Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Kültür-Sanat Sinema En iyi 15 çevreci film
        • 1

          SOYLENT GREEN (1973)

          Öykü, nüfus artışı ve endüstriyel çevre kirliliği nedeniyle insanların doğal gıdalara ulaşamadığı bir çağda geçiyor. New York 40 milyon kişinin yoksulluk ve açlıkla mücadele ettiği bir şehir haline gelmiş durumda... Suyun çok azaldığı dünyada insanlar “soylent” isimli bir gıdayla besleniyorlar. Kirlilik nedeniyle okyanusların can çekiştiği dünyada doğal kaynaklar da giderek yok oluyor. Richard Fleischer’ın yönettiği ve polisiye bir olay örgüsüne sahip olan film, gelecekte yaşanabilecek çevre felaketlerini konu eden ilk Hollywood bilimkurgularından biri... Harry Harrison’un 1966’da yayımlanan ‘Make Room! Make Room!’ adlı romanından uyarlanan filmde Charlton Heston, Leigh Taylor ve ölmeden önce çevirdiği son filmde Edward G. Robinson gibi isimler rol alıyor.

        • 2

          CHINATOWN (1974)

          Jake Gittes (Jack Nicholson), çoğunlukla zina davaları için çalışan, Los Angeles’lı vasat bir özel dedektiftir. Her zaman yaptığı gibi ‘evli erkeği sevgilisiyle yakalayıp’ fotoğrafını çeker ve işini tamamladığını düşünür. Ne var ki, adamın cinayete kurban gitmesiyle birlikte, şehrin yeni su sistemine ve rant peşindeki zenginlere kadar uzanan karmaşık suç ağının orta yerinde bulur kendini... Roman Polanski’nin yönettiği filmin senaryosunu yazan Robert Towne, 20. Yüzyıl başında yaşanan ve California Su Savaşları diye bilinen olayı 1930’lu yıllara taşır. Modern kara filmin öncülerinden biri olarak kabul edilen ‘Chinatown’, Los Angeles’a Owens Vadisi’ndeki toprakları besleyen nehirden getirilen suyun gerçekte kime ait olduğu sorusunu tartışmaya açar. Belirli bir bölgenin ekosisteminin parçası olan suyun halkın yararından önce rant peşinde koşanların çıkarları için kullanılmasının altını çizer. Filmdeki tüm yozlaşmanın kökeninde su yolsuzluğu vardır. Dolaylı yollardan olsa da can alıcı bir çevre sorununu ele alan sağlam bir polisiye.

        • 3

          DERSU UZALA (1975)

          Japon yönetmen Akira Kurosava’nın Sovyetler Birliği’nde Rusça olarak çektiği film, gerçekten yaşamış bir avcının öyküsünü anlatır. Rus kâşif Arsenyev’in gözünden anlatılan hikâyede, Derzu Uzala’yı keşif ekibine rehberlik yaparken tanırız. Vahşi doğada tek başına yaşayan eğitimsiz Dersu Uzala’nın mükemmel içgüdüleri, gözlem gücü, doğal çevresiyle kurduğu uyum, yeri geldiğinde gösterdiği mühendislik becerileri Arsenyev ve ekibini adeta büyüler. Dersu Uzala doğadan ne kadar uzaklaştığımızı ispat eden, artık nesli tükenmiş bir insandır.

        • 4

          DÜNYANIN KADERİ (1979)
          (The China Syndrome)

          Alternatif enerji kaynakları üzerine araştırma yapan hırslı gazeteci (Jane Fonda), haber için bulunduğu nükleer santralda bir kazaya tanık olur. Yanında kameramanı (Michael Douglas) ve bir santral yöneticisi (Jack Lemmon) vardır. Kazayı haber yapmak ister ama olayın örtbas edilmesini isteyenlerin baskısıyla karşılaşır. Gerilim ve felaket gibi popüler türleri politik komplo öyküleriyle birleştiren filmi James Bridges yönetti. Gösterime girmesinden 12 gün sonra ABD’deki bir nükleer santralda yaşanan kazanın ardından yoğun protesto gösterileri düzenlendi.

        • 5

          LOCAL HERO (1983)

          Mac (Peter Riegert), Amerikan petrol şirketi adına İskoçya’daki küçük bir sahil köyüne gelir. Görevi bütün köyü satın alacak anlaşmaları yapmaktır. İlk günler uyumsuzluk çekse de köy hayatının sakin ritmi, doğanın güzelliği ve insanların içtenliği Mac’in başını döndürür... Köy o kadar şirin ve çevre o kadar güzeldir ki büyük patron (Burt Lancaster) dahi köye âşık olur... Çevreci fikirlerin giderek güçlendiği bir dönemde çekilen filmde, senaryo yazarı ve yönetmen Bill Forsyth ince bir mizahla hüznü harmanlıyor ve şehre karşı köy hayatını kutsuyor.

        • 6

          SILKWOOD (1983)

          Bir plütonyum işleme fabrikasında çalışan Karen Silkwood’un gerçek hikâyesi... Karen, işçilerin zehirli maddeyle temas etmesinden kuşkulanmaktadır. Ancak yoksulluk ve çaresizlik nedeniyle çalışanlar, koşullardan şikâyetçi değildir. Karen, yetersiz önlemler nedeniyle kendisinin de zarar görmüş olduğunu fark edince harekete geçmek ister... Senaryosunu Nora Ephron ve Alive Arlen’in yazdığı, Mike Nichols’un yönettiği filmde Karen’i Meryl Streep canlandırıyor. Sadece çevreci temasıyla değil, işçi sınıfının hayatından bir kesit aktarmasıyla da önemli bir film. Cher ve Kurt Russell’ın da oynadığı film, gişelerde başarılı olmasının yanı sıra 5 dalda Oscar’a aday olmuştu.

        • 7

          FERNGULLY: THE LAST RAINFOREST (1992)

          Diana Young’ın aynı adlı romanından uyarlanan Avustralya – ABD ortak yapımı film, fantezi türünde müzikal bir animasyon… Film, Avustralya’daki bir yağmur ormanında geçiyor. Periler, yaşadıkları ormanı ele geçirmeye çalışan ve ağaçları kesen insanlara karşı mücadele ediyorlar. Dünyadaki tüm yağmur ormanlarının hayati önemimin altını çizen ve çevreci temalarıyla öne çıkan bu aile filmi, aldığı olumlu eleştirilerin yanı sıra gişe hasılatı ve video-DVD satışlarıyla yapımcılarının yüzünü güldürmüştü. Seslendirme kadrosunda Robin Williams, Tim Curry, Christin Slater ve Grace Zabriskie gibi oyuncuların yer aldığı filmin 1998 yılında sadece video piyasası için bir devamı bile çekilmişti. Özellikle çocuklarınızla birlikte seyretmek için ideal bir seçim olabilir.

        • 8

          PRENSES MONONOKE (1997)
          (Mononoke-hime)

          Animasyon ustası Japon yönetmen Hayao Miyazaki’nin yazıp yönettiği film, Japon halk hikâyeleriyle fantezi öğelerini çevreci temalarla bir araya getiriyor. Bir savaş sırasında yaralanan Ashitaka, iyileşmek için çıktığı yolculukta kendini orman hayvanlarıyla madenciler arasındaki savaşın ortasında bulur. Ashitaka, hayvanların lideri olan ve kurtlar tarafından yetiştirilen Prenses Mononoke’ye âşık olur. Doğa ve hayvan sevgisinin fantezi ve macerayla birleştiği film, Japonya gişelerinde ‘Titanic’i dahi geçmişti.

        • 9

          ERIN BROCKOVICH (2000)

          Erin Brockovich (Julia Roberts), işsiz ve yalnız bir annedir. Bir avukatlık bürosunda çalışmaya başladığında kimse onu ciddiye almaz. Giyim kuşamını beğenmez, halini tavrını küçümserler. Ama o başkalarının düşüncelerini çok da önemsemez, patronundan aldığı bir dosyayı kendi çabalarıyla araştırır. Araştırmalarını derinleştirdikçe Pacific Gaz ve Elektrik Şirketi’nin çevreye ve insan sağlığına verdiği zararları kanıtlayacak belgeler bulmaya başlar... Çocuk yetiştiren bir anne olarak mesele onun için giderek daha önem kazanır. Hayatın içinden gelen, fevri ve açık sözlü bir kadın olan Erin, ilk bakışta bir kahraman gibi görünmese de yaptıklarıyla ABD’nin gönlünü fetheder. Julia Roberts'ın Erin Brockovich ile Oscar kazandığı film, kadınların gücünü ve yaratacakları farklılıkları anlatıyor... Gösterime girdiği yılın en çok konuşulan filmlerinden biriydi.

        • 10

          YARINDAN SONRA (2004)
          (The Day After Tomorrow)

          Başta ABD olmak üzere zengin Batı ülkeleri, bilim insanlarının küresel iklim değişiklikleriyle ilgili uyarılarını dinlemez, ellerini ceplerine atmamak için hiçbir önlem almazlar. Çünkü küresel ısınmanın kendilerine zarar vermeyeceğini düşünürler. Ama ‘iklim değişikliği’ beklenenden çok daha farklı gelişir. Kuzey Amerika ve Avrupa buzul çağına girdiğinde her şey için artık çok geçtir. Dünyanın en zengin ülkeleri ‘evsiz’ kalmışlardır ve göçmen olma sırası onlara gelmiştir... Yönetmen Roland Emmerich, ‘küresel ısınma’nın beklenen sonuçlarını tam tersine çevirdiği filmde Hollywood felaket filmi klişelerine bağlı kalarak küresel ısınmaya kayıtsız kalan zengin Batı dünyasına keskin bir eleştiri getiriyor. Filmin oyuncu kadrosunda Dennis Quaid, Jake Gyllenhaal, Emmy Rossum, Ian Holm gibi isimler bulunuyor.

        • 11

          WALL-E (2008)

          Andrew Stanton’ın yönettiği “WALL-E”, her yaşa seslenen bir animasyon olmanın ötesinde tüketim toplumu ve doğaya karşı duyarsızlığa getirilen anlamlı bir eleştiri... Günümüzden yüzlerce yıl sonra geçen filmde Wall-E, insanların çöp gezegen haline getirip terk ettikleri Yeryüzü’nde tek başına işini yapmayı sürdüren, boş vakitlerinde romantik filmler seyreden küçük, şirin ve meraklı bir temizlik robotudur. Çalışkan, sorumluluk sahibi ve mütevazı Wall-E, insanlığa ve uygarlığa dahil bütün iyi şeylerin temsilcisidir aslında... Bir hamamböceği ve özenle sakladığı bitkisi dışında çevrede başka canlı yoktur. Yalnızlıktan çok sıkılan Wall-E, uzay gemisinden dünyaya inen robot Eve’e âşık oluyor. Bir çocuk filmi gibi durduğuna bakmayın. Bütün iyi bilimkurgular gibi bize bugünü ve bugünün sorunlarını anlatıyor ve aynı zamanda bir aşk filmi...

        • 12

          AVATAR (2009)

          Özel efekt ve 3D teknolojisinde yeni ufukların keşfine çıkan film, bir direniş ve isyan hikâyesi... Başka bir gezegende geçmesine rağmen Batı’nın sömürgeci zihniyetine keskin eleştiri getiren film, çevreci temalarıyla da öne çıkıyor. Filmi yazıp yöneten James Cameron, Pandora gezegeninde yaşayan Na’viler, hayvanlar, bitkiler ve ağaçların temsil ettiği doğal bütünlüğe özellikle vurgu yapıyor; gezegendeki canlı cansız bütün varlıkların birbirine bağlı olduğunun altını çiziyor. Gezegenin yerlisi Na’viler, Batılı sömürgeciler gelip yok edene kadar doğayla uyum içinde yaşayan tüm dünya halklarını temsil ediyor. Görsel olarak da benzersiz bir deneyim...

        • 13

          KAYIP UMUTLAR (2012)
          (Promised Land)

          Doğalgaz şirketinin çalışanı Steve Butler’ın (Matt Damon) işinde çok başarılı olmasının sırrı; ABD kırsalının sadece endüstriyle kurtulacağına, doğalgaz şirketinden gelecek paranın insanları mutlu edeceğine ve bütün sorunları çözeceğine inanmasıdır. Arazi sahipleriyle anlaşma yapmak üzere geldiği McKinley kasabasındaki lise öğretmeni Frank Yates (Hal Holbrook) ise farklı bir tezle çıkar karşısına: Şirketin sondaj tekniğinin toprağa verdiği zararların kırsal kesimdeki hayat tarzını yok edeceğini öne sürer; paranın her şey anlamına gelmediğini savunur. Halkın güvendiği bu bilge adamla nasıl baş edeceğine karar vermeye çalışan Steve, ertesi gün karşısında daha dişli, “profesyonel bir rakip” bulur: Çevre aktivisti Dustin (John Krasinski)... Ekip arkadaşı Sue (Frances McDormand) ile birlikte, “engeller”e karşı savaşırken kasabanın huzur verici doğası ve hoşlandığı Alice (Rosemarie DeWitt) başta olmak üzere tanıştığı kasabalıların samimiyeti, Steve’in kafasını karıştırmaya başlar. Gus Van Sant’in yönettiği filmin ana fikri, kapitalizmin kâr hırsına karşı kırsal Amerika’nın hayat tarzını koruma özlemidir...

        • 14

          WOMAN AT WAR (2018)

          Halla, eylemlerini tek başına planlayıp geliştiren militan bir çevrecidir. Bölgede bulunan alüminyum fabrikasının elektriğini kesmesi nedeniyle herkes onun peşindedir. Halla film boyunca eylemlerinin nedenleri hakkında konuşmuyor ama onun İzlanda’yı ve doğasını çok sevdiğini; bölgeyi ağır sanayinin etkilerinden korumak istediğini görüyoruz. Kendisini arayan hava araçlarından kamufle olarak saklandığı sahnelerde Halla ile doğa arasında kopmaz bir bağ olduğunu hissediyoruz. Halla’nın kimsesiz bir çocuğu evlat edinmek için verdiği mücadele de önemli. Halla için doğayı korumakla annelik arasında çok fark yok. Benedikt Erlingsson’un yönettiği ‘Dağ Kadını’, ince bir mizah duygusundan destek alan, çevreciliğe daha geniş anlamda yaklaşan ve ana karakteriyle akılda kalan bir film.

        • 15

          KARANLIK SULAR (2019)
          (Dark Waters)

          2016 yılında The New York Times Magazin'de Nathaniel Rich imzasıyla yayımlanan "The Lawyer Who Became DuPont's Worst Nightmare" (DuPont'un En Kötü Kâbusu Haline Gelen Avukat) başlıklı yazıyı temel alıyor film... Hikâye, çiftliğindeki hayvanların nehirden içtiği suyla zehirlendiğini iddia eden Wilbur Tennant'ın (Bill Camp) avukat Rob Billott (Mark Ruffalo) ile görüşmesiyle başlıyor... Rob Bilott, başlangıçta yasalara inanan, sistemin şirketlere halk sağlığını tehdit etme şansı vermediğini düşünen kendi halinde, aile babası bir avukat. Ama filmin sonunda artık aynı kişi değil. Bütün araştırmaları ve yıllarca devam eden hukuki süreç sırasında sistemle ilgili iki şeyi anlıyor. Birincisi, kâr etme hırsının yanında çevre koruma politikalarının hiçbir şey ifade etmeyebileceğini görüyor. İkincisi, sıradan insanların katılımıyla büyüyen ve güçlenen “saadet zinciri” mantığının büyük şirketleri ne kadar güçlü kıldığına tanık oluyor. Çünkü sorun sadece tek bir şirketle ilgili değil, herkesle ilgili... Belli ki herkesin derdi evde kaynayan tencere ve geçim derdi. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi çoğunluk, çevre sorunlarına karşı duyarlı değil.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa