Habertürk
Yerel Haber Hattı 0536 266 79 69
KONUŞMAYI BAŞLAT
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

Ceyda ERENOĞLU/YAZI DİZİSİ-1/GAZETE HABERTÜRK

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bombalanması görüntüleri karşısında kocaman bir çaresizlik hissi ve tarifsiz bir üzüntü yaşadık. Boğaziçi Köprüsü üzerinde uçan jetlerin ve köprüdeki tankların varlığı “Neler oluyor?” dedirtti. Genelkurmay Başkanı’nın rehin alındığı haberiyle nutkumuz tutuldu. Türkiye, bir gecede bu sayılanların çok daha fazlasını yaşadı. Bombalı eylemlerin şokunu üzerimizden atamamışken hiç beklemediğimiz bir şey gerçekleşti. Geçip giden başarısız ‘darbe girişimi’ ruhumuzu öyle derinden yaraladı ki bu toplumsal travmayı atlatmaktan başka çaremiz yok…

HAYAT normal akı- şında ilerlerken aniden meydana gelen ve yaşamımızı altüst eden olaylar girdi hayatımıza. Ne oldu bize? Niye gözlerimizden kaygı ve endişe okunuyor? Kalbimiz neden sıkışıyor? Güvenlik duygumuz nasıl oldu da bu denli sarsıldı? Dehşet, korku, endişe ve çaresizlik duygularına neden olan kanlı terör eylemleri ve darbe girişimi hepimizi başka insanlara dönüş- türdü sanki. Toplumsal bir travma yaşadığımız açık. Peki nedir travma? Kişi gerçek bir tehditle karşı- laştığını algılamış, fiziksel açıdan zarar görmüş veya tanık olmuş, bu sırada aşırı derecede korku, çaresizlik ve dehşet hissetmişse bu durum o kişi için “travmatik” olarak tanımlanıyor. Daha açık anlatalım... Bir olayda kişinin yaşamına, vücudunun bütünlüğüne ve yakınlarına bir tehdit söz konusu ise bu durum, yaşayan kişi için “travma” anlamına geliyor. Travma aynı zamanda kişinin dayanabileceğinden fazla baskıya maruz kalması sonucu da ortaya çıkabiliyor. Psikiyatri Uzmanı Mahir Yeşildal, travmayı “Ruha inen büyük bir darbe” olarak tanımlıyor.

TRAVMA HERKESİ FARKLI ETKİLİYOR

Bir olayın travmatik etkiye neden olup olmaması kişinin bu olayı algı- layış biçimine bağlı bulunuyor. Aynı olayı yaşamış bireylerin bazılarında “travma sonrası stres bozukluğu” ve “depresyon” gibi hastalıklar ortaya çıkarken bazılarında hiçbir olumsuzluğun yaşanmaması bu nedenden kaynaklanıyor. Trafik kazaları, terör olayları, canlı bombalar, işkence, darbe, tecavüz, şiddet davranışı gibi insan eliyle oluşturulan yaşantılar ile deprem ve sel gibi doğal felaketlerin yanı sıra ölümcül bir hastalık, sevilen birini kaybetme gibi durumların travmatik etkileri göz önüne alındığında, dünyada yaşayan her insanın günlük yaşamında travmaya uğrayabileceği görülüyor.

EN ÇOK GÜVENDE OLMA DUYGUMUZ ZEDELENİYOR

Travma en çok iç dünyamızın temel ihtiyaç- larından olan “güvende olma” duygumuzu zedeliyor. Doğal ihtiyaçlarından sonra insan en çok güvende olmaya ihtiyaç duyuyor. Travma sonrası kişide şok ve şaşkınlık hali, üzüntü, çaresizlik hissi, umutsuzluk, korku, endişe ve suçluluk duyguları görülüyor. Bazılarında aşırı sinirlilik ve hareketlilik ortaya çıkarken bazı- ları donakalıyor. Travmatik bir olay sonrası insanların ya amaçsızca sağa sola koşuşturduğu ya da başlarını ellerinin arasına alarak çaresizlik sergiledikleri dikkat çekiyor.

YAŞAMDAN ZEVK ALMAMA HALİ

Travmaya yol açan olay sonrasında kişi başına gelenlere inanamıyor, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu, keyifsizlik, mutsuzluk, hayattan zevk alamama gibi belirtiler gösteriyor. Bu dönemde baş ağrısı, kaslarda gerginlik, mide yanması, hazımsızlık, iştahsızlık, sürekli bir yorgunluk hali ve uykusuzluk da görülebiliyor. Bir süre sonra kişinin çevresinden uzaklaşıp yalnız kalmak isteyişi göze çarpıyor. Bu kişiler işe gitmek istemiyor, ev işlerini yapamıyor, konuşmaktan bile kaçınır hale geliyor. Travma sonrası ortaya çıkan bu belirtiler psikiyatrik bir hastalığa işaret edebileceği için profesyonel destek alınmaması halinde ortaya intihar düşünceleri bile çıkabiliyor. Uykusuzluk, kâbus görme, travma anını yeniden yaşama, kolay irkilme, sinirlilik gibi şikâyetler travmaya maruz kalan çoğu kişide görülse de etki süreleri farklı olup bazılarında aylarca bazılarında ise yıllarca sürebiliyor.

OLAY YERİNE GİTMEK İSTEMEZLER

Peki ya son dönemde hepimize “Ben buradayım” dedirten terör saldırıları ve darbe girişimine maruz kalıp tanıklık edenlerin yaşadıkları? Yeşildal, “Travma sonrası kişinin gözüne o anla ilgili görüntüler gelir. Kişi çevresindeki cesetleri, yardım çığlıklarını, başına gelenleri unutamaz” diyor ve devam ediyor: “O anki gibi sıkıntı duyar, nefes alamaz ve çarpıntı sorunu yaşar. Olay yerine gitmek istemez, travmayı hatırlatan kişi ve eylemlerden uzak durmaya çalışır. Ankara patlaması ve sonrasında meydana gelen eylemlerin ardından pek çok kişinin toplu taşıma araçları, kalabalık meydanlar ve alışveriş merkezlerinden uzak durmaya çalışması da bunun örneklerindendir.”

KÜÇÜKLERDE ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK HİSSİ OLUŞUYOR

Ortaya çıkan güvensizlik nedeniyle artık huzur bulmanın mümkün olmadığına dikkat çekiliyor. Meydanda patlama oldu diye kimse meydana gitmemeye başladığında terörü bir iletişim stratejisi olarak kullanan örgütlerin pompaladığı korku gazı ile zehirlenen zihinler, sosyal medyadaki bazı yanlış ihbar yaygaraları nedeniyle travmalarına teslim olmaya başlıyor. “Evde bile güvende değilim” hissi sonucunda sokaklar tenhalaşıyor, işyerine gitmemek için rapor almalar ve izin kullanmalar artıyor, aileler çocuklarını okula göndermek istemiyor. Ebeveynlerinin yaşadığı dehşeti gören çocuklarda öğrenilmiş bir çaresizlik hissi oluşuyor ve istense bile dünyanın artık güvenli bir yer olmadığı inancı pekişiyor. Hayalperest yurtdışına yerleşme planlarına ise her şeyden elini eteğini çekme isteği eşlik ediyor.

MAFYATİK YAPILANMALARDAKİ ARTIŞA DİKKAT!

Toplumsal travmaya duyulan öfkenin sağlıklı şekilde kontrol edilememesi sonucunda ‘tahammülsüz’ insanların sayıları artıyor. Bunun yansımaları trafikte, kuyruklarda, sokakta, evde, işte, okulda sürekli bağırıp çağıran insanlar olarak görülüyor. Uykusuzluk ve keyifsizliğin desteklendiği bu öfke kontrol probleminin aile içinde şiddete bile neden olabileceği belirtiliyor. Bazı bireyler yaşanan travmayı unutmak veya etkisini hafifletmek için alkol ve uyuşturucu maddeye yöneliyor. Travmatik bir olaya maruz kalmış topluluklar, maddi ve manevi olarak yaralanıyor. Travma görmezden gelindikçe, normalleştirildikçe ve travmaya yol açan nedenler ortadan kalkmadıkça bu yara nesilden nesile aktarılarak büyüyor. Böylelikle toplumsal ve bireysel belleğimize yazılan travma, hakikat ve adalete olan inancımız ile toplumsal dayanışma ve birlikte yaşama gücü- müzü zayıflatıyor. Adalete olan güvenin sarsılması ise mafyatik yapılanmaların önünü açıyor.

KADINLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR

Kadınlarda travmaya bağlı psikolojik problemler erkeklerden daha sık görülüyor. Yakın geçmişte bir yakınını kaybettiği ya da boşandığı için duygusal olarak kırılganlığı olanların, psikososyal desteği zayıf olup yalnız yaşayanların riskleri daha fazla oluyor. Bu süreçte kronik psikiyatrik hastalığı olan bireylerin hastalıklarında da artış görülüyor. Örneğin panik atak tedavisi görüp aylardır atak geçirmeyen kişilerde atakların ani şekilde yeniden ortaya çıktığı, uzun süredir kendini iyi hisseden bir şizofreni hastasında ise “sesler duyma” türü şikâyetlerin başladığı belirtiliyor.

AİLELERE ÖNERİLER

- Çocuğunuza yaşanan olaylarla ilgili olarak, “Sen anlamazsın” demek yerine anlayabileceği düzeyde bilgi verin.

- Çocukların olayla ilgili ne hissettiklerini ifade etmelerini sağlayıp onları susturmayın. Eğer konular hakkında karşılıklı oturarak ve zaman ayırarak konuşursanız değer gördüğünü anlayan çocuğunuzun kendini güvende hissetmesini sağlarsınız.

- Çocuğunuzla daha fazla ve kaliteli zaman geçirip fiziksel temas kurun. Akşam yemeklerini birlikte yemek, yemek sonrası oyun oynamak, birlikte resim yapmak gibi etkinlikler, ona daha çok zaman ayırma yollarıdır.

- Onu sürekli koruyacağınız yönünde mesajlar verip güven duygularını güçlendirin.

- Sıkıntılarının arttığını gördüğünüzde mutlaka bir uzmana götürün. (Travmatik olaylardan etkilenen çocuğun davranışlarını kontrol edememesi çok normaldir. Çocuğunuza davranışlarını kontrol altına almayı öğrenebilmesi için net ama sert olmayan uyarılarda bulunun. Davranış değiştirme amaçlı oyun ve hikâyelerle istenmeyen davranışları kontrol altına almayı öğretebilirsiniz

BÖYLE SAKİNLEŞİN

- Yasınızı yaşamak için kendinize izin verin.

- Öz bakımınızı, uyku düzeninizi ve yemek alışkanlıklarınızı ihmal etmeyin.

- Travma sonrasında doğru bilgi kaynaklarından rahatsızlığınızla ilgili bilgi alın.

- Yalnız kalmayın. Akraba ve arkadaşları- nızdan yardım almaktan çekinmeyin.

-Spor yapın.

- Günlük hayatta sorumluluk almaktan çekinmeyin.Yardım kuruluşlarının faaliyetlerine katılarak travmanın diğer mağdurlarına yardım edin.

- Güçlü ve pozitif yönlerinizi ön plana çıkarın.

-İhtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız bir psikiyatr ya da psikologdan destek alın.

BU BELİRTİLER ÖNEMLİ!

- Olayı yeniden yaşama hissi ve tekrar tekrar hatırlama.

- Geriye dönüşler yaşama, kâbuslar görme.

- Kişinin olayın geçtiği yer ve olayı anımsatacak kişi ve konulardan kaçınması, travmasını konuşmak istememesi.

- Sese karşı duyarlılığın artması, en küçük gürültüye bile irkilme ile tepki verme.

- Uykuya dalma ya da uykuyu sürdürmede güçlük.

- Öfke, tahammülsüzlük, sinirlilik.

- Keyifsizlik, mutsuzluk, hayattan zevk alamama.

-İştahsızlık, kilo kaybı.

-Başkaları tarafından anlaşılmadığını düşünme.

-Konsantrasyon ve dikkat güçlüğü.

- Her şeyden şüphelenme, paranoya.

-İşe gitme ve çalışmada isteksizlik

EN ÇOK TANIK OLANLAR ETKİLENİR TRAVMADAN

en çok travmayı bire bir yaşayanlar, tanık olanlar ve kıl payı kurtulanlar etkileniyor. Ayrıca olaya müdahale eden polisler, itfaiye görevlileri ile sağlık çalışanları da risk altında bulunuyor. Travmatik bireyin yakın arkadaşları ve ailesi de etkilere açık olabiliyor. Toplumsal travmalar o şehirde hatta ülkede yaşamayanları bile etkileyebiliyor. Bu konuda en fazla riske sahip olanların geç- miş hayatlarında benzer travmalara maruz kalmış kişiler olduğu belirtiliyor. Son olayın, özellikle 12 Eylül ve 28 Şubat’ı yaşayanlar üstünde daha büyük bir travmatik etkisi olduğuna dikkat çekiliyor.

ÇOCUKLARA DİKKAT!

Çocukların terör olaylarından yetişkinlere göre daha farklı ve daha fazla etkilendikleri belirtiliyor. Çünkü çocuklar yaşları gereği; kaygı, korku ve güvensizlik hissini büyüklerinden daha çok yaşıyor. Çocuğun yaşı ve mizacı, verebileceği tepkiyi ve ona yaklaşımı belirlemede büyük önem taşıyor. Bu süreçte küçükler, kendilerine “Ölüm ne demek?”, “Bize de böyle mi olacak?” gibi o güne dek hiç yüzleşmedikleri sorular sormaya başlıyor. Bazı çocuklarda ise anne-babalarına bir şey olacağı ve onlardan ayrı kalacakları korkusu gelişiyor.

ETNİK GRUPLARA SALDIRILARDA ARTIŞ OLABİLİR

Din ve ırk gibi aidiyetler nedeniyle ortaya çıktığı düşünülen saldırılarda sağduyulu bir dil kullanılmadığında o örgütle aynı din, kıyafet veya dile sahip olup ortak paydaları olmayan insanların travmatize edilmeleri dikkat çekiyor. Darbe sonrası bazı etnik ve mezhep gruplarına yönelik saldırılara karşı dikkatli olmak gerekiyor. Toplumda biriken öfkenin bu alana yansımasının engellenmesi çok önemli bulunuyor.

YAZI DİZİMİZE KATKIDA BULUNANLAR

NP İstanbul Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Mahir Yeşildal

ve Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Abulfez Süleymanov

Ceyda ERENOĞLU/YAZI DİZİSİ-2/GAZETE HABERTÜRK

BİRLİK VE BERABERLİK İÇİNDE TRAVMA TERAPİSİ

Son olaylar bazı duyguları daha yoğun yaşamamıza neden oldu. Artık hepimiz; endişe, kaygı, korku ve güvensizlik hislerine daha yakınız. Bu travmatik olaylardan sadece vatandaşlar olarak bizler değil devleti yönetenler de etkileniyor. Uzmanlar ise “Onların da yardım almaya ihtiyaçları olabilir” diyor

15 Temmuz akşamı yaşanan darbe girişimi Türkiye’yi derinden sarstı ve toplumun güven duygusuna büyük hasar verdi. Şimdi yaralar sarılıp güven duygusu yeniden inşa edilmeye çalışılırken, geleceğe yönelik endişelerin izlerinin de silinmesi gerekiyor. Bir ülkede darbe ya da darbe girişimine ait olumsuz tecrübeler insanların yaşamlarında ve duygularında önemli farklılıklar yaratıyor. Demokrasi, temel hak ve özgürlük, adalet bilinci, saygı ve hoşgörü gerektiriyor. Bu kavram; hukuku, hukukun üstünlüğü ile kuvvetler ayrılığını esas alıyor. Bu yönetim biçimini en önemli kılan unsur halkın rızası iken, darbelerin bu toplumsal uyumu sekteye uğratan istisnai ama sorunlu süreçler olduğu belirtiliyor. “Ülkemizde gerçekleşen başarısız cunta girişimi yönetim mekanizmalarının ve halkın kararlı tutumu sonucunda püskürtülmüştür” diyen Üskü- dar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Baş- kanı Doç. Dr. Abulfez Süleymanov devam ediyor: “Böylece egemenliğin millete ait olduğu gerçeği güçlü bir biçimde ifade edilmiştir. Cunta girişimi sırasında ve sonrasında alışık olunmayan, olağanüstü bir şaşkınlık ve endişe durumunun ortaya çıkması gayet doğaldır. Son süreçte halkın önemli bir kısmında demokratik anlamda bir coşku ve bir tür başarı duygusu oluş- masına rağmen kendini güvende hissetmeyen, geleceğinden endişe duymakta olan kitleler de vardır. Aile ve yakın çevremizde bazı insanların tedirginlik yaşamaları hali kalıcı değil geçicidir. Toplumsal hafı- zamıza kazınması için idarecilere, kurumlara, aydınlara ve akademisyenlere önemli görevler düşmektedir.”

KENDİNİ OTORİTENİN ÜZERİNDE GÖRENLERDE ARTIŞ VAR

Peki böyle girişimler ne tür tehlikeler barındırıyor? Kendini otoritenin
üzerinde gören ve hesap sorma duygusuyla harekete geçen kişilerin sayıları- nın artması ne anlama geliyor? Süleymanov’a göre bu bireylerin varlığı her alanda otorite karşı tutumlarıyla mevcut sistemin etkinlikle çalışmasını engelliyor. Bu kişiler demokratik sistemin kendini geliştirmesine ve hatalarını düzeltmesine olanak tanımadıkları için yetki - sorumluluk ve ödül - ceza ilişkisi bozuluyor.

SUÇLU SUÇSUZ AYRIMINA DİKKAT!

Darbeleri planlayanlar darbe esnasında başarıya ulaşmak için amaçlarına yönelik olarak bilinçli çaba gösteriyorlar. Bu harekete bilmeden destek sağlayan kişiler ise emir - talimat gereği planlayıcıların gerçek amaçlarını fark etmeden onlara yardımcı oluyorlar. Darbe girişimine bilinçsizce katı- lanlar çoğu zaman kendilerine anlatılan ve gerçek nedenlerin gizlendiği anlatımlarla planlayıcılar tarafından kandırılıyorlar. Bu iki grubun birbirinden ayrı tutulması toplumda adalet duygusunun güçlendirilmesi açısından çok önemli görülüyor.

SİYASİLERİN TEK SES OLMASI ÖNEMLİ

Böyle dönemlerde siyasetçilerin tek ses olmaları gerekiyor. Cuntanın ilk saatlerinden itibaren halk iradesinin yansı- dığı TBMM’de bütün siyasi liderlerin arka arkaya demokrasiye sahip çıkarak, birlik ve beraberlik mesajları vermeleri özlenen tabloyu oluşturuyor. Siyasetçilerin olağanüstü durumlarla ilgili birtakım sıkıntılar söz konusu olduğunda siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakıp, siyasi görüş farklılıklarını birbirlerine yaklaştırarak ortak mutabakat oluşturmaları toplumun siyasetçilere ve siyaset kurumuna güvenini artırmakla kalmayıp morallerin yükselmesine de yol açıyor. Ülkenin güvenliğine duyulan güvensizlik kaynaklı korku ve endişe halkta davranışsal bir baskı oluşturduğu için İnsanlar daha temkinli ve daha dikkatli olmaya özen gösteriyor. Bu ortamı anlama ve algılamanın çok önemli olduğuna dikkat çekiliyor.

HALKA YARDIM ELİ UZATILMALI

Toplumsal travmalarda yaşamsal bütünlüğe yönelik tehdit ya da korkunun son bulması çok önemli görü- lüyor. Özellikle güvenlikle ilgili sorunlarda ülkenin bu yönünden sorumlu polis ve askerlerin bir araya gelerek birlik mesajı vermeleri gerektiğine dikkat çekiliyor. Böylece güvensizlik kaynaklı endişe ve korkunun ortadan kalkması mümkün hale geliyor. Birlik olma duygusunun taraf oluşturulmadan verilmesi gerekiyor. Bunun sonucunda olası gruplar arası mesafe açılmamış ve millet olma şuuru bir kez daha pekiştirilmiş oluyor. Bu tip travmalardaki korku, endişe ve takip eden devrede öfkenin tedavi edilmemesi ilerleyen süreçte toplumsal hafızaya kaydediliyor.

KENDİNİ ASKER YERİNE KOYANLARA DİKKAT!

Toplumda,”kitlesel travma” yaratan olaylar sonrasında kendini siyasi ve askeri otoritenin yerine koymaya kalkışan ve linç zihniyeti ile hareket eden kişilerin ortaya çıkabildikleri görülüyor. Bunların hükmedenle özdeşleşmeye ya da kendi hüküm alanlarını yaratmaya çalışan insanlar oldukları belirtiliyor. Bu kişiler bir başkasını veya başka toplulukları ötekileştirip düşman kabul etmeye yatkınlıklarıyla dikkat çekiyor. Bu tür bireylere rol modelleri tarafından uygun ve birleştirici açıklamalar yapılması gerekiyor. Yöneticiler tarafından ötekileştirmeye yönelik davranışlar sergilenmemesi ve linç kültürünün acizliğinin basın yayın organları tarafından çarpıcı örneklerle vurgulanması da alınması gereken tedbirler arasında yer alıyor.

HER MAHALLEYE PREFABRİK DANIŞMA MERKEZLERİ

Doç. Dr. Abulfez Süleymanov, “Bireylerin bu durumu kısa sürede atlatabilmesi için, klinik ve hastane dışındaki mahallelerde prefabrik danışma merkezleri kurulabileceğini, böylelikle kişilerin evlerinin çok yakınında olan bu merkezlerden destek alabileceklerini söylüyor. Olaylarla ilgili kanlı görüntülerin sınırlandırılması, resmi ve matematiksel bilgilerin yorum katılmadan verilmesi, vatandaşın bilgilendirilmesi, bireylerin aidiyet duygusunu kuvvetlendiriyor. Bu durum, “değer veriliyorum” inancını pekiştirerek dışlanma hissinin önüne geçiyor. En güzel toplumsal birleşme alanlarının spor ve müzik olduğu belirtiliyor. Genç yaşlı tüm bireylerin katılabileceği spor türleri, müziğin teşvik edilmesi, travmanın sözsüz olarak ifade edilmesine yardım ediyor.

TOPLUMSAL TRAVMANIN ETKİLERİNİ AZALTMA YOLLARI

Endişe yaşayan ve bir tür depresyon geçiren bireylerle;

- Diyalog kurmak

- İdeolojik keskinliklere vurgu yapmayıp kişileri bir arada tutan benzerliklere vurgu yapmak

- İçinde bulundukları durumu anlatmalarına fırsat vermek

- Sorun yaşayan bireylerle iletişim kanallarını açık ve sağlam tutmak

- Demokrasi kültürünü vurgulamak

- Demokrasiye bağlılığı dile getirmek

- Toplumsal hafızaya vurgu yapmak

TRAVMA NASIL TEDAVİ EDİLİR?

Psikiyatri Uzmanı Mahir Yeşildal; “Travmanın tedavisinin olduğunun bilinmemesi ve kişilerin travmayı hatırlamak istememesi yardım almayı geciktiriyor, oysa travmanın tedavisi vardır” diyor ve devam ediyor: “Bu sorunda, çeşitli ilaçların yanında bazı psikoterapi yöntemleri uygularız. ‘Emdr’ adı verilen yöntem travmatik rahatsızlıklarda etkili sonuçlar verir. Psikolojik tedaviler arasında ‘biliş- sel davranışçı tedavi’ yüz güldüren sonuçları olan bir yöntemdir. Bu tedavide kişinin belirtilerinin sürmesine neden olan hatalı düşüncelerinin sağlıklı düşüncelerle değiştirilmesi amaçlanır. Ayrıca kişinin korku nedeniyle kaçındığı durumların üstüne gitmesi sağlanarak yaşadığı korkunun azaltılmasına çalışılır.”

DARBEYE DİRENİŞİN ANALİZİ

Toplumun darbeye karşı, 7’den 70’e direnişe geçmesi ve korkunun bir kenara bırakılması kişilerin birbirlerine yönelttikleri öfkeye dönüşen bastırılmış suçluluk duygusunun ortadan kaldırılması anlamına geliyor. Böylece şüpheye düşülen değerler nedeniyle silinmeye başlayan kimlikler doğrulanıyor, birey olmanın beraberlik ve dayanışma olmadan anlamsız olduğu görülüyor. Psikiyatri Uzmanı Mahir Yeşildal, “Bu başkaldırıyla haksızlığa, hukuksuzluğa, keyfiliğe, bencilliğe, bilinç- sizliğe, sorumsuzluğa, duyarsızlığa, çıkarcılığa, saygısızlığa, barbarlığa, zorbalığa karşı direniş umudu ayaklanıyor” diyor. Farklı kesimlerden, çok geniş kitlelerin gösterilere katılma nedeninin de bu olduğu belirtiliyor.

YAZI DİZİMİZE KATKIDA BULUNANLAR

NP İstanbul Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Mahir Yeşildal, Üsküdar Üniversitesi Sosyoloji Bölüm Başkanı Doç. Dr. Abulfez Süleymanov ve İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Tamer Aker.