Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Kut kahramanı Halil Paşa 1921'de sınırdışı edildi

        Murat BARDAKÇI/GAZETE HABERTÜRK

        Halil Paşa’nın kumandasındaki 6. Ordu’nun 1916 Nisan’ında Kutülâmare’de İngilizler’e karşı kazandığı zaferin yüzüncü yıldönümü Türkiye’de ilk defa dün geniş şekilde törenlerle kutlandı.

        Kut zaferi münasebeti ile toplantı-lar yapıldı, sergiler açıldı, konferanslar verildi. Bütün bu etkinliklerde Halil Paşa’nın nasıl önemli bir asker olduğu ve kahramanlıkları vurgulanıyordu ama Paşa ile ilgili önemli bir husus hiç dile getirilmedi: Halil Paşa’nın Türkiye’ye girişi 1921 Mart’ında çıkartılan bir bakanlar kurulu kararı ile yasaklanmış, yasağa rağmen memlekete gelen Paşa 1921 Nisan’ında sınırdışı edilmiş ve Türkiye’ye bu kararın 1922’de bir başka kararname ile iptal edilmesi üzerine dönebilmişti.

        ZİNDANDAN ANKARA’YA KAÇTI

        Senelerden buyana “Kut Kahramanı” olarak bilinen Halil Paşa’nın Türkiye’den çıkartılmasının ve girişinin de yasaklanmasının sebebi ne idi bilir misiniz?

        Kurtuluş Savaşı sırasındaki siyasî faaliyetleri, daha doğrusu İstiklâl Harbi senelerinde İttihad ve Terakki’yi tekrar canlandırabilmek için giriştiği çabalar...

        Dünya Savaşı senelerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Harbiye Nâzırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın bir yaş küçük amcası olan Halil Paşa, Irak’taki başarılarının ardından Kafkasya’ya, Kafkas İslâm Ordusu’na gitmiş ve yarbaylıktan paşalığa yükseltilen diğer yeğeni Nuri ile beraber 15 Eylül 1918’de Bakü’yü almış, savaştan sonra İstanbul’a dönüşünde İngilizler tarafından tutuklanmış ve Malta’ya gönderilmek üzere Bekirağa Bölüğü’ne kapatılmıştı.

        Halil Paşa, İttihadçılardan Küçük Talât Bey ile beraber 7 Ağustos 1919’u 8 Ağustos’a bağlayan gece Bekirağa’dan kaçıp Bulgurlu üzerinden Anadolu’ya geçti, Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa ile buluştu ve Rusya’da o günlerde resmî temsilcisi bulunmayan Ankara’nın “gayrıresmî temsilcisi” olarak Moskova’ya gitti.

        RUS ALTINLARINI GETİRDİ

        Moskova’ya 1920 Haziran’ında vardı, komünist liderlerle görüştü, kendi ifadesine göre Anadolu’ya o günlerde yapılan silâh ve cephane sevkiyatını düzenledi. Yine kendi ifadesi ile sekiz tonluk altın külçeleri Karaköse’de Şark Cephesi Kumandanı Kâzım Karabekir’in kurmay başkanı ve Enver’in de eniştesi olan Kâzım Bey’e teslim etti, bir ara Türkistan’a gitti, sonra tekrar Moskova’ya döndü.

        O günlerde Rusya ile Almanya arasında seyahatler yapan Enver Paşa, amcası Halil Paşa’yı İttihad ve Terakki’nin Anadolu’ya yeniden hâkim olmasını sağlaması için “Anadolu Müfettişi” ve “öncü” olarak Trabzon’a gönderdi.

        İttihadçılar’ın faaliyetlerini yakından takip eden Ankara’nın bu gelişmelere izin vermesi mümkün değildi. Hükümet, 1921’in 12 Mart’ında Enver ve Halil Paşalar ile yakınlarının Anadolu’nun herhangi bir yerine gelmeleri halinde derhal sınırdışı edilmelerini emreden bir kararname yayınladı. Kararnamenin altında hükümet üyeleri ile Meclis Reisi Mustafa Kemal’in imzaları vardı!

        KAFKASYA’DAN TRABZON’A GEÇTİ

        Ama, Halil Paşa bu kararnameyi ve Ankara’nın sınırlardaki birliklere aynı konuda gönderdiği emirleri ciddiye almadı, 1921 Nisan’ının ilk haftasında şimdi Rusya’nın Krasnodar idarî bölümüne bağlı olan sahil kasabası Tuapse’ye, oradan da Batum’a gitti. Mayıs başında Trabzon’a geçti ve iki buçuk ay kaldı!

        Halil Paşa’nın Kutülâmare’de esir aldığı ve aralarında generallerin de bulunduğu İngiliz subaylardan bazıları.

        AFGAN ELÇİLİĞİ PASAPORT VERDİ

        Ancak, Enver Paşa ile temasını yakından takip eden ve Millî Mücadele’ye müdahalede bulunacakları endişesi içerisinde olan Ankara’nın baskılarına karşı koyamadı. Irak Cephesi’nde emrinde olan ama artık Ankara’ya bağlı olan bazı subayların da baskı- ları üzerine Haziran ortalarında Trabzon’u terkedip tekrar Tuapse’ye döndü, oradan Batum’a ve Moskova’ya gitti. Sovyetler, 1922 Haziran’ında bütün İttihadçılar’ın Sovyet topraklarını derhal terketmelerini isteyince Halil Paşa bu defa Moskova’daki Afganistan Büyükelçiliği’nden aldığı bir Afgan pasaportu ile Almanya’ya gitti...

        Ama, Almanya’da da fazla kalmadı; Macaristan’a, oradan da Avusturya’ya geçti. 1922 Ağustos’unda Büyük Taarruz’un zaferle bittiği günlerde Viyana’da böbreklerinden ameliyat oldu, nekahet günlerinin ardından o sırada Ankara Hükümeti’nin temsilcisi olarak İstanbul’da bulunan Refet Paşa’ya bir mektup gönderdi ve memlekete dönmesinde mahzur olup olmadığını sordu. Ankara Hükümeti, 1 Ağustos 1922’de Halil Paşa ile İttihad ve Terakki’nin önde gelenlerinden Dr. Nâzım ve Küçük Talât Beyler hakkında daha önce vermiş olduğu memlekete giriş yasağını iptal eden bir başka kararname çıkartmıştı. Refet Paşa, Viyana’da bulunan Halil Paşa’ya bu kararnameye dayanarak Türkiye’ye gelebileceğini bildirince Halil Paşa senelerdir uzak kaldığı İstanbul’a, evine döndü...

        Paşa daha sonra Ankara’ya gidip Mustafa Kemal’i ziyaret edecek, bir vazife almasının mı yoksa “serbest hayatı” mı tercih etmesinin uygun olacağını soracak ve “serbest kalmasının” daha uygun olduğu, yani siyasetle ve devlet işleri ile artık uğraşmaması gerektiği cevabını alınca köşesine çekilecekti.

        Daha sonra “Kut” soyadını alan Halil Paşa, 1957’de İstanbul’da, gırtlak kanserinden vefat etti. Hayatı boyunca en yakın dostu olarak bildiği rakıdan hastalığının en ağır günlerinde bile vazgeçmedi, rakıyı burnundan midesine uzanan sonda vasıtası ile aldı, hattâ mezarına da rakı dökülmesini vasiyet etti!

        İşte, Birinci Dünya Savaşı’nın en önemli kahramanlarından biri olan Halil Paşa’nın, Cumhuriyet dönemindeki hüzünlü hayatından birkaç enstantane...

        Ankara Hükümeti’nin, Halil ve Enver Paşalar ile arkadaşlarının Türkiye’ye girmelerini yasaklayan 12 Mart 1921 tarihli kararı. Kararnamenin altında hükümet üyelerinin ve Mustafa Kemal Paşa’nın imzası var (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Sayı: 731, Fon: 30..18.1.1 Kutu: 2, Dosya: 28, Sıra: 18)

        HALİL PAŞA, MACERALI HAYATINI ÖZETLİYOR: 'HAYAL UFKUMUZ SINRSIZDI. ŞİMDİ BU HATIRALAR YIĞINININ TÜRBEDARI GİBİYİM'

        Halil Paşa, hatıralarını hayatının son senelerinde Necdet Özgelen adında, o sırada Tıbbiye talebesi olan bir gence dikte ettirmişti.

        Mustafa Kemal, İsmet ve Enver Paşalar hakkındaki en önemli biyografilerin sahibi olan ve gençlik senelerinde öğrenci olarak Moskova’da bulunan Şevket Süreyya Aydemir, Halil Paşa ile Moskova günlerinden tanışıyordu. Paşa ile 1950’lerin başında tekrar biraraya geldi, hatıraları beraberce elden geçirdiler ve Şevket Süreyya Bey, Paşa’nın anlattıklarından yaptığı bir “seçkiyi”, Akşam Gazetesi’nde 1967’de, yani Halil Paşa’nın vefatından on sene sonra, 81 günlük bir dizi hâlinde yayınladı.

        Halil Paşa, hatıralarının sonunda gençlik yıllarındaki hayalleri ile ihtiraslarını samimi ve çarpıcı şekilde özetliyordu:

        “...Şimdi artık hem hür bir vatandaş serbest vatandaş, hem de bütün bu hatıraları yaşayan bir eski askerim. O hatıralar ki, mektepten, Abdülhamid mahkemelerinden başlar. Makedonya’ya, Tunus’a, Trablusgarb’a, İran’a, Kafkasya’ya, Irak’a, Dağıstan’a, Türkistan’a, Gürcistan’a, Rusya’ya, Moskova’ya, Avrupa’ya kadar uzanır. Bazen bakarım, bunlar bir hayata sığ- mayacak şeyler gibi görünür. Ama sığdı işte. Ve ben bunların hepsini yaşadım. Daima hareketli, daima mücadeleci olarak. Hiçbir zaman yenilgi kabul etmedik. Ümit, heyecan, karar gücü, ihtiras ve hayal ufkumuzun genişliği sınırsızdı. Hayatımın bu akışından memnunum.

        Gerçi şimdi bu mücadele arkadaşları- mızın safları gittikçe seyrekleşiyor. Yeğenim Enver Paşa, Şarkî Buhara’da belki hazırlıksız ama temiz bir gaye uğrunda can verdi. Sonra, hemen bütün İttihadçı arkadaşlarım hemen kâmilen öldüler. Ordu arkadaşlarım olan paşalar, subaylar, Cemal Paşalar, Karabekirler ve diğerleri ve hele şu bizim yıllar yılı ‘Bizim Mustafa Kemal’ olarak tanıdığımız Atatürk, o da Hakk’ın rahmetine intikal etti.

        Ben şimdi bütün bu hatıralar yığını arasında âdetâ bir türbedar gibiyim. Ve geriye baktığım zaman görüyorum ki, yalnız dalgalı, hareketli bir şahsî hayatın değil; dalgalı, hareketli, ihtiraslı ve hayâl ufuklarına sınır tanımayan bir değerli ve üstün neslin de son temsilcisi gibiyim”.

        Halil Paşa’nın 1967’de Şevket Süreyya Aydemir tarafından yayınlanan hatıralarından.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa