"Kızlarım bir gün dönecek diye bekliyorum"
Sivas Madımak Oteli katliamında bir 19 diğeri 16 yaşında iki kızını kaybeden anne HABERTÜRK'e konuştu
Tülay ŞUBATLI/ HT PAZAR
17 yıl Sivas’a adım atmadı ama davanın takipçisi oldu. Karda kışta, soğukta tir tir beklerken, tartaklanırken kızlarının canına kıyanların cezasını bulması için dua etti. Yargılananların çoğunun ağır hapis cezası alması onun vicdanında bir anlam ifade etmiyor. Firari sanıkların zamanaşımına uğraması ya da ihmali olan kişilerin yargı önüne çıkmamış olmasına isyan ediyor: “Cafer Erçakmak’ı yakalamadılar. Devlet istemedi, o yüzden yakalamadılar. Devlet başımın tacıdır ama onu yönetenlerden şikâyetçiyim. Temel Karamollaoğlu’nu Erbakan’ın partisinden milletvekili yaptılar. Niye şimdi kendini aklamaya çalışıyor? O da Sivas’tan yargılanmalı. Benim için 72 millet birdir, insan insandır. Alevi-Sünni ayırt etmem. Bunu yapanlar ne Sünni ne yezid ne de Müslüman. Bunu yapan insan değil. O saldırı demokrasiyeydi. Şeriatı kurmak istediler” diyor.
Ateş ve duman sardı her yanı. Dışarıdakilerin ölüm çığlıkları, içeridekilerin feryatlarına karıştı. Alevlerden kurtulmak için üst katlara kaçışanların ciğerleri dumanla doldu. O sırada 2 kız kardeş birbirine sarıldı. Dumanlar onları da teslim aldı, nefesleri alamıyorlardı... Yasemin ve Asuman Sivri, Sivas’ta Madımak Oteli’nde 19 sene önce 2 Temmuz’da hayatlarını kaybetti. Ama onlar anneleri için hâlâ yaşıyor. Yasemin ve Asuman’ın Ankara’daki evlerinde odaları yerli yerinde duruyor. Yataklarının etrafı fotoğraflarıyla dolu. Oda adeta anne Yeter Sivri’nin mabedi. İçeriye bir türbenin kapısından geçer gibi, huşu içinde girerken “Yavrularım ben geldim” diyor. Sanki oradalar, sanki hiç gitmemişler gibi... Resimlerine dokunuyor, öpüyor, geride kalan giysilerini kokluyor. Sanki o odada kızlarıyla buluşuyor, özlem gideriyor... Çorum Alevisi Sivri Ailesi, 70’li yıllarda göçtü Ankara’ya. Önce oğulları Yalçın dünyaya geldi. Genç kızken bile “Eğer kızım olursa isimlerini Yasemin ve Asuman” koyacağım” diyen Anne Yeter Sivri, sonunda muradına erdi. Gözü gibi baktığı 2 kızına o kadar düşkündü ki çevresindekiler hayret ederdi. “Onları öpmeye, sevmeye doyamazdım. Asuman yeni bir sandalet almıştı. O kadar yakışmıştı ki ayağını öpmek geldi içimdem. Komşuyu görünce utanıp öpmedim. Yediklerine içtiklerine dikkat ederdim. Çocuklarıma hep en iyisini vermeye çalıştım. Ama beni muradıma erdirmediler, yavrularıma doyamadım” diye anlatıyor gözyaşları içinde.
‘İYİ YÜREKLİ, ONURLU KIZLAR YETİŞTİRDİM’
O susuyor, ben susuyorum. Ellerini tutuyorum, boynunu büküyor. Sessizliğin içinde acısı dağ gibi büyüyor, odayı dolduruyor, sokağa taşıyor sanki. Yutkunuyor önce... Sonra anlatmaya devam ediyor: “Ben okuyamadım, kızlarım benim gibi olmasın diye okutmak istedim. İkisi de okullarında başarılıydı. İyi yürekli, onurlu, şerefli kızlar yetiştirdim.” Daha önce cem törenlerine katılmadığı için semah nedir bilmeyen Asuman, bir düğünde görünce heveslendi, Pir Sultan Abdal Derneği’nin semah ekibine girdi. Semahta öyle başarılıydı ki kısa sürede ekibin hocası oldu. Dernekte kütüphane sorumlusu olan ablası Yasemin de semah ekine katıldı ardından.
2 TEMMUZ 1993
O sabah 2 kız kardeş, Sivas’ta yapılacak Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne gidecekleri için çok heyecanlıydı. Semah ekibiyle şenlikte semah döneceklerdi. Onlarla bu heyecanı paylaşanlardan biri de Hollandalı antropoloji öğrencisi Carina Cuanna Thuijs’du. Kadınlarla ilgili bir araştırma yapmak için Türkiye’ye gelen Carina, amcalarının evinde misafirdi. Yasemin ve Asuman’la kısa sürede arkadaş olmuştu. Almanya’dan misafirleri geldiği için Sivas’a gidemeyen Yeter Hanım, onları buruk bir şekilde uğurlarken sıkı sıkı tembihledi: “Kendinize dikkat edin, beni sık sık arayın. Asuman daha yeni zatürree atlattın, bak semahtan sonra sırtına bez koymayı sakın unutma...”
ASUMAN ANNESİNİ ARADI
Sağ salim ulaştılar Sivas’a. Asuman olaylardan 2 saat önce annesini aradı. “Semah çok güzeldi anne, hepimizin ayakları yerden kesildi, uçtuk sanki” deyince Yeter Hanım “Terledin mi, sırtına bez koysaydın” diye tembihledi bir kez daha. Asuman güldü, “Merak etme anne, bekçim yani ablam sırtıma bezi çoktan koydu” dedi. Sonra derneğin sekreteri aradı ama kızların ağabeyi Yalçın’ı istedi telefona. “Oteli bastılar, annene söyleme, otelden ayrılıp Ankara’ya gideceğiz” dedi ve kapattı. Zaten bu son konuşmaları oldu.
ACI HABERİ TELEVİZYONDAN DUYDU
Anne Yeter Sivri, aynı gün olaylardan habersiz misafirliğe gittiğinde acı haberi televizyondan duydu. Şöyle anlatıyor: “Televizyonda alt yazı geçti. ‘Otelde olay çıktı, şu kadar yaralı, ölü tespit ediliyor’ diyordu. Ne yaptığımı bilmez halde pencereye koşmuşum. Eve döndüğümüzde ‘Hangisi Yasemin, hangisi Asuman’ diye feryat ediyordum. Ümitle haber bekledim. Onlar yılanın deliğinde olsa beni arardı. Ölüm haberleri gelmiş, bana söylemediler. 2 gün sonra oğlumun ‘Size yakışmadı’ diye çığlık attığını duydum. Ondan sonra nasıl olduğumu bilmiyorum.”
17 YIL SONRA MADIMAK’A GİTTİ
2 evladını birden kaybetti. Sonrasında günler nasıl geçti, onları nasıl toprağa verdi bilmiyor. Şeker hastasıydı, o günden sonra hastalığı birken on oldu. Son olarak göğsünde bir nodül tespit edildi. 17 sene boyunca Sivas’a ayak basmadı. 3 yıl önce Madımak Oteli’ne gittiğinde kızlarının öldüğü dördüncü kata çıkmak istedi ama yapamadı. “Sizi sağ gönderdim, 17 yıl sonra almaya geldim” diye feryat ederek merdivenleri çıkarken birinci katta dizlerinin üzerine yığılıp kaldı. Bir daha da otelin kapısından adımını atmadı. Bu yıl da geçen yıl olduğu gibi protesto edip otele gitmeyeceğini söylüyor. “Madımak utanç müzesi olmadığı için protesto ediyorum. 2 katilin adı çocuklarımın isimleriyle bir yazıldı. O otel önünde sonunda utanç müzesi olacak” diyor.
‘Demirel, Çiller, Özal ve İnönü sabıkalı. Hepsinden davacıyım’
Yeter Hanım, dönemin siyasi sorumlularının da yargı önüne çıkarılmasını istiyor: “Belki de şu anda cezaevinde yatanlar suçlu değil, nereden bileceğim. Sokaktan topladıklarını götürdüler. Sivas katliamının esas suçlusu baştakiler, çünkü olaylara müdahale etmediler. Demirel, Çiller ve Özal sabıkalı Sivas’tan. Demirel’den, Çiller’den, Özal’dan, İçişleri Bakanı, Kültür Bakanı’ndan halkın huzurunda davacıyım. Hepsinin yargılanmasını istiyorum. Erdal İnönü öldü ama Hak huzurunda ahirette davacıyım.”
Biri üniversitede biri lisede okuyordu
19 yaşındaki Yasemin, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü 3’üncü sınıf öğrencisiymiş. Tam bir kitap kurduymuş. Felsefeden sonra psikoloji eğitimi alacağını söylüyormuş. Annesine “Dantelleri bırak, ben evlenmeyeceğim, okuyacağım. Bir ev tutup yuvadan kimsesiz bir kız çocuğu alacağım. Ona 5 sene sen bakacaksın, sonra ben yanıma alacağım” diyormuş. 16 yaşındaki Asuman ise o yıl lise 3’e geçmiş. Ablasının tersine evlenip çocuk sahibi olmak istiyormuş. Ama önce okullarını bitirip İngilizce öğretmeni olmak süslüyormuş hayallerini.