Caitlin Moran: Savaşın ve sevişin!
İki yıl üst üste "İngiltere'nin en iyi köşe yazarı ve röportajcısı" seçilen Times Gazetesi'nin feminist editörü Caitlin Moran'ın "Nasıl Kadın Olunur?" adlı kitabı bizde de yayınlandı. Biz de kalın Dr. Martens botları, kâküllerini sarıya boyadığı siyah saçları ve renkli göz makyajıyla dikkat çeken bu nevi şahsına münhasır kadınla bir röportaj yaptık...
Gülenay BÖREKÇİ / HT PAZAR
Geçen yıl İngiltere'nin en iyi röportajcısı ve en iyi köşe yazarı seçilen Caitlin Moran, Times Gazetesi'nin star isimlerinden biri. Madonna'dan Lady Gaga'ya, Rolling Stones'dan Radiohead'e röportaj yapmadığı şarkıcı, topluluk yok. Üstelik anladığım, nasıl oluyorsa oluyor, röportaj yaptığı herkesle bir biçimde arkadaş olmayı da başarıyor. Yani "Lady Gaga'nın sırdaşı" diye anılması boşuna değil. Dünya çapında şöhret kazanmasını sağlayan köşesindeyse müzikten değil kadınlık hallerinden, feminizmden söz ediyor. Fakat "Feminizm akademisyenlere bırakılmayacak kadar ciddi bir iştir" diye düşünen bu kadını farklı kılan bir şey var: Sadece kadına yönelik şiddeti, kürtaj haklarını, aynı işi yapan kadınlarla erkeklerin eşit ücret alamadığını dile getirmekle kalmıyor, mastürbasyonun ve uygun sutyeni bulmanın zorluklarından, meme dikleştirme operasyonlarıyla Brezilya usulü ağdanın saçmalığından da bahsediyor.
"Nasıl Kadın Olunur?" adlı kitabı bizde de yayınlanan Caitlin Moran'la bir röportaj yaptım. Gördüm ki kalın Doc Martens botları, kâküllerini sarıya boyadığı kuzguni siyah saçları ve kendine has renkli göz makyajıyla dikkat çeken bu nevi şahsına münhasır kadın zehir gibi bir zekâya sahip. Üstelik tıpkı okurken gülmekten koltuktan düşmenize yol açabilecek kadar matrak kitabı gibi kendi de şahaneydi.
Kitabınız şu küçük testle başlıyor: "A: Bir vajinanız var mı? B: Onun sorumluluğunu üstleniyor musunuz? İkisine de 'Evet' diyorsanız, tebrikler, siz bir feministsiniz." Bir müzik yazarı olarak tanınıyordunuz ama okur karşısına bu kitapla çıktınız, neden?
Niye olmasın ki! Feminist olmak için özel bir yeteneğe sahip olmanız gerekmiyor, "profesyonel feminist" diye bir şey yok. Müzik yazarı da olsam sonuçta kadınım ve hem kendim hem de kızlarım için özgürlük istiyorum. Esas mesleğimin bir önemi yok. Şu dünyada yaşayan her kadın feminizmin gelişmesine ve güçlenmesine katkıda bulunabilir.
Feminist literatürün önceki örneklerinden farklı olarak ne yapmak istediniz?
Önemsiz addedilen kadınlık meseleleriyle daha ciddi adaletsizliklerin birbirinden ayrı şeyler olmadığını göstermeyi denedim. Yeni yetme bir kızın dürüstçe anlatılmış büyüme hikâyesi, yani cinselliği ve kendini keşfetmesi, hem kanlı ve korku dolu hem de çok eğlenceli olabilir diye düşünüyordum. İki bakış açısı da doğruydu ve gerekliydi. Büyümeyi bu şekilde anlatan bir kadın yoktu, ben ilk olmak istedim.
'TEŞEKKÜRLER WiFi'
Vajinalar hakkında bir kitabın diyelim ki Hemingway'in balık tutmak üzerine yazdığı bir kitaptan çok daha önemli olacağını düşündüğünüz için bu konuya özel bir bölüm ayırmışsınız. "Kadınlar gizli bahçelerinden açıkça söz edebildiğinde dünya daha iyi bir yer olacak" diyorsunuz.
Elbette. Erkek yazarlar bugüne dek her şeyi anlattılar. En önemsiz konuda bile ne düşündüklerini biliyoruz. Fikirleriyle ve buluşlarıyla dünyayı şahane bir yer haline getirdiklerini biliyorum ve bundan şikâyetçi değilim. Teşekkürler penisilin, teşekkürler Einstein, teşekkürler Beatles, teşekkürler WiFi! Öte yandan kadınlar yazmak şöyle dursun, konuşmaya bile yeni başladı. Neden, erkeklerle aramızdaki fark ne? Ufacık bir şey, vajinamız... Ve o hâlâ gizli, utanç verici, sözü edilmemesi gereken bir şey. Bu küçük, zarif ayrıntımızla ilgili daha korumacı bir tavra sahip olmamız gerektiğine inanıyorum.
Korumacı derken sırf Brezilya usulü ağdadan söz etmiyorsunuz değil mi?
Ha, evet o da var! Brezilya usulü ağdaya karşıyım çünkü kadınları güzelleştirdiğine inanmıyorum, tam aksine yakın plan çekimlerde her ayrıntının görülebilir olmasını amaçlayan porno endüstrisinin 80'lerden sonra yarattığı bir şey bu.
Başka nelere karşısınız?
Hayatı fazlasıyla güçleştiren g-string külotlara, sivri topuklu pabuçlara, uzun kıvrık manikürlü tırnaklara ve binlerce dolarlık pahalı çantalara... Yanlış anlaşılmasın, bir kadın vücuduna neyi isterse onu yapabilir, kimse benim beğendiğim gibi görünmek zorunda değil. Ama birilerinin sırf işleri yürüsün diye bizi doğaya aykırı formlara sokmaya çalışmasından hoşlanmıyorum. Hem o binlerce dolarlık pahalı çantaların 90 poundluk deri çantam kadar çabuk kirlenebilmesi size de enteresan gelmiyor mu? Çalınma ve kaybolma gibi kazalardan söz etmiyorum bile.
ABD'de dev bir anket yapılmış ve kadınların sadece 29'u feminist olarak tanımlamış. Türkiye'de durum daha da kötü sanırım. Sizce kadınlar artık feminizme ihtiyaç duymadıklarına ne zaman karar verdiler?
80'lerin başında kazandığımıza inandık. Güçlüydük. Rahatlayabilir ve "eşit işe eşit ücret" nidalarını terk edip kürtaj hakkı konusunda gösteri yapmaktan vazgeçebilirdik. Ayrıca durmadan bir şeyler talep etmekten hoşlanmıyorduk. Meğer gücümüz sadece canımızın istediği Spice Girl plağını alabilmemize yetiyormuş; aile içi şiddetin kökünü kazımakta pek etkisi yokmuş, bunu sonradan fark ettik. ABD'de Cumhuriyetçi Parti'den senatör Rick Santorum o ünlü konuşmasında 14 yaşındaki kızına tecavüz edilirse, kürtaj yaptırmasını istemeyeceğini, bebeği Tanrı'nın bir armağanı sayacağını söylemişti. Hâlâ nelerle uğraşmak zorunda olduğumuzu görebiliyor musunuz? Aile içi şiddetin, tecavüzün yasa dışı olmasını istiyorsak, bazı şeylerin değişmesi adına taleplerimizi artırmalıyız. Bunun adı feminizm. Başka da bir kelime bilmiyorum.
'Türkiye feminizmin öncülerindendi'
Benim ülkemle sizin ülkenizde feminizm aynı şey mi sizce?
Türkiye ve Ortadoğu uzmanı değilim, sahip olmadığım bir bilgiyle yola çıkarak ne söyleyebilirim ki? Şu kadarını biliyorum: Sanırım biz Avrupalı kadınlar sahip olduğumuz özgürlükler bakımından çok daha şanslıyız. Halbuki Türkiye kadınlara tam yasal haklarını tanıyan ilk ülkelerdendi. Fakat bazıları eşitliği zengin ülkelerin bir ayrıcalığı gibi görüyor. Sadece kadın erkek eşitliğinden söz etmiyorum, eşcinsellerin, engellilerin, etnik ve dini azınlıkların hakları da aynı derecede önemli. Feminizmi lüks addedenler fena halde yanılıyor: Herkesin eşit haklar elde edebildiği ülkeler çok daha hızlı refaha erişecektir. En büyük zenginliğimiz petrol, altın veya uranyum madenleri değil sonuçta; zekâmız, bilgimiz, yeteneğimiz...
'Grinin 50 Tonu'nu destekliyorum'
Pornonun tiksinti verici olduğunu ama ihtiyacımız olan şeyin daha az değil daha çok porno olduğunu yazıyorsunuz.
Doğru, salt erkeklerin değil kadınların da sevişmekten gerçekten zevk aldığı porno filmler çekilmesini istiyorum. Önüne gelene atlayan değil, birbirini gerçekten arzulayan insanların sevişmesini izlemek hepimize iyi gelebilir.
Grinin Elli Tonu fenomeni için ne düşünüyorsunuz? Şahsen bana erkek egemen pornografiyle beyaz dizilerin itici bir karışımı gibi geliyor.
Bu konuda söyleyeceklerim çelişkili gibi gelebilir. Sizin gibi ben de o kitabı beş para etmez buluyorum. Bir kadın aslında bambaşka şeyler arzularken kamçılanmaya razı oluyorsa, orada bir tuhaflık var demektir. Öte yandan o berbat kitap iyi ki yazıldı ve ilgi gördü. O sayede yayıncılar güzel yazılmış başka erotik romanları da yayınlayabileceklerini fark ettiler. Anais Nin gibi eskiler bile yeniden keşfedildi. Bence bu kötü bir kitabın yarattığı bir devrimdi. Devrimlerin düzgün, ilham verici ve görkemli bir şekilde gerçekleştiğini kim iddia edebilir? Bazen devrim bir roman karakterinin edebiyat lezzeti taşımayan, zevksiz tarifiyle de başlayabilir. Yani, işin özü, Grinin Elli Tonu'nu okuyup mastürbasyon yapmam ama siyasi açıdan onu ve devamında birçok kadının cinsellikten söz etmeye başlamasını kesinlikle destekliyorum.
'Lady Gaga dünyayı şenlik ateşleriyle sarstı'
Lady Gaga'yla arkadaşsınız. Kitabınızda onunla ilgili bölüm bence çok güzeldi, hakkında bilmediğim çok şey öğrendim. Mesela Alman şair Rilke'ye olan tutkusunu...
Hayranlık duyduğum türden bir kadın Lady Gaga, dünyayı şenlik ateşiyle sarsan, her durumda kendisi olmaktan taviz vermeyen, zamanının çok ilerisinde biri... Bu kitabı yazmam konusunda bana varlığıyla cesaret verdi. MTV ödül töreninde başından aşağı bir kova kan dökülmüş olarak çıkmayı başarabildiyse, ben de adet görmekten bahsederken daha az utanç duyabilirdim.
Edebiyattaki feminist kahramanlarınız hangileri?
Jane Eyre ve Küçük Kadınlar'daki Jo March. Kusurlarıyla savaşan ve mizah duygusu olan farklı tipler. Güzel sayılmazlar. İşçi sınıfından gelen kadınlar. Onlardan önce yaratılmış bütün roman karakterleri birbirine benziyordu; ne yaptıklarını değil, nasıl göründüklerini okuyorduk. Kendimi daha az yalnız hissetmemi sağladılar. Onların bana verdiği mesajı bugün ben de size ve diğer kadınlara aktarıyorum: "Saç düzleştiricilerinizi ve destekli sutyenlerinizi bir kenara koyun. Bunun yerine çok çalışın, çok eğlenin, çok konuşun. Savaşın, sevişin, büyüyün." Şahane değil mi?
Peki hayattaki kahramanlarınız kimler?
Tina Fey. Jennifer Lawrence. Lady Gaga. Beyonce. Anne Hathaway. Lena Dunham. Bir kadının neler başarabileceğini kamuoyuna kabalaşmadan gösteren ve feminist olduğunu söylemekten çekinmeyen her kadın benim kahramanım.