Gülse Birsel: Çok şahane oyuncularla çalışıyorum
Gülse Birsel, 5 yıllık bir aradan sonra yeni bir filmle izleyicilerin karşısına çıktı. Müzikli tiyatro oyunu yazmaya hazırlanırken pandemi nedeniyle kaleminin yönünü film senaryosu yazmaya çeviren Birsel, 'Yılbaşı Gecesi'nde toplumun farklı kesimlerinin birbirleriyle iletişim kurma çabasını hikâyeleştirdi. Gülse Birsel, 'Yılbaşı Gecesi'nin yönetmeni Ozan Açıktan ve başrol oyuncularından Serkan Keskin, Habertürk'e verdikleri röportajda film ve kariyerleriyle ilgili açıklamalarda bulundu
Aynı sitede oturan ama birbirini tanımayan kişiler yılbaşı gecesi bir evde toplanırsa ne olur?
Gerçek hayatta ne olacağını bilemeyiz ama söz konusu fikir, Gülse Birsel’in önce zihninde şekillenip daha sonra senaryoya dönüşürse deyim yerindeyse tadından yenmez bir yapıma dönüşür.
‘Yılbaşı Gecesi’…
Disney+’da yayınlanmaya başlayan BKM yapımı ‘Yılbaşı Gecesi’ni Ozan Açıktan yönetirken filmde başrolleri Alican Yücesoy, Alina Boz, Ayta Sözeri, Boran Kuzum, Büşra Pekin, Cengiz Bozkurt, Derya Karadaş, Emir Benderlioğlu, Fatih Artman, Gülse Birsel, İrem Sak, Kubilay Tuncer, Nazmi Sinan Mıhçı, Serkan Keskin, Şebnem Bozoklu ve Zeynep Güngör paylaştı.
Gülse Birsel, ‘Yılbaşı Gecesi’ ile 2017’de senaryo adına ilk sinema deneyimini yaşadığı ‘Aile Arasında’dan 5 yıl sonra yine ışıltılı bir yapımla izleyicilerin karşısına çıktı. Birsel, pandeminin olumsuzluğunu “Her şer’de bir hayır vardır” atasözündeki gibi şer’i hayra dönüştürerek ‘Yılbaşı Gecesi’nin senaryosunu yazdı.
Şöyle ki;
Gülse Birsel, aslında müzikli bir tiyatro oyunu yazmaya hazırlanıyordu. O günlerde başlayan ve ne zaman sona ereceği belli olmayan pandemi, doğal olarak kültür - sanat faaliyetlerine de yüksek ölçüde zarar vermiş, tiyatro salonları uzun süre kapalı kalmıştı.
Hal böyle olunca da Gülse Birsel, müzikli tiyatro oyununu askıya alıp pandemiyle ilgili olarak bir film senaryosu yazmaya karar verdi. Pandemi sırasında hepimizin yaşadıklarını, hissettiklerini kendine özgü anlatım tarzıyla hikâyeleştirince de sete çıkıldı.
Tek bir günde geçen hikâyeleri anlatmak senarist için de yönetmen için de zordur. Bu tür yapımların coşkulu bir hale gelmesinde senaristin anlatım, yönetmenin ise senaryoyu yorumlama gücü bakımından özel becerilere sahip olması gerekir.
Gülse Birsel, köşe yazarlığı döneminde binlerce fikir yazısı, 6 kitap, üç ayrı dizi için 350 bölüm senaryo ve 2017'de 5.289.051 izleyiciyle büyük ilgi gören ‘Aile Arasında’nın senaryosuna attığı imzayla özel becerilere sahip bir senarist olduğunu gözler önüne sermişti. Keza 300'den fazla reklam filmi ile uzun metrajlı 8 filmle Ozan Açıktan da özel becerilere sahip bir yönetmen olduğunu...
"GÜZEL BİR ZAMANLAMA OLDU"
Gülse Hanım, müzikal yapmayı düşünürken ‘Yılbaşı Gecesi’ni yazdınız. Fikrin ortaya çıkış hikâyesi nedir?
Gülse Birsel: ‘Jet Sosyete’ bittikten sonra sahne için müzikli bir komedi yapmayı çok hayal ediyordum. ‘Jet Sosyete’ biterken zaten pandemi başladı ve tiyatrolar kapandı. Bu nedenle o proje hayal oldu. Pandeminin ilk yılbaşında da 4 günlük sokağa çıkma yasağı vardı. O sıralarda aklıma bir fikir geldi. O esnada biz Bodrum’da bir sitede ev kiralamıştık, sitede oturuyorduk. “Daha az vaka var diye kışı Bodrum’da geçirelim” dedik. İlk önce “Acaba komşularımızı mı çağırsak? Tanımıyoruz ama hepsiyle de bir aşinalığımız var. Çok enteresan bir gece olabilir” gibi iyimser bir plan yaptık. Sonra o riski alamadık. Sonra “Peki bu riski alan bir ailenin başına neler gelebilir?” dedim ve en kötü ihtimalleri düşünürken ortaya böyle bir hikâye çıktı. Pandemiyle ilgili şaka yapabilmek için de pandeminin bu noktaya, neredeyse bitme aşamasına gelmesi gerekiyordu. Onun için sanırım güzel bir zamanlama oldu. Bu hikâye geçen yılbaşı da geçiyor olabilirdi ki geçen yılbaşı da “Acaba sokağa çıkma yasağı olur mu?” diye bir düşündük. Bu yılbaşı öyle bir şey olmayacak gibi görünüyor ama küçük bir ihtimalle olabilirdi de ama inşallah olmaz. Onun için hâlâ geçerliliğini fazlasıyla devam ettiren, üstelik de artık pandemi konusunda şaka yapabileceğimiz bir dönemde böyle bir hikâye sanki iyi oldu. Tiyatro ileride ama hâlâ hayalde.
"İNSAN ASLINDA HER ŞEYİ KENDİ YAPABİLİYORMUŞ"
Müzikli tiyatroyu yazdınız mı? Yoksa üstünde çalışıyor musunuz?
Gülse Birsel: Yok, daha yazmadım. Sahne için hayalini kurduğum aslında bu film gibi içinde müzikler olan, komedi ağırlıklı bir şey. Ortada henüz bir hikâye yok.
.pngPandemi hepimize hayatımız ve kendimizle ilgili bazı hatırlatmalarda bulundu. Bazı öğretiler edindirdi. Size en önemli öğretisi ne oldu?
Gülse Birsel: Herhalde herkese ‘Her şeyin başı sağlık’ diye yıllardır duyduğumuz ama hiç bu kadar gerçek olarak yaşamadığımız bir şeyi hatırlattı. Onun dışında da insan aslında birçok şeyi kendi kendine yapabiliyormuş. Örneğin saçını kesmek…
"BÜTÜN BUNLARI ÖĞRENDİK"
Ekmek yapabiliyor olmak…
Gülse Birsel: Ekmek yapılır zaten canım. En zor şey değil. Mesela; saç kesmek, saça röfle yapmak, bir tekerlekli arabayla pazara gidip o tekerlekli arabayla alışverişini kendin yapıp ağırlık da olsa dönebilmek.
Ozan Açıktan: Mesela, bir dizi bölümünü evde çekmek.
Gülse Birsel: En önemlisini nasıl unuturum. Hatta iki dizi bölümü evde telefonlarla çekilebiliyormuş. Bütün bunları öğrendik.
Serkan Keskin: Kendi adıma şöyle bir şey söyleyebilirim; deli gibi çalışmadan da evde oturarak zaman geçirilebiliyormuş.
"İLK BAŞLARDA BİRAZ ZORLANDIM"
Sizin gibi çok çalışan biri için bu durum size biraz ters gelmiştir.
Serkan Keskin: İlk başlarda biraz zorlandım ama her şeyin başı sağlıkmış. Deli gibi çalışmadan evimizde oturup huzurlu huzurlu en azından aç kalmayacağımız kadar bir şekilde başımızın çaresine bakabilirmişiz. O yüzden dünya ya da iş, meslek o kadar da önemli şeyler olmayabiliyormuş. Aslında bana, dünyanın sistemi basitmiş gibi bir şey hatırlattı. Yine çalışıyorum ama eskisi kadar çalışmıyorum. En azından bunu öğrendim.
Ozan Açıktan: Benim için de yavaşlamak mümkünmüş gibi pozitif tarafları oldu ama bizim işimiz çok fiziksel bir iş. Sonuçta benim oyuncuyla, yazarla hep yan yana gelmem gerekiyor. Zoom’da filmler, diziler yapıldı ama bir yönetmen olarak benim için esas olayın kalbini kaybettiğimiz bir dönemdi. Sette maskeyle olmak da zorlandığımız bir konuydu. Çünkü mimikler, ifadeler azalıyor. “Şu anda bana gülüyor mu? Bir tepki mi verecek?”… Bana bunları anlamadığımız, fiziksel birlikteliğin ne kadar değerli olduğunu hatırlattı. Bizim iş uzaktan yapılacak bir iş değil. Belki senaryo konuşabiliriz ama benim herkesle yan yana kanlı canlı dokunabilecek mesafede olmam gerektiğini de iyice hatırlattı.
"EĞLENCELİ, KOMİK, CURCUNALI BİR FİLM"
‘Her şerde bir hayır vardır’ atasözünden yola çıkacak olursak ‘Yılbaşı Gecesi’ sizin için pandeminin olumsuzluklarını olumluya dönüştürdüğünüz bir iş oldu diyebilir miyiz?
Gülse Birsel: Evet, oradan bir hikâye çıktı ama genellikle mizah çok da pozitif şeylerden çıkmıyor. Genellikle ya travmalar ya başına gelmiş kötü bir şey ya da başkasının başına gelmiş tatsız bir hikâye zaman içinde komediye dönüşüyor. Galiba mizahçı onu biraz daha hızlı yapmaya çalışıyor.
Ozan Açıktan: Woody Allen’ın bir sözü var; “Mizah, acının üzerinden geçmiş zamandır.” Çünkü hakikaten pandemi hakkında bir film yapıyoruz. Üstelik eğlenceli, komik, curcunalı bir film ama bir pandemiyi de atlatıyoruz. Bunun mesafesi de güzel ama onda da tatsız anılar var. Dolayısıyla üzerinden zamanın geçmesi çok iyi.
Büşra PekinPandemi üzerine yapılan komedi hatırlamıyorum.
Serkan Keskin: Daha çok yeni her şey.
Gülse Birsel: Evet, daha çok yeni. Zaten bizim film de aslında tam pandemiyle ilgili değil. Sadece zamanlaması ve bazı sebepleri, sonuçları pandemi yüzünden. Aslında hikâyenin belkemiği daha çok insan ilişkileri, iletişim, farklı sosyal geçmişlerden gelen insanların birbirleriyle bir asgari iletişim kurma çabası ve mecburiyeti.
Ozan Açıktan: Aslında filmin sebebi.
Gülse Birsel: Evet, aslında filmin sebebi pandemi.
Alina BozTemelinde aile var…
Gülse Birsel: Aile var. Komşuluk var, vatandaşlık bile var. Toplumun farklı kesimlerinin birbirleriyle iletişim kurma çabası var. “Acaba iletişim kurabilecekler mi? Bir asgari müşterekte bir şeyi beraber kutlayabilecekler mi?” soruları var.
"ADİL BİR DÜNYA HAYAL EDİYORUM"
2022 sizin için nasıl geçti ve 2023’ten beklentileriniz nelerdir?
Gülse Birsel: Büyük ölçüde filmle geçti. Özellikle ikinci yarısı filmi yazarak geçti. Sonra hazırlanarak, çekerek ve montajlayarak geçti. Şimdi artık izleyicilerle buluşturarak ve tanıtımlarını yaparak 2022’yi kapatıyoruz. Onun için ben 2022’yi bu filmle hatırlayacağım, bu da çok güzel. 2023’ten beklentim sadece pandemi öğrettiği için değil gerçekten hep söylediğim gibi sağlık olsun, gerisini ben çözerim. Hayatta zaten sağlıktan başka da pek bir dert yoktur. Gerisi çözülmesi gereken problemlerdir ama tabii 2023’ün daha iyi olmasını istiyoruz.
Serkan Keskin: 2022 önceki yıla göre pandeminin hafiflemesi ve rahatlamasıyla birlikte birazcık daha hayata bir dinlenme sürecinden sonra tekrar başlamak gibi geçti. Kendi adıma daha ferah geçti. Çünkü evde oturmak, evet, çok güzeldi ama şükür ki tekrar işimize geri döndük, tekrar bir araya geldik. Sevdiğimiz insanlarla zaman geçirmeye başladık. Yine çalışarak güzel geçti. Umut ettiğim de sağlık ve adil bir dünya.
Ozan Açıktan: Benim için iki filmle geçti. Sene başında da başka bir film çektim ama sene sonunda gösterime girdi. Dolayısıyla bayağı yoğun bir seneydi. Gülse’nin senenin ilk yarısında düşündüğü film sırasında ben başka bir film çekiyordum. Dolayısıyla 2022 iki ayrı filmle bitiyor. O yüzden, 2022’yi sanıyorum en üretken olduğum bir yıl diye hatırlayacağım. Şimdi ‘Daha üretken olmak istiyor muyum?’ diye düşündüm ama daha fazlasını da istemem. Bir senede iki film fazlaydı ama sanıyorum orada pandeminin etkisi var. Yine o beklemişliğin, durmuşluğun sonrasında düşünecek fırsatlar vardı. Belki senaryolar geliştirildi ve sonra “Haydi, yapıyoruz” denilince ben senenin başında bir film daha yapabildim. Dolayısıyla 2022’yi iki filmle geçirdiğim üretken bir yıl olarak hatırlayacağım.
"GÜLSE İLE GİTTİĞİMİZ BÖYLE BİR YOL ZATEN VAR"
Sizin en önemli özelliklerinizden biri de çeşitli yelpazelerde film çekiyor olmanız. Bunun altyapısında hangi unsurlar bulunuyor?
Ozan Açıktan: Birlikte çalıştığım insanlarla birlikte çalışmaya devam etmeyi çok seviyorum. Onun çeşitli yerleri var. Gülse ile iş birliğimizin gelenek filmografisine doğru gitmesinin peşindeyiz. Böyle filmler yapmayı çok istiyoruz. O birliktelik beni o kadar heyecanlandırıyor ki… Ondan sonra üstüne “Ben acaba daha çok komedi mi yapsam?” demiyorum. Gülse ile birlikte gittiğimiz böyle bir yol zaten var. Onun dışında diziler ya da filmlerde sipariş işler oluyor. Orada da hikâye beni heyecanlandırıyorsa, icracı bir yönetmen olarak içinde olmayı seviyorum. Tabii bu kadar durunca insan kendi hikâyelerini de anlatmayı istiyor. Bir de öyle bir kulvar var. Dolayısıyla çeşitlilik bundan kaynaklanıyor. Ben hakikaten böyle bir yazarla böyle aktörlerle ve aktrislerle bir arada olmaktan çok zevk alıyorum. Bunun için de sebeplerini daha çok üretmek için sürekli filmler peşindeyim.
"GÜLSE BENİ ARADI VE..."
Serkan Bey, sizin kamera önü oyunculuğunuzun 18’inci yılı… 18 yılda 36 sinema filmi, 23 televizyon dizisinde rol aldınız keza yüzlerce kez tiyatro oyunu için sahneye çıktınız.
Serkan Keskin: Onların hepsi eskide kaldı. Her şey değişti. Bu filmle yine böyle bir araya geleceğimizi duyduğumuzda çok sevindim. Sanıyorum bütün ekibin düşüncesi aynıdır. Çünkü hepimiz arkadaşız. Birçok zamanı beraber geçirdik, başka projeler yaptık ama bu işte hep beraber olacak olmamız, sanki “Haydi pandemi bitti ve bir araya gelelim. Ya da “Bana yemeğe gelin” gibi bir davetti. Hepimizin koşarak geldiği bir film oldu. Belki de bu bir başlangıç. Çünkü bu kadar aktörün ve aktrisin bir arada olduğu, bir evde geçen çok fazla film yok. Gülse, beni aradı ve ben gerçekten senaryonun ne olduğunu bilmeden kabul ettim.
"ŞAHANE BİR DÖRT HAFTAYDI"
Gülse Hanım, siz “film çekiyoruz” dediniz…
Gülse Birsel: Muhteşem bir şey oldu. Senaryo bitmeden, sadece benim hikâyeyi ve karakteri anlatmamla ekibin yüzde 90’ı “Tamam. Ben varım” dedi. Çünkü diğer ekibi saydım, Ozan’ı söyledim. Evet, tabii ki Ozan’ın, benim, herkesin birbirine güvenmesi, işin iyi olacağına güvenmesi etkili olmuştur ama bir de bir arada vakit geçireceğiz duygusu da bizi çok heyecanlandırdı ve heveslendirdi. Bir de bir evin içinde böyle bir kadronun olması, bize sanki geleceğe dair de yapacağımız başka şeyler var gibi bir duygu veriyor. Bizi daha duygusal bir yerden cezbediyor.
Serkan Keskin: Bence ‘Aile Arasında’ gibi bir referansımız da var. Benim çok sevdiğim bir film. Bir şeyleri uzaklarda aramak, dünyayı tekrardan keşfetmek gibi. Ben çok seviyorum. Çok samimi çok keyif alarak izlediğim bir işti. Gülse ile Ozan'ın tekrar bir araya geldiği bir işte oraya dâhil olma isteği duyduk. Bence hepimizde böyle bir his oldu. Bu da “Bundan sonra ne yapabiliriz? Bundan sonra nasıl devam ederiz?” gibi düşünceler oluşturdu. Sanki bu dönemde bir buluşma gibi oldu.
Ozan Açıktan: Bir de aynı evde olduğumuz için herkes gerçekten bir aradaydı. Çok mekânlı bir filmde Serkan’ın sahneleri başka yerde olabilir, Gülse’nin aktris olarak o kadar mesaisi olmayabilirdi. Bu filmde, önde başka sahne oynanırken, Serkan’ın figürasyon yaptığı, Alina’nın figürasyon yaptığı, Gülse’nin figürasyon yaptığı sahneler var.
Gülse Birsel: Biraz tiyatro kafası gibiydi. Her akşam buluşuyoruz, herkes birbirine selam veriyor, muhabbet ediyor sonra hep birlikte oynuyoruz ve sabaha karşı dağılıyoruz. Ertesi gün tekrar aynı yerde buluşuyoruz. Çok güzel bir dört haftaydı. Çok yorulduk ama şahane bir dört haftaydı.
Gülse Hanım, sizin senaryolarınızın en büyük özelliklerinden biri de karakterlerin hepsinin neredeyse eşit ağırlıkta role sahip olması.
Gülse Birsel: Çoğu işlerde öyle, doğru.
Bunun yanı sıra her karaktere film ya da dizi çekseniz başlı başına bir yapım olabilme özelliklerine sahip olması. Ayrıca genel izleyiciye hitap edebiliyor. Böyle olmasının altyapısında hangi unsurlar var?
Gülse Birsel: Bir kere çok şahane oyuncularla çalışıyorum. Onlara layık bir karakter yazmaya çalışınca da o, çok sağlam, eğlenceli, neşeli ve katmanlı bir şeye dönüşüyor. Performansla da oyuncular onu ikiye üçe katlıyorlar. O zaman da herkes “Bu adamın da filmi olur. O kadının da filmi olur. Bu da başlı başına bir karakter olabilir” diyorlar. Güçlerimizi birleştirince, hepsi teker teker seyredilesi güzel karakterler ortaya çıkıyor. Genel izleyici konusu da aslında genelden ne anladığımıza bağlı.
"GÜLSE'NİN SENARYOLARI O YÜZDEN PARLIYOR"
Toplumun her kesimine hitap eden yapımlar olduğunu düşünüyorum.
Gülse Birsel: Her kesimi mi bilmiyorum ama ‘Aile Arasında’ veya ‘Yılbaşı Gecesi’ tabii ki festival filmleri değil. Tabii ki geniş kitleler için yapılmış filmler ama sanki ne olursa olsun belli bir okur - yazarlığı, belli bir tiyatroya gitmişliği olan bir kesimin daha iyi ilişki kurduğu, esprilerin daha çok tadını çıkardığını düşünüyorum.
Ozan Açıktan: Bu ana akım sinemanın bir parçası. Bence iyi filmler var. Onların toplaştığı alanlar da var. Biz Disney Plus’ta platformumuzu bulduk, film, izleyicilere orada ulaşacak. Başka bir filmimiz de izleyicilere festivalde ulaşabilir. Önemli olan filmlerin iyi olması. Bir de Gülse’nin karakterleriyle ilgili sorunuza ben bir şey eklemek istiyorum. O söylediğiniz bence zaten iyi bir senaryonun kuralı. Karakterlerin her birine ayrı film yapılabilecek gibi düşünmemiz lazım ki senaryodaki karakterlere inanalım ve oyuncular da şevkle oynasınlar. Gülse’nin senaryoları o yüzden de parlıyor. Ama aslında iyi bir senaryoda bütün karakterleri film yapabiliyor olmamız lazım.
Serkan Keskin: Yaptığımız, bağımsız ya da ana akım olsun, eğer gerçekten iyi bir şey yapmak istiyorsanız, iyi bir şey yaptığınıza inanıyorsanız, bunu çok fazla insanın görmesini istersiniz. Bağımsız bir film yapan yönetmen de filminin çok izlenmesini ister. Bu bir şeyi paylaşmaktır o yüzden bir işi iyi yaptığında, ona o kadar emek veriyorsanız, çok insana ulaşsın istersiniz. O yüzden böyle bir ayrım bana da garip geliyor. Demek ki benim bir hissim var. Ben bağımsızdı, ana akımdı çok takılmam. Ben bir şey izliyorum ve şu an bundan çok keyif alıyorum ve bundan çok mutluyum. O sanki bizi kısıtlıyor, bizi kalıplara sokuyor ve farklı farklı kulvarlara sokuyor gibi. Tabii ki böyle kulvarlar var ama ben oyuncu olarak canımın istediği, sevdiğim, beğendiğim, içinde olmak istediğim her şeyi oynamak istiyorum.
Gülse Birsel: Galiba kaliteyle reytingin kesişim kümesi var. Aslında hepimizin istediği de işlerimizin o kesişim kümesine düşmesi ve o dengeyi bir şekilde kurmak.
"İSTERSİN Kİ ÇOK İNSANA ULAŞSIN"
Dediğiniz gibi, doğal olarak herkes yaptığı işin daha çok insana ulaşmasını ister ki istemiyor olması zaten yaptığı işin doğasına aykırı olur.
Serkan Keskin: O biraz şey gibidir; örneğin, “müzik yapıyorsan cool olmalısın” derler ya… Hayır, bir şey yapıyorsan ve bunu insanlara “Ben bunu yapıyorum” diye gösteriyorsan, istersin ki çok insana ulaşsın.
"İYİ YÖNETMENLER HER YERDEN GELEBİLİYOR"
Reklam filmi yönetmenlerinin uzun metrajlı film çalışmalarında ya da dizi çalışmalarında daha başarılı olduğu düşünülüyor. Bunun nedeni, duyguyu en etkili şekilde, en kısa sürede verme yetisinin gelişmiş olmasından mıdır?
Ozan Açıktan: Ben kendi adıma öyle bir genelleme yapamam. Bence iyi yönetmenler her yerden gelebiliyor. Reklam yönetmenlerinin yeni dönemde biraz daha tercih edilebilir olmasının altında, sipariş olan bir işe yanıt vermekte daha hızlı olmaları ya da ne yapacaklarını anlatma antrenmanlarının çok olması olabilir. Biz bir markayla bir şey yaparken, onu nasıl yapacağımızı saatlerce, dakikalarca, plan plan, kostüm kenarı, köşesi, oyunculuk tonuna kadar anlatıyoruz. Bu gelenek reklamda var. Sinemada ya da dizide en fazla kanalla konuşursunuz ama çok da uzun anlatmazsınız. Reklam yönetmenlerinin özellikle siparişin daha net olduğu, 8 bölüm, şu kadar çekilecek, şöyle bir atmosfer olacak gibi bilgilerin olduğu platformlarda avantajları olabilir ama daha iyi olduklarını düşünmüyorum. Sürenin kısıtlı olması da avantaj mı? Ondan da emin değilim. Çünkü bence sinemada ve komedide ayrıca zamanlama çok önemli ve o zamanlamayı önce yönetmen değil, mizansen ve senaryonun bulması gerek. Ben mümkünse kesmemeye inanan biriyim. Mümkünse biraz aksın. Reklamda daha çok kesip, hızlı hızlı davranıp bitirmek varken sinemada ya da dizide biraz daha ana izin vermek benim daha tercih ettiğim bir rejisörlük. Çünkü o zaman oyuncuya, senaryoya, mizansene daha çok inanıyoruz gibi düşünüyorum. Dolayısıyla ben sinemada ya da dizide çalışırken mümkün olduğunca reklam yönetmenliğini unutmaya çalışıyorum. Bir de tabii çok antrenmanlı oluyoruz, öyle bir farkı var. Benim 300’e yakın reklam filmim var. Çok set kaldırıp, toparlayıp, bitirip, o filmi teslim ettim.
"DAHA ÖNCE DİKKATİMİ HİÇ ÇEKMEMİŞTİ"
'Yılbaşı Gecesi’nin çekimlerinde yaşadığınız özel anlar var mı?
Gülse Birsel: Biz Çekmeköy’de çektik. Çekmeköy’de karasal iklim hüküm sürüyor. Biz filmi dört haftada çektik. Başladığımızda 37 derecede kan ter içinde “Şu havuza atlayalım, acaba bir ferahlar mıyız?” diye düşünürken birkaç hafta içinde Büşra’nın havuza düşmesi gereken gece hava 6 dereceydi ve hepimiz paltolar, atkılar, eldivenlerle dururken Büşra, havuza düştü. "İşte İstanbul’un havası" dedik. Eylül ilginç bir aymış, daha önce bu kadar dikkatimi çekmemişti.
Ozan Açıktan: Provaları, güneş gözümüzü kamaştırdığı için dışarda yapamayıp akşamüstüne attığımız olmuştu. Bir de filmden bir hafta önce ben kovide yakalandım. Başladık, el sıkıştık. “Filmimizin sebebi pandemi, aman çocuklar maskeliyiz, herkes test yaptırdı değil mi?” derken “Gülse ben üşüttüm herhalde” dedim ama testim pozitif çıktı. Ben bir hafta evden hazırlıklara devam ettim.
Gülse Birsel: Ben bir hafta boyunca test yaptım. Neyse ki bende bir şey çıkmadı.
Ozan Açıktan: Film boyunca ekipten kimsenin testi pozitif çıkmadı. Benimle nazarlığımızı yaptık, yürüdük.
Gülse Birsel: Ama kovidin gölgesi hep filmdeydi. “Çekimlerde maske taksak mı? Takmasak mı? Ozan daha yeni oldu gibi düşüncelerimiz hep vardı. O gölge, filmde de devam etti.
Serkan Keskin: Her gün test olduk. Benim burnum büyüdü. Daha da büyüdü.
Gülse Birsel: Ben hiç olmadım ama bir kere olduğumdan şüphelendim. Test yaptırdım, o çubuk gerçekten çok kötü.
Ozan Açıktan: Biz setin kapısından girerken o çubuklarla muntazam bir şekilde testimizi olduk.
"HER ŞEYE HEVES EDİYORUM"
Gülse Hanım, 6 kitap yazdınız. 3 ayrı dizi için 350 bölüm senaryo yazdınız. 2 film senaryosu yazdınız. Şimdi bir de müzikli tiyatro yazacaksınız. Köşe yazarlığınız döneminde de binlerce fikir yazınız var. Yazmadığınız ne kaldı?
Gülse Birsel: Çok şey var. Her şeye heves ediyorum. Tiyatro oyunu yazmayı çok istiyorum, becerebilirsem, umarım... Kısa hikâye olabilir, roman olabilir, hepsine ağzım sulanıyor. Çünkü aslında senaryo zor türlerden biri. Ukalalık etmek gibi olmasın ama biraz daha sınırlayan, yazarın elini tutan bir tür. Bir de yazıp bırakamıyorsunuz da onun gerçeğe dönüşmesinde iyi ya da kötü yönde pek çok insanın katkısı olabilir. Onun için sanki altından kalkabileceğim her türü denemek istiyorum. Daha genciz diye düşünmek istiyorum.
"HER ŞEYDEN ÖNCE EĞLENDİRMELİ"
‘Yılbaşı Gecesi’nin izleyicilere özellikle hangi duyguları hissettirmesini umuyorsunuz?
Gülse Birsel: En başta insanların iyi hissetmelerini, eğlenmelerini, gülmelerini çok isterim. Elbette bir hikâye anlatıyoruz. Bu hikâyenin bir cümlesi var. Pek çok anlattığı şey var ama bir komedi filmi her şeyden önce eğlendirmeli. En önemli görevlerinden biri bu. O vaadini gerçekleştirdiği kanaatindeyim.
Serkan Keskin: Gülse, her şeyi söyledi. Sevgi…
Ozan Açıktan: Bence film bittiğinde “Oh be. Bu film çok iyi geldi. Bu kadar gülmek iyi geldi. Bu birliktelik iyi geldi. Zaman su gibi aktı” derlerse zaten tamamdır. “Oh be hissi iyi geldi. Çok güldük ve hikâyesiyle de mesajıyla da finaliyle de iyi geldi” desinler. Bence bu film için “Oh be” güzel bir final olur.
Şebnem Bozoklu