Son dakika! TBMM Başkanı Mustafa Şentop'tan CHP'nin 'etik yasası' çağrısına cevap
TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Habertürk TV'de Kübra Par'ın soruları yanıtladı. TBMM Başkanı Mustafa Şentop, CHP'nin 'Siyasi Etik' kanunuyla ilgili çağrısına ilişkin olarak, "Bu öneriler daha önceki yasama dönemlerinde de oldu. İçerikler tartışılabilir, prensip olarak etikle ilgili düzenlemeleri doğru bulurum" diye konuştu. Parlamenter sisteme dönüşün mümkün olmadığının altını çizen TBMM Başkanı Şentop, "Başkanlık sistemine Türkiye'nin pratik zarureti vardı. Türkiye'de sistem değişikliğine üç-beş kişinin oturup karar verdiğini söylemek siyasi tarihi bilmemek, okumamak anlamına geliyor" ifadelerini kullandı. Başkan Şentop, parlamenter sistem ile başkanlık sistemi arasında yapılan kanun sayılarını mukayese ederek "Başkanlık sisteminin parlamenter sisteme göre geriye gittiğini söylemek mümkün değildir" TBMM Başkanı ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin dünyada en çok çalışan parlamentolardan biri olduğunu sözlerine ekledi...
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop, Habertürk TV ekranlarında yayınlana "Kübra Par'la Açık ve Net" programında soruları yanıtladı.
Parlamenter sistem ile Başkanlık sistemini karşılaştıran TBMM Başkanı Şentop şöyle konuştu: Meclisin bundan önceki parlamenter sistemiyle mukayese etmek lazım. Hem kanunlar bağlamında hem de bu kanunların yapılış tarzıyla ilgili bunu değerlendirmek lazım. Şu değerlendirme yanlış, şu kadar kanun teklifi verilmiş bu kadarı kanunlaşmış. 600 milletvekilinin her birinin kanun teklifi vermesi mümkün. Bazı milletvekilleri skor yapmak için kanun teklifi veriyorlar. Neye göre mukayese yapacağız? Bu mukayeseyi önceki dönemlerde ne olmuş? Bazı arkadaşlar şunu diyor, 'Başkanlık sistemine geçince Meclis kanun yapma bakımından daha az kanun yapıyor' diyorlar. Gerçek öyle değil. Hem çıktılar hem de süreçler bakımından öyle değil. Parlamenter sistemin son dönemi, yani 2017 Temmuz'dan 2018 Temmuz'una kadarki dönemden 2016 Temmuz'undan 2017 Temmuz'una kadar dönem ile Başkanlık sisteminin yürürlükte olduğu 2018 Temmuz'undan itibaren olan dönemi dikkate alarak söyleyeceğim. Kanun teklifleri bakımından parlamenter sistemi genelde 650 civarında kanun teklifi önerisi verilmiş. 650 ve 651 önceki ve bir önceki dönemde. Şimdi ise 2081 kanun önerisi verilmiş. Aşağı yukarı üç kattan fazla kanun önerilerinde artış var. Milletvekillerinin kanun teklifi vermeleri bakımından önceki döneme göre daha aktif olduklarını söyleyebiliriz.
Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 'hak ihlali' kararına katılmadığını belirten TBMM Başkanı Şentop, şu ifadeleri kullandı: "Anayasa Mahkemesi'nin kararı çok zor verdiğini söylemek lazım. 8'i ihlal yoktur, 8'i ihlal vardır dedi.Başkanın oyuyla karar bu şekilde çıktı. AYM'nin kolay karar vermediğini söylemek lazım. Verilmiş bir karar. Gerekçesini okudum kararın. Doğrusu ben de bu kararı 'ihlal vardır' şeklinde AYM kararını doğru bulmuyorum. İfade özgürlüğü açısından AYM değerlendirmiş. AİHM kararında 'şok edici görüşler' ifade hürriyeti kapsamındadır diye bir kararı var temel prensip olarak. AYM'nin de kararı bu bağlam içerisinde. Toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilmediği aşikardır diyor. Bu bildirinin yayınlandığı dönem terör örgütünün sıkıştığı, bazı ilçe merkezimizde hendeklmer açtığı ama güvenlik güçlerimizin operasyonuyla zor durumda kaldığı bir dönemde bir alandan akademisyenlerin çıkış sağlama arzusuyla harekete geçtiği bildiriden bahsediyoruz. Bu tamamen bağımsız, objektif değerlendirikleri bildiri değil. Bu bildirinin terör örgütüne nefes alma imkanı olarak sağlanmış adımlardan biri olduğu dikkate alınmalıydı. Oradaki ifadeler açık şekilde, terör örgütüne destek olarak yorumlanamaz diyor 8 kişi, ama diğer 8 kişi aksi yönde düşünüyor. Bu hendekleri niye kazdınız? Bu terör eylemleri niye yapıyorsunuz diye bildiride ifadeler yer almıyor. Sadece güvenlik güçlerini eleştiriyor. Burada AYM'nin terör örgütünü destekleyen bildirinin içeriğine katıldığını söylemiyorum. Bunu ifade hürriyeti kapsamında değerlendiriyor. İfade hürriyeti ile terörü, şiddeti övme anlamında ikna edici anlamda ayrıştırılması lazım. Şiddeti öven, teşvik eden sözler de bir ifadedir. Bu ifade özgürlüğü kapsamında mıdır, değil midir? Bunu ilişkilerden bağımsız olarak ifade özgürlüğü olarak değerlendirmek yanlış diyorum. O konjonktürde bu söylenenleri değerlendirmek lazım. Ben AYM'nin ihlal olarak değerlendirmesini doğru bulmuyorum. AYM'nin kararlarını eleştirdiğim birçok karar var. Ama AYM'nin terör örgütünü destekleyen ifadelere katıldığını söylemek de yanlıştır"
Başkan Şentop bir soru üzerine siyasetteki yeni oluşumlarla ilgili olarak şu değerlendirmelerde bulundu: "Cumhuriyet tarihine baktığımızda tarihin bir akışı, parametre var. Parlamentoda siyasi partiler belli. Şimdi ileride kurulacağı varsayılan partiler üzerinden parlamento aritmetiğini tartışmak abestir.
Şentop'un açıklamalarından satır başları şöyle:
Daha önceki dönemlerde de siyasi etikle ilgili kanun teklifleri vardı. 23, 25, 25. dönemde vardı. 26. dönemde ben Anayasa Komisyonu başkanıydım, bu teklifi görüşmüştük. Türkiye'nin gündeminde bu tür teklifler sık sık oldu. Bunun dengeli olarak iki bakımdan değerlendirilmesi lazım. Birincisi siyasetçilerin mali ilişkilerinde şeffaf olması lazım. Bir taraftan bunun suistimaline, siyasetçilerin iş yapamaz bir noktaya gelmesine müsaade edilmemesi lazım. Teklif verilmiştir, malumunuz Meclis tatilde. Meclis 1 Ekim'de toplanacak. Teklif değerlendirilecekse bununla ilgili ancak 1 Ekim'den sonra mümkün olabilir.
"2002'DEN BU YANA MİLLETVEKİLLERİNE İLAVE ZAM YAPILMADI"
İçerikler tartışılabilir, prensip olarak etikle ilgili düzenlemelere hak veriyorum. Bunların olması lazım. Son zamanlarda siyasetçilerle ilgili bazı ithamlar, yakıştırmaların önemli bir kısmı birtakım iftiralardan ibaret. Mesela milletvekili maaşlarıyla ilgili yapılan değerlendirmeler var. 80-90'lı yılları hatırlıyorum. O dönemde ilave zam yapılırdı. 2002'den bu yana milletvekillerine ilave zam yapılmamıştır. Milletvekili Meclis Başkanı alma sıfatıyla bir maaş almıyor. Duyduğum bir şey var bayramda milletvekillerine ikramiye verileceği yönünde. Bu tamamen yalandan ibaret. Maaş miktarı şüphesiz kamuda maaş alan memurların maaşına göre hesaplanıyor. Fakat milletvekilinin harcamalarıyla ilgili kimsenin bir hesaplama yaptığı yok. Milletvekilleri mâlum hafta içi Ankara'da, hafta sonu memleketlerine gidiyorlar. Sadece gidiş-gelişle ilgili harcamaları var. Meclis'te milletvekillerini ziyarete gelenler harcamalarını kendi ödemiyorlar. Biliyorum ki birçok arkadaşımız seçmenleri otellerde misafir etme, hastane masraflarını ödeme gibi harcamalar yapıyor. Daha önce aldığı maaşın yarısını alan milletvekili o maaşla geçinirken, milletvekili olduktan sonra geçinemiyor. Araç tahsisi yok. Aracı olmayan milletvekilleri toplu taşıma araçları ile Meclis'e gidip geliyor. Maddi durumu müsait olmayabilir.
"MİLLETVEKİLLERİ MİSAFİRLERİN HARCAMASINI CEBİNDEN YAPIYOR"
Milletvekillerine araç tahsis edilmiyor, lojmanları yok, üç tane personel veriliyor. Milletvekili lojmanları biliyorsunuz satışa çıkarıldı. Milletvekilleri hali vakti yerinde olanların Ankara'da evi vardır, bazıları kiralarda oturuyor. milletvekilleriyle ilgili tabloyu ortaya koyarken aldığı maaşı, harcamalarını da göz önünde bulundurmak lazım. En yüksek memur maaşı şu anda endeksli olan Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanlığı, onun maaşına endeksli olarak milletvekili maaşı olarak belirleniyor. Burada şunu söyleyeceğim, milletvekili maaşının asgari ücretle ifade ederseniz, o zaman asgari ücretle milletvekili olarak yaşayabilen varsa gelsin yapsın o zaman. Milletvekillerine verilen maaşla kendi illerine gidip geliyor her hafta. Onun dışında yaptıkları çalışmalarda kendi maaşlarından harcıyorlar. Bunun dışında milletvekillerinin gelen, giden misafirlerle ilgili harcamaları kendi cebinden karşıladığını biliyoruz.
"REKLAM ALAMAYAN SİTELER VEKİLLERE VE MECLİS'E HAKARET EDİYOR"
Bu maaş azdır demiyorum ama bir ilçede yaşayan vatandaşımız standartta yaşamıyor milletvekili. Milletvekillerin özlük haklarıyla yapılan değerlendirmelerin bir kısmının maksatlı olduğunu düşünüyorum. Çeşitli şekilde bekledikleri reklam paylarını elde edemedikleri için parlamento, milletvekilleri aleyhine yazan internet siteleri var. Meclis'e saldırmak biraz kolay bir iş haline geldi. Milletvekillerinin ne iş yaptığını ve oradaki imkanlarını ve aldıkları maaşın giderleriyle orantısını değerlendiren insanlar var. Bunu itibarsızlıştırmak vesayetçi, darbe dönemlerinin anlayışlarının bir ürünüydü.
"BU KONU YENİ DEĞİL, 26. DÖNEMDE DE TEKLİF EDİLMİŞTİ"
Bu tür olumsuz değerlendirmeler vatandaşın iradesini itibarsızlaştırmadır. 600 milletvekili arkadaşımız vatandaşın, milletin içinden gelen insanlar. Hatalar, yanlışlar olabilir mi, olabilir. Ama bunu oranlamak lazım. Bu tür yanlışları yapana bakalım. Kanuna, hukuka aykırı işleri yapanların oranı nedir? Ben çok büyük bir oran olacağı kanaatinde değilim. Bu yanlışların, hataların vatandaşın Türkiye genelindeki oranı ne ise muhtemelen meclise yansıması o oran olabilir. Bu nedenle milletin kendi iradesiyle seçtiği kişi ve kurumları itibarsızlaştırmak Türkiye ve millete zarar verir. Bu konuyla ilgili düzenleme yapılmasını prensip olarak doğru bulurum. Bu konu daha önce 26. dönemde ve sayın Cemil Çiçek tarafından da teklif verilmişti. Birçok konuda kendi şahsi menfaatleri sebebiyle Meclis'i itibarsızlaştırmaya çalışan insanların peşine takılmamak lazım.
"ETİK YASASINI PRENSİP OLARAK DOĞRU BULURUM"
Meclis Başkanlığı'nda bütün milletvekillerinin kapalı zarf içerisinde mal beyanları var. Mal beyanları 2020'de yenilenecek. Beyan ettikleri mal varlığında eksilme veya artış olursa onu da yenilemeleri gerekiyor. Milletvekilleriyle ilgili, ki bütün memurlar için geçerli bir şey bu, mal beyanı meselesi, bunu bir sıkıntı olduğu zaman bir itham, soruşturma olduğu zaman bunun savcılığa teslim edilmesi, açılıp mukayese edilmesi imkanı var her zaman. Artış söz konusuyla araştırma yapılabilir. Prensip olarak bu konuda bir düzenleme yapılabilir. Böyle bir düzenlemenin siyasi partilerin mutabakatıyla etraflıca düşünerek yapılması lazım. TBMM dünyada en çok çalışan parlamentolardan bir tanesi, biz buna birleşim diyoruz. Almanya'da parlamento 71 gün çalışmış. Avusturya'da 33 gün. Danimarka 109 gün çalışmış. TBMM 113 gün yaşamış son yasama döneminde. Dünya parlamentolarının bir standardı var. Biz milletvekillerini neye göre kıyaslayacağız. Mesela uzun yol yapan şoförler veya gemi kaptanlarının veya polis memurlarının çalışma şartlarıyla mı yapacağız? Kendi benzeriyle mukayese edebiliriz. Dünya parlamentoları nasıl çalışıyor onunla mukayese edebiliriz bize fikir vermesi bakımından. Türkiye süre olarak dünyanın en çok çalışan parlamentolar arasında yer alıyor.
"TBMM DÜNYANIN EN ÇOK ÇALIŞAN PARLAMENTOLARINDANDIR"
Genel Kurul çalışmaları için iç tüzükte çalışma süresi vardır. Parlamentonun normal çalışma süresini bu parlamento düzenlememiş. 71'de, 73'de bunu hazırlayanlar böyle öngörmüş. Meclis çalışmaları sadece genel kuruldan ibaret değil, komisyon çalışmaları, onların kurduğu alt komisyonları, araştırma komisyonlarının çalışmaları var. Bunun dışında bütçe hazırlıkları için çalışanlar var. Meclis tatile girdi, girmedi tartışmalarını değerlendirirken dünya parlamentolarını mukayese ederek söylemek lazım. Kaldı ki milletvekillerinin sadece Meclis'te çalışmalarını beklemiyor millet. Tabii seçim mahallilerine gitmesi gerekiyor. 1 hafta seçim bölgesinde görülmeyince milletvekillerine 'seni hiç göremiyoruz' deniyor. Hepsini bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Bunları dikkate almadan az çalmıştınız, çok tatil yaptınız demek parlamentoya itibar suikastıdır.
"CUMHURBAŞKANLIĞI SİSTEMİNDE 2018 KANUN TEKLİFİ VERİLMİŞ"
Meclisin bundan önceki parlamenter sistemiyle mukayese etmek lazım. Hem kanunlar bağlamında hem de bu kanunların yapılış tarzıyla ilgili bunu değerlendirmek lazım. Şu değerlendirme yanlış, şu kadar kanun teklifi verilmiş bu kadarı kanunlaşmış. 600 milletvekilinin her birinin kanun teklifi vermesi mümkün. Bazı milletvekilleri skor yapmak için kanun teklifi veriyorlar. Neye göre mukayese yapacağız? Bu mukayeseyi önceki dönemlerde ne olmuş? Bazı arkadaşlar şunu diyor, 'Başkanlık sistemine geçince Meclis kanun yapma bakımından daha az kanun yapıyor' diyorlar. Gerçek öyle değil. Hem çıktılar hem de süreçler bakımından öyle değil. Parlamenter sistemin son dönemi, yani 2017 Temmuz'dan 2018 Temmuz'una kadarki dönemden 2016 Temmuz'undan 2017 Temmuz'una kadar dönem ile Başkanlık sisteminin yürürlükte olduğu 2018 Temmuz'undan itibaren olan dönemi dikkate alarak söyleyeceğim. Kanun teklifleri bakımından parlamenter sistemi genelde 650 civarında kanun teklifi önerisi verilmiş. 650 ve 651 önceki ve bir önceki dönemde. Şimdi ise 2081 kanun önerisi verilmiş. Aşağı yukarı üç kattan fazla kanun önerilerinde artış var. Milletvekillerinin kanun teklifi vermeleri bakımından önceki döneme göre daha aktif olduklarını söyleyebiliriz.
"BAŞKANLIK SİSTEMİNDE KANUN YAPMADA BİR AZALMA OLMADI"
Parlamenter sistemin son yılında toplam 110 kanun yapılmış. Ondan önceki yıl 313 kanun yapılmış. Bu toplama bakarsak yanıltıcı olur. Bu sayıya bakarak meclisin itibarını değerlendireceksek parlamenter sistemin itibar azalması söz konusu olabilir. Parlamentoda 313 kanun çıkartılmışken, parlamenter sistemin son yılından bir önceki yıl. Daha sonra 110 kanun çıkarılmış. Bu parlamenter sistemi içerisinde.Bunun anlamı şu, uluslararası sözleşmelerin sayısı çok olduğu için, hızlıca anlaşarak geçirilmiş demektir. Kanun başına düşen süreyi hesapladığınızda aşağı yukarı üç katı hızla geçirilmiş. Ama dönemsel, konjonktürel içeren uluslararası sözleşmeler devre dışı bırakıldığında, olağan zamandaki kanunlara baktığımızda Başkanlık sisteminde 26 kanun, parlamenter sistemin son yılında 18, bir önceki yıl 16 kanun çıkarılmış. Çalışma sürelerine baktığımızda sürede bir değişiklik yok. Bir kere çıktılara baktığımızda bu tür değerlendirmeyi haklı kılacak tablo yok. Kanun yapma sayısında Başkanlık sisteminde azalma oldu denebilecek bir tablo yok.
"MİLLETVEKİLLERİNE YARDIMCI OLACAK UZMANLARIMIZ MEVCUT"
Gerek kanun sayısı ve süreçleri bakımından Başkanlık sisteminde gerileme olmadığını tablolar ve sayılar gösteriyor. Yeni sistemde teklifler milletvekilleri tarafından veriliyor. Daha önce Bakanlar tarafından tasarı olarak veriliyor. Diyelim ki milletvekilinin kendi ihtisas alanı. Okulda matematik öğretmeni olan milletvekilimiz var diyelim. Milletvekilimizin askerlik kanunu ile bir teklifi nasıl verebileceğini düşünebiliriz? Şu anda Meclisimizde Kanunlar, Kararlar Başkanlığı var. Milletvekillerinin kanunla ilgili çalışmalarında yardımcı olmak için var bu başkanlık. Sayın Binali Yıldırım Bey'in zamanında uzman arkadaşlar vardı. İdari Teşkilat Kanunu'nda, milletvekilleri talep etmesi halinde onlara yardımcı olacak olan görevli personel var. Ama bu işi daha fonksiyonel hale getirecek çalışma vardı, inşallah 1 Ekim'de yeni yasama yılında devreye girecek.
"BİR GAZETEDE BENİM AĞZIMDAN SÖYLEMEDİĞİM HABER YAPILMIŞ"
Geçenlerde bir milletvekili arkadaşımız söylemiş. Yazılı soru önergesi vermesi, bakanlara soru sormaları mümkün. Bu parlamentonun denetleme görevi. Bir gazetede benim ağzımdan, 'Bakanlar milletvekillerini muhatap almıyor' diye yazmış. Tamamıyla yalan. Ben böyle bir şey demedim. Milletvekillerinin sorduğu sorulara Bakanların cevap vermeleriyle ilgili anayasa değişikliğiyle ilgili bir süre getirdik, 15 gün. Süresinde cevaplama mukayesesi yapmak için elimizde belli bir kriter yok. Bir milletvekili de bu habere dayanarak demiş ki, ben Meclis Başkanı olarak Bakanlara yazı yazdım, zamanında cevaplandırılmasına dair. İşte sistemin en büyük hatasının bu olduğunu söylüyor. Feci halde yanılıyor. Benim yazdığı yazı gibi daha önceki dönemde de yazılmış yazılar var. Sayın Binali Yıldırım tarafından yazılmış, parlamenter sistemde de yazılmış. 26. dönemde Meclis Başkanı sayın İsmail Kahraman, o zaman parlamenter sistem vardı. O dönemde sayın Kahraman, Bakanlara yazılar yazmış, soruları vaktinde cevaplayın diye 29 Kasım 2016'da yazmış. Dört defa çeşitli tarihlerde, yani her yıl birer yazı yazılmış. O zaman başkanlık sistemi mi varmış? Hayır parlamenter sistem varmış.
"MİLLETVEKİLİ İLE BAKANIN GÖRÜŞEMEMESİ BAŞKANLIK SİSTEMİNİN SORUNU DEĞİL"
Zaman zaman Bakanlarda soruların cevaplanmasında gecikme olabiliyor. Bu parlamenter sistemde de olmuş. Bu bakımdan benim bakanlara soruların cevaplanması konusundaki ikaz yazım, Başkanlık sistemine mahsus bir yazı değil. Sürecin süratlenmesi için sürekli talep ediyoruz. Milletvekillerinin bakanlarla görüşmesi, Başkanlık sisteminin ortaya çıkarttığı bir sorun değil. Bu Bakanlarla milletvekilleri arasındaki kişisel özellikleriyle ilgili bir durum. Parlamenter sistemde de görüşülmesi, randevu alınması güç olan bakanlar vardı. O zamanda da vardı. Dolayısıyla bu sistemin ortaya çıkardığı bir sorun değil. Bakanın, milletvekillerinin tarzıyla ilgili bir durum. Bazı milletvekili arkadaşlarımızın 4-5 kez görüşüp de '6. randevuyu alamadım' diye sitem ettikleri oluyor.
"PARLAMENTER SİSTEME YENİDEN DÖNÜŞ MÜMKÜN DEĞİLDİR"
Amerikan sistemi olursa tartışabiliriz diyen muhalif milletvekillerimiz vardı. Sisteme kategorik olarak karşı çıkmaktansa şurasını değiştirebiliriz diyenler var. Dolayısıyla bunu ayırmamız lazım. Parlamentonun iki temel fonksiyonu var birincisi yasama diğeri denetim. Başkanlık sisteminin parlamenter sisteme göre geriye gittiğini söylemek mümkün değil. Henüz kuruluş aşamasıdır. Bu bakımdan değerlendirme yapmak için yeni. Tam aksine ileriye gidiş söz konusu. Parlamenter sisteme geri dönüş mümkün değil. Türkiye'de sistem değişikliğine oturup üç beş kişinin bir araya gelerek düşünüp de karar vererek geçtiğini söylemek siyasi tarih bilmemek anlamına geliyor. Türkiye'nin çok pratik zarureti vardı. 61 Anayasası'nda parlamenter sistemi vardı. 81 Anayasası'nda Cumhurbaşkanına yetki verilmişti. Daha sonra Türkiye'nin 2007'de yarı başkanlık sistemine geçtiği birçok akademisyen tarafından söyleniyordu. 1961'de yetkileri sembolik çok az parlamentolu seçtiği Cumhurbaşkanı, 82'de yetkileri arttırılmış Cumhurbaşkanı ve sonra halkın seçtiği Cumhurbaşkanına evrilmişti. Bu iş oraya gidiyordu. Bugün parlamenter sisteme dönüş isteyenlerin acaba kafasındaki nedir? Burada bir kafa karışıklığı vara. Sistemin ayrıntıları, teorik gelişmeler bağlamında bir değerlendirme değil önyargıyla bir itiraz bu. Bu sistemin parlamenter sisteme göre daha iyi verimli olduğuna dair çok delil getirmek mümkündür.
"CUMHURBAŞKANLIĞI KARARNAMESİ KANUN ALTI BİR NORMDUR"
Ben şu hususta yanlış buluyorum diyen arkadaşın Başkanlık sistemi olmasaydı, parlamenter sistemi olsaydı, şikayetçi olduğu konuyla ilgili neler değişirdi diye düşünmesi lazım. Yetkiler tek elde toplandı dediniz. Bu yetkiler parlamenter sisteminde olmayan yetkiler mi? Yeni yetkiler icat edip bunları Cumhurbaşkanına mı verdik? Böyle bir şey yok. Bunları daha önce hükümet yapıyordu. Aslında Bakanlar vardı ama gerçekte bakanlar iradeye ortak değildi. Başbakan 'ben bir karar alıyorum' diyordu, bir bakan buna itiraz ettiği zaman ne olabilir? Başbakan bakanları atama yetkisi vardı. Bakanlar bu kararlara iştirak ediyordu. Dolayısıyla yeni bir yetki ihdası yok. Daha önce Başbakan'ın kullandığı yetkiler Cumhurbaşkanı'na geçmiş oldu. Yeni yetkiler uydurmuş değiliz. Bir kere Başbakanın tüzük yapma yetkisi vardı. Kanun Hükmü Kararnamelerle düzenleme yetkisi vardı. Kanunları değiştirebiliyordu. Zaten hükümet varsa ne demektir? Güvenoyu almış hükümettir. Parlamentoda çoğunluğa sahip olan hükümetin yetki kanunu alması mümkün değil mi? Şimdi Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, kanuna eşdeğer değil, kanun altı bir normdur. Kanuna aykırı ise Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi uygulanmaz demişiz. Parlamento dilerse bir kanun çıkarır ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'ni geçersiz hale getirebilir.
"OLASI PARTİLER ÜZERİNDEN ARİTMETİĞİ TARTIŞMAK ABESTİR"
Cumhuriyet tarihine baktığımızda tarihin bir akışı, parametre var. Parlamentoda siyasi partiler belli. Şimdi ileride kurulacağı varsayılan partiler üzerinden parlamento aritmetiğini tartışmak abestir.
"AYM'NİN KARARINDAKİ 'HAK İHLALİ'NE KATILMIYORUM"
Anayasa Mahkemesi'nin kararı çok zor verdiğini söylemek lazım. 8'i ihlal yoktur, 8'i ihlal vardır dedi.Başkanın oyuyla karar bu şekilde çıktı. AYM'nin kolay karar vermediğini söylemek lazım. Verilmiş bir karar. Gerekçesini okudum kararın. Doğrusu ben de bu kararı 'ihlal vardır' şeklinde AYM kararını doğru bulmuyorum. İfade özgürlüğü açısından AYM değerlendirmiş. AİHM kararında 'şok edici görüşler' ifade hürriyeti kapsamındadır diye bir kararı var temel prensip olarak. AYM'nin de kararı bu bağlam içerisinde. Toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilmediği aşikardır diyor. Bu bildirinin yayınlandığı dönem terör örgütünün sıkıştığı, bazı ilçe merkezimizde hendeklmer açtığı ama güvenlik güçlerimizin operasyonuyla zor durumda kaldığı bir dönemde bir alandan akademisyenlerin çıkış sağlama arzusuyla harekete geçtiği bildiriden bahsediyoruz. Bu tamamen bağımsız, objektif değerlendirikleri bildiri değil. Bu bildirinin terör örgütüne nefes alma imkanı olarak sağlanmış adımlardan biri olduğu dikkate alınmalıydı. Oradaki ifadeler açık şekilde, terör örgütüne destek olarak yorumlanamaz diyor 8 kişi, ama diğer 8 kişi aksi yönde düşünüyor. Bu hendekleri niye kazdınız? Bu terör eylemleri niye yapıyorsunuz diye bildiride ifadeler yer almıyor. Sadece güvenlik güçlerini eleştiriyor. Burada AYM'nin terör örgütünü destekleyen bildirinin içeriğine katıldığını söylemiyorum. Bunu ifade hürriyeti kapsamında değerlendiriyor. İfade hürriyeti ile terörü, şiddeti övme anlamında ikna edici anlamda ayrıştırılması lazım. Şiddeti öven, teşvik eden sözler de bir ifadedir. Bu ifade özgürlüğü kapsamında mıdır, değil midir? Bunu ilişkilerden bağımsız olarak ifade özgürlüğü olarak değerlendirmek yanlış diyorum. O konjonktürde bu söylenenleri değerlendirmek lazım. Ben AYM'nin ihlal olarak değerlendirmesini doğru bulmuyorum. AYM'nin kararlarını eleştirdiğim birçok karar var. Ama AYM'nin terör örgütünü destekleyen ifadelere katıldığını söylemek de yanlıştır.
"PARTİLER ARASINDA GÖRÜŞ BİRLİĞİ SAĞLANMASI LAZIM"
Af değil ama infazla ilgili düzenlemeler var. Partiler arasında bununla ilgili görüş birliği sağlanması lazım. Bunun için de zamana ihtiyaç vardı. Bir iki gün içinde halledilecek mesele değil. Eylül ayından itibaren görüşülüp, değerlendirilecek.
"PARLAMENTO OBJEKTİF VE SOYUT DÜZENLEMELER YAPMALI"
Parlamentonun çok fazla kanun yapmasını doğru bulmuyorum. Kanun düzenlemelerin kanunların objektif, ilkesel düzenlemeler getirmesi lazım. Birçok konu idari düzenlemelerle hatta Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle düzenlenebilir. Parlamentonun daha soyut ve ilkesel düzenlemeler yapması lazım. Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri kanuna aykırı olamaz bunu daha önce de söyledim. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile düzenlenecek alanlar da bellidir. Verilere dayanarak, detayları bilerek konuşmak lazım. Toptancı yaklaşımlarla yapılan değerlendirmelerin Türkiye'ye faydası yoktur diye düşünüyorum.