Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Keşfet Resmi İlanlar

Üniversitelerde hocalarımız anlatırlar, hukuk devletine geçişte en önemli görev bireyi korumak ve adaleti eşit dağıtmaktır. Koruma/kollama görevi devletin başlıca vazifesi iken, hukuku tesis etmek, kuralları tarafsız biçimde uygulamak ve vicdanları tatmin etmek bu vazifenin ayrılmaz parçasıdır. Diğer pek çok saldırıdaki gibi devlet, Hrant Dink’i koruyamadı. Bu nedenle, asli vazifelerinden birini yerine getiremedi. Üstelik koruyamadığı vatandaşının yakınlarını, sevenlerini ve hukuka inanan vicdanları tatmin edecek bir yargılama sürecini de tesis edemedi. Bu dava diğerlerinden farklı...

Olup bitenleri yakından takip eden farklı etnik, dini ve siyasal görüşten insanlar bir konuda birleşmiş durumda. Beş sene önce, soğuk bir kış günü Hrant’ın cenazesinde yürüyen on binlerce insan, aynı duyarlılıkla 19 Ocak 2012’de de sokakları doldurdu. Gazete manşetlerinde, “On binler Hrant için, hukuk için, adalet için yürüdü” ifadeleri yer aldı.

Hrant davası bireysel bir dava olmanın ötesinde, hatta bir cemaat veya grubu da aşarak, adalet arayanların birleştiği bir platforma dönüştü. Hukuk devletine geçişi hatırlatan ve dayatan toplumsal vicdanın ve bu vicdanı diri tutan sürecin adı olmaya başladı, Hrant davası.

HER ŞEYE RAĞMEN OLMAK

Hukuk ve demokrasi heyecanının yavaşladığı bir dönemde on binlerin haykırışı, milyonların bu haklı çığlığa kulak vermesi, gazetelerin büyük bir çoğunluğunun sayfalarını bu duyarlı çağrıya ayırması, Hrant davasını Türkiye’nin demokrasi ve hukuk yürüyüşü açısından özel bir yere koyuyor. Onun içindir ki, “Örgüt yoktur” diyen hâkime karşı savcı direniyor, “Örgüt de, delili de var” diye. Onun içindir ki, beş sene öncesinde Hrant’ı şeytanlaştırarak topluma takdim edenler, bugünün matbuatında kendilerine yer bulamıyorlar. Kim bilir belki kimi mahcuptur, kimi tövbekâr. Ama kuşkunuz olmasın bir kısmı da sinsice köşesinde bu havanın dağılmasını bekliyor. Denilebilir ki birçok kişi öldürüldü bu ülkede! Neden sadece Hrant konusunda bu kadar gürültü çıkarılıyor?

Çünkü Hrant, kara propagandayla şeytanileştirilip hedefe konulan, “öteki” ilan edilen insanların sembolü haline gelmişti. Ötekileştirme o raddeye varmıştı ki, İzmir’de “Laiklik elden gidiyor, şeriat geliyor”, Konya’da, Malatya’da “Din elden gidiyor, misyonerler geliyor”, Karadeniz’de “Vatan toprakları bölünüyor” algısı yayılmıştı. Tüm bu toplumsal mühendislik çalışmaları meyvelerini vermiş, Danıştay’da bir “dinci” mahkemeyi basmış, Malatya’da “muhafazakâr dindarlar” misyonerleri kesmiş, Trabzon’da “milliyetçi-yobaz gençler” papaz öldürmüş, tüm bu eylemlerin zirvesi olarak ise Hrant Dink İstanbul’da katledilmişti. Kafes Eylem Planı’nda ele geçirilen belgeler, bu cinayetlerden daha fazlasının planlandığını gösteriyor. Hatırlarsanız Hrant’ı öldüren Ogün Samast’ın kullandığı bere neredeyse modaya dönüşmek üzere idi.

Ne ironik ki aynı günlerde İpekçi’yi öldüren Ağca da bir kahraman gibi omuzlara alınıyordu. Ancak artık ötekileştirilenler için düşürülen tetiğin, hedefini bulmuş bir avcı edasıyla takdim edildiği dönem geride kaldı. 19 Ocak’ta on binlerce kişi tarafından yapılan yürüyüş, hukuk ve adalet arayışının bir dip dalgası halinde genişlediği sağlıklı bir demokrasi talebidir. Hrant cinayeti hukuk talebini diri tuttuğu için hayatidir. Bu açıdan İstanbul’da toplanan kalabalığın niceliği önemli, ancak niteliği çok daha önemlidir. Hrant davası, artık hepimiz için bir adalet ve hukuk arayışıdır!

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ