Habertürk
Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Ceyda ERENOĞLU/ YAZI DİZİSİ

21. yüzyılın en tartışmalı kurumlarının başında gelen evlilik, günümüz yaşam şekline uygun mu? İlişkileri içinden çıkılmaz hale getiren kadınlar mı yoksa erkekler mi? İlişki içinde erkek ne istiyor kadın ne yapmıyor, kadın ne istiyor erkek ne yapmıyor? Her iki cinsin en sık yaptığı hatalar neler? Cinsellikle ilgili sorunlar evliliklerde ne oranda yer tutuyor? Kadın ve erkekler cinsellikten beklentilerini neden dile getiremiyor? Boşanmalar niçin en çok evliliklerin ilk yılında gerçekleşiyor? Mutlu bir evliliğin ve sağlıklı bir cinsel yaşamın olmazsa olmazları var mı? Prof. Dr. Mehmet Sungur ve Prof. Dr. Doğan Şahin, günümüz evliliklerini ve yaşanan gerçekleri bilimsel veriler ışığında yazı dizimizde değerlendiriyor.

Günümüz evliliklerinin yürüyenleri kadar yürümeyenleri de var. Boşanmalar o kadar arttı ki insan “Geçmişteki evlilikler mi daha başarılıydı yoksa o dönemde ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ mantığı mı geçerliydi!” diye düşünmeden edemiyor. “Bunun en önemli nedeni evliliklerin yürümesi yolundaki beklenti ve kuralların değişmesi” diyor uzmanlar. Hal böyle olunca “Evlenmek bir haksa boşanmak da bir hak” diye düşünenlerin sayısı artıyor. Bir başka gerçek de şu; boşanmaların büyük bir ivmeyle artması giderek normalleştirilmesine ve bu konuyla ilgili olumsuzluğun rafa kaldırılmasına yol açıyor. Daha evliliğe geçiş aşamasında “Yürümezse boşanırım” şeklinde bir düşünce yapısı belirince evlilik kararı daha cesur alınıyor. Toplumlar ise sorunlara köklü çözümler üretmek yerine geçici önlemlere başvuruyor. Daha mı çok suç işleniyor? Alın size daha büyük hapishane! Daha mı çok boşanma oluyor? Buyurun boşanmayı kolaylaştıran yasalar! Bunlar çözüm olabilir mi? Uluslararası Kognitif Terapiler Birliği Başkanı ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Hayır” diyor ve sorunlarına rağmen birlikte olmayı isteyen ancak bunları nasıl çözeceğini bilemeyen çiftlere yardım edebilecek kurum ve profesyonellere ihtiyacımız olduğunu söylüyor.

‘HER SORUN BİR FIRSATTIR’

Sungur’a göre, her sorun çiftlerin birbirleriyle olan bağlarını güçlendirmek için sunulmuş bir fırsat demek. Problemli evliliklerde eşler birlikte sorun çözmek yerine ondan kaçmayı tercih ediyor. Daha kötüsü de var. Boşanan eşler bir sonraki beraberliklerinde de sorunlara katlanamıyorlar. Çünkü yeni ilişkilerinde çatışmalar ve sorunlardan arınmış bir birliktelik umuyorlar. Boşanmış kişilerden bazılarının geçmişteki evliliklerinde ilişkilerini daha iyiye götürme konusunda yeterince çaba harcamadıklarını itiraf ettikleri görülüyor.

BOŞANMALAR EN ÇOK EVLİLİĞİN İLK YILINDA GERÇEKLEŞİYOR

Dünyadaki genel eğilimlere bakıldığında istatistikler, evlenme oranlarının azaldığını, boşanma oranlarının arttığını, üreme oranının (çocuk sayısının) düştüğünü, evlenme yaşının yükseldiğini, birlikte yaşama oranlarının ise artış gösterdiğini gösteriyor. 1970’li yıllarla 1990’lı ve 2000’li yıllar karşılaştırıldığında hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde boşanma oranlarının iki kat arttığına dikkat çekiliyor. Günümüzde ABD gibi bazı ülkelerde boşanma oranları yüzde 50- 55’lere kadar yükselirken aynı oranın Avrupa’da yüzde 40-45 arasında değiştiği görülüyor. Boşanmalar en çok evliliğin ilk yılında meydana geliyor ve tüm boşanmaların yüzde 50’den fazlası evliliğin ilk 7 yılında gerçekleşiyor. Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Boşandıktan sonra yeniden evlenme oranları yüzde 75 civarındadır. Bu oran ikinci evliliklerde boşanma oranlarının ilk evliliktekinden daha yüksek olduğunu gösteriyor” diyor. Tüm bu istatistikler evlilik kurumunun güvenilirliğinin ve evliliğe yönelik talebin kısmen azaldığına işaret ediyor. Yüzde 50’lere varan boşanma oranlarına rağmen insanlar arasındaki bağ kurma ihtiyacının yoğunluğu toplumun yüzde 90’ının hâlâ evlilik tercihinde bulunmasından anlaşılıyor.

Tüm boşanmaların yüzde 50’den fazlası evliliğin ilk 7 yılında gerçekleşiyor

‘EVLİLİK BERABERLİĞİN TEK BAŞINALIĞA ZAFERİDİR‘

Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Bence evlilik beraberliğin tek başınalığa zaferidir” diyor ve devam ediyor: “İnsanlar birlikte olmanın tek başına yaşamaktan daha mutluluk verici olduğuna inandıkları için evlenirler. Evlilik öncesi ilişkilerinde daha çok ödüllerin olduğu bir dönem yaşadıkları için evlendiklerinde de ödüllerin aynı şekilde devam etmesini beklerler. Oysa evlendikten sonra geniş ailelerin etkileri, ekonomik güçlükler, çocuk bakımının getirdiği sorumluluklar gibi bedellerle karşılaşmak beklentileri boşa çıkarabilir.” diyor.

AŞK HER ŞEYİN ÜSTESİNDEN GELMİYOR

Eşlerin evliliğe aşkla başlamaları onların gelecekteki mutluluk düzeyini belirlemiyor. Evliliği başlatan nedenler ile devam ettiren nedenler birbirinden tamamen farklı görülüyor. Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Evliliği aşk başlatsa da tek başına aşk bu kurumu devam ettirmek için asla yeterli değildir ” diyor. Aynı şey mantık evlilikleri için de geçerli görülüyor. Evlilik öncesinde yapılan en büyük hatanın eş adaylarının birbirlerindeki sorunları net olarak görmelerine rağmen (alkol madde, şiddet, sadakatsizlik vb) bunların düzelebileceğine olan inançları olduğu belirtiliyor. “Aşkımız her şeyin üstesinden gelir!” inancı ile yapılan bu tür evliliklerin hayal kırıklığı ile sonuçlanmaması için sorunların evlilik öncesinde ele alınması gerekiyor.

İLK YILLAR EŞLERİN REKABETİ İLE GEÇİYOR

Evliliğin ilk yıllarında eşlerin birbirleriyle olan rekabetleri hiç bitmiyor. Bu süreçte her iki taraf da birbirlerine haklılıklarını kabul ettirmeye çalışıyor. Bir süre sonra sorun sadece “Kim haklı, kim haksız?”a dönüşüyor. İşin kötüsü bu haklılık savaşının kazananı olmuyor. Geniş ailelerde çiftlerin aile büyüklerinin müdahalelerine karşı nasıl ortak tutum sergileyeceklerini bilmiyor olmaları da sık karşılaşılan problemler arasında görülüyor. Karşılıklı konuşmayı ve dinlemeyi beceremeyen bir çiftin sorunlarını çözebilmesi mümkün görülmüyor.

ÇÖZÜM İÇİN EKİP RUHUYLA ÇALIŞMAK GEREKİYOR

Prof. Dr. Mehmet Sungur, “İlişkileri zor hale getiren tek başına kadınlar ve erkekler değildir. Sorun kadınlarla erkekler arasındaki ilişkinin kendisidir” diyor. Mutlu evliliklerde eşler sorun oluştuğunda karşılarına, mevcut sorunu alıyor ve çözmek için aynı tarafa geçip bir ekip ruhuyla çabalıyor. Buna karşın mutsuz evliliklerde eşler sorun oluştuğunda karşılarına birbirlerini alıyorlar. Sungur, evliliklerde en zor şeyin eşlerden birinin diğerini ne tamamen terk edip gidecek kadar kötü ne de tamamen adanıp kalacak kadar iyi görmesi olduğunu söylüyor.

ERKEKLER GÜCE, KADINLAR SEVGİYE ÖNEM VERİYOR

İlişkilerde erkekler; güç, rekabet ve başarıya önem verirken, kadınlar için sevgi, iletişim ve ilişki ön planda oluyor. Farklı ihtiyaçları olduğunu fark etmekte zorlanan kadın ve erkek, ilişkiye ancak kendi bildiklerini getirdikleri zaman beklenen tatmin gelmiyor. Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Farklılık eşitliğe aykırı bir kavram olarak değerlendirilmemeli. Birbirimizden tamamen farklı ama hâlâ eşit olabiliriz” diyor.

ERKEKLER ANNELERİ İLE EŞLERİ ARASINDA HAKEM ROLÜ OYNUYOR

Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Bence aile büyüklerinin günümüz evliliklerinin gidişatında hem olumlu hem de olumsuz etkileri bulunuyor, en büyük sorun ise onların müdahalesi ile karşılaşan çiftlerin nasıl tepki vereceklerini bilemiyor olmaları” diyor. Bu süreçte erkekler, anneleri ile eşleri arasında gereksiz bir tampon rolü üstlenip bir çeşit hakemlik görevine soyundukları için hem yıpranıyor hem de hakemlikleri adil bulunmuyor. Bu nedenle evliliğe aday gençlerin birinin eşi olmadan önce kendileri olmayı öğrenmeleri ve ne isteyip ne istemediklerini bilmeleri gerekiyor.

Evlilikte kadınların hataları

- Başkalarının yanında eşlerini değersizleştirecek söylem ya da davranışlarda bulunma

- Sürekli geçmişi gündeme getirme (geçmişteki acılara şapka çıkarılmadığını düşündükleri için)

- Söylemlerini sık sık tekrarlamak (duyulmadığını düşünerek)

- Erkeklerin “Beni takdir etmiyor, sadece değiştirmeye çalışıyor” şeklinde düşünmelerini kolaylaştıracak davranışlarda bulunmak

- Suçlar tarzda konuşmak

- Eşlerinin cinselliğini değersizleştirmek

- Uzun uzun konuşup ana konuya gelememek

KADIN EN ÇOK SUSMAKTA ZORLANIYOR

Kadın en çok susmakta erkek ise duymak ve anlamakta zorlanıyor.

Erkeklerin ilişkideki hataları

- Eşlerine olan ilgilerini onların anlayacağı şekilde ifade edememek

- Sevgilerini ya da duygularını yeterince gösterememek

- İletişimi sağlayabilecek düzeyde konuşamamak

- Eşlerinin söylediklerini duyduklarına dair bir işaret ya da tepki göstermemek

- Empati yaparak anlamaya çalışmak yerine hızlı çözüm önerilerinde bulunmak

- Aşk yapmak yerine seks yapmayı tercih etmek

- Önemli günleri unutmak

- Eşinin anneliğini eleştirir tarzda konuşmak

- Kendi geniş ailesini eşinden daha çok önemsediğini dile getiren söylemlerde bulunmak

Hangi evlilikler daha başarılı?

- Farklılıklarla birlikte yaşamayı öğrenmiş

- İletişim becerileri olan

- Sorunların her evlilikte olabileceğini peşinen kabul ederek esas olanın birlikte sorun çözme becerileri geliştirmek olduğunu bilen

- Koşulsuz sevgi ve adanmışlığın egemen olduğu ailelerin çocukları uzun süreli ilişkileri daha iyi sürdürüyor.

ŞİDDET VE SADAKATSİZLİĞİ AFFETMEK ZOR

Kadın ve erkekler en çok şiddet ve sadakatsizliği affetmekte zorlanıyor.

Kadınlar değer görmek ve sevilmek istiyor

Kadınlar en çok kendilerine değer verildiğini, beğenildiklerini, dinlenip anlaşıldıklarını ve sevildiklerini görmek istiyor. Kadın erkeğin yaşadığı zorluğu anlamasını ve empati yapmasını beklerken erkek hızlı çözüm önerilerinde bulunmayı yeterli görüp “problem çözen tamirci” rolüne bürünüyor. Kadınlar ise duydukları çözüm önerilerinden çok duyulduklarını fark etmeyi, yaşadıkları zorlukların anlaşıldığını hissetmeyi arzuluyor.

Mutlu evliliğin olmazsa olmazları

- İyi iletişim

- Birlikte sorun çözme becerileri

- Bir taraftan “biz” olmaya çalışırken diğer taraftan “ben”leri koruyabilmek

- Ortak hedef ve amaçlar oluşturmak

- Güven duygusu verme

- Tahmin edilebilir ve tutarlı olma

- Hayallerini değil birlikte olduğu kişiyi tanıyıp sevme

- Rutin bir yaşamın içinde mutlu olabilmeyi becerebilme

 

YAZI DİZİSİ 2

Ödenen bedeller ödülleri aşınca evliliklerin sonu da geliyor

Evliliklerin ilk yıllarındaki rekabet; beraberinde öfke, tartışma ve karşılıklı suçlamaları getiriyor. İlerleyen yıllarda yaşanan yorgunluk ise umutsuzluk ve sessizliğe dönüşünce yabancılaşma başlıyor.
Kimse mutsuz olmak için evlenmiyor ama gelinen noktaya çözüm aranmayınca fatura evliliğe kesiliyor 

Ne oluyor da evlilikler değişiyor? Romantik duygularla başlayan tüm ilişkilerin ilk döneminde ödüller
çok, bedeller az oluyor. Zamanın birbirine odaklı geçirildiği, duyulmak istenenlerin bolca işitildiği, ekonomik sıkıntıların göze çarpmadığı, hoş sürprizlerin yaşandığı, ağırlıklı olarak zevk ve doyum üzerine kurulu bu dönem "görme kusuru" olarak adlandırılıyor. Görme kusuru yaşayan kişi, karşısındaki insana sahip olmadığı özellikler atfedip onu istediği ya da hayal ettiği gibi görüyor.

Uluslararası Kognitif Terapiler Birliği Başkanı ve Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Sungur, "Evlilik bu görme kusurunun tedavisidir" diyor ve devam ediyor: "Bu dönemde hayal edilen değil gerçekte olan görülmeye başlanıyor. Beklentileri farklı
olan iki ayrı insanın aynı evi ve rutin bir yaşamı paylaşmalarının getirdiği hayal kırıklıkları, geniş ailenin eşler üzerindeki baskıları, ekonomik güçlükler, ev işleri, evlilik dışı yaşam sorunlarının eve gelmesi, eşler arasındaki önceliklerin farklılığı, çocuk bakımının getirdiği güçlükler gibi bedeller çiftleri sarsıyor. İşin kötüsü her iki taraf da ödüllerin azalmasından birbirini sorumlu tutuyor. Basit bir ekonomi kuralı ile açıklamak gerekirse bedellerin ödülleri çok aştığı ve bu açığın kapanamayacağı duygusunun oluştuğu evlilikler tükeniyor.

EVLİLİK YORGUNU MUSUNUZ?

Evliliklerin ilk yıllarında eşlerin birbirlerini tanıma süreçlerinde karşılaştıkları sorunlarla ilerleyen yıllarında ortaya çıkan sorunlar daha farklı oluyor. İlk yıllarda çiftler birbirleriyle büyük rekabet içine giriyor. Bu süreçte taraflar, "haklılık" adına tartışmalar, kavgalar ve küskünlükler yaşıyor. İlerleyen
dönemlerde eşler arasında oluşan ayrılıkların en önemli nedeni partnerlerin giderek birbirlerine
yabancılaşması ve birlikte geçirilen zamanın daha az keyif vermesi olarak görülüyor. "Evlilik  yorgunluğu" olarak da adlandırılan bu süreç eşler arasında yabancılaşma ve kopma sonucu ortaya çıkan fiziksel, duygusal, zihinsel yorgunluk, bıkkınlık ve tükenmişlik hali. Şiddetli geçimsizlikte
eşler arasında yoğun çatışmalar ve tartışmalarda "öfke" duygusu egemen iken evlilik yorgunluğunda eve sessizlik ve boşluk duygusu hâkim oluyor. Prof. Dr. Mehmet Sungur, "Evlilik 'ben'i koruyarak biz
olabilmektir" diyor ve evlilik yorgunluğunda eşlerin "ben" lerini özenle korurken "biz" olmayı ihmal ettiklerini söylüyor.

YATIRIM EKSİK

Evliliklerde bir diğer eksiğin de, "duygusal yatırım" olduğu belirtiliyor. Birçok çift ilişki içinde birbirlerine yönelik takdir ve beğenilerini dile getirmiyor, sürpriz yapmıyor, sevgilerini yeterince belirtmiyor. Rutin
içinde mutlu olmanın da farklı ve eğlenceli yolları olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mehmet Sungur,
"Evlilik yorgunluğu bence her zaman bir ilişkinin biteceği anlamına gelmiyor, eşlerin bu yorgunluğu  fark etmeleri evliliklerine verilmiş bir şans da olabilir. Bunun için neyin yolunda gitmediği fark edilmeli
ve değiştirilmelidir" diyor.

KONUŞMA ÇABANIZ TARTIŞMA VE KÜSLÜKLE BİTİYORSA DİKKAT!

Her konuşma bir iletişim olmadığı gibi eğer konuşma çabaları tartışma, öfke ve küskünlükle bitiyorsa eşler giderek konuşmaktan korkar hale geliyor. Bu durumda konuşma artık ödül değil, bedel getiriyor. İyi iletişim kurmak için iyi bir konuşmacı ve iyi bir dinleyici olabilmenin kurallarını öğrenmek gerekiyor. İyi iletişim ne söylendiğinden çok nasıl söylendiği anlamına geliyor. Beraberliğin  devamında ilk kural iyi bir iletişim ise ikinci kuralın eşlerin birlikte sorun çözme becerileri geliştirmesi
olduğu belirtiliyor. Uzun bir evlilik sürecinde kaçınılmaz olarak ortaya çıkan pek çok sorunla karşılaşılacağının doğal kabul edilmesi önemli görülüyor.

'SEVGİ EMEK İSTER'

Aşkın ya da birlikteliğin sevgiye dönüşmesi her şeyden önce zaman gerektiriyor. Prof. Dr. Mehmet Sungur, "Sevgi yalnızca fiziksel ya da kimyasal anlık bir çekim veya aşk gibi bir şey değil, o nedenle emek verilmesi, özen gösterilmesi gerek" diyor. Her duygunun bir ömrü bulunuyor ve ömrü  tamamlanan duygular tükeniyor. Bazen sevgi sevdiğinize onun ihtiyacı olanı, kendi ihtiyacınızdan
vazgeçmek pahasına verebilmek oluyor. Güven ise uzun süreli birliktelik için sevginin kardeşi olarak görülüyor. Sevgi içinde güvenilirlik, tahmin edilebilirlik, dürüstlük, adanmışlık ve sadakat gibi kavramları barındırıyor.

SEVEN ERKEK VE KADIN ALDATABİLİR Mİ?

Sevmeyi beceren ve emek harcayan biri için aldatma kararı kolay alınmıyor ve bunu yapmak
“biz”i yani birlikteliği yok etme riskini göze almak anlamına geliyor. Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Bazen eşlerini seven insanlar da aldatabiliyor. Bu, eşlerin sadakatsizlik yaparken kendilerine izin veren düşünceler oluşturmalarıyla ilgili” diyor. “Tüm erkekler yapıyor”, “Nasıl olsa duyulmayacak”, “Bunun eşime duyduğum sevgiyle bir ilgisi yok” şeklindeki düşünceler eylemin gerçekleşmesine izin veren
düşünceler olarak değerlendiriliyor. Sevenler arasındaki sadakatsizlik bazen de “Gör beni” anlamına
gelerek ihmal edilmişliğin bir sonucu ya da bir çeşit intikam hissiyle gerçekleşebiliyor.

KADINLAR UMUTLARI AZALINCA ALDATIYOR

Kadınlar mevcut ilişkilerinde umudun azalması, heyecanın yok olması, hâlâ beğenilip sevildiklerini hissetme ihtiyacıyla sadakatsizlik yapabiliyor. Erkeklerin ise cinselliğe kadınlardan daha fazla ihtiyaç duydukları gibi bir algıları bulunuyor. Yenilik her iki cinsiyet için de çekici bir özellik olmasına karşın
erkekler cinsellikte yenilik (yeni partner) ihtiyacını kadınlardan daha fazla yaşadıklarına inanmak
istiyor. Kadın sadakatsizlik yaptığında mevcut ilişkisini gözden çıkarma riskini aldığını biliyor. Erkek ise bu olasılığı pek düşünmüyor.

SADAKATSİZLİĞİN DE TÜRLERİ VAR

1- YENİDEN FARK EDİLMEK İÇİN YAPILAN SADAKATSİZLİK: Bu tür sadakatsizlikler ölüm amacı taşımayan intihar girişimleri gibi oluyor. Kısa sürüyor ve cinsel yakınlaşma bile içermeyebiliyor. Kişinin amacının evlilik içinde ihmal edildiği mesajını vermek ve diğer eşin bu mesaja yönelik sağırlığını ve körlüğünü ortadan kaldırmak olduğu belirtiliyor.

2- ÜÇ BACAKLI SADAKATSİZLİK: Evlilik ilişkisinin normalde iki bacağı bulunuyor ve evlilik içindeki sorunlar ve sıkıntılar arttıkça iki bacağın giderek bu yükü taşıyamaz hale geldiğine dikkat çekiliyor. Dengeyi koruyabilmek için sadakatsizliğin paylaşıldığı kişi üçüncü bir bacak olarak devreye giriyor. Burada sadakatsizliği yapan kişi için eşi ile olan ilişkisi ne tamamen kopup gidecek kadar kötü ne de
kalacak kadar iyi görülüyor. Sadakatsizliği yapan kişi hem eşinin hem de sevgilisinin taşıdığı farklı özelliklere ihtiyaç duyuyor. Genellikle uzun süren bir sadakatsizlik türü olarak görülüyor ve çoğu zaman sevgili konumundaki kişinin talep ve beklentilerinin giderek artması ve kendini değersiz hissetmesi nedeniyle tepki vermesi sonucunda ya bitiyor ya da ortaya çıkıyor.

3- İNTİKAM AMACIYLA YAPILAN SADAKATSİZLİK: Genellikle daha kısa yaşanan bir sadakatsizlik türü olarak görülüyor. Evlilik ilişkisi içindeki eşlerden birinin incinmesi ve acı çekmesi sonucu eşini aynen kendisinin incindiği gibi incitmek amacı taşıyor. Genellikle geçmişte yaşanmış bir sadakatsizliğe duyulan öfkenin zamanında yeterince ifade edilmemiş olması ya da yıllar önce kendisine yapılan bir sadakatsizliğin daha sonradan keşfedilmesini izleyerek ortaya çıkıyor.

4-YENİ BİR YAŞAMA KAPI AÇAN SADAKATSİZLİK: Bunu yapan kişinin içinde bulunduğu ilişkiye bağlılığını kaybettiği belirtiliyor. Kişi partnerine artık bu ilişkiye devam etmek istemediğini açıkça söylemekte zorluk çekiyor ve yaptığından rahatsız olmuyor.

5- FIRSATÇILIK BAĞLAMINDA SADAKATSİZLİK: Birbirlerini iyi tanıyan ancak daha önce birlikte olmayı düşünmemiş kişilerin fazla miktarda alkol tüketimi sonunda cinselliği paylaşmaları ya da evden uzakta bir mesleki toplantının sosyal gecelerinden birinde birbirleriyle yakınlaşan iki meslektaşın sadakatsizliği paylaşmaları bu türe örnek oluşturabiliyor. Bazı sadakatsizlikler bunların hiçbirine uymayabiliyor.

SADAKATSİZLİKLE ALDATMA AYNI ŞEY Mİ?

Aldatma ile sadakatsizlik kavramları arasında bir farklılık var mı? Prof. Dr. Mehmet Sungur, “Sadakatsizlik basit bir tanımla, mevcut birliktelik dışında üçüncü kişi ya da kişilerle yaşanan duygusal veya fiziksel bir ilişki sonucu mevcut beraberliğin beklenti ya da standartlarının çiğnenmesi anlamına geliyor” diyor. Aldatma ise sadakatsizlik sonucu kaçınılmaz olarak ortaya çıkan çeşitli yalanlar ya da dürüstlük sınırları dışında kalan söylem ve davranışları içeriyor. Sadakatsizlik bir seçim, aldatma ise bu seçimi izleyerek ortaya çıkan sürecin kaçınılmaz bir parçası olarak görülüyor.


DİKKAT EVL İLİĞİNİZ ALARM VERİYOR!

Eşinizin verdiklerine değil vermediklerine odaklanmaya başladıysanız,

Olumsuz gidişten dolayı onu suçlamayı alışkanlık haline getiriyorsanız,

“Belki de başlangıçtan itibaren ona hiç âşık olmadım” diye düşünüyorsanız,

Eşinizle aynı cinsiyetten bir başkası ilginizi çekmeye başladıysa,

Bu kişinin sizi çok iyi dinliyor ve anlıyor olduğunu düşünüyorsanız,

“İyi bir baba ya da anne ama iyi bir eş değil” gibi söylemleriniz arttıysa,

Pek çok şeyi denemekle birlikte bu denemelerinizin ilişkiyi sürdürmekte işe yaramadığını
düşünüyorsanız ve bu umutsuzluğunuz giderek artıyorsa evliliğiniz “alarm” veriyor olabilir.

İHANETE UĞRAYANLARIN % 60-75’İ İLİŞKİLERİNE DEVAM EDİYOR

Sadakatsizliğe rağmen ilişkisine devam edenlere “Onursuz” diyenler, kendi başlarına geldiğinde gidemiyorlar. “Sadakatsizlikle karşılaşırsam ilişki biter” diyenlerin oranı yüzde 90’dan fazla olsa da sadakatsizliğe uğrayanların yüzde 60-75’i ilişkisine devam ediyor.

 

YAZI DİZİSİ 3

Cinsel sorunun çözümünde erkek gönülsüz, kadınlar ise rol yapıyor

Evli çiftler arasında cinsel sorunların oranı düşünülenden daha yüksek. Kadınların yarısı orgazm olamıyor. Vajinismus oranı yüzde 20’lerde. Erkeklerde yüzde 40 civarında erken boşalma görülüyor. En çarpıcı bilgi ise son yıllarda sekse her zaman hazır olduğu düşünülen erkeklerin cinsel isteksizliğinde artış olması. Bu sorunu yaşayan erkek oranı yüzde 30’larda...

Evlilikler cinsel sorunlar nedeniyle de alarm veriyor. Bu alanda yaşanan problemler çiftleri birbirlerinden uzaklaştırıp kar tanesinin çığa dönüşmesine neden oluyor. Sorunlar çözümsüz değil ama tedavi konusunda duyulan isteksizlik ve çekinme hali bu alanda da devreye girince mutsuzluklar çoğalıyor. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi aynı zamanda Cinsel Eğitim, Tedavi ve Araştırma Derneği Eşbaşkanı Prof. Dr. Doğan Şahin, çiftler arasındaki sorunun her zaman iletişimden kaynaklanmadığını, çiftin dünyaya ve evliliğe bakışında ve beklentilerindeki farklılıkların sorunların temelini oluşturduğunu söylüyor. Şahin’e göre bazen psikolog ve psikiyatlar dailetişim ve cinsel sorunu olduğunu düşündükleri hastaları hakkında yanılabiliyorlar. Kendilerine “Aranızda iletişim ve cinsel sorunlar var” denilerek yönlendirilen çok sayıda hastanın belirtildiği türde sorunları olmadığını gördüğünü söyleyen Şahin, bu ifadenin çiftlerin karmaşık durumunu daha da karmaşık hale getirdiğine dikkat çekiyor.

KİŞİLİK YAPISI SORUNLARA DAVETİYE ÇIKARIYOR

Bazı kişilik yapıları kiminle olursa olsun sorun yaşamaya daha eğilimli görülüyor. Örneğin insanların psikopat veya sosyopat, uzmanların ise antisosyal dediği karakterler, sorumsuzlukları, bencillikleri ve şiddet eğilimleri ile hemen herkesle ilişkide sorun yaşamaya yatkın oluyorlar. Öte yandan hemen her tür karakterin ağır ve patolojik halleri sorun çıkarıcı olabiliyor. Mesela bağımlıların hafif halleri, bir evlilikte aşırı uyumlu olmaları, sorumlulukları üstlenmeleri, çok verici ve fedakâr olmaları dolayısıyla uyum sağlayıcı olabilirken, daha ağır hallerinde aşırı karamsarlıkları, sürekli üzülecek şeyler bulmaları, kendilerini değersiz ve yetersiz hissetmeleri nedeniyle uyumsuzluk yaratıcı olabiliyor. Obsesif karakterlerin hafif biçimiyle, düzenlilikleri, titizlikleri, temiz, planlı ve programlı olmaları bir evlilikte uyum ve sorunların çözümünde yararlı olabilecek iken daha ağır hallerinde aynı özellikler aşırı kontrolcülüğe ve dayatmacılığa dönüşebiliyor. Bu durum, esneklikten yoksun bir hal aldığında başlı başına bir sorun kaynağı oluyor.

ŞEFFAFLIK VE DÜRÜSTLÜK EN YAPICI YAKLAŞIMLAR

Kişinin eşine karşı şeffaf ve dürüst olması ile sevgisini ve değer verdiğini göstermesi en yapıcı yaklaşım biçimleri arasında sayılıyor. En sorun yaratıcı tutumlar ise suçlayıcılık, yargılayıcılık ve misillemecilik olarak görülüyor. Prof. Dr. Doğan Şahin, “Bizim kültürümüzde insanlar kırgınlıkları dolayısıyla sevildiklerinden kolay şüpheye düşüyor ve bu duygunun varlığından emin olmadıkça sevgi gösterilerinde bulunmayı istemiyorlar” diyor. İki taraf da değer görmek istediği için yeterince sevgi ve değer görmediğinde düşmanca davranışlar ve zamanla partnerinden uzaklaşma gibi sorunlar yaşıyor.

SORUN CİNSELLİK ALGISINDA

TOPLUMUMUZDA bir kadın cinsellikten ne kadar uzak görünüyorsa o kadar saygın olarak değerlendirildiği için saygın olmak amacıyla cinselliklerini bastırıp bu ilgilerinden uzaklaşmak zorunda kalıyorlar. Erkeklere ise bağımsız olmaları kadınların fazla etkisinde kalmamaları ve kadın sözü dinlememeleri gerektiği öğretiliyor. Kadınlara saygı duyup onları önemsemeyi öğrenmeden büyüyen ve aynen kadınlar gibi cinselliği kötü, suç ve hayvani bir şey olarak algılayan erkek, cinsel arzu duyduğu kadınlara saygı duymasa da hafif olarak gördüğü bu kadınları arzulayabiliyor.

EVLİ ÇİFTLERDE EN ÇOK GÖRÜLEN SORUNLAR

- Vajinismusun toplumda görülme oranı yaklaşık yüzde 20 civarında

- Kadında istek ve uyarılma bozukluğu oranı yüzde 30’dan fazla

- Kadında orgazm bozukluğu görülme sıklığı yüzde 50’ye yakın

- Erkekte cinsel istek bozukluğu yüzde 20- 30

- Yine erkeklerde erektil işlev ya da sertleşme bozukluğu oranı yüzde 10

- Erken boşalma (boşalmayı kontrol edememe) oranı yüzde 40’tan fazla

- Geç boşalma oranı ise yüzde 3 civarında.

Ülkemizdeki evliliklerde kadınların beşte birinde kasılma ve çok büyük bölümünde de cinsel birleşme korkusu yaşanıyor.

Erkekte cinsel istek bozukluğu yüzde 20-30

KADINLARIN CİNSELLİĞE DAİR ŞİKÂYETLERİ

- Eşlerinin, temizliğe ve hijyene dikkat etmemeleri

- Yeterince sevişmeden cinsel birleşmeye geçmeleri

- Çok monoton bir tarzda sevişmeleri

- Sevişirken yeterince güzel davranmamaları

- Cinsellik dışı zamanlarda yakınlık göstermeyip bu yakınlığı sadece sevişecekleri zaman göstermeleri

ERKEKLERİN CİNSELLİĞE DAİR ŞİKÂYETLERİ

- Eşlerinin çok tutuk olmaları

- Yeni şeyler denemeye isteksiz olmaları

- Cinselliği bir görev gibi görmeleri

- Sevişirken bir şey yapmamaları

- Sevişme sırasında hareketsiz kalmaları ve çok az tepki vermeleri

 

Erkekler cinsel sorunların çözümüne gönülsüz yaklaşıyor

KADIN ve erkeğin cinsel sorunlarının çözümüne yaklaşımları da farklı oluyor. Kadında vajinismus varsa iki taraf da bunun çözülmesi gereken bir sorun olduğu konusunda anlaşıyorlar. Ancak erken boşalması olan erkek bu sorun için tedaviye gitmekte çok isteksiz oluyor. Erkekler tedaviye ancak eşlerinin boşanma ya da bir daha sevişmeme tehdidinden sonra gidiyorlar. Kadında istek bozukluğu olduğunda kadınlar tedavi konusunda daha isteksiz iken erkekler daha istekli olabiliyorlar. Kadında uyarılma bozukluğu olduğunda ise tedavi konusunda her iki taraf da çok ısrarcı olmayabiliyor. Kadında orgazm bozukluğu varsa çok az sayıda kadın tedavi için başvuruyor.

* Erken boşalması olan erkeklerin eşleri bu konuda uzun süre bir şey söylemiyor.

* Erkekler tedaviye ancak eşlerinin boşanma ya da bir daha sevişmeme tehdidinden sonra gidiyorlar.

* Kadında orgazm bozukluğu varsa çok az sayıda kadın tedavi için başvuruyor.

* Kadında istek bozukluğu olduğunda kadınlar tedavi konusunda daha isteksiz iken erkekler daha istekli olabiliyorlar.

DÜRÜST OLUN

Kişinin eşine karşı şeffaf ve dürüst olması ile sevgisini ve değer verdiğini göstermesi en yapıcı yaklaşım biçimleri arasında sayılıyor.

ERKEKLERDE DAHA FAZLA

Erkeklerde sanılanın aksine cinsel isteksizliğe daha fazla rastlanıyor ve en büyük sorunlardan biri erken boşalma. Cinsel sorunlar sadece evliliğin ileri yıllarında değil, başlangıcında da görülüyor.

Orgazm rolü yapan çok kadın var

ÇİFTLER yaşadıkları cinsel sorunları konuşmak konusunda da sorunlular. Vajinismus ya da sertleşme problemi cinsel birleşmeye izin vermediği için bu sorunu konuşmak zorunda kalıyorlar.

Buna karşın ilişkisinde orgazm olamayan ya da yeterince uyarılmayan kadınlar bu sorunu gündeme bile getirmeyip zevk alıyormuş hatta orgazm oluyormuş gibi davranabiliyorlar. Erken boşalması olan erkeklerin eşleri ise bu konuda uzun süre bir şey söylemiyor.

Birçoğu normalinin ne olduğunu da bilmediği için sorunu fark etmeyebiliyor. Kadınlara yetişkinliklerinde sıklıkla cinselliğin zevk vermeyen bir şey olduğu empoze edildiği için evli kadınlar eşlerinin bir dakikada boşalmasını normal kabul ediyor ve kendilerine söylenen şeyin doğru olduğunu düşünüyor. Kadının bunu eşine açıklaması çok uzun süreden sonra küçük imalarla başlıyor.

Kadın canına tak etmeden eşine bundan rahatsız olduğunu söyleyemiyor ve erkeklerin çoğu eşlerinden “Yeter artık!” cümlesini işitmeden tedaviye gitmiyor. Cinsellikle ilgili sorunları tek tarafa bağlamak doğru görülmüyor. Prof. Dr. Doğan Şahin, “Kadınlarda cinsel işlev bozuklukları biraz daha fazla ama bu sorunun gelişmesinde eş tutumunun önemli bir rolü var” diyor.

ERKEKLERDE CİNSEL İSTEKSİZLİKTE ARTIŞ VAR

TÜRKIYE’de ilişkilerinde cinsel sorun yaşayan çift sayısının düşünülenden çok daha fazla olduğu belirtiliyor. Evlilerin sadece çok az bir kısmının cinsel sorun yaşamadığına dikkat çekiliyor. Ülkemizdeki evliliklerde kadınların beşte birinde kasılma ve çok büyük bölümünde de cinsel birleşme korkusu yaşanıyor. Korku, kasılma ve ağrı ile başlayan cinsel yaşamda sonraları uyarılma sorunları oluyor ve istekler azalıyor. Bu arada kadınların orgazm olabilecek kadar yeterli ve rahat bir uyarılma yaşayamadıkları belirtiliyor. Erkeklerde ise sanılanın aksine cinsel isteksizliğe daha fazla rastlanıyor ve çok yüksek oranda erken boşalma görülüyor. Cinsel sorunlar sadece evliliğin ileri yıllarında değil, başlangıcında da görülüyor. Evlilik uzadıkça çözülmeyen basit cinsel sorunlar ya da uyumsuzluklar daha ciddi cinsel işlev bozukluklarına dönüşüyor.

20 YIL CİNSEL BİRLEŞME YAPAMAYAN EVLİ ÇİFTLER VAR

PROF. Dr. Doğan Şahin, “Günümüzde vajinismus başvuruları çok erken olmaya başladı. Eskiden evliliklerinin onuncu yılından sonra başvuran 20 yıl cinsellik yaşamamış çok hastamız olurken şimdi çiftler çoğunlukla ilk yıl içinde başvuruyorlar” diyor. Cinsel sorunların cinsel birleşmeye engel olması halinde tedavi arayışı çabuk başlıyor. Yaşanan cinsel sorun cinsel birleşmeye engel olmuyorsa çok geç başvuruyor hatta hiç başvurmayabiliyorlar.

ÇİFTLER NEREYE BAŞVURACAKLARINI BİLMİYOR

KADIN cinsel işlev bozukluklarında ilk başvuru sıklıkla kadın doğum uzmanlarına, erkek cinsel işlev bozukluklarında ise üroloji uzmanlarına yapılıyor. Oysa gerek kadın gerekse erkek cinsel işlev bozukluklarının çoğunun kökeninde psikiyatrik sorunlar yatıyor. Bu nedenle en uygun hareketin cinsel terapi eğitimi almış bir psikiyatri uzmanına ya da cinsel terapi eğitimi almış bir klinik psikoloğa gitmek olduğu belirtiliyor. Her ne kadar cinsel sorunların çok önemli bir bölümü psikolojik nedenlerden kaynaklansa da tıbbi nedenler de bu sorunlar içinde azımsanmayacak oranda yer tutabiliyor.

 

YAZI DİZİSİ 4

Eşiyle cinsel sorunları olan 'Aldatırım' diyor!

Beraberlikte çoğu çiftin ayıp saydığı ve isteseler de birbirlerinden çekindikleri için dile getiremedikleri cinsel fanteziler ilişkileri daha mutlu hale dönüştürebiliyor. Uzmanlar, “Kendisinden ve iç dünyasından haberdarlığı fazla olan kişiler fantezilerinin daha çok farkındadır” diyor. Evlilikte cinsel sorunu bulunan çok sayıda çift olması ise bazılarında, “Aldatırım” inanışına neden oluyor

Yaşamı paylaşma kararıyla yola çıkan evli çiftlerin birçoğu birbirlerine cinsellikle ilgili beklenti ve arzularını söylemekten çekiniyor. Bu konuda kadınlar daha tutukken aynı sorun erkeklerde de görülüyor. Kadınların cinsel isteklerini ifade edememelerinin temel nedeni utanmaları ve bunu kendilerine yakıştırmamaları olurken, erkeklerin cinsel isteklerini söyleyememelerinin en önemli nedeninin bu konudaki tereddütleri olduğu belirtiliyor. Birçok çift cinsel istek ve fantezilerini eşleriyle paylaşıp yaşama geçirmeleri sonrasında “sapık” olarak yargılanmaktan ve birbirlerine saygılarını yitirecek olmaktan korkuyor. Evli erkekler için eşlerini cinsellikten uzak ya da cinselliğe fazla merakı olmayan biri olarak algılamak saygı uyandırıyor. Toplumda cinselliğe düşkün olup her tür fanteziyi yaşamaya açık kadınlar erkekler tarafından “eş” olarak görülmek istenmiyor. Bu nedenle erkekler kendi cinsel arzularını eşleriyle paylaşıp paylaşmama konusunda tereddüt duyuyor ve rahat hareket edemiyorlar. Erkeklerin ise yargılanmak ve eşlerinin gözünde itibarlarını kaybetmemek gibi nedenleri bulunuyor.

FANTEZİLER KEYİF VERİCİ OLABİLİR

Peki cinsel hayatta tereddütlü yaklaşılan cinsel fanteziler birçok insanın düşündüğü gibi utanılacak bir şey mi? İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi aynı zamanda Cinsel Eğitim, Tedavi ve Araştırma Derneği Eşbaşkanı Prof. Dr. Doğan Şahin, “Her insanın cinsel fantezileri vardır” diyor. Şahin şöyle devam ediyor: “Kendisinden ve iç dünyasından haberdarlığı fazla olanlar fantezilerinin daha çok farkındadır. Fanteziler kişiye cinsellikte neyin daha çok haz vereceğine ilişkin kılavuzlardır. Çiftlerin bu gerçeği dikkate alarak fantezilerini yok saymamaları, cinsellikte fantezilerine yer vermeleri, hayatlarını daha keyifli ve mutlu hale getirecektir.”

EŞLERİ RAHAT BIRAKSIN DİYE SES ÇIKARMIYORLAR

Evlilikte cinsel sorunu bulunan çok sayıda çift olması bazılarında, “Cinsel sorunlarım olduğuna göre aldatırım” inanışına neden oluyor. Bazen cinsel isteksizliği olan kadınlar, eşleri kendilerini rahat bıraksın diye fazla ciddi olmamak kaydıyla kocalarının başka kadınlarla ilişki yaşamasına ses çıkarmayıp teşvik edici bir tutum bile sergileyebiliyorlar.

CİNSEL İSTEKSİZLİK DUYANLAR DİZİLERE SIĞINIYOR

Cinsel sorunları olan çiftlerin birçoğu özellikle de isteksizliği olanlar, bir süre sonra bunu önemsemez ve aldırmaz hale geliyorlar. Bu noktada sorun görmezden geliniyor ve başka şeylerle meşgul olup başka doyum yolları bulunmaya çalışılıyor. Kadınlar daha çok dizi izlerken erkekler kâğıt oyunu gibi oyalanma araçları ya da spor etkinlikleriyle zaman geçiriyorlar.

MUTLU BİR CİNSEL YAŞAM İÇİN

-Rahatlama tekniklerini öğrenip imajinasyon eşliğinde gerçekleştirin

-Cinsel isteğinizi ve ilişkinizdeki erotik boyutu kendiliğindenliğe bırakmayın

-Cinsel arzularınızı; düşünme, hayal kurma, erotik öyküler okuma yolları ile keşfedip zenginleştirin

-Cinsel istek ve hayallerinizi partnerinizle paylaşın

-Cinsel arzularınızı eşinizle paylaşmak ve uygulamak konusunda cesur olun

MUTSUZ BİR CİNSEL YAŞAM BU HATALARLA GELİR

-Eşinize kıymet vermeyin

-Onun hakkında ileri geri konuşup başkalarına kötüleyin

-Hoşlanmadığınız yönlerini kendisiyle değil başkalarıyla paylaşın

-Eşinizin daha çok haz alacağını düşündüğünüz yeni sevişme biçimlerini denemeyin

-Cinsel hayatınızı her seferinde aynı şekilde sevişerek monotonlaştırın

-Eşinizden cinsellikle ilgili beklentilerinizi güzel bir dil yerine onu suçlayarak ve kötü sevişiyor olduğunu söyleyerek ifade edin

VAJİNİSMUS VE ERKEN BOŞALMANIN ÇÖZÜMÜ VAR

Günümüzde cinsel sorunların tedavisinde çok başarılı sonuçlar alınıyor. Birçok sorun tedavi ve cinsel terapilerle çok yüksek oranda çözülürken, geri kalan sorunların başarı oranının da yüksek olduğu belirtiliyor. Prof. Dr. Doğan Şahin, “Vajinismus ve erken boşalma problemlerinde tedavide başarı oranımız yüzde 100’e yakındır. Tedavinin gereklerine uyan ve terapilere düzenli devam eden tüm vakaların sonuçları yüz güldürücüdür” diyor. Cinsel isteksizlik, uyarılma ve orgazm bozukluğunda ise tedavi başarısının biraz daha az (yaklaşık % 70 civarında) olduğu belirtiliyor.