Cem İpekçi nasıl İsmail Cem oldu?
Tufan Türenç ve Leyla Umar, İsmail Cem'in gazetecilik yıllarını anlattı.
Leyla UMAR /VATAN
Abdi İpekçi, odasına giren genç adamı, “Kuzenim Cem” diye tanıştırmıştı. Abdi, çocukluk arkadaşım olduğu için: “Kıskanç adam; bu kadar güzel, lacivert gözleri olduğu için mi, Cem’i tanıştırmadın şimdiye kadar?” diye takılmıştım
Abdi’nin çaresiz durumlarda görmeye alıştığım gözleri hafif buğulandı. “Bir sorunumuz var” dedi, “Cem, İsviçre’den döndü. Lozan Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun. Ama o, gazeteci olmayı aklına koymuş. Milliyet böyle bir insandan elbette çok yararlanır ama tek sorun aynı soyadını taşımamız.”
Biraz sonra Abdi: “Buldum!” diye bağırdı ve Cem’e: “Göbek adın İsmail, soyadın Cem olsun...” dedi.
Ve Cem, çok kısa bir süre sonra yeni adıyla yazılarını yazmaya başladı. Cem’le ilk ve son aşkı, eşi Elçin karşı tarafta babasının onlara verdiği çok güzel, beyaz bir konakta yaşıyorlardı. Hafta sonlarında sık sık Mehmet-Nuran İsvan çiftiyle bizi ağırlayan Cem’ler, yazları Büyük Ada’da yaşarlardı.
Patronum da oldu...
Yıllar önce iki yüz lira aylıkla çalışmaya başladığım Milliyet’teki odama birgün Cem, en yakın arkadaşı Ercan Arıklı ile ziyaretime geldi. Cem o günlerde hayli utangaç olduğu için Ercan: “Bak, Leyla” dedi, “Senin maaşının yaşamını karşılayamadığını biliyoruz.Cem’le ABC adında haftalık bir gazete çıkarıyor ve senden iki sayfayı dolduracak yazılar bekliyoruz” dedi. Onların önerisine hemen “Peki” dedim ama kesinlikle paralarını kabul etmeyeceğimi de söyledim. Gene de her ay ısrarla gönderdikleri paranın bütçeme katkısı büyüktü.
Bir ayda iki düğün
Eşi Elçin, çocukları İpek ve Kerim’e düşkün olan safhada olan Cem, onların düğünlerini 15 gün arayla Çırağan’da yaptı. İpek geliniyle merdivenlerden inerken gözlerinden akan yaşı hiç unutmam.
İLK SERGİSİNDE İLK ALIŞVERİŞ...
Cem, fotoğrafçılığının kalitesini, açtığı ilk sergiyle kanıtlamıştı.
İstanbul’un simgesi, iç hatların yolcu gemilerinden birinin fotoğrafına görür görmez hemen talip olmuştum. Israrla o resmi bana armağan etmek istedi. Ben de, arkadaşlarıyla sohbet ederken resmi duvardan indirtip 20 bin lirayı gizlice kasaya bırakıp oradan ayrılmıştım. Evime gelen konuklarımın hayranlıkla seyrettiği bu fotoğraf için ortaya birçok iddia atıldı. Ama hiç kimse “minicik” imzanın sahibini çıkaramadı. Çünkü Cem, yaptıklarıyla hiçbir zaman öğünmeyen bir insandı. Egosu kabarık sanatçıların bu lacivert gözlü mütevazı insanı çok özleyeceğinden eminim...
Hürriyet yazarı Tufan TÜRENÇ'in bugünkü yazısı:
Cem İpekçi’nin adını
kim ’İsmail Cem’ yaptı
1963 yılında Milliyet Gazetesi’nde çalışmaya başlayan gencin önemli bir ayrıcalığı vardı.
Lozan Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi görmüş, Paris Siyasal Bilgiler Enstitüsü’nde de siyaset sosyolojisi masteri yapmıştı.
Hem İngilizcesi, hem de Fransızcası mükemmel olan bu gencin adı Cem İpekçi’ydi.
O yıllarda iki dil bilen ve çok iyi eğitim görmüş gazeteci sayısı bugünkü gibi fazla değildi.
Bunun da ötesinde, genç Cem İpekçi’nin önemli bir ayrıcalığı daha vardı.
Gazetenin efsanevi genel yayın müdürü, ünlü gazeteci Abdi İpekçi’nin yeğeniydi.
Cem İpekçi, yaptığı sosyal içerikli inceleme ve araştırmalarıyla kısa zamanda sivrilmeyi başardı.
O artık Babıáli’de yeni bir ses, yeni bir soluktu.
* * *
Yıldızını parlatan ilk yazısını hazırlayıp yazı işlerine verdiği gün, onun yaşamını etkileyecek bir olay yaşandı.
Yazıyı alan Abdi İpekçi’nin yardımcısı ünlü gazeteci Turhan Aytul, bu genç adama gözlerini aça aça şöyle dedi:
"Bak delikanlı! Sen genç bir adamsın. Mesleğinin daha başındasın. İpekçi soyadı seni ezer. Meslek yaşamın boyunca Abdi İpekçi’nin gölgesinde kalırsın."
Genç adam şaşırmıştı ama karşısındaki gazetecinin söylediklerinin doğru olduğunu hemen anladı.
"Haklısınız... Ama ne yapabilirim?" diye sordu.
Turhan Aytul kararlılıkla şu öneriyi yaptı:
"Bak kardeşim, ben senin yerinde olsam İpekçi soyadını kullanmam."
Sonra şu soruyu sordu:
"Senin başka bir adın yok mu? Göbek adı gibi filan."
"Var... İsmail."
Turhan Aytul’un gözleri parladı:
"Tamam işte... Bundan sonra sen yazılarında İsmail Cem adını kullanacaksın."
Ve hemen yazının üzerindeki Cem İpekçi adını silerek İsmail Cem yazdı ve yazıyı dizgiye gönderdi.
Bu olaydan sonra Cem İpekçi adı kullanılmadı. Genç gazeteci, İsmail Cem olarak ün yaptı.
* * *
İsmail Cem ile yıllarca Milliyet’te çalıştık.
Tertemiz yüzlü, aşırı nazik bir insandı. İnsanlarla ilişkileri son derece içtenlikliydi.
1973 seçimlerinden sonra kurulan CHP-MSP koalisyon hükümeti, onu TRT Genel Müdürlüğü’ne getirdi.
İsmail Cem yepyeni bir TRT yarattı ve tüm Türkiye’nin tanıdığı bir insan oldu.
Yıllar sonra İsmail Cem’le Güneş Gazetesi’nde yeniden beraber olduk.
1987 yılında da politikaya atılarak milletvekili seçildi ve üç dönem parlamentoda görev yaptı.
1995’te Kültür Bakanı, 1997’de de Dışişleri Bakanı oldu.
Çok başarılıydı.
Atina’da geniş gazeteci grubunun katıldığı bir toplantıda onun Yunanistan’da büyük bir saygınlığı olduğunu görmüş, bir Türk ve bir meslektaş olarak hepimiz bundan gurur duymuştuk.
Yeteneğiyle, donanımıyla bu ülkeye daha uzun yıllar yararlı hizmetlerde bulunabilirdi.
Ama o lanet hastalık, İsmail Cem’i erkenden alıp götürdü.
Ölümü Türkiye için büyük kayıptır.