Asıl mesele afetten önce hazır olmak
Habertürk yazarı Kemal Öztürk, Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu birlikte sel felaketinin vurduğu Rize'yi gezdi ve tahribatın nedenlerini yerinde inceleyerek böylesi yıkımların yaşanmaması için yapılması gerekenleri araştırdı
Bozkurt ilçesindeki sel felaketinden çok etkilendim. Çamur selinin dehşeti, yıktığı evlerin üzerinde hala görülüyordu.
Felaketten sonra devlet tüm imkanlarıyla oradaydı ve yaraları sardı.
Ancak Bozkurt felaketini anlatan yazımın sonunda belirttiğim gibi, kriz yönetmekle artık övünmememiz gerekir. Şimdi devletin krizi önleme, yani risk yönetimine odaklanması gerekir.
Türkiye’nin afet yönetimi konusunda en yetkin isimlerinden biri olduğuna inandığım Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu’nu çok yakında takip ederim.
Zira Türkiye Afet Yönetim Planı’nı hazırlayan, bu alanda sayısız makale ve kitabı olan çok değerli bilim adamıdır.
Onu aradım. Karadeniz’e gidip, sel felaketi yaşanması muhtemel yerleri görüp, buradan uyarıcı bir yayın yapmak istediğimi söyledim. Kabul etti.
Zira kendisi sürekli olarak kriz yönetmenin maharet olmadığını, risk yönetimini, yani felaketi önleyici çalışmalar yapmak gerektiğini ısrarla vurguluyor. Aslında feryat ediyor.
AFAD’ın kuruluşunda danışmanlık yaparken, sistemin, riski yönetimi üzerine kurulması gerektiğini ısrarla söylemiş ama kimseye dinletememişti.
Bana bir rapor gönderdi.
Tarım ve Orman Bakanlığı Su Yönetimi Genel Müdürlüğü tarafından 2020 yılında hazırlanmış, Doğu Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planı isimli bir rapor bu.
Bir önceki, Yeşil Irmak Havzasını inceleyen rapordu ve bunun danışmanlığını Mikdat Hoca yapmıştı.
Bu raporlar taşkın olabilecek yerler ve burada yapılması gerekenleri tek tek sıralıyor. Bir anlamda Bozkurt gibi bir felaketin nerelerde yaşanabileceğini tespit etmiş.
Mikdat Hoca ile beraber bu raporu aldık ve Rize’ye gittik. Raporda acil ve önemli olarak düzeltilmesi gereken yerler olarak belirtilen noktaları bizzat görmek istiyorduk.
Menfez ya da köprülerin yetersiz kaldığı, dere yatağının genişletilmesi gerektiği, uyarı sistemlerinin kurulması gerektiği birçok yer inceledik.
Aslına bakarsanız rapor buralarda teknik çalışmalar öneriyor ama o derenin üzerine kurulan evlerin, iş yerlerinin yıkılması gerektiğini belirtmiyor.
Hoca “Yazamazlar tabii onu. Sorsanız onların alanı değil derler. Ancak işte burada gözünüzle görüyorsunuz, bu evlerin yıkılması lazım” diyor.
Rize’nin Muradiye bölgesinde daha kısa süre önce taşkınlık yapan derenin üzerinde kameraman Ali Kemal Atik dronla çekimler yaptı.
Gördük ki, derenin sağına soluna onlarca ev yapılmış ve hepsi tehlike arz ediyor.
Bazı yerlerde dereler yer altında alınmış ve “büzme” denen beton borularla denize taşınmak istenmiş. Ancak o kadar kötü yapılmış ki borular patlamış.
Hoca her gördüğü yanlışı öfkeyle yorumluyor: “Şimdi bak, bu dereyi bu borunun içine hapsetmek zaten büyük hata. Hadi yaptın, yüzlük boruyla yukarıdan taşımış, sonra 50’lik boruyla aktarmaya kalkmış. İşte böyle patlar. Bir diğeri beton duvarlarla dereyi sağa sola çarpa çarpa yönlendirmeye çalışmış. Bunlar nasıl mühendislik, nasıl işçilik aklım almıyor.”
Raporda, bazı köprü ya da menfezlerin derenin su genişliğine ve debisine uygun olmadığını tespit ettiği yerlerden biri de Güneysu ilçesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın memleketi. Kısa bir süre önce ilçeden geçen derede taşkın oldu, evler yıkıldı, HES barajı hasar gördü. Tam o noktada durup inceledik olanları.
Hoca yorumladı: “Şimdi sen şu akan suyun ne kadar cılız, sakin ve tehlikesiz olduğunu düşünüyorsun değil mi? İşte bu su, yağışlar arttığında öylesine büyümüş ki köprünün üzerinden aşıp her yeri tahrip etmiş. Neden? Çünkü buradaki köprü ve yapılaşmalar hatalı, dere düzenli temizlenmiyor. Bunun gibi onlarca menfez, köprü ve bent var. Bunların yenilenmesi, derelerin de her yıl düzenli olarak temizlenmesi gerekir.”
Aslında Bozkurt’ta görülen sorun, yani dere yatağına yapılaşmanın benzerlerini inceliyoruz bir anlamda Rize’de. Şimdi Bozkurt’ta dere yatağı 35 metreden 75 metreye çıkarılıyor. Bu yüzden birçok ev ve işyeri yıkılıyor.
Peki neden bunu felaketten önce yapmadık? İlla can kaybı mı olması gerekirdi?
Şimdi benzer riskler Rize’de var. Peki burada neden yapılmıyor?
Bunu da Rize Belediye Başkanı Rahmi Metin‘e sordum.
Ancak en çok merek ettiğim soruyu önce yazayım.
Bu dere yataklarına neden ev yapılıyor, kim izin veriyor?
Kendisi sosyolog olduğundan olsa gerek, Başkan önce büyük medeniyetlerin dere havzalarına kurulduğunu, birçok yerde benzer durumun söz konusu olduğunu söyleyerek giriş yapmak istedi.
Biz ise kısa süre önce Rize’de dere yatağına kurulduğu için yıkılan evlere neden ruhsat verildiğini öğrenmek istiyorduk.
“Bunların bir kısmı ruhsatsız. Biz 460 tane dere yatağına yapılmış böyle ev tespit ettik. Bunları kesin yıkacağız. Bunun çalışması devam ediyor.”
Araya girdim.
“Ancak imarı, tapusu, ruhsatı olan evler gördük. Hatta dere tapusu olan var! Onlar nedir?”
“Tapu kadastroda buraları dere gözükmüyor. Vatandaşın elinde tapu var. Kadastroda dere gözükmüyor ama gerçekte dere burası. Burada böyle bir sorun yaşanıyor. Elinde tapusu olan, imarı olan yerlere de ev yapılıyor doğal olarak.”
Aslında herkes, kendi kurumunun bu çarpık yapılaşmada suçunun olmadığını anlatacaktır. Fakat sahadaki gerçek, dere yataklarında yüzlerce tapulu-kaçak, imarlı-imarsız evin, işyerinin, okulun olduğuydu.
Diğer soruma geçiyorum.
Peki burada tıpkı Bozkurt’taki gibi yıkım olmadan bu sorun çözülemez mi?
Başkan bunun bir bilim adamı ve bir gazetecinin düşündüğü gibi kolay olmadığını, realitenin farklı olduğunu söyleyerek, yine de Rize’de sorunu çözmek için yoğun çalıştıklarını ifade etti.
Bu arada Başkan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü’nün raporundan haberdar değildi ama DSİ ile birlikte yapmaya başladıkları birçok çalışmanın olduğunu da söyledi.
Aslında Bozkurt’a felaket olmadan önce gitseydik, aynı cümleleri oradaki başkandan da duyacaktık, “o kadar kolay değil”.
Ancak o korkunç felaket oldu ve dere yatağını genişletip, oradaki yapıları yıkma kararı aldı devlet. Fakat 70’den fazla can kaybı olduktan sonra oldu tüm bunlar.
Mikdat Hoca bu sorunun bir belediye başkanının çözeceği boyutun çok ötesinde olduğunu söylüyor.
“Radikal kararlar almak gerekiyor. Tapu kadastrodan şehir planlamasına, belediye ruhsatlarından yol yapımında, deniz dolgusundan, dere ıslahına kadar onlarca kurumu ilgilendiren bir sorun var ortada.
Bu sorunlardan dolayı her yıl bu bölgede onlarca taşkın ve sel olayı yaşanıyor. Sadece dere yataklarında sel felaketi yaşanmaz. Birçok nedenden kaynaklanabilir. Şehir merkezleri yağmur sularını emecek şekilde, “sünger şehir” haline getirilmeli.
Felaketlerin zararını en aza indirmek için önce risk yönetimi yapıp, etki alanlarını azaltmak zorundayız. Bu kriz yönetmekten çok daha hayati bir konu. Bunun için radikal kararlar almak zorunda devlet ancak çok fazla ümidim yok.”
YARIN:
Kurumlar arası işbirliği sorunları, risk yönetimiyle kriz yönetimin farkı, yapılan çalışmalar ve Mikdat Hoca’nın önerileri.