İki Hıristiyan hikâyesi
"Her dini gelenekte bir kendini adama ve bir dönüşüm tatbiki vardır. Kendini adamak, kendimize ve izlediğimiz yola daha fazla güvenmek demektir"
Paulo COELHO/ GAZETE HABERTÜRK-PAZAR
CEHENNEMİ NASIL KALABALIKLAŞTIRIRIZ?
Geleneksel bir Hıristiyan hikâyesi vardır: Tanrı’nın oğlu İsa çarmıha gerilip orada öldüğünde, ona inanmış günahkârların ruhunu kurtarmak için doğrudan cehenneme gitmiş. Şeytan bu duruma çok üzülmüş. “Bu evrende benim artık hiçbir rolüm kalmadı” demiş şeytan: “Şu andan itibaren kuralları çiğneyen tüm suçlular, zina yapanlar, dinin emirlerine karşı gelenler, hepsi doğrudan cennete yollanacak!” İsa, şeytana bakıp gülümsemiş: “Şikâyet etme,” demiş zavallı şeytana: “Kendilerini erdemli olarak tanımlayan ve benim sözlerimi takip etmeyenlerin hepsinin sonunda geleceği yer de burası olacak. Bir yüzyıl bekle, göreceksin cehennem her zamankinden daha kalabalık olacak!”
MANASTIR KAPANABİLİR
Manastır zor bir dönemden geçiyormuş. Tanrı inancının sadece batıl bir inanç olduğunu savunan yeni akım yüzünden genç nesil artık rahip adayı olmak için manastıra başvurmuyormuş. Genç adamların bir kısmı sosyoloji üzerine çalışmaya başlamış, bir kısmıysa materyalizmin tarihi anlaşmalarını okumaya gitmiş. Zaman içinde geride kalanlardan oluşan küçük cemaat, manastırın boş kaldığına ve artık kapatılması gerektiğine karar vermiş. Yaşlı keşişler birer birer ölüyormuş. Son keşiş de hasta yatağında ruhunu Tanrı’ya teslim etmek üzereyken, manastırda kalan son rahip adaylarını yanına çağırmış. “Tanrı’dan bir mesaj aldım” demiş keşiş; “Bu manastır çok önemli bir görev için seçilmiş.” “Ne yazık” demiş rahip adaylarından biri: “Geriye sadece 5 genç adam kalmışken ve rutin işleri bile idare edemeyecek haldeyken, böyle önemli bir görevi nasıl üstleneceğiz...” “Gerçekten de çok yazık” demiş yaşlı keşiş ve eklemiş: “Çünkü burada ölüm döşeğinde yatarken bir melek göründü ve anladım ki 5’inizden birinin kaderi bir aziz olmakmış.” Bunu söyledikten sonra da ölmüş. Cenazesi sırasında genç rahip adayları şaşkın bir halde birbirlerine bakmışlar. “Seçilmiş kişi acaba hangimiz?” diye düşünüyorlarmış: “Köyün sakinlerine en çok yardım eden mi? En içten sadık şekilde dua eden mi? Yoksa herkesi gözyaşlarına boğacak kadar büyük bir şevkle vaaz veren mi?” Aralarında bir aziz olduğuna inanmış olan beş genç rahip adayı manastırın kapatılmasının bir süre daha ertelenmesine karar vermiş ve son derece sıkı çalışmaya başlamış. Büyük bir şevkle çivileri çakmışlar, yıkılmış duvarları tekrar dikmişler, hayır işleri ve sevgiyle herkesin yardımına koşmuşlar. Bir gün manastırın kapısında genç bir adam belirmiş. Bu 5 genç rahip adayının çalışmalarından çok etkilendiğinden onlara katılıp yardım etmek istiyormuş. Bir süre sonra bir başka genç adam daha onlara katılmış. Ve yavaş yavaş çalışkan rahiplerin herkese örnek olan davranışları ve ünleri tüm bölgeye yayılmış. “Gözleri parlıyor” demiş bir delikanlı babasına onları anlatırken ve manastıra katılmak için izin istemiş. “Görevlerini büyük bir aşkla yapıyorlar” demiş bir başka baba oğluna: “Manastırın her zamankinden daha güzel olduğunu görüyorsun değil mi?” 10 yılın sonunda, manastırda artık 80’den fazla rahip adayı varmış. Yaşlı keşişin ölürken söylediklerinin gerçek bir bilgi mi, yoksa manastıra kaybettiği saygınlığı geri kazandırmak için gereken hevesi yaratacak bir formül mü olduğunu kimse bilmemiş.
YANSIMA
"Thich Nhat Hanh” (Yaşayan Buddha, Yaşayan İsa) kitabından alınmıştır: “Her dini gelenekte bir kendini adama ve bir dönüşüm tatbiki vardır. Kendini adamak, kendimize ve izlediğimiz yola daha fazla güvenmek demektir. Dönüşüm ise bu yolun bize yüklediği şeyleri hayata geçirmek anlamına gelir. ‘Ben tıp eğitimi almaya karar verdim’ dediğinizde, bu cümle, daha herhangi bir okula bile kaydolmadan hayatınız üzerinde etkisini gösterir. Atacağınız bu adımı pozitif bir şey olarak görürsünüz ve o yönde ilerlemek, gelişmek istersiniz. Aynı şey, tüm dini gelenekler için de geçerlidir. Burada anahtar, davranışlarınızın tamamen farkında olmaktır. Bir bardak suyu derin bir şekilde, tüm heves ve heyecanınızla içip yuttuğunuzda aydınlanma ilk haliyle orada hazırdır. Aydınlanmak demek, herhangi bir konuda, her zaman daha net bir görüş yetisine sahip olmak demektir.”,
Çeviren: Mine Akverdi Denktaş