Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Sağlık "İnsan hayatında fark yaratmak isteyen herkese bilimde yer var"

        Türkiye'nin gurur kaynağı olan bilim insanlarından biri Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Rana Sanyal. Aynı zamanda RS Research'ın Kurucu Ortağı ve CSO'su olan Sanyal'ın geliştirdiği ilk yerli kanser ilacının klinik çalışmasına İstanbul ve Ankara’daki iki merkezde devam ediliyor.

        Prof. Dr. Sanyal, "Yeni bir ilacın bu coğrafyada geliştirilebileceğini herkese göstermek, yolun başlangıcındaki araştırmacılara 'ben de yapabilirim' dedirtmek çalışmalarıma devam etmekteki en büyük motivasyonum" diyor.

        Sanyal, Cartier Women’s Initiative Programı’nın “2021 Bilim & Teknoloji Öncüsü” kategorisinde yer alan üç kadından biri oldu. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne özel olarak sohbet ettiğimiz Prof. Dr. Sanyal, her fırsatta kadınları bilime ve araştırmaya davet ediyor ve ekliyor: "Bilim dünyasında kadın erkek ayrımı olmadığını düşünüyorum. Emek veren ve insan hayatında fark yaratmak isteyen herkese bilimde yer var."

        "YAPMAYI SEÇTİĞİNİZ İŞTE ÇOK ÇALIŞIP BAŞARILI OLURSANIZ, O İŞİ SEVERSİNİZ"

        Biliyoruz ki Bornova Anadolu Lisesi’ndeki öğretmeninizin kimyaya yönelmenizde önemli bir payı var. Bize o günlerinizden bahseder misiniz? Kimyaya nasıl ilgi duymaya başladınız?

        Karşıyaka İzmir’de doğdum. Annem ilkokul öğretmeni, babam bilgisayar programcısıydı. Lise 1’de sürekli sözlüye kalktığımız ve hep zor sorularla karşılaştığımız kimya dersimiz vardı. Dersin öğretmeni Aynur Ertörer’den korkardık. Sözlüde mahcup olmamak için çok çalışmaya başladım. Gençlere genelde meslek seçimi aşamasında verilen bir öğüt var, sevdiğiniz işi bulun. Benim bu noktada biraz farklı bir bakış açım var: Sevdiğimiz işi bulmak için özel bir çabaya girmemize gerek yok. Yapmayı seçtiğiniz işte çok çalışıp başarılı olursanız, o işi seversiniz. Yani seçtiğiniz işte iyi olmak için çok çalışırsanız, başarı kendiliğinden karşınıza çıkar, başarınca da seversiniz.

        Ben seçtiğim herhangi bir alanda çalışabilirdim. Ve o alanda iyi olmak için çok çalıştığımdan, başarılı olur, severdim. Önemli olan seçimlerimizi nelerin belirlediği aslında. Bu noktada da öğretmenlerin, bizi çalıştığımız alanlarla ilk kez karşılaştıran kişiler olarak çok büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Korkuyla başlayıp sonra çok sevdiğim, 3 yıl kimya öğretmenim olan Aynur Hocamın etkisi meslek seçimimde çok fazla.

        Öğretmenlerimden beni en çok etkileyen kişi listesinin en tepesinde ise, hala görüştüğüm, ufkumu açan, bir gecelik sürede inanılmaz miktardaki bir işin mükemmel yapılabileceğini sürekli gösteren ortaokul üçüncü sınıftaki Türkçe öğretmenim Mehmet Güvençer var. Bu söyleyişi okuyan tüm öğretmenlere ve öğretmen adaylarına bir küçük not: Alanınız öğrencilerin ileride çalışacakları alan olmayabilir, bu sizin etkinizi azaltmaz, ama sizin dersinizi aldıktan 35 yıl sonra bir öğrencinin hatırlayacağı bir öğretmen olmak mümkün.

        "UFKUMU KISITLASAYDIM BUGÜNLERE GELEMEZDİM"

        Kimyaya olan sevginiz size Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği'nin kapılarını araladı. O yıllarda bu günkü başarılarınızı hayal eder miydiniz? Bugünkü yol haritanızı öğrenciyken çizdiğinizi söyleyebilir miyiz?

        Kimya ile ilgili bir bölüm okumak istediğime lise yıllarında karar vermiştim. Ancak dürüst olmak gerekirse, kimya mühendisliği, kimya, kimya öğretmenliği gibi farklı bölümler olduğunun farkında değildim, “kimyacı olmak istiyorum” diyordum. “Kimyacı” ne demekse artık. Şimdi gençler bu konuda daha bilinçli ve küresel iletişim araçları sayesinde pusulalarını daha net kullanabiliyorlar.

        Üniversite sınavında puanlarım yüksek olduğu için Kimya Mühendisliği Bölümü’nü seçtim. Üçüncü sınıfa başladığımda araştırma yapmak istediğime, onun için de akademisyen olmak istediğime karar vermiştim. O yıllarda araştırmaya giden yolun akademisyenlikten geçtiğini düşünmem çok şaşırtıcı olmasa gerek. İçinde yaşadığımız Ar-Ge işbirlikleri ekosistemi o zamanlar bugün olduğu kadar gelişmemişti. Akademi araştırmanın tek ev sahibi olarak görülüyordu. Uygulamadan temel bilime geçmeyi istediğim için doktora başvurularımı sadece kimya bölümlerine yaptım. Mühendislik ve üzerine temel bilim çalışmış olmamı birbirini tamamlayıcı ve destekleyici olarak gördüm, bu sonradan hepsi bittikten sonra fark edilmiş bir gerçek bu arada. Ancak çevremde olup biteni iyi okuyup, gerektiğinde yeni olasılıkları değerlendirmeseydim, seçtiğim yolda inat edip ufkumu kısıtlasaydım bugünlere gelemezdim. Adaptasyon çok önemli. Hayat karşınıza durmadan yeni şeyler öğretiyor ve farklı yollar gösteriyor. Bize düşen de bu yenilikleri kendi süzgecimizden geçirip attığımız adımları anlık olarak değerlendirmek.

        “ENGELLER BİZE DAHA YÜKSEĞE SIÇRAMAYI ÖĞRETİR"

        ABD’de Boston Üniversitesi’ne doktoraya gittiniz. Kaliforniya’da biyoteknoloji şirketi Amgen’de onkoloji ve nöroloji alanlarında çalıştınız. Onkolojiye yönelmenizin özel bir nedeni var mı? Eğer isteseydiniz kariyerinizi ABD'de de sürdürebilirdiniz ancak onun yerine ülkenize döndünüz. Bir ikilem yaşadığınız oldu mu hiç? ABD'de yaşam size ne kazandırdı?

        ABD’de toplam 10 yıl geçirdim. Amerika benim için hız demek, aciliyet duygusu, galiba benim içimde acelecilik hep vardı da Amerika’daki hız bunu besledi. Yaptığımız işin sonuçlarının insanların hayatında fark yaratmasını istiyoruz ve bunun için acelemiz var. Temel bilimde araştırmacıların hayali günlerce gecelerce uğraştıkları çalışmaların sonucunda “bir şey”e ulaşmaktır. Amerika’da o “bir şey” benim karşıma hastaların benim de katkıda bulunduğum tedaviler sayesinde yaşama döndüğünü görmek olarak çıktı. Kanser dünyada her yıl 10 milyon kişinin hayatını kaybetmesinden sorumlu. Çevremizdeki herkesin maalesef kendisiyle ya da bir yakınıyla kanser öyküsü var. Bu konuda bir an önce yeni ve teknolojiye dayalı çözümlere ihtiyacımız var. Aciliyet, o deneyi yarın değil de bugün yapmak zorunda hissetmek bu yüzden.

        Amerika’ya zaten gerekli donanımı edindikten sonra çalışmalarımı Türkiye’de devam ettirme kararıyla gittiğim için geri dönmekle ilgili kafamda hiçbir zaman soru işareti olmadı. Her şeye rağmen şu anda da döndüğüm için mutluyum. Bugün inşa ettiğimiz ekosistemin temellerinde mutlaka o dönemde edindiğim deneyimler, tanıdığım insanlar, içinde bulunduğum iş yapış şekilleri, süreçlerde gözlemlediğim artıların ve eksilerin payı var.

        Dile getirmeyi çok sevdiğim, bugün üretim tesisimizin duvarını süsleyen bir motivasyonum var: “Engeller bize daha yükseğe sıçramayı öğretir”.

        Harekete geçmenin önündeki en büyük engel tabularımız olabiliyor. 2004 yılında Türkiye’ye döndüğümde “yapılamaz” diyenlere ilaç geliştirmenin burada yapılabileceğini kanıtlama kararlılığıyla Boğaziçi Üniversitesi’nin akademik kadrosuna katılıp burada kendi araştırma laboratuvarımı kurdum. 18 yıldır öğretim üyesi olarak çalışıyorum. Aynı zamanda, araştırmamın en büyük kaldıraçlarından birisi olan, bilgi ve teknolojinin üretilmesinde tüm paydaşları bir araya getirerek ekosistemin önemli mihenk taşlarından birisi olan Boğaziçi Üniversitesi Yaşam Bilimleri ve Teknolojileri Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (LifeSci) müdürüyüm.

        Amerika’da edindiğim tecrübeler bana ufukta, uzakta hedef olarak koyduğum şeylere ulaşmak için arada hangi adımları atmam gerektiği bilgisini kazandırdı. Buna start-up modeli ile ilaçları kliniğe taşımak da dahil, LifeSci ve RS Research ile bir ekosistem inşa etmek de.

        TÜRKİYE'DE GELİŞTİRİLEN VE KLİNİK ÇALIŞMASI BAŞLAYAN İLK YENİ İLAÇ ADAYI

        Geliştirdiğiniz kanser ilacı ilk yerli proje... Projeniz hakkında bilgi verir misiniz? Kanser ilacı için çalışmaların temelleri nasıl atılmıştı? İnsanlar artık bu ilaçları kullanmaya başladığında nasıl bir avantaj yaşayacaklar?

        Kemoterapide kullanılan etkin maddeler hızlı üreyen hücrelere zarar vermeyi hedefler. Ancak tümör ile birlikte vücudumuzda hızlı üreyen sağlıklı hücreler de var. Sağlıklı hücreler üzerindeki olumsuz etkiler hastaların yaşam kalitesinin düşmesine ve tedaviye ara verilmesine sebep olabiliyor. Ben, Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü’ne geldiğimden beri bu etkin maddeleri tümöre hedefleme üzerinde çalışıyorum. Tümör yüzeyindeki reseptörleri tanıyan hedefleme modülü sayesinde hücre içine alınan nano-ilaç, etkin maddeyi burada tüm etkisini sadece tümöre gösterecek şekilde serbest bırakıyor. Böylece etkin maddenin tümör üzerindeki etkileri artarken, vücudun geri kalanındaki sağlıklı hücreler üzerindeki yan etkilerini azalıyor.

        Akademik laboratuvarda başlayan araştırmaların klinik öncesi aşamalarını tamamlamak ve insana ulaşmasını sağlamak için 2015 yılında ortağım Sena Nomak ile RS Research’ü kurduk. Bugün ilaç adaylarımızdan ilkini kliniğe ulaştırmak bizi gururlandırıyor. Türkiye tarihinde ülkemizde geliştirilip Sağlık Bakanlığımızdan onay alarak klinik çalışması başlayan ilk yeni ilaç adayı bu.

        AKCİĞER KANSERİ HASTALARINA YÖNELİK KLİNİK ÇALIŞMA DEVAM EDİYOR

        İstanbul ve Ankara’da iki merkezde akciğer kanseri hastalarına yönelik klinik çalışma devam ediyor. Bunun bizim için ne kadar heyecanlı olduğunu kelimelerle anlatmam mümkün değil. İlacımızın nihayet insanlara ulaştığını görmek, ihtiyaç duyan hastalar için tedaviye erken erişim olanağı sunabilmek son derece tatmin edici. Yeni bir ilacın bu coğrafyada geliştirilebileceğini herkese göstermek, yolun başlangıcındaki araştırmacılara “ben de yapabilirim” dedirtmek ise çalışmalarıma devam etmekteki en büyük motivasyonum.

        Geldiğimiz noktada başarımızı teknolojimize ve araştırma ile geliştirme arasındaki köprüyü kuran, ilaç geliştirme ekosistemi inşa eden iş modelimize borçluyuz. Dünyada da büyük ilaç şirketleri start-upların geliştirdiği ve belli bir aşamaya getirdiği ilaç adaylarını alarak Ar-Ge çalışmalarını yürütüyor. Biz de bu start-uplardan biriyiz. Çalışmalarımızı akademi-sanayi işbirlikleri ile, start-up iş modelinin ekosistemi bütünleştirici etkisinden faydalanarak yürütüyoruz. Teknopark İstanbul’daki tesisimizin GMP sertifikasını Sağlık Bakanlığımızdan 2021 yılında alarak üretim altyapımızı tamamladık.

        2021 yılı sonunda da 12 milyon dolar değerinde Seri-A yatırım turumuzu duyurduk. Bu finansman ile ileriki aşamalarda ilk ilaç adayımızın ve portföyümüzdeki diğer adaylarımızın etkisini ortaya koyan çalışmaları gerçekleştirerek, büyük ilaç şirketleri ile uluslararası işbirlikleri içinde tedavilerimizi hastalara ulaştırmayı hedefliyoruz.

        "BİRİNCİ ROL MODELİM ANNEM"

        "Başarı"yı nasıl ifade edersiniz? Cartier Women’s Initiative Programı’nda 'Bilim & Teknoloji Öncüsü' kategorisinde yer alan öncü 3 kadından birisisiniz ve "Kadınları, yılmadan ve cesaretle bilime yönelmeye davet ediyorum" diyorsunuz. Pek çok kız çocuğu ve kadın için rol modelsiniz. Onlara neler tavsiye etmek istersiniz?

        Çok klasik olacak ama birinci rol modelim annem. Hayatım boyunca karşıma çıkan, bana ilham veren insanlar, hep farklı yönleriyle bana “bu konu böyle de ele alınabilir” ya da “bu iş böyle de yapılabilir” dedirtenler oldu.

        Örnek aldığım kişilere baktığımda hep büyük resmi görebilen ve yaptıkları işi kusursuzluk seviyesine çıkarmak için enerji harcayan insanlar olduğunu söyleyebilirim. Zaman çok kıymetli. En sondaki amacımıza hizmet etmeyen projelere kaynak ayırma lüksümüz yok. Ben bunun hayatın her alanında benimsenmesi gereken bir prensip olduğunu düşünüyorum. O sırada yaptığımız çalışmanın bir iş listesini tamamlamak için mi yapıyoruz yoksa gerçekten bir sonraki adımda ne yapacağımız kararını vermek için kritik bir soruyu mu cevaplayacak sorusuna verilecek yanıt önemli. Laboratuvarda örneğin, ilaç adaylarımıza bir sonraki adıma geçip geçmemeleri kararına katkı verecek zor soruları soruyoruz. Ekibimin vakti, bu sınavı geçemeyen adaylar üzerinde boşa harcanmayacak kadar değerli. Eğer başarıya ulaşmayacağını öngörebildiğimiz şeyleri datayla destekleyerek geride bırakmayı öğrenirsek, kaynaklarımızı daha doğru kullanabiliriz.

        Bir konuya yoğun bir şekilde emek ve vakit verdiğimiz gerekçesiyle onu sürdürmekte ısrarcı olursak, bizi bir yere götürmeyeceğini bildiğimiz yollarda adım atarken esas önemli konulara odaklanmayı geciktiririz. Bu açıdan bakarsak, başarı nereye vardığımızdan çok daha fazlası. Seçtiğimiz yol, adaptasyon yeteneğimiz ve bu yolda ilerlerken çevremize sunduğumuz fayda da başarının önemli unsurları haline geliyor.

        "KADINLARI BİLİME, ARAŞTIRMAYA DAVET ETMEYE ÇALIŞIYORUM"

        Ben kariyerimin başından beri, annemin öğretmenlikten sonra Halk Eğitim Merkezi ile yaptığı çalışmalardan da aldığım ilhamla, öğrendiğim her şeyi çevremle paylaşmaya çalıştım. Başarı hikayeleri ve rol modelleri yaygınlaştıkça daha çok insan bilimle çevrelenmiş bir hayata yönelecek. Bu nedenle bugün beni sahnede gören bir genç kadın yarın kendi alanında çalışmalarıyla başarılı olacağına inansın, ya da kendi çocuğunun da bir bilim insanı olması heyecanını yaşayan bir anne onun bu konudaki merakını teşvik etsin umuduyla heyecanımı insanlarla paylaşmaya önem veriyorum.

        Cartier Women’s Initiative gibi birçok platform sesimi duyurmama olanak tanıdığı için kıymetli. Bir akademisyen olarak bilgilerimi öğrencilerimle paylaşmakla yetinmeyip, açık derslerle, farklı seminer ve toplantılarla her platformu kullanıp kadınları bilime, araştırmaya davet etmeye çalışıyorum.

        "EMEK VEREN VE İNSAN HAYATINDA FARK YARATMAK İSTENETEN HERKESE BİLİMDE YER VAR"

        Tabii araştırmacı olmanın önemli adımlarından biri lisansüstü seviyede bilime dahil olmak. İlaç alanında yaptığımız çalışmalarımız son derece interdisipliner, pek çok farklı disiplinden insanın birlikte çalışmasına imkan tanıdığı gibi disiplinler arası geçişlere de olanak tanıyor. Araştırmalarını laboratuvarlarımızda yapmayı seçen arkadaşlar bulunduğumuz bölüm itibariyle kimya yüksek lisans ya da doktora derecesini almakla birlikte çeşitli lisans derecelerinden sonra da bu yolu seçebiliyorlar. Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü’nde doktoralarını benimle birlikte yapan öğrencilerimden bazıları RS Research’te çalışmalarımızı yürütüyor. Hem RS Research’te hem de Boğaziçi Üniversitesi’nde laboratuvarımda ekibimizin hatırı sayılır bir kısmı kadın.

        Bilim dünyasında kadın erkek ayrımı olmadığını düşünüyorum. Emek veren ve insan hayatında fark yaratmak isteyen herkese bilimde yer var. İşte bu yüzden 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü çerçevesinde sohbet etmek benim için çok anlamlı. Bu ayrımlara hayatımızda yer vermediğimiz, toplumsal rollerimizin emeğimizle ölçüldüğü, bilim ve teknoloji ile donandığımız bir geleceğe hep birlikte ulaşmak dileğiyle.

        ÖNERİLEN VİDEO
        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa