Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Celalettin CAN (DEV-GENÇ İstanbul Eski Başkanı’ydı)
        .png
        .png

        78'LERİN ÖNDE GELEN İSİMLERİNDEN BİRİYDİ...

        Can, 19 yıl 5 ay cezaevi mahkûmiyetinin 6 yılını yerin üç metre altında tek kişilik bir hücrede geçirdi. Celalettin Can’ın işkence gördüğü toplam süre ise 6 ayın üzerinde. Tek bir davadan iki kez idam alan Can, yaşadıklarını "Mevzuu onurunu koruma mücadelesiyse, insanın ayak uyduramayacağı ortam yok" diye özetliyor. 1999 yılının Eylül ayında tahliye olan Can, cezaevinde kaldığı sürenin önemli bir bölümünü tecrit hükümlüsü olarak yalnız geçirdi. Cezaevinden çıktıktan sonra 78’liler Girişimi’ni kuran Can ile İstanbul’da, Taksim’de konuştuk.

        REKLAM

        "12 EYLÜL, TOPLUMSAL MÜCADELEYE KARŞI YAPILDI"

        Türkiye'de 60’lı yıllarda başlayıp 70’li yıllarda tırmanışa geçen toplumsal, demokratik mücadeleye karşı yapıldı 12 Eylül... Adalet Bakanlığı verilerine göre 650 bin, Gazeteci Erbil Tuşalp'in çalışmalarına göre ise 1 milyon insan Türkiye'de işkence gördü bu dönemde.

        Bu işkencelerden sadece işkence kurbanları değil, onların aile ve yakın çevresi ile birlikte 20 milyon insan etkilendi. 1980’de ülke nüfusunun 45 milyon olduğunu düşünürseniz, bu Türkiye'nin yarısı demektir. Türkiye'de toplumun özgürlük talebi kanla bastırılırdı. Ancak 12 Eylül öncesinde öldürülen beş bin insanın, darbe sonrasında darağaçlarında can verenlerin, cezaevlerinde çürütülen yüz binlerce insanın, kamu haklarından men edilen milyonların hesabı hâlâ verilmedi.

        (Cezaevi hayatının ardından Celalettin Can, 78'liler Vakfı'nı kurdu.)

        "İŞKENCEYE KÖY MEYDANINDA BAŞLADILAR"

        Darbeden beş ay sonra, 10 Şubat 1981'de, Malatya'nın Akçadağ İlçesi Gürkaynak Köyü'nde yakalandım. Tabii hiç zaman kaybetmeden köyün meydanında işkenceli sorguya başladılar. Daha sonra Akçadağ İlçe Jandarma Karakolu'na götürüldüm. Burada da sorgu devam etti. Sonra Malatya'ya götürdüler.

        Malatya'da, eski askeri havalimanının bir barakasına konuldum. Orada da 72 gün işkence yaptılar. Bugün bunları ayrıntılarıyla anlatmanın pek anlamlı olduğunu düşünmüyorum. Ancak Malatya’da sorgumun yapıldığı bu 72 günlük dönemde ben askıdayken buraya hemşire bir kızı getirdiler. Onun tanık olduğum acısının benim yaşadığım zorluklardan daha büyük ve acı olduğunu söyleyebilirim.

        REKLAM

        "ABİ KURTAR BENİ' DİYE FERYAT EDİYORDU"

        Bulunduğum barakaya bir kız getirdiler ve kızı soymaya başlar başlamaz beni yan barakaya aldılar. O kızın siyasi bir yanı yoktu. Aranan sol görüşlü iki akrabası yemek yemek için bu kızın evine gitmişler. Beni sorgulayan 7-8 kişilik özel grup, cinsel arzularını tatmin etmek için ona günlerce tecavüz ettiler. 'Abi kurtar beni!' diye feryat ediyordu.

        Ona tecavüz edenlerin, "Solcularda namus olduğunu bilmiyorduk, kız bakireymiş" dediklerini duydum. Bunu duyduktan sonra askıda patlayan omzunuzun, yırtılan bacağınızın ya da kesik tabanlarınıza tuz basmalarının sizin için bir anlamı olmuyor... Sonra Malatya'dan Elazığ Askeri Cezaevi'ne getirildim.

        "ELAZIĞ'DAKİ 3 NO'LU ÖZEL HÜCRELER..."

        Elazığ'da, Askeri Hastane'nin morgunu hücrelere dönüştürmüşlerdi, burası yerin 3 metre altındaydı ve orayı bilenler için ünlü “3 No'lu Özel Hücreler”di. Beni buraya koydular. Ben bu hücrelerde tam 6 yıl kaldım. Hava, su ve güneş yoktu. Hayatta kalmam için zorunlu olarak havalandırma amacıyla kullandıkları bir odaya her çıkarttıklarında temiz hava beni çarpıyordu ve bayılır gibi oluyordum.

        1984 yılında bir davadan iki defa idam cezası aldım. 1987 yılının Ocak ayında iptal edilen hücre bölümünden tecrit bölümüne geçtim ve üç ay kadar burada kaldım.

        REKLAM

        "BENİ HEP TECRİT HÜCRELERİNDE TUTTULAR"

        87'nin Nisan ayında Diyarbakır'a gönderdiler, 88'in 10 Şubat'ına kadar burada kaldım ki Diyarbakır Cezaevi başlı başına bir cehennemdi. 88'in Şubat ayı ile Kasım ayı arasında Eskişehir'de hücredeydim. 1989 yılının Aralık ayına kadar Amasya, 1993 yılının Haziran'ına kadar Antep, 1994 yılının Haziran ayına kadar Adapazarı ve son olarak 1999 yılının Eylül ayına kadar Bursa cezaevlerinde kaldım. Ancak bu cezaevlerinde maalesef öyle 20-30 kişinin kaldığı koğuşlara koymadılar beni. Beni hep tecrit hücrelerinde tuttular. Bu arada 1991 yılında oldukça tartışma yaratan Eskişehir tabutluğuna gönderildim. Ancak açlık grevleri ve kamuoyunun baskısı sonucu Eskişehir Cezaevi kısa süre içinde kapatıldı.

        "78'LİLER TÜKENMEZ..."

        1999 yılının Eylül'ünde tahliye oldum. Arkadaşlarımla yürüdüğüm sokaklar, kaldığım yurtlar, çay içtiğim kahveler yerindeydi ama arkadaşlarımın çoğu yoktu. Zaman içinde onların bir kısmı ile buluşabildik ancak çoğu maalesef hayatta değildi.

        78’liler yakın tarihin en önemli demokrasi mücadelesini yürüttüler. Bunun karşılığı olarak askeri darbe rejimi tarafından zulümle karşılanıp, ideallerine sahip çıkmanın diyetini ödemeye zorlandılar. Bizim kuşağımız yaşam boyu siyasi-kamusal haklardan men edildi. Bizdekinin aksine Avrupa ve Amerika’da 68 Hareketi’nin içine giren ve ülkesinin demokratikleşmesi, özgürleşmesi için mücadele edenler, yıllar sonra ülkelerinin yönetiminde söz sahibi oldular.

        Tarihe, 'Kanlı 1 Mayıs' olarak geçen 1 Mayıs 1977 İşçi Bayramı'nda yaşanan provokasyon 34 kişinin ölümüyle sonuçlanmıştı. Saldırının ardından Celalettin Can (solda) bir arkadaşını Taksim Meydanı'nda taşırken.

        "78’LİLER DEMOKRASİ İÇİN MÜCADELE SAHNESİNDE"

        Cezaevinden çıktığımda 78’liler üzerindeki yasaklar hâlâ sürüyordu. Meselenin belki de en üzücü tarafı, 12 Eylül’ün 78’liler üzerinde uyguladığı tecrit politikasının toplumun geniş çevrelerince kanıksanmış hatta unutulmuş olmasıydı. Kuşağımız bunu kabullenemezdi. Bu, herkesten önce 78’lilerin sorunuydu ve tıpkı geçmişte olduğu gibi 78’liler bir kez daha demokrasi mücadelesi sahnesine çıkmalıydı ve bizim girişimimiz bunu amaçladı.

        Yedi yıllık mücadelemiz süresince adeta unutulan bir kuşak olarak tarihin gizli sayfalarına hapsedilmek istenen 78’liler, yeniden kimliğini kazandı. Sürdürdüğümüz uzun mücadeleler ile kuşağımız üzerindeki yasaklar kaldırıldı.

        78’liler bu ülkenin hâlâ en idealist, en temiz ve onca baskı ve işkenceye rağmen geleceğe dair düşleri olan kuşağıdır. Biz daha demokratik, çağdaş bir Türkiye idealiyle yaşadık ve bunun kavgasını vermeye çalıştık. Şu kadarını söyleyeyim ki, gelecek düşü ve ideali olmayan insan, yaşanan anın karanlığına teslim olan insandır. Eğer bunlar varsa bedelini ödemeye zaten hazırsınızdır.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa