Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema Kadınların başrolde olduğu 15 unutulmaz komedi filmi
        • 1

          Erkekler Sarışınları Sever (1953)
          (Gentlemen Prefer Blondes)

          Lorelei Lee (Marilyn Monroe) ve Dorothy Shaw (Jane Russell), müzikallerde çalışan iki oyuncudur. Mücevherleri çok seven Lorelei, zengin erkeklerden hoşlanır. Dorothy ise zengin olup olmamalarından ziyade erkeklerin çekicilikleriyle ilgilenir. Lorelei, zengin nişanlısı Gus ile Fransa’da evlenmeyi planlar. Ama Gus’ın babası evliliklerine karşıdır, birlikte yurt dışına çıkmalarını yasaklamıştır. Gus’ın maddi desteğini alan Lorelei, Dorothy ile birlikte Fransa’ya gider. Nişanlıların amacı orada buluşup evlenmektir ama peşlerinde bir özel dedektifin olduğunun farkında değillerdir. Bir sahne müzikalinden uyarlanan ve Howard Hawks tarafından yönetilen ‘Erkekler Sarışınları Sever’, Monroe’nun varlığı, içerdiği komedi ve müzikal sahneleriyle bugün yıllara meydan okuyan bir film olarak kabul edilir. Özellikle, Monroe’nun pembe elbisesiyle ‘Diamonds Are a Girl's Best Friend’ şarkısını söylediği sahne unutulmazdır.

        • 2

          9’dan 5’e (1980)
          (Nine to Five)

          Judy Bernly (Jane Fonda), eşinden boşanmasının ardından sekreter olarak işe girer. Deneyimli, sivri dilli Violet’e bağlı olarak çalışır. Her ikisinin de yöneticisi, kadınlara karşı ayrımcı tavırlarıyla tanınan, egoist ve çekilmez bir adam olan Franklin Hart’tır (Dabney Coleman). Hart, hak ettiği halde Violet’i değil, liyakatsiz şekilde bir erkeği terfi ettirir. Violet ve Judy, Hart’ın sekreteri Doralee Rhodes (Dolly Parton) ile birlikte zorba yöneticilerine karşı birleşmeye ve ondan intikam almaya karar verirler. Onu kaçırıp alıkoyarlar ve iş yerinde tüm kontrolü ele geçirirler. Şirkette işler hızla yoluna girer ve verimlilik artar. Ama bu durumu ne kadar ve nasıl devam ettireceklerini bilemezler. Colin Higgins’in yönettiği film, gişelerde çok başarılı oldu ve yapımcıları tarafından 1980’lerde beş sezonluk bir TV dizisine dönüştürüldü. 2009’da ise Dolly Parton’un yazdığı yeni şarkılarla bir Broadway müzikali olarak sahnelendi.

        • 3

          Çılgın Madonna (1985)
          (Desperately Seeking Susan)

          Herkesin Madonna'dan söz ettiği, hayranlarının sayısının giderek arttığı yıllardı. Çoğu kişi Madonna'yı seyretmek için gitmişti filme. Türkiye'de 1987 yılında “Çılgın Madonna” adıyla gösterime girmesi şaşırtıcı değildi. Ama seyirciler filmde Madonna'dan çok daha fazlasını buldular. Madonna, kendi imajına çok yakın bir karakteri, New York'lu çılgın Susan'ı canlandırıyordu. Büyük şehirde başına buyruk yaşayan özgür bir kızdı. Filmin ana karakteri ise canı çok sıkılan bir ev kadınıydı. Rosanna Arquette'in canlandırdığı Roberta Glass banliyöden çıkıp New York'a geliyor ve kader, Susan ile ikisinin hayatını kesiştiriyordu. İyi yazılmış iyi çekilmiş, komediyle dramı birleştiren eğlenceli bir filmdi. Her şeyiyle tam bir kadın öyküsüydü. Leora Barish yazmış, Susan Seidelman yönetmişti.

        • 4

          Bagdad Cafe (1987)

          Orta yaşlı bir Alman kadını olan Jasmin (Marianne Sagebrecht), eşiyle yaptığı kavganın ardından otomobilin kapısını çarpar ve iner. Elinde valiziyle ABD’nin orta yerinde bir çölde tek başınadır. Bulduğu ilk mola yerine girer ve oda ister. Bu, onun için yeni bir hayatın başlangıcıdır. Otel sahibi Brenda’nın (CCH Pounder) desteğiyle Jasmin, yeni heyecanlar yaşar; kadınlığını keşfeder ve hatta kendine yeni bir iş bulur. Jasmin, sınırlarını erkeklerin çizdiği eski hayatından çıktığında, kadın dayanışmasının yardımıyla her şeyden keyif alan, kadınlığın güzelliğini yaşayan birine dönüşür. Artık özgür bir kadındır. Filmin senaryosunu yönetmen Percy Adlon ve Eleonore Adlon birlikte yazmıştı.

        • 5

          The Witches of Eastwick (1987)

          John Updike’ın 1984’te yayımlanan aynı adlı romanından uyarlanan film, doğaüstü güçlerinin farkında olmayan üç kadının hikâyesini anlatır. Üçü de Rhode Island, Easwick’te oturur ve bir araya geldiklerinde güçlerinin nelere yol açabileceğini bilmezler. Alexandra (Cher) sanatçı, Jane (Susan Sarandon) müzik öğretmeni, Sukie (Michelle Pfeiffer) ise köşe yazarıdır. Ortak özellikleri, hayatlarında özel birinin olmamasıdır. Hayallerindeki ideal erkeğin nasıl olması gerektiğini konuştukları gecenin ne gibi sonuçları olacağının farkında değillerdir. Ama sonraki günlerde kasabada ortaya çıkan esrarengiz yabancı Daryl Van Horne (Jack Nicholson) üçünün de ilgisini çeken özel bir erkektir. Michael Cristofer’in senaryosundan yola çıkan George Miller, romanın karanlık tonunu bir yana bırakıp komediyi öne çıkaran bir filme imza atar. Film bir araya getirdiği 4 yıldızı ve mizah duygusuyla 1980’ler sinemasının en sevilen fantastik komedi filmlerinden biri olarak anılır.

        • 6

          Çalışan Kız (1988)
          (Working Girl)

          Regan dönemi ABD'sindeyiz. Egosu yüksek kibirli genç finansçıların “Dünyayı ben yarattım” edalarında ortada dolaştığı bir dönem... Cazibeli, güzel, sarışın bir kadının iş dünyasında yapabilecekleri, erkekler tarafından sınırlandırılmış durumda. Ondan sadece erkeklerin ilgi odağı olan bir kadın olması bekleniyor. Ama eğer “ciddiye alınmak” istiyorsa yapacakları belli: Kendisi gibi değil, finans dünyasındaki diğer kadınlar gibi olmak zorunda. Ama Melanie Griffith'in canlandırdığı Tess McGill'in kendisi gibi olmaktan vazgeçmeye niyeti yok. Başkalarının onun için belirlediği hayatı istemiyor. Zekâsı ve sezgileriyle erkeklerden ya da erkeklik kültürünün savunucusu kadınlardan hiçbir eksiği yok. Tam tersine fazlası var. Senaryosunu Kevin Wade'in yazdığı, Mike Nichols’un yönettiği “Çalışan Kız” 1980'lerin en popüler ve etkili kadın filmlerinden biriydi.

        • 7

          Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar (1988)
          (Mujeres al borde de un ataque de nervios)

          Yabancı filmlere dublaj yapan, reklamlarda oynayan Pepa (Carmen Mauro), Madrid'de teraslı bir evde yaşar. Kümes hayvanlarının dolaştığı, çiçeklerle, bitkilerle dolu, rengarenk hayat dolu bu ev, sevgilisi Ivan'la (Fernando Guillen) birlikte onun için bir adadır. Pepa, kendisini aniden terk eden Ivan'a ulaşmak, onunla yüz yüze konuşmak için elinden geleni yapar. Pepa bu süre içinde Ivan'ın kendisini başka bir kadın için terk ettiğini keşfeder; Ivan'ın psikolojik sorunlar yaşayan ilk eşiyle tanışır. Bu arada, aşk uğruna teröristlere evini açan Candela (Maria Barranco), Pepa'nın evine sığınır. Tümüyle tesadüf eseri, Ivan'ın oğlu Carlos (Antonio Banderas) ve onun mutsuz sevgilisi Marisa (Rossy de Palma) da Pepa'nın hayatına dahil olur. Seyri son derece keyifli, yüzünüzde gülümsemelerle seyredeceğiniz bu Pedro Almodovar klasiği, kadınların bir araya gelince, acılarla çok daha iyi baş edeceklerini söylüyor.

        • 8

          Fırlama Kızlar (1995)
          (Clueless)

          Jane Austen’ın 1815’te yayımlanan ‘Emma’ adlı romanından esinlenen film, zengin semti Beverly Hills’de yaşayan lise öğrencisi Cher Horowitz’in (Alicia Silverstone) hikâyesini anlatır. Cher, marka giyinmeyi seven, sığ ve popüler bir kızdır. İhtiyacı olan yüksek notlara ulaşabilmek için iki öğretmeninin arasını yapmaya karar verir. Bir başka yeni hedefi ise okula yeni gelen Tai Frasier’in (Brittany Murphy) imajını değiştirmek, onun daha iyi giyinmesini sağlamaktır. Amy Heckerling’in yazıp yönettiği ‘Fırlama Kızlar’, 1990’ların gençliğini en iyi anlatan filmlerden biri olarak kabul edilir. Gişelerde ulaştığı başarıyla dikkat çeken film, daha sonra televizyon dizisine dönüşmüş; hatta kitapları dahi çıkmıştı. Bugün bile hâlâ Amerikan gençlerinin kült filmleri arasında görülür.

        • 9

          Sekiz Kadın (2002)
          (8 femmes)

          Bir ceset ve şüpheli 8 kadın… Fransız yönetmen François Ozon muzip bir tavırla, Agatha Christie tarzı eski usul bir polisiye öyküyü, klasik Hollywood müzikaliyle buluşturuyor. Bu arada, Fransız sinemasının Catherine Deneuve, Fanny Ardant, Emmanuelle Beart, Isabelle Huppert, Virginie Ledoyen, Ludivine Sagnier gibi farklı kuşak yıldızlarını bir araya getirmeyi de ihmal etmiyor. Feminist esintiler taşıyan, benzerine zor rastlanır bir komedi, polisiye ve müzikal füzyonu…

        • 10

          Takvim Kızları (2003)
          (Calendar Girls)

          Gerçek olaylardan yola çıkan film, yerel hastaneye bağış toplamak isteyen bir grup kadının öyküsünü anlatır. Chris (Helen Mirren), hayır amaçlı satılan ve yıllardır hiç para getirmeyen takvim için hep birlikte soyunup poz vermeyi önerir. Daha önce kameraların önünde hiç soyunmamış orta yaşlı kadınlar için çılgın bir fikirdir bu... Ama kadın dayanışmasıyla her şeyin altından kalkmayı başaracaklardır. Nigel Cole’un yönettiği filmin senaryosunu Tim Firth ve Juliette Towhidi yazdı. Mütevazı ve eğlenceli bir İngiliz komedisi. Gişelerde gösterdiği başarının yanı sıra ödüller de kazandı.

        • 11

          Kötü Kızlar (2004)
          (Mean Girls)

          Antropolog ebeveynleri nedeniyle eğitim hayatına Afrika’da başlayan Cady, ABD’de kaydolduğu yeni lisede, herkesi dış görünüşüne göre değerlendiren öğrencilerin dogmatik kültürleriyle karşılaştığında şok yaşar. Bu lise cehenneminden tek çıkış yolu, kız dayanışmasıdır. Senaryosunu Tina Fey’in yazdığı, Mark Waters’ın yönettiği film, Amerikan gençlik filmlerinin klişelerinden uzak, eğlenceli bir hikâye anlatıyor. Başrollerinde Lindsay Lohan, Rachel McAdams, Lacey Chabert ve Amanda Seyfried oynuyor.

        • 12

          Şeytan Prada Giyer (2006)
          (The Devil Wears Prada)

          Üniversiteden yeni mezun olan ve saygın bir gazetede çalışma hayalleri kuran Andy (Anne Hathaway), ABD’nin en güçlü moda dergilerinden birinin genel yayın yönetmeni Miranda Priestley’nin (Meryl Streep) özel asistanı olarak işe alındığında nasıl bir dünyaya adım attığının farkında değildir. Sabahları eline ne geçerse giyen biri olarak, ilk günlerinde sahaya düşmüş ‘yabancı madde’den farksızdır. Priestley dahil kimse ona çok fazla ömür biçmez. Çalışma saatlerinin düzensizliği bir yana, Priestley’nin isteklerinin ardı arkası kesilmez. Bazen imkânsız olanı ister. Ama Andy zekâsı, çalışkanlığı ve inadıyla işinde tutunmayı başarır. Lauren Weisberger’in 2003 tarihli romanından Aline Brosh McKenna tarafından uyarlanan, David Frankel’in yönettiği film, yaptığı 326 milyon dolar hasılatla gişelerde 2006 yılının en başarılı 12’nci filmi olmuştu.

        • 13

          Nedimeler (2011)
          (Bridesmaids)

          Bir yanıyla tam bir kadın filmi… Kadınlar arası ilişkiler, arkadaşlıklar, çekişmeler bir yana, aşk ve romantizm de var filmde. Ama tüm bunlar öylesine gerçekçi bir çerçeve içinde ele alınıyor ki, “Nedimeler” Hollywood tarzı duygusal kadın filmlerine bir alternatif oluyor. Hayatı sürekli baş aşağı giden ve en yakın arkadaşı Lillian’ın (Maya Rudolph) baş nedimeliğini yapacağım derken dibe vurmaktan kurtulamayan rekabetçi Annie’yi Kristen Wiig canlandırıyor. Annie’nin yanlış tercihleri ve sorumsuzlukları bir yana “Nedimeler”, gösterişe dönüşmüş bazı “kadın ritüelleri”ne hınzır bir gözle bakmayı da deniyor. Tüm o feminen zarafetin bazen katı gerçekler karşısında hiçbir şansının olmadığını vurguluyor. Sözgelimi, lüks modaevinde giysi seçimi sırasında yaşanan “tuvalet sorunu” ya da Annie’nin “hediye günü”nde yaşadığı sinir krizi… Paul Feig’in yönettiği “Nedimeler”, sinir krizlerine, rezilliklere bir tür isyan ve kurtuluş gözüyle bakarken çok eğlenceli komedi sahnelerini peş peşe sıralıyor.

        • 14

          Mükemmel Uyum (2012)
          (Pitch Perfect)

          Bilgisayarında kendi müziğini yapan asosyal Beca (Anna Kendrick) üniversitedeki ilk yılında babasının zorlaması ve yeni tanıştığı Chloe’nin (Brittany Snow) ısrarıyla kızlardan oluşan bir akapella grubuna girer. Daha ilk andan grubun lideri Aubrey (Anna Camp) tarafından dayatılan demode müzik anlayışından hoşlanmaz. Aslında Chloe ve Amy (Rebel Wilson) dahil grubun tüm üyeleri yeni arayışlara ve daha çağdaş ritimlere açıktır ama Aubrey’nin direncini kırmak zordur. Beca’nın da ‘takım oyunu’ ve grubu ciddiye alma konusunda eksiklikleri vardır. Jason Moore’un yönettiği, Mickey Rapkin’in kitabından uyarlanan ‘Pitch Perfect’, akapella şarkılarıyla öne çıkan, kız dayanışması üzerine eğlenceli ve duygusal bir film… 2015 ve 2017’de iki devam filmi daha çekildi.

        • 15

          Elveda (2019)
          (The Farewell)

          Çin kökenli ABD'li yönetmen Lulu Wang'ın yazıp yönettiği, otobiyografik yanlar taşıyan “Elveda”, “hiç bitmeyen” göçmenliğin, iki ülke arasında kalmışlığın, aidiyet meselesinin ve Çin – ABD arasındaki kültürel farkların keşfine çıkan bir film... New York'ta ailesinden ayrı yaşayan Billi (Awkwafina), büyükannesinin çok ömrü kalmadığını öğrenince “sahte bir düğün”e katılmak üzere Çin'e gidiyor. Düğün düzmece; çünkü asıl amaç, akciğer kanserinin son aşamasında olduğunu bilmeyen büyükanneyi şüphelendirmeden ailenin bir araya gelmesi... Billi, iki ülke arasında kalmış biri... ABD'de yaşıyor ama tam anlamıyla Amerikalı olduğu söylenemez. Yıllar sonra döndüğü Çin'e de yabancılaşıyor. Doğduğu, çocukluğunu geçirdiği Changchun artık bildiği şehir değil. Lulu Wang, Çin'i egzotizm peşindeki bir Batılı gibi anlatmıyor. Aile buluşmaları, döner masada yemek, düğün töreni, şehrin gündüz ve gece halleri; sakin, abartısız bir sinemayla geliyor karşımıza. Wang, kamerası ve kurgusuyla sade bir anlatım tutturuyor, ince bir mizah yakalıyor.

        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa