuvalin önüne geçince başlamıyor. Büyüsüne kapılmadan günceli takip ediyor, insanın varoluşuyla ilintili olarak seçtiği kavramlar üzerine düşünüp okumalar yapıyor. Sonra da sokaklarda, teraslarda “Üretimin en saf hali” dediği eskizler çiziyor. Tuvalin çerçevesiyle sınırlı kalmıyor, onun resimlerinin kıyısı yok. Resimlerinde dalgalanmaları görebiliyorsunuz. “Üretildiği yüzeyde bittiğini düşünerek bir iş yaparsanız, ölüme yatmışsınız demektir. Sanat eseri sizin de hesaplamadığınız, kıyısı olmayan şekilde ilerler” diyerek anlattığı retrospektif sergi, Akbaş’ın 40 yıla yaklaşan profesyonel sanat hayatının adımlarını takip ediyor. İlk yağlıboya ile açılan sergide, çocukluğunun geçtiği Fatsa’dan da 30 yıldır yaşadığı Paris’ten de izler var. HT Pazar'dan Selin Özavcı Tokçabalaban'ın eseri...

Retrospektif bir sergi ‘Kıyısız Dalgalar’, sizden dinleyebilir miyiz?

Sergi, ilk yaptığım yağlıboya resimle başlayarak benim sanat dönemlerim hakkında bir fikir verecek şekilde ilerliyor. Ben izleyiciyle birlikte yeniden keşfediyorum. Retrospektif, ‘geriye bakış’ demek. Türkçe karşılığına ‘dur(b)ak’ dedim. Sanatçının da insanlar gibi ‘dur(b)ak’ları olmalı. Elindeki valizleri bırakıp o an nerede olduğuna durup bir bakmalı ki gelecekte ne yapılabileceğine dair kapasitesini de görebilsin. Bunu ara bilanço olarak tanımlayabilirim. Tabii, böyle bir sergiyi organize etmek oldukça zor. Küratörümüz Denizhan Özer sergi için çok uğraştı. Resimleri bir araya toplamak için izlerini sürdü ve 25 koleksiyondan iş geldi. Sergideki resimler tek tek yazılmış partisyonlar ama senfoni olarak yazıldığında, beraber çalındığında ortaya bu çıkıyor. Retrospektif sergiye senfoni denilebilir

Kavram olarak neden ‘kıyısızlık’ı seçtiniz?

‘Kıyısızlık’ kavramında şiirsellik var, beni besleyen kaynaklar şiirin yanı sıra felsefe ve politik tavır. Kendi hayatıma durup baktığım gibi sosyolojik olaylara da bakıyorum, gözlem yapmaya zaman ayırıyorum. İnsanın hayatında en şiirsel yan çocukluğu, Paris’te yaşıyorum ama çocukluğum Fatsa’da geçti. Ayağımı tamamıyla oraya basarsam da dengesiz, eksik kalırım. Bazı şeyler illa kıyılara vurmak zorunda değil; sanat programlı hedeflere ulaşmak anlamına gelmez. Yürek çarptıkça ve sanatçı ürettikçe, sanat varlığımı dışa vurabildiğim bir dil gibi.

Dünyanın birçok farklı yerinde sergiler hazırladınız, seçtiğiniz kavramlar her yerde anlaşılıyor mu?

Tayvan, Kore, Amerika ya da dünyanın herhangi başka bir yerinde sergi yapınca insanların ne algılayacağını düşünmüyorum. Seçtiğim kavramlar insanın varoluşuyla ilintili, ardında felsefi ve politik nedenler olan kavramlar. Biliyorum ki sergi nerede olursa olsun, lokal olarak da anlaşılacak, en azından duyarlı gözlere hitap edecek...

Sergiye bir kitap bir de dokümantasyon film eşlik ediyor...

Belgecilik, arşivcilik benim için önemli. Bu sergide resimler ve eskizlerin yanı sıra basında çıkan haberler ve sergi afişleri de yer alıyor. Çocukluğumdan beri imece usulü çalışmanın gücüne inanırım. Bu sergide de öyle oldu. Filmde yer alan, sanat yaşamım boyunca benimle ilgili şahitlikleri olan insanları da imece usulü bir araya getirmek önemliydi. Sergiyle birlikte görülebilecek 16 dakikalık bu filmi Özer Özsarı ve Ali Ozan Akın hazırladı. Fatsa’da, çocukluğumun geçtiği yerde 10 metreye kadar varabilen dalgaların medceziriyle açılıp Normandiya’ya kadar uzanıyor. Olabildiğince profesyonel bir bakış açısıyla çok güzel bir iş ortaya çıkardılar. Sunay Akın, Nedim Gürsel, İbrahim Karaoğlu, Denizhan Özer, Sezai Sarıoğlu ve Ahmet Telli’nin metinlerinin yer aldığı kitapta da aynı şekilde büyük bir emek var.

‘ATÖLYEMLE YAŞAM ARASINDA SINIR YOK'

Üretim süreciniz nasıl?

İşin montaj kısmı için atölyeye girene kadar benim atölyem sokaklar, teraslar, kafeler. Bu insana ayrı bir özgürlük veriyor. Atölyemle yaşam arasında bir sınır yoktur, kıyısızdır. Hayatın içine girdiğim gibi sanat eyleminin içerisine de kolay girerim.

Resimleriniz bu sayede her yerde anlaşılabiliyor...

Seçtiğim kavramların evrenselliğinden kaynaklanan bir ortaklık söz konusu. Toplumun değil, bireyin varoluşuyla ilgili sorunsalı ele alıyorum. Varoluşun alt katmanlarındaki kavramları seçiyorum. 80’li yıllarda yaptı- ğım resimler karanlık, her yerde kurukafalar var. Gençken tüberküloz atlattım, 80’li yıllarda fotoğ- raf çektiğim için içeri girip çıktım. Bu sergide gördüm ki bu anların etkisi var o resimlerde. An ve bellek kavramlarına eğildiğim dönemde, milenyum değişmiş, zaman kavramı sorgulanıyordu. Bu dönem işlerimde tuvalin bir yarısı monokrom, bir tarafı renkli. İki espası bir araya getirdiğim resimlerde bellek olmadan anın olamayacağını sorguluyordum.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ