Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Spor Futbol Süper Lig Fenerbahçe Fenerbahçe'de yeni teknik direktör kim olmalı? - Fenerbahçe Haberleri

        HTSPOR.COM ÖZEL | AHMET HAMDİ GİRGİN

        Fenerbahçe'de Ali Koç'un başkanlığa gelmesiyle başlayan yeni yapılanmada sportif direktörlüğe Damien Comolli'nin getirilmesinin ardından şimdi gündemdeki konu teknik direktörlük görevini kimin yapacağı...

        'Yeni hoca mı gelecek yoksa Aykut Kocaman'la mı devam edilecek' şu günlerde en çok sorulan soru.

        Kocaman'ın kalmasını ya da başka bir Türk hocayla yola devam edilmesini isteyenlerin en çok dillendirdiği sözler: ligi tanıyan, ligi bilen hoca... Fenerbahçeli taraftarların büyük bir kısmı ise dünyaca ünlü, ismi tartışılmayacak bir yabancı hocanın teknik direktörlük görevine getirilmesini istiyor.

        Süper Lig'de özellikle son yıllara bakıldığında Türk hocaların şampiyonluksayılarında büyük üstünlüğü olduğu görülüyor. Son 11 sezonun tamamında mutlu sona ulaşan takımları Türk teknik direktörler çalıştırıyordu. Ancak toplama bakıldığında yabancı teknik direktörlerin üstünlüğü göze çarpıyor. Türk hocalar 25 kez şampiyonluk yaşarken, yabancı teknik adamlar 31 kez ligin en büyüğü olmayı başardı. Özellikle 88/89 sezonundan 07/08 sezonuna kadar yabancı hocaların zirveyi pek bırakmadığı görülüyor. 19 sezonluk süreçte sadece Galatasaray'da Fatih Terim'in üst üste 4 şampiyonluğu ve Fenerbahçe'de Mustafa Denizli'nin 1 şampiyonluğu var.

        Yabancı futbolcu sayısının fazla olduğu son 11 sezonda Türk hocaların, yabancı futbolcuların çok daha az olduğu önceki sezonlarda yabancı hocaların üstünlüğü 'Futbolcuyla aynı dilin konuşan teknik direktör daha iyidir' ezberinin ne kadar yanlış olduğunu kanıtlıyor.

        DİĞER LİGLERDE DURUM NASIL?

        Türkiye'den kafamızı çıkarıp diğer büyük liglere baktığımızda ise farklı tablolar ortaya çıkıyor.

        İngiltere'de 1888'de başlayan en üst lig mücadelesinde 1997/1998 sezonuna kadar Britanya doğumlu olmayan hiçbir teknik direktörün şampiyonluğu bulunmuyor. Fransız Arsene Wenger, daha çok Britanyalı teknik adamlarla çalışmayı tercih eden İngiliz ekipleri arasında adeta bir devrim gerçekleştirdi. Wenger'in 97/98'de aldığı şampiyonluktan bugüne kadar ise gidişat tam tersine dönmüş durumda. 1997-1998 sezonundan bu yana Alex Ferguson'un haricinde hiçbir Britanyalı hoca, şampiyonluğa ulaşamadı. O günden bu yana 14 kez yabancı teknik direktörler zirvenin sahibi oldu.

        1963/64 sezonuyla start alan Bundesliga'da Alman teknik direktörlerin üstün başarısı göze çarpıyor. 41 kez Alman hocalar zafere ulaşmayı başarırken yabancı isimler sadece 14 kez zirveyi gördü. Almanya'da 82/83 sezonundan 13/14, 14/15 ve 15/16'da şampiyon olan Guardiola'ya kadar birden fazla şampiyonluk yaşayan yabancı teknik direktör bulunmuyor.

        İspanya'ya baktığımızda burun farkıyla yabancı hocaların üstünlüğü var. Yabancılar 46, İspanyol hocalar 43 kez mutlu sona ulaştı. Yakın dönemde hocaları yerli ve yabancı diye ayırmak yerine ligin en büyük iki takımının hoca seçimlerini incelemek daha faydalı olur.

        90'larda Hollandalı Cruyff'un üst üste 4 şampiyonluk kazandıran futbol kültürünü sürdüren Barcelona, yine Hollandalı Van Gaal ile 2, Rijkaard ile 1 şampiyonluk elde etti. Hollandalıların ardından başarı Barcelona'da yetişip teknik direktörlüğe adım atan İspanyol hocalarla geldi: Guardiola ile 3, Villanova ile 1 ve Luis Enrique ile 2 şampiyonluk. Son şampiyonluk ise ülke içinde başarılı olduktan sonra takımın başına getirilen Valverde'nin yönetiminde geldi.

        Real Madrid ise bu dönemde Barcelona'nın tersine yabancı hocalardan faydalandı. 89/90'da Galli Toshack, 94/95'te Arjantinli Valdano, 96/97 ve 2006/2007'de İtalyan Capello, 2007/2008'de Alman Schuster, 2011/2012'de Portekizli Mourinho ve 2016/2017'de Fransız Zidane ile başarıyı yakaladılar. 2000'li yıllarda yalnızca İspanyol Vicente del Bosque ile 2 şampiyonluk kupası müzeye katıldı.

        İtalya'da 1929/1930'da başlayan profesyonel ligde 75 kez İtalyan, 40 kez yabancı hocalar şampiyon oldu. İtalya'da 90'lardan itibaren Capello, Lippi, Ancelotti, Mancini, Conte ve Allegri, ligi domine eden İtalyan hocalar oldu. Araya sadece İsveçli Sven-Göran Eriksson (Lazio) ve Portekizli Jose Mourinho (Inter) girebildi.

        Son 20 sezonda Avrupa'nın büyük liglerine bakıldığında o ülkenin vatandaşı olan teknik adamların aldığı şampiyonluk sayısında ciddi bir üstünlük görülüyor.

        EN KALİTELİLER PREMIER LİG'E GİDİYOR

        Burada sadece rakamlara bakmak bizi yüzeyselyorumlar yapmaya götürüyor. Bu liglerdeki gelişim, değişim incelenmeli, yabancı hocaların o ligle olan bağına bakmalıyız.

        İngiltere'de endüstriyelleşip futbolun NBA'i haline gelen Premier Lig'de Alex Ferguson dışında Britanyalı teknik adamların başarısı bulunmuyor. En üst seviyedeki futbolcuların yanı sıra en kaliteli teknik direktörler de Premier Lig'de görev bulmaya çalışıyor. Mourinho, Conte, Guardiola, Mancini, Ancelotti, Pellegrini gibi isimler başka liglerde başarıya ulaşıp Premier Lig'de şampiyonluğu göğüsledi.

        ALMANYA HEM FUTBOLCU HEM HOCA YETİŞTİRİYOR

        Almanya'da ise altyapılara yapılan yatırımlar teknik direktör konusunda da kendini gösteriyor. 2017/2018 sezonuna 13 takım Alman hocayla başladı. Yabancı hocalar Tayfun Korkut, Pal Dardai, Niko Kovac, Ralph Hasenhüttl gibi uzun süre Bundesliga'da futbol oynamış ve sisteme adapte olmuş isimler. 30 yaş üstü ve 40 yaşının başlarında olan birçok genç teknik adama ligde şans veriliyor.

        İSPANYA'DA İKİ FARKLI BAŞARI YÖNTEMİ

        Atletico Madrid'in son yıllarda zaman zaman araya girmesinin dışında Real Madrid ve Barcelona arasında geçen La Liga'da iki farklı kültür var. Barcelona, Cruyff ile başlayan pas oyunu sistemini mükemmelleştirip makine düzeni kurdu ve sürekli buna uygun teknik direktörleri seçti. Özellikle kulüpte futbol oynamış isimleri tercih ediyorlar. Real Madrid'de ise iki farklı yöntem görülüyor. Ya Premier Lig takımları gibi en kaliteli teknik adamları seçip takımı ona emanet ediyorlar ya da kulüpte daha önce forma giymiş, efsane düzeyinde olan eski futbolcuları koltuğa oturtuyorlar. Valdano, Schuster ve Zidane gibi Real Madrid'te forma giymiş ancak teknik direktörlük kariyerleri olmayan isimler kulüpte kupa kazandı.

        İTALYA'DA JUVENTUS'UN YERLİ HOCA GELENEĞİ

        Serie A'da küme düştüğü dönemin dışında ligi domine eden Juventus, sürekli İtalyan hocalarla başarıya ulaşıyor. 1974'ten günümüze kadar sadece bir yabancı hoca kulüpte görev aldı. O isim de 5 sezon Juventus forması giyen Didier Deschamps. İtalya'nın diğer önemli takımlarında da durum pek farklı değil. Milan 78/79'dan itibaren kazandığı 8 şampiyonluğa İtalyan teknik adamlarla ulaştı. Keza Inter'de yakın tarihte Mourinho dışında zafere ulaşabilen yabancı teknik direktör yok.

        FRANSA'DA PSG ÖNCESİ, PSG SONRASI

        Fransa'da ligi PSG satıldıktan sonra ve satılmadan önce diye ikiye ayırmak gerekiyor. Paris Saint-Germain'in el değiştirmesinden sonra ligin gidişatı tamamen değişti, Ligue 1 neredeyse PSG'nin tekeline girdi. 2012/2013'te PSG'nin Ancelotti ile şampiyon olmasından önce Ligue 1'de şampiyonluğa ulaşan son yabancı hoca 1993/1994'te Portekizli Artur Jorge. 2001-2008 arası şampiyonluğu bırakmayan Lyon sürekli Fransız hocalarla çalışmayı tercih etti. Bu dönemde altyapıdan gelen oyuncularla kurdukları sistemi yerli hocalarla yönettiler. Ek not olarak; Lyon'un tarihinde sadece 1 kez yabancı teknik adam görev aldı.

        İSTİKRAR VE SİSTEM

        Teknik direktörlükte başarı kıstasını şampiyonluktan çıkarıp UEFA'da en fazla puan toplayan takımlar üzerinden okursak istikrar ve sistemli adımların anahtar kriterler olduğunu görüyoruz. Sevilla, Borussia Dortmund, Porto, Shakhtar, Benfica, Zenit gibi son yıllarda Avrupa'nın en büyüklerinin bir altında yer alan ekiplere baktığımızda belirli sistemler üzerine buna uygun teknik direktörlerin gelmesiyle başarıya ulaşıldığı ortaya çıkıyor.

        Sevilla, sportif direktör Monchi'nin 17 yıllık döneminde, başarılı transfer operasyonlarıyla dikkat çekerken çoğunlukla İspanyol teknik adamlarla çalıştı. Sevilla'nın futbol kültürüne uygun 2 Arjantinli (Sampaoli ve Berizzo) ile 1 İtalyan (Montella) kulüpte görev aldı.

        Borussia Dortmund, Klopp ile zirveye çıktı. Klopp'un Liverpool'un yolunu tutmasının ardından Tuchel, Bosz ile çalıştılar. Son olarak Favre kulübün yeni hocası oldu. Bütün hocaların ortak noktası hücumcu, pozitif futbol oynatan isimler olması.

        Porto ve Benfica, oyuncu parlatıp satmaya odaklandı ve bu süreçte sportif başarı elde etmeyi de başardı.

        Shakhtar ve Zenit, Güney Amerika'dan genç ve yüksek bedelle satılma ihtimali oyuncuları transfer edip bu futbolcuların birçoğundan ciddi karlar sağladı. İki takım da aynı zamanda milli takımlarınınönemli oyuncularıylatakımın iskeletini oluşturdu.

        ÖZET VE SONUÇ

        Tüm verilere bakıp bir özet ortaya koymak gerekirse; Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un seçim sürecinde sürekli tekrarladığı futbol felsefesini oluşturmak başarıya giden yolda en önemli adım. Uzun vadeli bir plan yapıp takımın kültürünü oluşturmak bunun üzerine teknik direktör ve futbolcu seçmek gerekiyor. Ülkemizde sistemsiz gelen başarılar günü kurtarsa da ekonomik olarak kulüpleri zor durumda bırakıyor.

        Diğer ülkelere baktığımızda ortaya çıkan sonuç; ya altyapıdan çıkan oyuncular ve genç yaşta transfer ettiğiniz sisteme uygun oyuncuların çoğunlukta olduğu bir takım kurup bu oyuncuları yakından tanıyan, kurulan sisteme uygun bir teknik direktör getireceksiniz ve futbolcu ihraç edip aynı zamanda sportif başarı kovalayacaksınız ya da kaliteli futbolcuları transfer edip ismi tartışılmayacak dünyaca ünlü bir teknik direktörü takımın başına getireceksiniz.

        Fenerbahçe'de yüksek bedeller ödeyip transfer yapabilecek bir ekonomik durum olmadığı için Ali Koç yönetiminin izleyeceği yol, altyapıya yatırım yapmak, potansiyelli ve genç yabancıları transfer edip buna uygun bir teknik adam seçmek olacak. Burada konu hocanın Türk ya da yabancı olması değil, kulübe her şeyini verip yönetimin hedeflerini paylaşan bir kişi olması. Sistem, ekol, istikrar gibi kelimeleri söylemek kolay ancak bunları hayata geçirmek uzun süreçler ve sabır gerektiriyor.

        Sadece büyük isimli teknik direktörleri getirip, vasat kadrolarla bu hocalardan başarı beklemek hayalden öte geçemiyor. Ülkemizde daha önce Del Bosque, Aragones, Schuster, Toshack, Prandelli, Mancini gibi örneklerde bunu yaşadık. Mourinho, Klopp, Guardiola, Pellegrini, Conte, Ancelotti gibi isimlerle masaya oturduğunuzda önce çok yüksek bonservis bütçelerini talep ediyorlar ve bu isimleri getirmek mümkün olmuyor.

        Basında ismi çıkan teknik direktör adaylarını değerlendirirsek; Zeljko Buvac, Arsene Wenger, Luis EnriqueFenerbahçe'nin kurmak istediği sistemle örtüşen isimler olarak öne çıkıyor.

        Buvac, Klopp ile birlikte Mainz, Dortmund ve Liverpool'da ofansif, fiziği güçlü, ileride basan, yüksek pres gücü olan ekipler oluşturmayı başardı. Boşnak hocanın daha önce 1. adamlık deneyiminin olmaması soru işaretleri yaratsa da Fenerbahçelilerin görmek istediği oyuna çok uygun bir karakter.

        Türkiye'ye gelip gelmeyeceği, 68 yaşında uzun vadeli işlere girip girmeyeceği tartışma konusu olabilecek Wenger, Arsenal'de oluşturduğu sistemle Premier Lig'in kaderini değiştirenlerin başında geliyor. Altyapıdan çıkardığı oyuncular, oynattığı futbol, takımın her parçasıyla ilgilenmesi Fransız teknik adamı öne çıkarıyor.

        Luis Enrique, Barcelona'da sistemin içinde çok başarılı olmuş, futbol kültürünü A'dan Z'ye bilen, yaş olarak yeni bir sayfa açmaya uygun bir hoca. Ancak Barcelona öncesi Celta Vigo ve Roma'daki başarısız olarak addedilecek dönemler eksi olarak dikkat çekiyor.

        Türk teknik direktörlerden ise Ersun Yanal, kısa dönemde başarıya ulaşabilecek, lig ile kulübü daha iyi tanıyan ve taraftarın desteğini arkasına almış durumda. Yanal, geçtiğimiz yıllara bakıldığında genç futbolcularla çalışmaya yatkın bir teknik direktör. Manisaspor'da genç isimlerle ortaya koyduğu oyun büyük beğeni toplamıştı.

        Halihazırda Fenerbahçe'nin teknik direktörü olan Aykut Kocaman ise taraftarın büyük bir kısmı tarafından istenmeyen adam olarak konumlandırıldı. Ali Koç'un anlattığı ofansif oyun sistemine uymayan, genç futbolcuları takıma monte etmede başarılı olamayan Kocaman'la devam edilmesi bir hayli zayıf ihtimal.

        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa