D vitamini çılgınlığı!
D vitamini eksikliği mi yaşıyoruz, yoksa hepsi birer kuruntudan mı ibaret? İşte cevabı!
Geçen hafta The New York Times, insanların ortada hiçbir sebep olmaksızın D vitamini testi yaptırdığını, sürekli takviyeye başvurduğunu yazdı. Antiaging amacıyla ve tüm hastalıkları önlemek üzere çılgınca D vitamini takviyesine başvuruyoruz. Peki işin aslı ne? Gerçekten güneşten yoksun vaziyette vitaminsizlikle mi cebelleşiyoruz yoksa biraz abartıyor muyuz? Gazete Habertürk'te yer alan Gizem Sevinç Selvi imzalı haber, konuya açıklık getiriyor.
Portland ABD’de bulunan Meine Tıp Merkezi’ne D vitamini düzeyini test etmek üzere başvuranların sayısı 83 kat artmış: Doktorlar şaşkın, zira çoğu hastada D vitamini düzeyini muntazam ve normal seviyede rapor ediyorlar. Ortada bir eksiklik ya da vahim bir durum yok ama herkes her şeyin ilacını D vitamini bellemiş vaziyette.
Osteoporoz araştırmacısı ve Tıp Enstitüsü Komitesi üyesi Dr. Clifford J. Rosen, “D vitamini bir dine dönüştü” diyor. Bu vitaminin depresyon, yorgunluk, kas problemleri hatta kalp rahatsızlığı ya da kanseri önlemede etkili olduğuna dair yaygın bir inanç var ama bu rahatsızlıkların herhangi birinin önlenmesinde veya tedavisinde yararlı olduğuna dair bir kanıt yok. Daha da fenası, D vitamini fazlalığının en az eksikliği kadar vahim sonuçlara varması. Bizdeki durumu öğrenmek adına Memorial Şişli Hastanesi’nden Prof. Dr. Ayşe Çıkım Sertkaya ve Anadolu Sağlık Grubu’ndan Uzman Dr. Figen Akın’la konuştuk. Biri Endokrinoloji ve Metabolizma konusunda eksper, diğeri dermatoloji. Bakın neler söylediler...
FAZLASI DA EKSİĞİ DE HAYAT
Prof. Dr. Ayşe Çıkım Sertkaya
D vitamini ihtiyacı, ırkların güneşle temasına göre farklı özellikler gösterir. Bizim kullandığımız değerler genellikle ABD ve Avrupa’dan çıkan sonuçlardır, Türk insanını ne kadar yansıttığı muamma. Güneş ışığıyla depolanır; yazın depolar, kışın kullanırız. Hayat şartları değişti, artık kapalı alanda çalışıyoruz ve vücudumuzda değişiklikler gözlenebilir ama “Türkiye bir D vitamini yetersizlik bölgesi midir?” derseniz bunun ucu açık. Bir de tıp dünyası böyledir, zaman zaman bir molekül popüler olur ve onun üzerinden her hastalık için tek tek test yapılır. D vitamininin her hastalıkla ilişkilendirilmesini biraz abartılı buluyorum. D vitaminimizi yükselteceğiz diye uçana kaçana takviye vermek çok yanlış. Üstelik bir vitaminden değil, aslında bir hormondan söz ediyoruz. Kontrolsüz bir kalsiyum mekanizması yaratıp hiperkalsamiye sebep olunabilir. Hiperkalsami tehlikelidir; böbrek fonksiyonlarını, kalp ritmini bozarak hayatı tehdit edebilir. Antiaging adı altında yüksek doz D vitamini uygulanması da doğru değil zira yaygın kullanıma rağmen elimizde D vitamininin antiaging etkisine dair bilimsel kanıt yok. Neticede D vitamininin fazlası da, eksiği de hayatidir
GÜNDE 5-10 DAKİKA YETER
Uzm. Dr. Figen Akın
D vitamini bağışıklık sistemini destekler, eksikliğinde bağışıklığın düşmesiyle birçok kanser tetiklenebilir. Örneğin D vitamininin sedef ve vitiligo alevlenmelerinde etkili olduğu biliniyor. “Melanomaya yol açar” diyemesem de bu hastalığa zemin hazırladığını rahatlıkla söyleyebilirim. Benim şöyle bir gözlemim var; vitamin sentezi stresle baskılanıyor, o nedenle kapalı alanda bulunmanın D vitamini eksikliğine sebep olduğunu düşünmüyorum. Türkiye güneşli bir ülke; yeterli vitamini almak için saatlerce güneş altında kalmanız gerekmez. Kol önyüzlerinin (iç kısmının) günde 5-10 dakika güneşe maruz kalması yeterlidir. “İç kısım” diyoruz çünkü derisi daha ince ve geçirgendir.
GÜN IŞIĞI
Kemikleri sağlamlaştıran D vitaminini vücudumuz kendi kendine üretemiyor; D vitamini sentezlemek için güneş ışığına ihtiyacımız var. Ayrıca balık, balık yağı ve sütte bol miktarda D vitamini bulunuyor.