Kalben: Hayran olduğum insanlarla aynı yerde olmak çok mutlu ediyor
Onun derdi hikâyelerini müzikle anlatmak. Kalben'i bu kez İstanbul Caz Festivali'ndeki Gece Gezmesi öncesi ziyaret ettik. Müzikten başladık, marangoz olabilme ihtimalinden diplomat olsaydı ne yapardıya kadar konuştuk...
ABONE OLSahnede provasını bitirir bitirmez yüzünü yıkayıp yanıma geldi Kalben. Saçı yine tepeden toplu, üstündeki gömlek elbise yağmurdan ıslanmış, hiç makyaj yok... Röportaj yaptığım hiçbir ünlü isimde böylesi rahatlık ve kendine güven görmedim. Gelir gelmez hepimize sarıldı, hiçbir isteğimizi kırmadı ve ne sorduysam çekinmeden uzun uzun cevapladı. Kaprissiz, ‘muhteşem görünme kaygısı’ olmayan ünlü ne de güzelmiş! HT Pazar'dan Ece Ulusum'un haberi...
O bunlara kafayı takmıyor zira Kalben’in tek derdi müzik, müziğiyle hikâyelerini anlatmak, dünyayı konser vererek gezmek. Tabii böyle hayaller müzik bürokrasisi içinde fazla romantik kalıyor. O da bunu görmüş, kalbi kırılmış ama üçe-beşe bakmadan sadece şarkı söylemek için yoluna devam etmeye karar vermiş. Yakın zamanda yurtiçi ve yurtdışı turnesine çıkacak. Ondan mutlusu yok...
Müzik ve birçok şeyi konuşmaküzere Kalben’le mahallesiKadıköy’de buluştuk. Uzun uzunsohbet ettik.
Nasılsın? Nasıl gidiyor?
Çok iyiyim. Her şey yolunda. Daha önce gitmediğimiz yerlere ikinci albümle ulaşma şansını elde ettik. Önümüzde çok güzel Avrupa ve Amerika turneleri var. İstanbul Caz Festivali’nin 25’inci yılında yer alıyoruz. Gece Gezmesi ile Kadıköy’deyiz. Bir semtin müzikle dolması, pencerelerden seslerin yükselmesi beni çok mutlu ediyor. Bunun başka şehirlere de gitmesini istiyorum.
Festivalin afişine baktığında o isimlerle birlikte kendi adını görmek nasıl hissettiriyor?
İnanılmaz güzel bir şey. Sokaklarda yürüyorum ve afişi gördüğümde “Vay be!” diyorum. Sevdiğim insanları arayıp “Afişleri gördünüz mü? Benim de adım yazıyor” dedim. Hayran olduğum insanlarla aynı yerde olmak çok mutlu ediyor. Nick Cave ve Robert Plant’i ne olursa olsun yakalayacağım.
Afiş biriktiriyor musun yoksa?
Evet. (Gülüyor.) Bazı konserlerden sonra aşırıyorum bir yerlerden.
Nick Cave’i sever misin?
Severim. PJ Harvey ile çalıştıkları dönem yaptıkları müzikleri çok seviyorum. Bazı yaşlarda yoğun olarak dinlediğim kişi. Ondan seviyorum. Bir de ‘Yara’ klibinde saçlarımı arkaya yapıştırıp Nick Cave taklidi yaptığım da doğrudur. (Gülüyor.)
Caz sevdiğini biliyorum ama ben senin sesini blues müziğe yakıştırıyorum. Hiç düşündün mü blues yapmayı?
Evet! Ben de blues’a gönülverdim. Gece Gezmesi’nde birkaç parçayı blues olarak yorumladım hatta. Açıkçası blues, cazdan daha büyük aşkım. Tam bana göre. Onun serseriliği daha çok hoşuma gidiyor. İstanbul’da ilk müzik yapmaya çok güzel bir caz kulübünde başladım; Mitanni. Çok kıymetli isimlerle çaldım. Cazın yeri ayrı elbette.
İlk gittiğin festivali hatırlıyor musun?
Evet, çünkü çok yaşlıydım. Komik ama sanatçı olarak katıldığımız festivaldi, ParkFest. Sanırım 28-29 yaşındaydım. Bu nasıl böyle olabildi ben de bilmiyorum. Sanırım öğrencilik, parasızlık, iş, güç derken bir festivale gideyim de çadır kurup eğleneyim havam olmamış. Şimdi ilk kez geçen yıl yurtdışında bir festivale gittim eğlenmek için. Ama çok festival insanı değilim biraz yaşlandım galiba. Kadıköy’de oraya gidelim buraya gidelim öylesi daha uygun.
‘ESKİ KAFALI OLARAK DEVAM EDECEĞİM’
Albüm çıkalı epey oldu ama daha rahat gözlemleyebildim. Görüyorum ki bambaşka bir kitle kazandın. Sen de fark ettin mi?
Sessiz ve derinden geldi albüm. Çok doğru. Biraz daha bekleyebilirdik albüm için ama umurumda olmadı. “Beatles her yıl yapabiliyorsa biz de yaparız” diye düşündüm. Çok büyük âşığım onlara... Adımlarını takip eden özentiyim. Albümle ilgili bir PR çalışmamız olmadı. Ama birçok yere ulaştık. Mardin’e, Amsterdam’a gittik. Amerika’ya gideceğiz. Anadolu turnesi yapacağız; Diyarbakır’dan Isparta’ya kadar gideceğiz. O kadar tatlı insanlarla tanışıyorum ki konserlerde, “Keşke her gün konser olsa” diyorum ama çok yoruluruz.
Albümlerin artık kartoneti o kadar da okunmuyor. Ama sen özenle bir kartonet hazırlamışsın. Neden bunu yapmak istedin?
Onun küçük bir hikâye kitabı olduğunu düşünüyorum. Albümdeki şarkılar da benim 10, 20, 32 yaşlarımdan öyküleri anlatıyor. Her parçanın da bende bir görseli var. Onları beni dinleyen insanlarla paylaşmayı çok istedim. Yeni bir çağa geçtik diye, kâğıdı kalemi ve fotoğrafları bir kenara koymak istemiyorum. Eski kafalı olarak devam edeceğim.
Ben iyi de bir dinleyicinim. Kötü zamanlarımda dinlediğim çok oldu. Biri usul usul hikâye anlatıyor ve ben de ondan başka bir şey düşünemiyorum. Eminim birçok kişiye dokunmuşsundur. Bu gibi geri dönüşler duymak nasıl hissettiriyor?
Hayatımın ilk çeyreğini yalnız ve tuhaf olduğumu düşünerek yaşadım ki... Annemi çok özleyerek yaşadım. Çok fazla arkadaşım olmadı. Olduğu zaman onlara nasıl davranacağımı bilmiyordum. Kırık dökük ilişkiler yaşadım. Daha önceleri çok çalışkan bir çocuktum ama üniversitede özgürlüğün tadını alıp kendimi parklara bahçelere attım. O yalnızlığın içinde beni ayağa kaldıran, gitarımla bir şarkı çalmaktı. O yüzden şimdi içinde olduğum durum kafamı, ruhumu ve kalbimi iyileştiriyor. Kalbim kırılıyor, konsere çıkıyorum. Orada şarkılarıma eşlik eden dünya tatlısı bir kız görüyorum diş telli, gözlüklü ama o kadar güzel ki... Onu görünce iyileşiyorum. Sevgiler barışmak için geliyor, birileri sevgili oluyor, arkadaş grupları geliyor, annesi-babasıyla gelen var.
‘KADIN OLARAK ÇILGINCA BİR MÜCADELEM VAR’
Şarkı sözü yazarısın hem de hikâye. İki kimliğin arasındaki farkı var mı?
Ay çok farklılar! (Gülüyor.) Kitap yazmak beni çok daha fazla yoruyor sanırım. Şarkılar bir anda geliyor ve ortaya çıkıyor. Yazı yazana kadar canım çıkıyor. Şimdi bir kitap üzerinde çalışıyorum ama aylardır çalışıyorum. Elimde sadece 20 sayfa var. Yazmak için belki de biraz daha yaş almalı. Hayatım durdu sanırım, konserlerdeyiz hep... Kalem şimdi küstü bana. Ama Güney’e gidip dinlenirken yazmayı deneyeceğim.
Kalemin sana küsmemiştir belki. İlk kitabını geçim derdinin olduğu bir dönemde otobüs yolculuğunda yazmışsındır. Bu ‘Paraya tapan insanlarla dalga geçmek istedim’ tür mücadeleler yaratıcılığını tetiklemiş olabilir. Belki eskisi gibi değildir...
Öyle değil, mücadele hep var ancak müzik hayatımda baskın. Sürekli onu düşünüyorum. Biraz ona âşık olduğum için her şeyi boşladım. Üçüncü albümümü tamamladım mesela, aklım hep onda. “Şampanyalar içiyorum, denize nazır evimdeyim ve keyiften delirdim” gibi bir durum yok. Biz 8 kişilik bir ekibiz, bir ekmeği paylaşıyoruz. Müziğimizi her yerde yapmayı tercih ediyoruz ki bu da uygun paralar demek oluyor. Çok büyük beklentilerimiz yok. Ayrıca bir kadınım ve kadın olarak çılgınca bir mücadelem var. Benim sözümü dinleyin, neden erkekler aranızda konuşuyorsunuz diye uğraşıyorum. İnsan olarak kendimce karanlıklarım var, dünyadan aldığım haberler beni çok etkiliyor.
Hiç üretiminin duracağını düşünüp endişeleniyor musun?
Hayır. Hayatta öyle bir dönem gelirse, o olur. Buna yaşamak deniyor. Henüz olmamış bir şeyin paranoyası içine giremem. Yapamazsam sevenlerime “Artık yapamıyorum ben domates yetiştireceğim, masa yapacağım” falan derim. Müziği yapmakta da yapmamakta da özgürsün.
“Masa” dedin de, diğer röportajlarında da denk geldim. Bir örnek verirken hep marangozluk üzerine veriyorsun. Nedir bu takıntı?
Evet! Yakalamışsın ya! Güney’de yerleşeceğim yerde harika bir marangozla tanıştım, yani operasyon başlıyor gençler. Kalben sehpaları. (Kahkahalar) Çocukluğumun büyük bir kısmı babaannem ve dedemin köyünde geçti. Her zaman hayatımızın içinde ağaçlar vardı. Ağaçların ölülerinden evimize güzel şeyler yapmak vardı. Akrabalarımdan bazıları marangozdu, onların atölyelerinde onları izleyerek büyüdüm. Babam bana her yerleştiğimiz evde salıncak yapardı. Sanki aileye yaklaştıran bir şey var ağaçlarda, ormanlarda.
Yaşlandığında nasıl birisi olursun sence?
Aksi! (Gülüyor.) Kesin patates gibi biri olurum. Komik olurum. Bir sürü hikâye anlatırım geveze geveze. Kesin yine deli gibi âşık olurum. Umarım etrafımda bir sürü torun tombalak olur. Onlarla eğleniriz. Doğa gezilerine çıkarız, bulutlardan şekiller yaparız. Umarım sevdiğim insanlarla yaşlanıyor olurum.
"SİZİ HAYATIMDA İSTEMİYORUM"
“Efendi” parçanda bir söz var ve en çok alıntılanan sözlerinden sanırım. “Sen kendini efendi san köleler bilmez efendiliği...” Bu sözü yazarken ne düşündün?
Çok severek yaptığım bir şeyi nasıl koruyamadığımı gördüm. Ahmak olduğumu gördüm aslında. Bir şeyleri ne kadar bilmediğimi, müzik sektörünün bambaşka bir şey olduğunu gördüm. Müziğe sahip çıkamadığım için kendime darıldım. Beni başka yollardan dolandırmaya çalışan insanlara da çok kırıldım. Bunu göstermekten, söylemekten ve hatta bağırmaktan hiç utanmadım. Müzikle paranın bir ilgisi yok. Elbette onunla geçiniyoruz bundan söz etmiyorum. İnsanın emeğini çalmaktan söz ediyorum. Paraya tapan insanlarla dalga geçmek istedim. Çok paranız olsa da müziği hissedemeyebilirsiniz, zengin olsanız da gidin çünkü sizi hayatımda istemiyorum.
Müzik sektöründe yaptığın hataları fark edip ders alabildin mi?
Çok sevgili Cem Adrian bana öyle güzel akıl verdi ki. Bana ilk o yol gösterdi, bende yeri ayrıdır. Beni yerden yere de vursa hiç önemli değil, çok seviyorum onu. Onun aydınlattığı yolda yürümeye ve bir şeyleri fark etmeye başladım. Bence müzisyenler başlarına gelen kötü şeyleri daha çok anlatmalı. Sanki bir tek onlara oluyormuş gibi içlerine atmamalılar. Genç müzisyenlere teliften, menajerlik oranlarından bahsetmeliler. Sadece para bazlı olmuyor. Benim ekibimde para için çalışan birinin barınması mümkün değildi ve o insanlar her zaman ekipten elendiler. Çünkü bu pop değil, para için yapılmıyor. Nil Karaibrahimgil ve Göksel’in de çok güzel destekleri oldu. Anladım ki bazen bir şeye “hayır” demek “evet” demekten daha iyi.
Biraz önce müzisyen dostlarının isimlerini saydın. Sanki alternatif, folk müzik yapanlar hep yakın arkadaşmış gibi. Öyle mi?
Evet. Benim çok sevdiğim insanlar var ama bir komünlükten söz edemem. Herkesin ayrı bir dünyası var. Ben herkesle tek tek görüşüyorum. Biz yıldızlar gibiyiz, bazen çarpışıyoruz ve tozlarımız yağıyor insanlar üzerine. Bazen de birbirimizin uzağından geçip gidiyoruz. Hepimiz dost olmak zorunda değiliz ama olduğumuz zaman da çok güzel oluyor. Amazorlayınca olmuyor, onu da öğrendim.
"SEVİLMEDİĞİM ZAMAN HIRÇINLAŞIYORUM"
Hayal gücü kuvvetli insanların genelde çocukken hayali arkadaşları olur denir. Senin de var mıydı?
Anlatacağım galiba. (Gülüyor.) Bir gün yan komşularımız bize geldi. İlk defa geliyorlar, genç evli bir çift. Bizim Balıkesir Edremit’te çok güzel dubleks bir evimiz var. Anneme piyangodan para çıkmış, babamla ikisi emekli parasını üstüne koyup bu kırık dökük evi almışlar. Bir terasa da salıncak yapmışlar, ben orada sallanıyorum. Kendi kendime oyun oynuyorum. Neyse yan komşularımız geldi bize ve anneme şunu sordular: “Kalben’in kardeşi nerede?” Annemle babam birbirine baktılar, annem “Kalben’in kardeşi yok ki” dedi. Onlar da “Kalben bütün gün kiminle konuşuyor o zaman?” diye sordular. (Gülüyor.) Bunu duyan psikiyatristler, selamlar hepinize! Sadece yalnız bir çocuktum, üstüme gelmeyin. Yalnızlığın etkisi var... O yüzden bir sürü hayali arkadaşım vardı.
Çok tatlısın, umut dolusun ama karanlık bir yanın yok mu?
Var. Sevilmediğim zaman çok hırçınlaşıyorum. Çok sevdiğim biri bana sevgisini verip sonra da alırsa çok hırçınlaşıyorum. Emeğimin karşılığı verilmediğinde, yalan söylendiğinde, biriyle birlikteyken o başka bir şeye özlem duyuyorsa hırçınlaşıyorum. Hep ânı paylaşmak istiyorum, başaramadığımda karanlık tarafım ortaya çıkıyor. Ama son 1 senedir o tarafımı eğittim. Karanlık bir tarafın olsa da onun da bir güneşe ihtiyacı var. Acıdan beslenmiyorum.
Ama acıdan beslenen birine hayransın. Müslüm Gürses’e...
Çok büyük hayranıyım. Onunla şarkı söyleyebilseydim çok büyük bir hayalim gerçek olacaktı. Parçalarında beni çeken şey, müziği ve aşkı. Şarkı söylemeye ve kadınına aşkı... Ben Müslüm Gürses’in aşkını çok seviyorum. Onun için Müslüm’ü hiçbir zaman herhangi bir arabesk üstadıyla aynı yere koyamam.
"ALLAH'TAN BİTTİ"
“Yalakanım Bebeğim” parçan konserlerde haykıra haykıra söyleniyor. Neden yalaka kelimesini tercih ettin?
TRT’nin en sevdiği parça! (Gülüyor.) Çok gözlemlediğim bir şey var ki kendimde de görüyorum bunu. Birini seviyoruz, beğeniyoruz ve birine bürünüyoruz. Acaba şimdi arasam hoşuna gider mi, şimdi mesaj atsam döner mi, o bu şarkıyı dinlesem beğenir mi gibi düşünüyoruz. Sinemaya gitmeye karar veriliyor, “Sen seç aşkım” diyoruz. Aslında ilişkilerde de özgür değiliz. Kendimizi olduğumuz gibi kabul edip ben buyum, böyle seviyorum ve böyle aşk yaşıyorum demek çok zor bizim toplumumuzda. Biraz o tatlı yaranma hali, pohpohlama hali var. Ben de tam olarak öyle bir ilişkinin içindeydim bu parçayı yazdığımda. Allah’tan bitti. Şimdi bunun sadece parodisini yaşıyorum.
Pop hep var ama sen o kültüre ait değilsin. Sahneye dağınık ve canının istediği gibi çıkıyorsun ama özensiz değil. Muhteşem görünme kaygıların yok. Bu nedenlerden bir kitlenin kahramanısın. İllüstrasyonların yapılıyor, isimlerinin rozetlerini takıyorlar. Sen ne hissediyorsun?
Çok güzel bir şey söyledin, utandım. Sanırım o kadar birbirimize benziyoruz ki onlarla. Zaman o kadar bütünlüklü bir şey ki onun içinde birlikte yüzüyor gibiyiz. Hangi sosyal yapıdan olursak olalım bir zamanı paylaşıyoruz. Biz bu denizi, bu saçı, bu pantolonu paylaşıyoruz. Sürekli parlayamam ben. Böyle yaşamak beni mutlu ediyor.
Rahmetli annen senin diplomat olmanı istemiş. Bugün karşımda diplomat Kalben oturuyor olsaydı nasıl biri olurdun, ne yapardın?
Dış politika konuşuyoruz değil mi? (Gülüyor.) Kesinlikle sürekli şaka yapmaya çalışan, gerginlik olduğunda aradan dereden çıkıp “Yapmayın böyle, bu dış politika yanlış. Vurmayın birbirinize gelin çay içelim” falan diyen biri olurdum. Ama gerçekte ben onu beceremezdim çünkü yalan söyleyemiyorum. Ne yazık ki politikada yalanın bir yeri var. Bunun üzerine kitaplar, makaleler var. Müzik çok dürüst. Müzikte saklanmam mümkün değil. Zaten annem de beni görüyordur ve eminim mutludur.
KALBEN'İN ŞARKILARINDAN 5 KELİME
Aile arabası: Datça. Öyle bir seyahat planlıyorum.
Ayrılık mektubu: Sonsuzluk. Sanki sonsuza kadar onlardan yazacakmışım gibime gelir.
Dolmuş: Bip bip! Dolmuş kornalarına hastayım.
Küçümsemek: Asla. Tek aslam sanırım. Kavga etmeyi çok seviyorum. Bazen kibirli ya da gıcık da olabilirim ama küçümsemeyi sevmiyorum. Biri beni küçümseyince sinirleniyorum, laf sokuyorum. George Costanza gibi oluyorum. Arabayla geri dönüp “Bir dakika sana bir lafım daha var, bitmedi bu iş” falan diyorum. Deliriyorum. Tam bir küçük esnafa dönüyorum, süpermarkete sapanla taş atıyorum gibi. (Gülüyor.)