Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde yapay zeka vurgusu
Türkiye'nin milli güvenliğinin anayasası olarak bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde (MGSB), bilim ve teknoloji aygıtları kullanılarak gerçekleştirilecek saldırılar ve savunma stratejilerine ilişkin önemli başlıklar yer alıyor. İçinde bulunduğumuz dünyada ülkemizin bilim ve teknoloji gücüne etki edebilecek unsurlar arasında; büyük veri madenciliği, bilgi savaşı, siber tehditler sayılıyor. Siber saldırıların alt başlıklarında; trol grupları, hacker grupları, servis sağlayıcılar ve sosyal medya platformları üzerinden gelen tehditler, zararlı yazılımlar yer alıyor
Ülkenin bilişim altyapılarının korunmasına yönelik savunma stratejilerinin geliştirilmesinin önemine dikkat çekilirken, yeni gelişen teknolojiler arasında; 5G teknolojisi, nesnelerin interneti, yapay zekâ, metaverse, sanal gerçeklik ve artırılmış gerçeklik, akıllı şehirler, kuantum bilgisayarlar, insan makine ara yüzleri, uzak teknolojileri, yeşil enerji teknolojileri, hidrojen teknolojileri, biyoteknoloji, gen teknolojisi ve elektronik harp teknolojisi sayılıyor.
YAPAY ZEKÂ
Ülkelerin yapay zekâ teknolojilerine yönelik stratejik belgeler üretmesinin önemine işaret edilirken, bu teknolojinin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve sağlayacağı ekonomik katkıya ilişkin hedefler belirlemesi gerektiği vurgulanıyor. Gelecekte yapay zekâ teknolojisini etkili ve etkin kullanan ülkeler gelişmişlik seviyesi açısından uluslararası rekabette birkaç adım öne geçmiş olacak.
Yapay zekâ fırsat olduğu kadar aynı zamanda da ulusal güvenlik açısından büyük tehditler ve risk de içeriyor. Yapay zekâya ilişkin tehdit değerlendirmeleri şöyle yapılıyor:
- Yapay zekâ teknolojileri kullanılarak geliştirilen silah sistemleri ülkeler için risk oluşturuyor. Otonom silah sistemleri konusunda, ABD ve Çin başta olmak üzere birçok ülke önemli yatırımlar yapıyor. Kanada, Yeni Zelanda ve Avustralya gibi askeri personel temin etmekte zorlanan ülkeler, yapay zekâ ürünü silahlar ile bu açıklarını kapatma yoluna gidiyor.
- Otonom silah sistemlerindeki gelişme, gelecekte devletlere istihbaratı toplama ve analiz etme, askeri alanda daha etkili araç ve gereç üretme, askeri lojistik ihtiyacını kolay şekilde karşılama, karmaşık siber saldırı yetenekleri geliştirme konusunda imkân ve kabiliyetler kazandıracak.
- Yapay zekâ sistemleri, bilgi kirliliği ve dezenformasyonun yayılmasında da kapsamlı işlev görüyor. Gerçekçi, yapay zekâ destekli sahte içeriğin oluşturulmasına destek olmakla birlikte tehdit aktörleri tarafından hedef kitleye dezenformasyonun yayılmasını ve dijital evrenin manipüle edilmesini kolaylaştırıyor.
- Yapay zekâ destekli bilgi kirliliği ve dezenformasyon, milli güvenlik sorunu olma niteliğinin yanı sıra; insan onuru, demokratik süreçlerin sağlıklı yürütülmesi, etik değerler ve insan hakları gibi pek çok meseleyi de etkiliyor. - Yapay zekâ destekli sistematik ve algoritmik dezenformasyon faaliyetleri vasıtasıyla toplumdaki hassasiyetler üzerinden siyasi, sosyal ve ekonomik yıkıcı faaliyetlerin derinleştirilmesi mümkün.
HUKUKİ ALT YAPI KURULMALI
Yenilikçi dijital teknolojilerin gelişimi ve yaygınlaşması sonucunda iş ve toplum yaşantısında yapay zekânın etkisi artabilecek ve böylelikle bireyin karar verici rolünü de birçok alanda yapay zekâ üstlenebilecek.
Bu açıdan bakıldığında günlük hayatta insanlarla iletişim kurarak varlığını sürdürecek olan yapay zekâ sistemlerinin topluma uyumu açısından etik değer ve sorumlulukları görebilme, insanlara zarar verebilecek davranışları fark edebilme, iyiyi ve kötüyü anlayabilme kabiliyetine sahip olması gerekiyor.
Bu doğrultuda yapay zekânın üretilmesi ve geliştirilmesine yönelik olarak sorumlulukların ve etik değerlerin belirlenmesi konusunda ülkemizde hukuki bir alt yapının tesis edilmesi gerekiyor.
DİJİTAL MANİPÜLASYON “DEEPFAKE” TEKNOLOJİSİ
Yapay zekâ terminolojisinde, derin öğrenme tekniği kullanılarak oluşturulan sahte videolar, “deepfake” olarak adlandırılıyor. Günümüzde yapay zekâ teknolojisi yardımıyla dijital bir görüntüyü değiştirip yüzü, sesi, mimikleri ve konuşması ile bir insanın kendisinin dahi ayırt edemeyeceği kadar inandırıcı, gerçek dışı videolarını üretmek mümkün. Dijital platformlarda deepfake teknolojisindeki sahtekârlıklar, gerçeğin manipüle edilmesi, kaynak olarak kullanılan gerçek kişilerin izinsiz olarak görüntülerinin başka amaçlar için kullanılması ve bu kişiler üzerinden olmayan bir gerçeğin üretilip kitlelerin aldatılması şeklinde çok boyutlu şekilde karşımıza çıkıyor.
Bu tehdide karşı olarak geliştirilecek deepfake karşıtı yazılımların küresel boyutta destek görmesi, savunma politikalarının dijital ortamdaki tehditlere yönelik güncellemeleri içermesi, deepfake teknolojisinin zarar verici kullanımının önüne geçilebilmesi için dijital suçla mücadeleyi destekleyecek yasalar oluşturulması büyük önem taşıyor.
METAVERSE VE AVATARLAR İÇİN HUKUKİ DÜZENLEME
Metaverse, sistem içindeki kullanıcıların tamamının aynı artırılmış gerçeklik veya sanal gerçeklik deneyimini paylaşmasını öngörüyor. Bu platformda bulunan kişiler sanal kişilikler (Avatarlar), aracılığıyla yer aldıkları için sanal evrende kişisel hak ve sorumlulukları belirleyecek, ortaya çıkabilecek etik sorunları yönetebilecek bir sisteme ihtiyaç duyuluyor. Avatarların hukuki bir dayanağı bulunmuyor. Bu nedenle sistemde avatarların görüntüleri kolaylıkla manipüle veya taklit edilebiliyor.
Metaverse programının yol açabileceği bir başka tehdit, başta gençler olmak üzere bireylerin gerçek dünyaya yabancılaşma ihtimali. Yapılan araştırmalar bu tehdidi gözler önüne seriyor.
ABD’de yapılan bir araştırmaya göre Z kuşağının yüzde 60’ı, milenyum kuşağının ise yüzde 62’si, kişinin kendisini çevrim içinde nasıl sunduğunun gerçek hayatta nasıl sunduğundan daha önemli olduğunu düşünüyor. Milenyum kuşağının yüzde 39’u, kendisini çevrim içi ortamlarda daha iyi ifade edebildiğini söylüyor.
Metaverse’in yol açabileceği bir başka tehdit ise toplum genelinde huzursuzluğa yol açma ve manipülasyonlara uygun ortamı sağlama ihtimali.
SANAL GERÇEKLİK VE ARTIRILMIŞ GERÇEKLİK
Henüz yaygın olarak kullanılmasa da iş yaşamında ve sosyal yaşamda ortaya çıkan gizlilik ihlalleri, artırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik teknolojilerinin olumsuz yönlerini ortaya koyuyor. En başta artırılmış gerçeklik teknolojisini kullanacak kişilerin sisteme ilişkin güvenlik zafiyetleri ve riskler konusunda ayrıntılı şekilde bilgilendirilmesi ve bilinçlendirilmesi gerekiyor. Yüz tanıma gibi uzun süredir kullanılan teknolojilerin artırılmış gerçeklik ile bir araya gelmesi, bireylerin mahremiyetini koruma konusunda endişelere yol açıyor. Artırılmış gerçeklik gözlüklerine yüklenebilen uygulama, bireylerin şahsi bilgilerinin de görünmesine olanak tanıyor. Örneğin evlere yerleştirilecek bir dayanıklı tüketim ürünü için artırılmış gerçeklik ile odaların ölçülerinin alınması, kitap isimlerinin taranıp listelenmesi veya mutfakta hangi yiyeceklerin bulunduğunun kaydedilmesi, özel hayatın ihlali anlamına geliyor. Bunlar tüketici davranışlarının ölçülmesi ve analizi için masum gibi görünse de bireylerin sınıflandırılması veya istenmeyen etiketlemelere maruz kalmasına yol açabilir.
AKILLI ŞEHİRLERİN YOL AÇACAĞI TEHDİT
OECD’ye göre 2050 itibariyle dünya nüfusunun yüzde 70’inin kentlerde yaşayacağı tahmin ediliyor. Şehirlerdeki nüfus artışının birtakım olumsuzlukları da beraberinde getireceği düşünüldüğünden, bu sorunlarla mücadele kapsamında fiziki ve dijital sistemler ile bireylerin yaşam kalitesini artıran, modern, rekabetçi, fonksiyonel ve sürdürülebilir bir gelecek sunan, ileri hayati teknolojiler ile desteklenmiş alanlar fikrini ortaya koyan akıllı şehir kavramı öne çıkıyor. Türkiye’de de 2019’da “Ulusal Akıllı Şehirler Stratejisi ve Eylem Planı” yayımlandı.
Akıllı şehirler, büyük veri ve nesnelerin internetinden yoğun şekilde faydalanan, siber tehditlere açık teknolojik alanlar olarak değerlendiriliyor. ABD’de 2016’da meydana gelen geniş çaplı DDoS saldırısının gösterdiği gibi akıllı şehirlere yönelik siber risklerin bertaraf edilmesinde teknolojik güvenliğin tesisi önem taşıyor.
Akıllı şehirlerin artmasıyla birlikte dijital altyapıların da yaygınlaşacağı öngörülüyor. Bu nedenle geleneksel siber güvenlik önlemlerinin akıllı şehirlerin korunmasında yetersiz kalabileceği düşünülüyor.
KUANTUM BİLGİSAYARLARIN TEHDİDİ
Kuantum bilgisayarlar, zor görevleri bir saniye gibi hızlı sürede tamamlayan kuantum bitleri kullanarak çağın makinelerinde daha hızlı çalışma ve bilgileri 100 bin kat daha hızlı deşifre etmeye olanak sağlıyor. Şifrelenmiş verilerin kuantum sistemlerine açık olması nedeniyle bu bilgisayarların yaygınlaşması fikri ve ticari hayatta katkı sağlayabileceği gibi ciddi güvenlik sorunlarını da beraberinde getiriyor.
İnternet üzerinden şifreli gerçekleştirilen bir alışveriş, banka işlemleri ile sosyal medya etkileşimlerinin kuantum bilgisayarlar sayesinde başka kullanıcılar tarafından kontrol altına alınabilir. Hatta bu sistemlerin devletlerin dijital savunma sistemlerini yok edebilecek güce sahip olabilecekleri öne sürülüyor. Kuantum bilgisayarların yol açabileceği tehditler karşısında ABD Ulusal Standartlar ve Teknoloji Enstitüsü’nün 2022 yılı itibariyle kuantum dirençli şifreleme algoritmaları oluşturmak üzere 70 ekip kurarak çalışmalara başladığı biliniyor.
Türkiye’de kuantum bilgisayarlara yönelik tam bir farkındalık oluşmamıştır. Bu konuda bir eylem planı hazırlanmasına yönelik fikri düzeyde dahi hazırlık yoktur. Ülkemizde Kuantum bilgisayar geliştirmeye yönelik girişimlerin desteklenmesi, dünyadaki gelişmelerin yakından izlenmesi, risk ve fırsatların takip edilmesi, bu doğrultuda kapsayıcı bir stratejinin geliştirilmesi yerinde ve doğru bir adım olacaktır. Kuantum Kütleçekimi çalışmaları ve geliştirilen kuantum sensörler sayesinde dünya üzerinde zaman ve yer bulma yöntemlerinin tamamen değişebileceği, dünyanın herhangi bir yerindeki bir insanın tam konumunu hiçbir GPS cihazı kullanmadan öğrenmenin mümkün olabileceği, bu gelişmenin askeri harekatların karakterine önemli etkiler yapacağı, yön bulma teknolojilerinin uydudan bağımsız farklı bir döneme geçeceği, kuantum radarları ile görünmezlik (stealth) teknolojisine sahip uçakların tespitinin mümkün olabileceği belirtiliyor.