'Kent tarımı modeli yaygınlaştırılacak'
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, gıda fiyatlarının düşürülmesi için kent tarımı modelinin yaygınlaştırılacağını açıkladı. Model kapsamında kurulacak tarıma dayalı organize sanayi bölgeleri ile büyükşehirlerde uygun fiyatla, taze ürün elde edeceğini söyledi. Yumaklı, gıda enflasyonuna karşı da "sıkı takipteyiz" mesajı verdi
Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, aralarında Habertürk TV Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır'ın da bulunduğu medya grubu temsilcileri ile bir araya geldi. Yumaklı’nın öne çıkar mesajları şöyle:
ODAK NOKTAMIZ ÜRETİM: Projelerin tamamının odak noktası ise üretim oldu, olmaya da devam edecek. Tarladan sofraya giden bütün süreçlerde girdi maliyetlerini düşürmek, verimlilik ve kaliteyi artırmak, tarımı dijitalleştirmek, yönetimi sadeleştirmek bizim en önemli gündem maddelerimiz. Dinamiklerimize baktığımızda yine hepimizin elbette ki malumu, ama tekrar etmekte fayda var. Geniş üretim havzalarına sahip bir coğrafyadayız biz. Bitkisel, hayvansal ve su ürünleri üretimiyle, ormancılık faaliyetleri açısından büyük potansiyelimiz var. Birçok üründe kendimize yeterliyiz, önemli bir kısmında da yeterli olma potansiyeline sahibiz. Coğrafi konum ve olası pazarlara yakınlık açısından da yine stratejik bir konuma sahibiz. Tüm bu parametreler ışığında hedefimiz üreticiyi güçlendirmek, tüketiciyi de korumak kısaca bu şekilde formulize edebiliriz.
4 ANA HEDEF: Hedeflerimizi dört ana başlık altında topladık. Bunlardan birisi sürdürülebilirlik, diğeri verimlilik, bir diğer kayıtlılık ve son olarak da kalite. Eğer biz üretimin sürdürülebilirliği için hangi konuyu öne çıkarmalıyız diye sorarsak üretimin planlanması konusu, bu da sıkça gündemde. Zaten hali hazırda yasal alt yapısı oldu, bununla ilgili ikincil mevzuatlar yani üretim planlamasının hayata geçmesi için şu anda son hızla devam ediyoruz. Biz bu üretim planlamasını neye göre yapacağız sorusunun cevabı ise ihtiyacımız, toprak durumumuz, su yapımız bütün bunları gözeterek bir üretim planlaması yapmamız gerekir. Arkadaşlarımızın da bütün çalışmaları bu yönde. Ayrıca sözleşmeli üretim de yine üretim planlamasının ayrılmaz bir parçası. Yine dediğim gibi bütün bu ikincil mevzuat düzenlemelerinin yanında bunların uygulanması için teknolojik alt yapıyla bilgi işlem alt yapısı çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
EKİLMEYEN ARAZİLERİN TARIMA KAZANDIRILMASI: Ekilmeyen tarım arazilerinin üretime kazandırılmasıyla ilgili yasal altyapısı tamamlandı. Bu kapsamda kronometre 5 Nisan 2023 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanmasıyla birlikte çalışmaya başlamış oldu. Herhangi bir tarım arazisinin 2 yıl üst üste ekilmemesi sebebi ne olursa olsun bizim için önemli bir gösterge. Bununla ilgili arkadaşlar coğrafi bilgi sistemler de dahil olmak üzere bunların belgelenmesiyle ilgili süreçleri başlatmış oldu. 2 yılın sonunda ekilmeyen tarım arazisi var ise eğer biz mülkiyetten bağımsız olarak ve mülkiyet tarafına hiç dokunmaksızın önce hangi lokasyondaysa o, sonra halkayı genişleterek eğer talipli çıkmazsa mümkün olduğu kadar o bölgenin de insanlarının ya da girişimcilerinin talebini oluşturmak üzere böyle bir kendilerine teklifte bulunacağız. O tarım arazisinin ekilmesiyle ilgili kabul eden, orayı kiralayan kişiler orayı ekecekler o tarım arazisinden elde edilen kira da mülkiyetin sahibi kimse, kaç ortak varsa, 1-5 hiç fark etmez onların hesaplarına mülkiyetleri oranın da yatırılmış olacak.
DÜNYANIN EN BÜYÜĞÜ: Ayrıca Kent Tarımı projesini geçen yıldan hatırlarsınız. Burada da üretim yerlerini tüketim yerlerine yaklaştırarak özellikle nakliye ve uzun mesafelerden kaynaklı zayiat kalemlerini de azaltmak istiyoruz.
Yine verimlilikle alakalı Türkiye’de 100 lokasyonda jeotermal enerjiye dayalı olmak üzere ihtisas organize sanayi bölgeleri kurulacak. Bugüne kadar 41 ilde 39 tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesi Bakanlığımız tarafından tüzel kişilik kazandırıldı. Bunlardan 10’unda altyapı çalışmaları tamamlandı ve yatırımcıların hizmetine sunuldu. Sanıyorum çok kısa bir sürede, çünkü ciddi bir yatırımcı talebi de var burada üretime başlanacak. Bu yıl tüzel kişilik kazanan bir projemizi özellikle ben dikkatlerinize sunmak isterim. Bu proje de Balıkesir Gönen’de 8 bin dekarlık alana kurulacak ve dünyanın en büyük Jeotermal Isıtmalı Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgesi (TDİOSB) olacak. Elbette projede jeotermalin yanı sıra yine ülkemizin büyük avantajlarından olan rüzgar-güneş ve biyokitle enerjileri de olmak üzere kullanılacak. Bugüne kadar bu projeye 626 yatırımcı, 42 bin dekar alan için yatırım ve parsel talebinde bulundu ben biraz evvel söylemiştim buradaki toplam alan 8 bin dekar alan, yani talebin de ne kadar yüksek olduğunu buradan görmek mümkün.
SU KAYIPLARI AZALTILACAK: Ayrıca biz yine barajdan tarlaya giden süreçte verimlilik derken sadece üretim de değil, o üretimin bütün süreçlerindeki unsurların verimliliğine odaklanmış durumdayız. Akıllı sulama yatırımları, modern sulama sistemleri ve özellikle de su kayıplarını azaltmayı hedefliyoruz. Bu konu çok önemli, çok ciddi yatırımlar yapıyoruz. Ama tarlaya kadar olan süreç, hatta tarladan sonra sulama alanındaki süreçte su kaybımız var. Gelecek dönem bizlere bu konuda hakikaten çok ciddi tedbirler almayı emrediyor. Yani bunu bir dilek olarak söylemiyorum, su konusu önümüzdeki dönemin en önemli konularından olacak.
YAPAY ZEKA İLE REKOLTE TAHMİNİ: Uydu ve İHA’lardan alınan görüntülerin işlenmesi ve yapay zekâ teknolojisi. Bununla ilgili gerçekten Dijital Dönüşüm Ofisi’nin de farklı çalışmaları var, ama özellikle bizim alanımızla ilgili kendileriyle ciddi iş birliklerimiz var. Yapay zeka teknolojisiyle başta rekolte tahminleri olmak üzere, tarımın bütün unsurlarında teknolojiyi kullanmak arzusundayız.
YANGINLARINDA İHA KULLANAN İKİ ÜLKEDEN BİRİYİZ: Orman yangınlarının olduğu günlerdeyiz, çok şükür tansiyonu düştü. AFAD başta olmak üzere orman yangınlarıyla bütün kurumlarla iş birliği içerisinde çalıştık. Orman yangınlarıyla aktif mücadelede dünyada örnek gösterilen ülkelerden birisiyiz, bu da bizi gururlandırıyor elbette. Özellikle erken uyarı sistemlerimiz de fark edildiği üzere güçlü müdahale filomuzla yangınlarla etkin bir şekilde mücadele edildi, edilmeye devam ediyor. Orman yangınlarıyla mücadelede yine teknolojiyi kullanacağız demiştim, dünyada İHA teknolojisi, yani insansız hava aracı teknolojisini kullanan 2 ülkeden bir tanesiyiz. Bu belki bir cümle olarak basitmiş gibi görülebilir, ama emin olun bundan sonrası için ülkemizin orman varlıklarını korumada baş aktörlerden birisidir insansız hava araçları. Çünkü 7-24 Türkiye’deki bütün alanları gözleyen, herhangi bir şekilde bir yangın alameti, bir yangın işareti veren şeyleri algılayan ve Yangın Yönetim Merkezine gönderen bir sistem bu. Bir veri de paylaşayım, ülkemizde bu yıl 8 Ağustos’a kadar meydana gelen 1.212 orman yangınının 418’i İHA’lar tarafından ilk anda tespit edildi. İlk anda ne demek, siz oraya genişlemeden-büyümeden müdahale ediyorsunuz, aslında onlar orman yangını olarak yansımıyor, ama bizim kayıtlarımıza mutlaka yansıyor.
134 HAVA ARACIMIZ VAR: Uçak, helikopter ve yine İHA’lardan oluşan 134 hava aracımız var, diğer kurumların rezerv araçları da bunlara dahil. 4 bin 800 kara aracımız var, 25 bin orman işçimiz var ve 118 bin gönüllüden, eğitim almış gönüllüden bahsediyorum, bir ordumuz var, bunlarla mücadeleyi sürdürüyoruz.
ORMAN VARLIĞI: Birkaç veri de orman varlığımızla ilgili vermek isterim; Türkiye genelinde son 20 yılda 6,5 milyar fidan toprakla buluştu. Son 5 yılda da her yıl ortalama 600 milyon fidanı toprakla buluşturmak üzere bir gayretimiz var. Geçtiğimiz yıl 2022 yılında bu 600 milyonu artık biz taban olarak belirledik, bu hedefin üzerine çıkmak arkadaşların görevi. Geçen yılki dikilen fidan sayısı 650 milyon. Amacımız orman yangınlarıyla değil her yıl toprakla buluşturduğumuz fidanlarla anılmak. Umarım bu da en kısa zamanda başardığımız bir unsur olur.
KENT TARIMI: Bizim kent tarımı diye formulüze ettiğimiz bir husus, eğer mümkünse hani şehirlerin durumuna göre o da şehirlerin ne kadar yakınında olabilirse elbette o kadar iyi, ama büyükşehirlerin çeperlerinde olabilir ancak bu. Onun için de özellikle bu söylediğim tarıma dayalı ihtisas organize sanayi bölgesi bu açıdan çok önemli. Bir tanesini Balıkesir Gönen de söyledim dünyanın en büyüğü olacak, yani lokasyon olarak baktığınızda bütün büyük şehirlere çok hızlı bir biçimde orada üretilen ürünlerin sevki söz konusu olabilecek. Tarımdaki en büyük girdi maliyetlerinden bir tanesinin enerji olduğunu düşünürsek özellikle bizim sadece turizm amaçlı kullandığımız jeotermal enerjinin tarımda enerji oluşturmakta kullanılması bize çok ciddi bir maliyet avantajı da sağlayacak. Dediğim gibi yani çok hızlı hareket ediyoruz, uzun zaman almayacaktır. Buralarda üretime başlandığında hakikaten fark edecek.
TMO SİLO PATLAMASI: Şimdi TMO’nun Türkiye’nin 8 yerinde limanlarda siloları var. Bakımları da düzenli bir şekilde yapılır, ama bu boyutta açıkçası bizim de tahmin etmediğimiz bir şeydi. Ama ondan önce şunu söyleyeyim: Bu çok önemli bir olay dolayısıyla biz her yönünü araştırıyoruz teknik olarak. Aynı zamanda savcılıklar da araştırıyor. Biz de hem teknik açıdan hem de iç denetim açısından Bakanlık iç denetimi de görevlendirdim. Tüm yönleriyle araştırıyor. Ama ilk etapta gördüğümüz bunun teknik bir olay olduğu. 60 silonun 13’nde gerçekleşti. Elbette bunun teknik inceleme sonucu çıktığında daha detaylı, daha sağlıklı, doyurucu bilgi vermek mümkün…Olay ilk meydana geldikten sonra doğal olarak bütün unsurlar harekete geçti ve diğer yerlerdeki hazırlıklara ya da en azından herhangi bir eksiklik var mı diye kontrol ettiler…Zarar gören stokla alakalı ben bir not vereyim. Toplamda buradaki depoların kapasitesi 90 bin ton. Mevcutta içinde olan ürün 75 bin ton. Olayın gerçekleşmesi de silodan bir kamyona ürün sevk edilirken yani o konveyörler kullanılırken meydana gelmiş. Etkilenen ürün miktarı 15 bin ton, toplamda 22 milyon tonluk bir hububat veya buğday üretiminin olduğunu düşünürsek, buradaki rakamın olaydan bağımsız söylüyorum, çok büyük bir önemi yok. Arz güvenliğini tehdit edici bir durum yok, bunu söyleyebilirim.
ZEYTİNYAĞI REKOLTESİ: Zeytinyağıyla ilgili özellikle İspanya’da ve İtalya’da rekolte düşüklükleri bizim aldığımız bilgiye göre onlarda meydana gelen bir hastalıktan kaynaklı. Doğal olarak rekolte düşüklüklerini kapatmak adına Türkiye’deki ürünlere çok yoğun bir talepleri oldu. Tabi bunu Ticaret Bakanlığıyla eşgüdüm içerisinde çalışıyoruz. İlk başta belli oranda biliyorsunuz bir fon getirildi, ama o da talebi herhangi bir şekilde engellemediği gibi içerideki üretimin tamamen neredeyse yurt dışına kaymasına sebep olacak bir tehlike görüldüğü için Ticaret Bakanlığımız tarafından bir dış ticaret tedbiri alındı. Aslında bakarsanız buradaki husus şu: Elbette ki biz ürettiğimiz ürünleri ihraç edeceğiz, ama bunları katma değerli bir şekilde ihraç etmek önemli. Yani siz ürününüzü alıp bidonlara koyup ya da büyük box’lara koyup ihraç edip bunu 3 dolara sattık diye sevinirken, sizin ürününüzü kendi markasının içerisine koyup 7-8 dolara satan bir durum varsa bunu hepimizin durup düşünmesi gerekir. Bu da ayrıca Ticaret Bakanlığıyla bizim konuştuğumuz bir konu. Türkiye’de rekolte düşüklüğü yok aksine bu yıl beklentinin de üzerinde, ancak elbette ki iklim değişikliklerinin etkisini an be an takip ediyoruz. Önümüzdeki yıl içinde rekoltede biz herhangi bir değişiklik beklemiyoruz açıkçası.
TMO 6,5 MİLYON TON ALIM YAPTI: 85 yıllık tarihinde ilk kez bu dönem aldığı kadar ürünü almadı Toprak Mahsulleri Ofisi. Sadece bir ayda 5,7 milyon ton ürün aldı, geçen yıl toplamında 6 milyon ton almıştı. Sebebi ne? Sebebi, fiyat açılandıktan sonra özellikle bu işin ticaretini yapanlar tarafından bir bekle-gör politikası uygulandı. Alım yapmadığı için bu kesimler, ürünlerin tamamı Toprak Mahsulleri Ofisi’ne geldi birdenbire. Takdir ederseniz ki, bu kadar büyük hacimde bir ürünün aynı anda alınması söz konusu değil, dolayısıyla bunlar bir randevu sistemine bağlandı. Randevu sistemine ilk başlarda çok yoğun başvurudan dolayı kaldıramadı, onu revize etmek gerekti. Hatta lisanslı depoların boş alanlarını, atıl kapasitelerini Toprak Mahsulleri Ofisi’nin sistemine bağladık, bunlar da yetmedi, eski usul toprak altına depolama sistemi başladı, büyük alanlarda. Onlardan bir tanesini merak edeniniz varsa ben seve seve Toprak Mahsulleri Ofisi’ndeki arkadaşların eşliğinde o depolamanın nasıl yapıldığını size göstermek isterim. İlk başta ben de yadırgamıştım ama, bazen atadan, dededen gelen şeyleri de o kadar da kenara koymamak lazım, hayat kurtarıcı olabiliyor. Bugün itibarıyla yaklaşık 6,5 milyon tonun üzerinde alımı var ve 4 milyon ton da randevu var. Yani toplamda 10 milyon tonu geçecek Toprak Mahsulleri Ofisi. Dolayısıyla ilk baştaki şikayetler, bu arada Türkiye’de yaklaşık yüzde 80’e yakın hasat tamamlandı, bu şikayetlerin tamamı o ilk baştaki olaylardan kaynaklı. Ve büyük oranda çözüldü, spesifik olanlar varsa o şikayetleri alıp arkadaşlar müdahil oluyorlar.
GIDA ENFLASYONU: ‘Kent tarımı’ dediğimiz husus bizim geçen yıl en önemli projelerimizden bir tanesiydi ve o dönemler bizim araştırma dönemlerimizdi. Kentlerin çeperlerinde nereler bunlarla ilgili üretim alanları olabilir hususunda çalışmıştık. Elbette ki var, ama o ölçek İstanbul’un bütün ihtiyacını giderecek, İstanbul özelinde konuşursak İstanbul’un tüm ihtiyacını giderecek bir ölçüde değil, ama olmalı mı? Evet, olmalı. Buralarda da yerler var, sadece Çatalca veya Avrupa tarafı diye düşünmeyelim, aynı zamanda Sakarya-Düzce, o havzayı da düşünelim. Oralarda da çok ciddi bir şekilde tarıma dayalı organize sanayi bölgeleri de oluşuyor, seralar oluşuyor. Bunların üretime geçmesi tabii bir altyapı yatırımı yapmaları gerekir, daha sonra üretimle ilgili alanları oluşturmaları gerekir, ama birebirde geçecek. Bizi sevindiren en önemli şeylerden bir tanesi de şu oldu: Sadece girişimciler değil aynı zamanda belediyelerin de bunlara sahip çıkması oldu. Ben birçoğunu biliyorum, kendim gittim, gördüklerim de var. İşte diyelim ki Sakarya Belediyesi çok büyük alanlarda üretime başlamış, Sakarya’nın ihtiyacını karşılayacak ölçüde. Yani o ihtiyaçtan sonrası diyelim ki artık diğer illere geçecek, dolayısıyla bu bilincin oluşması, girişimcilerin ilgisinin bu yöne evrilmesi bizim için çok kıymetli. Şehir çeperi derken sadece dediğim gibi hemen kapısında olarak düşünmemek gerekir, yakın lokasyonlarda şu anda Çanakkale Köprüsü öbür taraftan, bu taraftan İzmir-İstanbul Otoyolu, Osmangazi geçişi çok hızlı bir biçimde bu lojistiğin sağlanmasına sebep oldu. Bizde de algıda seçicilik olması açısından geçen yıl örnek vermiştik, Kağıthane’de bir otoparkın eksi sekizinci katında hiçbir toprak kullanılmaksızın bir üretimden bahsetmiştik. Bunlar özellikle devam ediyor, bırakılmış değil, ama bunların hani toplamda gereken ihtiyaca cevap vermesi elbette mümkün değil, ama olabilirliğini göstermek, girişimcilerin ilgisini bu tarafa çekmek açısından son derece önemliydi, o yüzden altını çizmiştik bu hususun.
BARAJLARDAKİ DOLULUK ORANI: Aktif doluluk oranları Ankara için yüzde 37.8, İstanbul için yüzde 36, İzmir için yüzde 19.9. Bursa için geçen sene bugün yüzde 58 bu yıl bugün yüzde 80. Özellikle Ankara-İstanbul çok konuşuluyor. Bunların geçen yılki rakamlarını da vereyim; Ankara için yüzde 33.4, 2022 doluluk oranı bu, İstanbul için yüzde 64.8, İzmir için de yüzde 24.5. Geçen yıl ile karşılaştırıldığında Ankara’nın hemen hemen aynı olduğunu, ama İstanbul’un yüzde 64,8’ten yüzde 36’ya düştüğünü görebiliyoruz. Bu konu da çok speküle ediliyor, açıkçası biz burada işletmeyle alakalı bir sorun olduğunu düşünüyoruz. Zamanında eğer İstanbul’daki barajlara gerekli aktarımlar yapılmış olsaydı, şu anda bu doluluk oranları sezona çok daha yüksek oranlarda geçmiş olacaktı. Çok sık yine gündeme gelen konulardan bir tanesi de Melen konusu oluyordu, onu da ifade edeyim: İstanbul’un barajlarına bütün kaynaklardan gelen suları bir kenara bırakalım, İstanbul kullanmış olduğu suyun yüzde 77’sini Melen kaynaklarından elde ediyor, geri kalanını da diğer barajlardan. Dolayısıyla geçtiğimiz dönemde İstanbul’un ihtiyacı olan suya farklı kaynaklardan katkı yapma konusunun olmadığını görüyoruz biz burada. Bir de tahminimiz odur ki bazı maliyetlerden kurtarmak için diyelim işletme düzeninde olması gereken zamanda olması gereken suyun barajlara aktarılmaması sebebiyle İstanbul’daki barajlarda geçen yıla göre 64,8’den yüzde 36’ya düştüğünü görüyoruz. Tamamen işletme konusu, burada ilgili belediyenin bu konuya özen göstermesi gerektiğini söyleyebilirim.
KÖYE GERİ DÖNÜŞ: Tarımsal üretimi sadece köy başlığının altına indirgemek aslıda şu anda yaşadığımız problemlerin bence temel kaynağı. Üretici bazlı gitmek gerekir. Tarımın içerisinde üretim yapan ve bütün optimumlara bakan, teknolojiyi yakından takip eden gençlerin ve hanımefendilerin sayısının arttırılması gerekir, böyle bakalım. Çünkü köye geri dönüş dediğinizde, onun içerisinde sosyal olay da giriyor, yani üretimden bağımsız bir şey olmuş gibi oluyor. Bir de köyde üretim yapmak işte sadece 500 metrekare, bin metrekare bir alanda bir şeyler üretmeye indirgeniyor, halbuki Türkiye’de bizim yaklaşık 130 milyon ton tarımsal üretimimiz var, yani bu onlarla tanımlanamayacak kadar önemli ve hayati bir unsur.