Yurtdışına giden Türk futbolcular ve yabancı sınırı meselesi
Fransa zaferinin ardından Türkiye'nin futbol gündeminde ibre dünya şampiyonunu sürklase eden takımdan çok yabancı sınırı tartışmalarına döndü. Sürekli değişen yabancı kuralındaki mevcut modelin Lucescu'nun gelişiyle tekrar tartışılmaya açılması yeni bir şey değil. Yabancı sayının azaltılmamasını savunan taraftarlar ve medya ile karşı çıkan federasyon kanadı ve futbolcular arasındaki mücadele sosyal medyada ve mikrofonlarda hiç dinmiyor. Türk futbolcuların yeniden yurt dışına açılmaya başlamasıyla konu yeni bir boyut kazandı. Alper Öcal'ın analizi...
Mircea Lucescu döneminde Türkiye 17 maçta sadece 4 galibiyet alabildi. 2018 yılındaki son 4 maçında gol dahi atamadı ve hayal kırıklığıyla biten 2018 Dünya Kupası elemelerinin ardından UEFA Uluslar Ligi'ndeki grubunda da sonuncu oldu.
Şenol Güneş'in gelişiyle birlikte ibre tam tersine döndü. A Milliler oynadığı 5 maçın tamamını kazanırken, kalesinde sadece 1 gol gördü ve 12 gol attı. Türkiye, 2020 Avrupa Şampiyonası eleme grubuna üçte üç ile başlayıp lider olarak ve cumartesi akşamı dünya şampiyonu Fransa'yı pasifize ederek İzlanda'ya gitti. Ülkenin futbol medyasında ve taraftarlar arasında bu olağandışı dönüşüm yaşanmamış gibi ağız birliği etmişçesine gündemde yine yabancı sınırı var.
Yaklaşık 10 senedir Türk futbolundaki her tartışma bir şekilde buraya bağlanıyor. Varsa yoksa yabancı sınırı.
Avrupa Birliği içerisinde eski futbolcu Bosman’ın serbest dolaşım ve çalışma hakkının sporda da uygulanması gerektiğini öne sürerek açtığı davada 23 sene önce başarıya ulaşmasıyla futbolda dengeler değişmişti.
Türkiye’de ağırlığın ‘serbest’ olmasını istediği bu mesele üzerinde aslında dünya da fikir birliğine varabilmiş değil. Her ülke, farklı formüllerle kendi dinamiklerini gözeterek ideale ulaşmaya çalışıyor, biz yine kısa vadeli kaygılarla hareket etmeye devam ediyoruz.
Fransa maçının ardından televizyonlarda ve sosyal medyada Lucescu'nun yerli bulamamaktan yakındığı milli takımın tarihi zaferi, karşı cephedekilerin oluşturduğu 'yabancı sınırlamasına gerek yok' argümanını desteklemek için hunharca kullanıldı. Maç kaybedilseydi azımsanmayacak bir kesimin sınırı yeterince esnek bulmadığı için gündeme taşıması işten bile değildi. Zira Şenol Güneş'in de yabancı sayısını fazla bulduğu biliniyor.
Fransa maçının ardından genel kabul, maçta yıldızlaşan 97-98 jenerasyonundan üç oyuncu: Merih Demiral, Cengiz Ünder ve Zeki Çelik'in yakın zamanda Türkiye Ligi’nin somut başarısı olmayan kulüplerinden Avrupa'ya gitmesi ve bu transferlerin ilk 11'in tamamında yabancı oynatmaya imkan tanıyan ‘rekabetçi’ sistemin meyvesi olarak görülmesiydi.
Peki ne oldu? Filmi biraz geriye saralım.
DEĞİŞEN YABANCI KURALI VE YURTDIŞINA ÇIKAN YERLİLER
2010 - 15 yılları arasında Türkiye’nin dışarı gönderdiği oyuncular bir elin parmakları kadardı. 25 yaşına gelmeden Avrupa yolunu tutan, Valencia ve Atletico Madrid gibi İspanya’nın kalburüstü takımlarına transfer yapan Mehmet Topal ve Arda için toplamda, yaklaşık 20 milyon euro bonservis ödendi.
Yine aynı dönemde, Umut Bulut yaklaşık 4 milyon euro karşılığında Fransa’nın Toulouse takımına gitti. Birkaç sene sonra da Salih Uçan 15 milyon euro satış opsiyonlu 4.75 milyon euro kiralık bedelle Roma’nın yolunu tuttu.
2014-15 sezonunun ortasında Fatih Terim’in yerli kuralı olarak lanse ettiği ancak kamuoyunun yabancı serbestliği olarak yorumladığı 14+14 kuralından sonra yurtdışına gidenlerde artış var.
Atınç Nukan(21), Enes Ünal(18), Çağlar Söyüncü(20), Cengiz Ünder(20), Ozan Kabak(18), Merih Demiral(20), Zeki Çelik (21), Okay Yokuşlu(24), Cenk Tosun(26), Burak Yılmaz(30), Emre Çolak(25) ve Semih Kaya(26) Türk takımlarında yetişip, yurtdışına giden oyuncular.
CIES verilerine göre şu an Türkiye’den yetişip yurtdışında forma giyen 17 futbolcu bulunuyor. Emre Çolak dışındakilerin hepsine alıcı kulüpler bonservis ödedi. Cenk, Cengiz ve Ozan Kabak için ödenen bedel 10 milyon euro üzerine, Türkiye için astronomik denebilecek seviyeye çıktı. 2 ve 2.5 milyon euro ödenen Semih ve Çağlar dışındaki diğer isimler de 5 - 10 milyon euro arasında transfer yaptı.
Fakat bu kuralın açıklandığı 2014-15 sezonunun milat olduğu bir şey daha var. Finansal Fair Play.
FİNANSAL FAIR PLAY KULÜPLERİ NASIL ETKİLEDİ?
UEFA’nın 2010 yılında onayladığı, 2011 yılında üç yıllık döngüyle değerlendirmelere başladığı FFP cephesinde ilk izleme duyuruları Mayıs 2014’te yapıldı. 76 kulüpten ek bilgi istenirken kurallar gereği 9 kulübün mali yapılarının izlemeye alındığı açıklandı. Bu kulüpler arasında Galatasaray, Trabzonspor ve Bursaspor da vardı.
2015 yılında Beşiktaş ve Bursaspor kulüpleri UEFA ile anlaşma imzaladı. 2016’da onlara Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor da katıldı. 2015 mali yılında bir gurur(!) tablosuna imza atarak Avrupa’nın en çok zarar eden 10 takımı arasında 4 büyüğümüzü de sokmayı başarmıştık.
UEFA tarafından ocak 2019’da yayımlanan ve 2017 mali yılını kapsayan son benchmark raporuna göre Türkiye'de kulüplerin futbolcular, teknik kadro ve tüm çalışanlara ödedikleri maaş toplamı yüzde 31 ile ilk 10 lig arasında en fazla artan ülke oldu ve 557 milyon euroya ulaştı. Maaşların gelire oranı ise yüzde 76'yı buldu. Bu dönemde sadece kur zararı 73 milyon euro olarak UEFA raporuna girdi.
UEFA'nın bir önceki raporunda ise artış yüzde 12 ile İngiltere, İspanya ve Portekiz'in arkasında kalmış, ödenen maaşların gelire oranı da yüzde 71 ile daha düşük seviyedeydi.
Net transfer harcaması yani alınan futbolcularla satılanlar arasındaki fark hesap edildiğinde son raporda zarardaki Türk takımı sayısı 12'den 13'e çıkıyor.
Özetle, 1 senelik süre zarfında maaşlar ve bunların toplam gelire oranı düşeceğine artmış. Transfer harcamasında eksiye düşen kulüp sayımıza da bir yenisi eklenmiş.
Burak Yılmaz’ı bir kenara bırakırsak, gidenler arasında ücreti yük denebilecek yerli bir futbolcu yok. Galatasaray taraftarının aynı dönemde parasını yüksek bulduğu Selçuk İnan halen takımda. Donk’a ödenen 2 milyon euro dert edilmezken, Selçuk’a yapılan ödemenin sürekli konuşulması da bir başka ikilem.
Oynama kaygısı konusunda da 25-26 yaşındaki Semih ve Emre Çolak için forma bulamamak yurt dışına gitmek için geçerli bir neden olabilir fakat takımın yüksek maaş alan oyuncuları arasında olmadıkları, potansiyeli olan Türklerin halen iyi paralar ettiği de aşikâr.
Fenerbahçe aylarca göndermek için kulüp aradığı Ozan Tufan’a 8 milyon euro bonservisi 14+14 yürürlükteyken verdi. Tarihinin en çok harcadığı ( 42 milyon euro) transfer sezonlarından birini ile 2015/16’da yaşadı. Ertesi sene Skrtel hariç bonservis vererek oyuncu alamadı ve kadrodaki erime başladı.
Dolayısıyla, ilk 11'de yabancı sınırlamasının kaldırılmasından sonra da kulüplerin mali durumunun düzelmediği, kötü yönetimlerle aksine bozulduğu görülüyor. Üste para vererek futbolcu göndermenin ardından kulüplerimizin ata sporu durumuna gelen UEFA ile pazarlıklar da sürüyor. Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzonspor yönetimleri art arda İsviçre’de koridorları arşınlıyor.
Bundan 4 sene önce euro 3 lirayken cayır cayır ithalat yapan kulüplerin, kur 6 lira üzerine çıkınca düşen alım gücüyle ithalatı bıraktığı ve ekonomi jargonuyla cari açığı düşürerek fazla vermeye başladığı görülüyor.
AVRUPALILAR İÇİN UCUZ PAZAR
Örneğin, Cengiz Ünder 20 yaşında düzenli forma giyip Başakşehir ile zirve mücadelesi verdiği çok başarılı sezonundan ardından kendini 15 milyon euroluk bir futbolcu olarak Roma’da buldu. Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş mevcut mali durumunda aynı bedeli karşılayıp alabilir miydi?
Türk takımlarının artık çok değerli hale gelen 2.5 milyon eurosunu alt ligdeki Zeki Çelik’e riske edecek lüksü var mı?
Olağanüstü bir lig ve Şampiyonlar Ligi performansının Beşiktaş, Cenk Tosun için teklif edilen 22.5 milyon euroyu reddederek FFP denetiminden çıkabilir miydi?
Galatasaray, UEFA ile yaptığı anlaşma gereği 2018/19 sezonu için azami 20 Milyon Avro, 2019/20 sezonu için azami 10 Milyon Avro başabaş hesap açığı vermeyi taahhüt ediyor.
Jason Denayer için Lyon’un City’ye ödediği 6.5 milyon euroyu ödeyemeyen, performansı gittikçe düşen Maicon’u apar topar Körfez ülkesine kiraya gönderen Galatasaray’da Fatih Terim’in altyapısından umut vadeden Ozan Kabak’a forma vermesinin ve değerini bulduğunda yurt dışına satıp, ileride de para edebilecek iki yabancı stoper almasının sınırla mı yoksa ekonomik koşullarla mı ilgisi var?
Türk kulüpleri henüz farkında değil ama Avrupa'da gittikçe uçuk hale gelen bonservis bedelleri sonrası başaltı kulüplerin Türkiye pazarını keşfettiği ve bizim mental açıdan eski nesillere göre çok daha önde olan, yüzü batıya dönük yeteneklerine yatırım yapmaya başladığı görünüyor. Hırvatistan, Fransa, İspanya, Brezilya, Hollanda gibi yetiştirici ülkelerden birkaç misli pahalıya alacakları yetenekleri Türkiye'den çok daha ucuza ikâme edebiliyorlar.
ELİF ELMAS, DORUKHAN VE DİĞERLERİ
FFP olmasa, sarı kırmızılıların Şampiyonlar Ligi oynayacağı sezonda Denayer’i alması, Maicon’u da tutup üstüne Ozan’a iyi bir sözleşme vermesi hiç de yadırganacak bir durum olmayacakken, şimdilerde herkes hesap makinasına sarılıyor.
Boğaz’ın diğer yakasında Fenerbahçe bu sezon 10 milyon euro açık vermekle yükümlüydü fakat buna uyamadığı için üst kurula sevk edildi ve çıkacak kararı bekliyor. Sarı lacivertliler için çok yakında Ozan Kabak benzeri bir hikayeyi Elif Elmas üzerinden anlatmak olası. Beşiktaş için ufukta Dorukhan Toköz potansiyel olarak görülüyor.
Zira Başkan Fikret Orman, feda dönemindeki yapılanmanın ardından gelen şampiyonluk ve Şampiyonlar Ligi başarılarını finanse ederken yetiştirmektense al sat ekonomisine yöneldi. Beşiktaş artık yaşlı bir takım ve satacak oyuncusu artık pek yok. Tıpkı 29 yaş ortalamasıyla Avrupa’daki 55 ülke arasında en yaşlı lige sahip Türkiye Ligi’nin geneli gibi.
Böyle bir ekosistemde al sat pratiğinin yan etkileriyle Beşiktaş çok da uzak olmayan bir gelecekte yüzleşecek.
Çünkü alırken gereken finansmanın bir maliyeti yani faizi var. Beşiktaş derneğinin borcu 1 yılda 590 milyon lira artarak neredeyse 2.5 milyara ulaştı. Borcun yarıdan finansman gideri ve yüzde 60 artan faktoring yükümlülüğü. Siyah beyazlıların dernekteki yıllık zararı şse 350 milyon liraya dayandı.
Anadolu’da da durum farklı değil. Karabük, Antep, Ordu, Eskişehir, Mersin, Adana, Elazığ gibi pek çok şehir takımı eriyor. Bu sezon küme düşen ve yetiştiriciliğiyle bilinen Bursaspor da tehlikede.
Anadolu futbolunun lokomotifi Trabzonspor ise Mayıs 2016 döneminde 20 milyon euro denk hesap açığı verilmesi gerekirken 29 milyon euro, Mayıs 2017 döneminde 10 milyon euro denk hesap açığı verilmesi gerekirken 20,47 milyon euro ve Mayıs 2018 döneminde 5 milyon euro denk hesap açığı verilmesi gerekirken 51 milyon Euro denk hesap açığı verdi.
30 SENE SONRA ÖZÜNE DÖNEN TRABZONSPOR
UEFA ile Finansal Fair-Play kapsamında anlaşma yapan Trabzonspor, geçen sezon yaz döneminde 2 milyon 200 bin euro bonservis harcaması yaparken bu sezon bu rakamın da altına düşecek. Yeni sezon öncesi yapılacak olan transferlere bordo-mavili kulübün harcaması 2 milyon euro üzerine çıkamayacak.
Başkan Ağaoğlu Trabzonspor’un UEFA ile yapılan toplantıda verdiği sözler ve gösterdiği örnekler arasında altyapıdan çıkan ve çıkacak oyuncuları saydığını ifade etmişti.
Önceki sezonlarda Yusuf Yazıcı ve Abdülkadir Ömür ile filizlenen altyapı ürünlerine Ünal Karaman bu sezon Uğurcan Çakır, Abdülkadir Parmak, Hüseyin Türkmen, Batuhan, Murat Cem gibi oyuncuları ekledi.
Trabzonspor tarihinin ilk şampiyonlukları 1973 ve 79’daki petrol fiyatlarındaki ani artıştan kaynaklı küresel şokun, Kıbrıs Barış Harekatı nedeniyle uygulanan ambargo ile birlikte Türkiye’ye sert vurmasıyla gelmişti.
Zengin iş adamlarının İstanbul kulüplerine akıttığı sermaye azalmaya başlamış ve borca batan Beşiktaş ve Galatasaray’ın önünde Trabzonspor, dönemi domine eden Fenerbahçe ile rekabette öne çıkmıştı. Bölgeyle bütünleşen ve altyapıdan oyuncuları oynatan bordo mavililer, ülkedeki döviz açığı nedeniyle yabancı oyuncu alımının 1979-84 arasında yasaklanmasıyla 9 senede 6 şampiyonluk kazandı.
Aradan geçen 40 yılda dünya ekonomisindeki sinyaller karmaşık ve kırılganlık Türkiye ekonomisini de iç ve dış dinamiklerle test ediyor.
Artık Deloitte Para Ligi’ne iki kulüple girdiğimiz, euro/TL paritesinin ortalama 2.91 olduğu 2014 yılı dinamiklerinden uzağız. Yabancı sınırı komple kaldırılsa da yetiştirmeden hayatta kalmak yok. Kulüpler bunu er ya da geç öğrenecek.
Tıpkı 2000’lerin başında yayıncı kuruluş Kirch Group batmasıyla acı gerçekle baş başa kalan Almanya gibi.