Hipertansiyon belirtilerine dikkat!
İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi ve Türk İç Hastalıkları Uzmanlık Derneği (TİHUD) Başkanı Prof. Dr. Kerim Güler, hipertansiyon konusunda önemli bilgiler verdi. Prof. Dr. Güler, "Hipertansiyon tedavisinde beslenme alışkanlıkları son derece önemlidir. Örneğin, Afrika'da tuz tanımayan kabileler var ve bu kabilelerde hipertansiyon vakasına rastlanmamaktadır. Hastalar, her gün 45 dakika tempolu yürüyüş yapmalı. Sigara içiyorsa muhakkak bırakmalı ve verilen ilacı uygun dozlarda mutlaka almalı" açıklamasında bulundu
Ülkemizde yüksek tansiyon farkındalık seviyesinin oldukça düşük olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kerim Güler, hipertansiyonda erken teşhisin önemli olduğunu söyledi. Hipertansiyonun bir damar sorunu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Güler, “Hipertansiyon damarın içinde kan kütlesinin yaptığı basınçtır. Bu açıdan hipertansiyon çok önemli bir hastalık. Öyle ki bu hastalık kalp krizi, inme ve diğer beyin hadiselerine neden olabilecek kadar büyük ölümcül hastalıklara yol açar. Hipertansiyonun erken dönemde kontrol altına alınması ise hem hekimin karşılaşacağı hem de hastanın yaşamak zorunda kalacağı sıkıntılı süreçleri çoğu zaman ortadan kaldırıyor ve genellikle erteliyor” şeklinde konuştu.
“METABOLİK HASTALIKLAR KONUSUNDA DAHA BİLİNÇLİ OLMALIYIZ"
Türkiye’de 15 milyon hipertansiyon hastası olduğunu ve hipertansiyon konusunda halkın ciddi manada bilgilendirilmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Güler, “Üzülerek söylemeliyim ki, Türkiye, metabolik hastalıklar yani diyabet, kolesterol, yağların yüksekliği ve hipertansiyon tedavisinde dünyanın en geri ülkelerinden biri. Buradaki en önemli faktörlerden biri, hastalarımızın hastalığı kabullenmemesi ve verdiğimiz önerilere uymaması. ‘Benim tansiyonum asabi’, ‘Küçük tansiyonum iyi’, ‘Babamda da tansiyon vardı’, ‘İlaçların yan etkileri çok fazla’ gibi sözlerle hipertansiyona inanmadıklarını ya da hastalığı hafife aldıklarını ifade ediyorlar. Bu durum tedavide başarı şansımızı azaltabiliyor.
Diğer taraftan hastalar kendilerini ilaç dışı bitkisel tedavilerle tedavi etmeye kalkıyor. Tansiyon hastaları limon ve sarımsak ile tedavi olmaya çalışıyor. Elbette bunların antioksidan özellikleri çok ama bunlar ilaç yerine tansiyonu tedavi etmek için kullanılamaz. Türkiye’de hipertansiyon hastalarının yüzde 54’ünü tedavi edebiliyoruz. Basit gibi görünse de yüzde 46’sı hastalığı ciddiye almıyor ve hipertansiyonun yapmış olduğu, felç, inme, kalp krizi gibi hastalıklarla yaşantısını sürdürüyor. Bu yüzden ülkemizde bizim çok daha fazla çaba göstermemiz gerekiyor” ifadelerinde bulundu.
HİPERTANSİYON BELİRTİLERİNE DİKKAT!
Hipertansiyonun baş ağrısı, baş dönmesi, yüzde kızarıklık, kalp çarpıntısı, kolay yorulma gibi belirtiler gösterdiğini vurgulayan Prof. Dr. Güler, “Bu belirtiler ile birlikte hasta hipertansiyonu olduğunun farkına varabiliyor. Ancak bununla birlikte, hiçbir belirtisi olmayan hipertansiyon tipleri de vardır. Söz gelimi tansiyon yüksektir ancak hastanın bir şikayeti yoktur. Bu en tehlikeli durumdur ve biz hekimler buna ‘sessiz katil’ diyoruz. Çünkü kişi hastalığın farkında olmadan yaşam tarzına aynen devam ediyor ve bizim karşımıza felç ya da kalp krizi ile geliyor. Ancak bilinmelidir ki, hipertansiyon tedavi edilebilir ve önlenebilir bir hastalıktır” değerlendirmesinde bulundu.
“YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİ ÇOK ÖNEMLİ"
Hastanın yaşam kalitesine dikkat çeken Prof. Dr. Güler, “Hipertansiyon tedavisinde yaşam tarzı değişikliği çok önemli. Ancak Türk halkı tedavi konusunda direnç gösteriyor. Örneğin, Türkiye için en büyük sorun tuz sorunu. Bir kişinin sağlıklı beslenmesi için 6 mg tuz alması gerekirken Türkiye dünya tuz tüketiminde 18 mg ile birinci sırada yer alıyor. Hipertansiyon hastası olduğunu bilen ve tuzsuz yediğini söyleyen hastalarda bile bu oran 16 mg. Hipertansiyon tedavisinde beslenme alışkanlıkları son derece önemlidir. Örneğin, Afrika’da tuz tanımayan kabileler var ve bu kabilelerde hipertansiyon vakasına rastlanmamaktadır. Hastalar, her gün 45 dakika tempolu yürüyüş yapmalı. Sigara içiyorsa muhakkak bırakmalı ve verilen ilacı uygun dozlarda mutlaka almalı” ifadelerini kullandı.
“HASTALAR İLACIN YAN ETKİLERİNDEN KORKUYOR"
Türkiye’deki hastaların ilaç almaktan korktuğunu belirten Prof. Dr. Güler, “Hastalar, ilacın yapacağı yan etkiden korkuyor. Halbuki ilaçların yapacağı yan etki hipertansiyonun yapacağı kalp krizi ve felç gibi ölümcül hastalıkların yanında çok küçük kalıyor. Hipertansiyon hastaları beslenmesine çok dikkat etmeli. Hipertansiyon damara zarar veren diğer tüm hastalıklarla birlikte düşünülmelidir: kolesterol yüksekliği, sigara kullanımı, şeker hastalığı ve obezite. Bunların hepsi damarlarda zararlı etki yaratır. Mesleki tecrübelerim gösteriyor ki, yaşam tarzı değişikliği ve hekimin verdiği ilacı düzenli kullanmak, hipertansiyonda önemli bir başarı sağlıyor” dedi.
“HİPERTANSİYONA BAĞLI ÖLÜMLER KANSER ÖLÜMLERİNDEN DAHA YÜKSEK BİR ORANA SAHİP"
Hipertansiyona bağlı ölümlerin kanser ölümlerine nazaran daha yüksek bir orana sahip olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Güler, “İnsanlar kanser olup ölmekten korkuyor. Halbuki hipertansiyon kanserden çok daha fazla öldürüyor. Bunun yanı sıra, hipertansiyon kanserden çok daha kolay bir şekilde tedavi edilebiliyor” şeklinde konuştu.