Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Röportajlar Mahsun Kırmızıgül: Beni Yıldız Kenter ile Erol Günaydın yönetmen yaptı - Magazin haberleri

        Mahsun Kırmızıgül, 'Prestij Meselesi' adlı filmi, gösterime 3 Şubat'ta girmişti. Kırmızıgül, 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremlerden dolayı filmi gösterimden çıkarmıştı. O film, şimdilerde Amazon Prime'da yayınlanıyor.

        'Prestij Meselesi'; kendisinin, Özcan Deniz ve Haluk Levent'in Hilmi Topaloğlu'nun yapımcılığında nasıl kariyer edindiklerini anlatıyor. Aynı zamanda 1990'lı yıllarda müzik sektöründe yaşananlara ve dönemin Türkiyesi'ne ışık da tutan 'Prestij Meselesi', Mahsun Kırmızıgül'ün ifadesiyle en özel filmi.

        En özel film olmasının nedeni de; kariyerine nasıl başladığının anlatımı ve Hilmi Topaloğlu'na saygı duruşu niteliğinde olması. O en özel filmini çektiği güne gelmesini sağlayan, sinema kariyerine başladığı film ise; 'Beyaz Melek'...

        Şöyle ki; Mahsun Kırmızıgül'ün kafasında sinema da yapmak vardı ama bu konuda henüz bir girişimde bulunmamıştı. Günlerden bir gün Bodrum'da bir mekânda şarkı söylerken adab-ı muaşeretten bihaber birkaç müşteriden dolayı 16 yıl ara vereceği müzikten uzaklaştı. Bu nedenle planlarını yaptığı sinemaya daha hızlı bir geçiş yaparak 'Beyaz Melek'i ortaya çıkardı. Senaryo hazırdı, bütçe de öyle...

        Filmin oyuncu kadrosunda Yıldız Kenter, Nejat Uygur, Erol Günaydın, Toron Karacaoğlu ve Arif Erkin'in de olması bir hayli şaşkınlık yarattı. Öyle ya; Mahsun Kırmızıgül bir türkücüydü. Ustalık mertebesine ulaşmış tiyatrocuların Mahsun Kırmızıgül'ün filminde rol alması nasıl olurdu?

        Kendi ifadesiyle Cihangir tayfasına göre yaşlı oyuncuları kandırmıştı.

        Oysa o yıldız oyunculardan Yıldız Kenter ile Erol Günaydın, sadece filmde rol almakla kalmayıp Mahsun Kırmızıgül'ün yönetmen olmasını da sağladı.

        Yıldız Kenter ile Erol Günaydın'dan aldığı icazetle yönetmenliğe başlayan Mahsun Kırmızıgül, aradan geçen 16 yılda 7 filmin senaryosunu yazmasının, oyuncusu olmasının yanı sıra yönetmenliğini de yaptı. O filmlerin toplam izleyici sayısı 15 milyon...

        İlk filmi 'Beyaz Melek', o yılın en çok izlenen filmi oldu.

        Mahsun Kırmızıgül ile bir araya gelip Habertürk için hem 'Prestij Meselesi'ni hem de o günleri konuştuk. Kırmızıgül, müziği bırakma nedeninden yönetmenliğe başlama hikâyesine kadar birçok konuda çarpıcı açıklamalarda bulundu.

        • ‘Prestij Meselesi’ni 3 Şubat'ta gösterime çıkarmıştın ama 6 Şubat depremlerinden dolayı vizyondan kaldırdın. Şimdi Amazon Prime’da yayınlanacak. Neler hissediyorsun?

        ‘Prestij Meselesi’ benim için çok değerli bir film. Hem kendi hikâyem hem de sevgili Haluk Levent ve Özcan Deniz ile ortak hikâyemiz... 1990’lardaki müzik dünyasıyla ilgili çok çarpıcı şeyler var. O dönemi, o dönemin müzik dünyasını ve o dönemki insanların hikâyesini anlatması yönüyle benim için çok değerli. Evet, şanssızlık oldu. Filmi, 6 Şubat'ta durdurduk. Ben 7 Şubat’ta Adıyaman’a gittim. 40 gün o bölgede kaldım. Öyle büyük acılar, öyle büyük dramlar yaşarken bu büyük felaketlerin içinde inan bana ne film kalıyor ne de aklınızdan geçiyor. Şanssızlıktı... Birçok insan gerek sosyal medyadan gerek beni gördüklerinde “Filmi nerede izleyebileceğiz?” diyorlardı. Nihayet Amazon Prime’da başladı. Benim filmlerimi takip eden izleyiciler, artık bu filmi Amazon Prime’da izleyebilecekler.

        "O DÖNEMLER ER MEYDANIYDI"

        Mahsun Kırmızıgül, Özcan Deniz ve Bülent Ersoy, İzmir Fuarı'nda birlikte sahneye çıkmıştı. (1993)

        • ‘Prestij Müzik’, özellikle 1990'lı yıllara damga vurmuştu. Müzik sektörüne büyük bir etkisi vardı. Tabii ki rahmetli Hilmi Topaloğlu'nun... Hilmi Topaloğlu’nun senin hayatın ve kariyerin açısından en önemli yanları nelerdi?

        Futbol takımlarında antrenör çok önemlidir. Çünkü takımı oynatan, başarının da başarısızlığın da aslında en büyük mimarı antrenördür. Müzik dünyasında da yapımcılık çok önemli. Daha yeni yola çıkan, bu işe gönül veren bütün müzisyen arkadaşlar için yapımcılık o kadar önemli bir meslek ki… O dönemde gerçek yapımcılar vardı. Bir sanatçıyı bulurlardı ve o sanatçıya 10 -12 şarkılık albüm yaparlardı. Bu albümlerin yapılma sürecinde; alt yapıları, üst yapıları, stüdyo aşaması, fotoğraf çekme aşamaları, klip aşamaları vardı. Yapımcılar, ciddi anlamda çok önemliydi. Aslında bir nevi imaj maker, bir nevi menajer, bir nevi de yol gösteren insandı. O dönemlerde Unkapanı Plakçılar Çarşısı, müzik dünyasının kalbinin attığı yerdi. Geçen zaman içerisinde müzik çok evrildi. Artık yapımcılık diye bir meslek hemen hemen kalmadı. Çünkü her müzisyen kendi şarkısını kendisi yapıyor. Zaten tek şarkı olduğundan dolayı bu biraz değişti. Eskiden fiziki satışlar vardı Mehmet. O dönemler, bence er meydanıydı. Müzik endüstrisinde kimin sattığı belliydi. Şimdi satışları, Alfa ve Z kuşağı belirliyor. Benim kızım daha 7 yaşında ve YouTube’dan bir sürü müzik dinliyor. Ne yazık ki başarı da şu anda YouTube’daki izlenme oranlarına endeksli. Ne kadar doğru? Ne yapalım yani? Ülkede birçok önemli sanatçı var ve çok iyi şarkılar yapıyorlar. Halkta da karşılık buluyorlar ama bu çocuklar belirlediği için… Çünkü onların daha çok zamanı oluyor; babalar ve anneler çalışıyor. Eskiden dediğim gibi bir er meydanı vardı ama şimdi öyle bir şey yok. Artık bir influencer şarkı yaptığı zaman, Türkiye’de çok önemli ‘yıldız’ denilebilecek arkadaşların izlenme oranlarıyla mukayese edemezsin. Hilmi Topaloğlu, hayatı koklayan bir adamdı. Hayat konservatuarından mezun bir yapımcıydı. Geçmişinde pavyonlarda çalışmış, 12 yaşında bir pavyonda bulaşık yıkayarak başlamış; bulaşıkçı, komi, şef komi, garson, şef garson, sonra müdür olmuş. Eee tabii müziğin içinde aslında çünkü sahnede her gün müzik var, kulağı da yabancı değil. Çünkü ağabeyi Mustafa Topaloğlu önemli bir sanatçı. Hilmi Topaloğlu’nun onda da katkısı vardır. Mustafa Topaloğlu, döneminin en büyük yıldızlarından biri. ‘Emine’ diye bir türkü yaptı, 3 milyon albüm sattı. Ülkede 5 albüm varsa bunlardan biri ‘Emine’… İnsanlar izleyecekler, bu film izleyiciyi çok başka bir tarafa götürecek. Çünkü hiç dokunmadıkları, özellikle yeni neslin “Vay be! Ne kadar zormuş” diyecekleri bir dünya var. Şimdi Kars’ın bir dağında da genç bir arkadaşımız veya ağabeyimiz eline bağlama alıp bir türkü söylüyor ve 30 saniye sonra YouTube’a koyuyor. Dinleyicilerle direk buluşuyor. Bizim öyle bir şansımız yoktu. Biz süründük… Özcan’ı da Haluk’u da biliyorum… Tabii ki günde milyonlarca video konuluyor ama bunların hepsi izlenmiyor. Ne yazık ki artık dünyanın her yerinde bu böyle... Artık hayatımızda influencerlar, tiktokerlar var. Sosyal medyayla hayatımıza farklı meslek grupları girdi. İyi mi oldu? Onu zaman içinde göreceğiz. Çünkü hepimizin beğendiklerimiz de var beğenmediklerimiz de ama hayat akıp gidiyor.

        "BAŞARIYA GİDEN YOLU ANLATTIK"

        Mahsun Kırmızıgül - Hilmi Topaloğlu (1952 - 2003)

        • Sosyal medya ünlülerinin kariyerlerinin uzun olacağını düşünmüyorum…

        Tabii ki... Şöyle söyleyeyim; yıllar sonra sahneye çıkmaya başladım ve sahneye çıktığım zaman dinleyiciler, en az 30 şarkımı hep bir ağızdan okuyor. Benim patlamış 100’e yakın şarkım var. ‘Dinle’ ve ‘Sarı Sarı’ ile zaten Z kuşağını yakaladım. Z kuşağının İlk dönemleriydi, en azından birçoğu şarkılarımı biliyor. Filmlerimi de her yaştan insan izliyor. Özellikle ‘Prestij Meselesi’, müzik dünyası için çok önemli bir film. Biz aslında bu hikâyeyle Türkiye’de başarıya giden yolu anlattık.

        "HÂLÂ RÜYALARIMA GİRİYOR"

        • Bence belgesel niteliği de taşıyor...

        Tabii, bence de… Çok önemli. Bundan 20 - 30 yıl sonra insanlar 1990’lı yılların müzik dünyasını araştırdıklarında ilk bakacakları yer ‘Prestij Meselesi’ olacak. Çok önemli bir film. Gerçekten o dönemin ruhunu, o dönemin atmosferini, o dönemin mekânlarını hazırladık. Bu filme ekonomik anlamda çok büyük paralar harcandı. Kısmetsizlik oldu ama önemli değil. Depremin 6 Şubat’ta olacağını nereden bilebilirdik? Dediğim gibi, ben 6 Şubat sabahında artık hiç filmi düşünemez oldum, aklımdan gitti, unuttum. Hayata dair her şeyi unuttum aslında... Çünkü depremin bende bıraktığı izler inanılmaz. Ben uzun süre etkisinde kaldım. Hâlâ bazen rüyalarıma giriyor.

        "SANATÇI DEDİĞİN İNSAN ÜRETEN İNSANDIR"

        • Az önce “Eskiden yapımcılar vardı, onlar aynı zamanda menajerdi, ağabeydi” dedin. Şimdiki kuşak şarkılarını kendileri üretiyor, sosyal medyalarında ya da diğer dijital platformlarda yayınlıyorlar ama sanki bir ağabey eksikliği varmış gibi hissediyorum. Sence de öyle mi?

        Dijital dünyayla bizim o gerçek dünya arasında çok büyük fark var. Her şey sanalda olduğu için bence eski yapımcılar, yeni arkadaşlara hitap edemez. Burada bir kırılganlık yaşanır. Çünkü dünyaya çok başka bakıyorlar. Benim bir kızım ve bir oğlum var. Onlardan dolayı hem Z kuşağını hem de alfa kuşağını çok iyi biliyorum. Onun için bence çocuklar doğru işler yapıyorlar. Kendilerini çok iyi ifade ediyorlar. İçlerinden çok beğendiğim iyi müzisyenler de var ama bunun yanında her zaman olduğu gibi benimsemediğim veya benim dikkatimi çekmeyen silik tipler de var. Sanatçı olmayanlar bile var. Çünkü sanatçı dediğin insan, üreten insandır. Bir de sanatçı kavramı da bizim ülkemizde çok tartışılan bir kavram.

        "BİRÇOĞU 2 - 3 YIL SONRA YOK OLUYOR"

        • Evet, birini sanatçı olarak tanımlamak için icra etmesi yetmez. 'Sanatçı olması için şarkıcıysa söz de yazmalı, beste de yapmalı. Oyuncuysa senaryo yazmalı, yönetmenlik yapmalı...

        Aslında dünyada çok iyi yorumcular, vokal olarak çok iyi sesler var. Bizim ülkemizde de eski kuşaktan çok iyiler var ama yeni kuşaktan gelenler arasında çok az var. Bu beni üzüyor... Çünkü çok daha iyi sesler bekliyorduk. Neticede herkes gibi biz de dinliyoruz. ABD’de Eminem ile başlayan RAP müzik ülkemizde de artık tamamen hâkim oldu. Aralarında çok iyileri var ama artık dijitalde saman alevi gibi olan, çabuk tüketilen bir toplum olduğu için birçoğu 2 - 3 yıl sonra yok oluyor.

        "ONA İHTİYAÇ VAR"

        • Onun nedeninin yanlarında bir ağabey olmamasından dolayı olduğunu düşünüyorum.

        Doğru tabii… İyi bir kılavuz olması gerekiyor. Bence yol gösteren çok önemli. Bu zaman zaman baba olur, zaman zaman ağabey olur, zaman zaman da menajer olur. Ona ihtiyaç var... Çünkü ben her şeyin en iyisini bilmiyorum. Film çekerken de öyle… İnandığım tiyatrocu arkadaşlara ve ustalara senaryoyu gönderdiğim zaman, benimle düşüncelerini paylaşmalarını isterim. Rolleriyle ilgili sevmedikleri diyaloglar varsa benimle paylaşmalarını isterim. Ben bunu çekimler başlamadan önce her filmde oturup oyuncu arkadaşlarımla paylaşıyorum. Bu önemli; “Bir elin nesi var, iki elin sesi var.”

        "BUNLAR HER ŞEYİ ÇOK İYİ BİLİYORLAR"

        • Ertem Eğilmez’in alâmeti farikalarından biri de oyuncularına senaryo konusunda fikir danışması…

        Tabii... Bu konularda ben çok paylaşımcıyım. Müzikte de öyle... Yeni kuşaktan çok başarılı, iyi müzisyenler de var. Umarım herkes çok mutlu olur, müzik sektörü daha çok büyür. Gençlere sonsuz bir güvenim var. Bu ülkenin kaderini onlar belirleyecek ve inanın bana bu Alfa çocukları var ya, bunlar her şeyi çok iyi biliyorlar. Ben kızımdan biliyorum, bizim kuşağın 17 - 18 yaşında kurduğu cümleleri bunlar daha 7 yaşında kuruyor. Kelime hazneleri inanılmaz, hayata bakışları çok farklı. Çok çabuk tüketiyorlar ama bunlar kolay kolay her şeye kanacak tipler değiller. Ben 15 - 20 yıl sonra bu ülkenin geleceğini çok parlak görüyorum. Hani Atatürk’ün söylediği “Çağdaş Seviye” var ya, bunlarla yakalayacağız, bak göreceksiniz.

        "HAYAT HİKÂYEMİZİ ÇOK İYİ GÖRECEKLER"

        • ‘Prestij Meselesi’ni çok daha önceden düşünmüştün hatta ‘Beyaz Melek’ten önce düşünmüştün ama hep erteledin. Kafanda iyice oturması için miydi?

        Her senaryonun bir yolculuğu var, onun demlenmesi gerekiyordu. Çünkü benim bütün filmlerimin mutlaka bir geçmişi vardır. Bir anda oturup senaryo yazayım dediğim zaman yazamıyorum. Onun demlenmesi gerekiyor. Benim dost meclislerinde anlattığım hikâyelerim var. Karşımdaki insanların tepkilerini ölçerim. Ama gerçek şu ki ‘Prestij Meselesi’ bugüne kadar yapmış olduğum filmlerin çok dışında. Kendi hikâyem olduğu için benim için daha özel bir film, daha özendiğim bir film. Diğer filmlerim kadar iyi midir kötü müdür, bunu izleyici bilir. Beğenip beğenmeme insanlara kalmış bir şey ama şunu söyleyebilirim; benim için çok özel bir film. Bu film aslında Özcan’ın, Haluk’un ve benim sanattaki 25 - 30 yıllık yolculuğumuz. Nereden nereye geldiğimizi insanlar görecekler. Bu adamlar nasıl başarılı oldu? Haluk da Özcan da şimdi çok iyi yerlerdeler. Ben de öyle; sahneye çıkıyorum, filmler yapıyorum. Geldiğimiz noktadan bugüne kadar olan hayat hikâyemizi çok iyi görecekler. En azından “Vay be! Hiçbir şey kolay olmuyormuş” diyecekler. İzleyiciler, hem gülecek hem eğlenecek hem de zaman zaman duygulanacak.

        REKLAM

        "O DELİLERDEN BİRİ BENİM"

        • Senaryosunu yazdığın, yönettiğin ve rol aldığın filmlerin toplam izleyici sayısı 15 milyon. Bu rakam sana ne ifade ediyor?

        Yapımcılık da yaptığımız için rakamlar bizim için tabii ki önemli. Neticede çok büyük riskler alarak film yapıyorsunuz. Bu riskler azımsanmayacak riskler. Zaten piyasada sinemaya gerçekten gönül veren 4 - 5 deli var. Onlardan biri de benim. Ben bugüne kadar Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan herhangi bir film için para almadım, istemedim. Filmlerin çoğunu borçlarla, kredilerle yaptık ama şu anda öyle bir dönemdeyiz ki artık çok zor. Üzülerek söylüyorum. Çünkü pandemiden sonra, dijitaller hayatımıza girdikten sonra Türkiye’deki sinema izleyicisi biraz sinemalara gitmemeye başladı.

        "YÖNETMEN OLMAMI YILDIZ KENTER İSTEDİ"

        • İlk filmin ‘Beyaz Melek’ti. Oyuncu kadrosunda birçok yıldız oyuncu vardı. Senin sinemacılığın henüz bilinmiyordu ama o yıldız oyuncular, ‘Beyaz Melek’te rol aldı. Ne yaptın da onları ikna ettin?

        Bu işi bilen, senaryo okumasını bilen oyuncuların birçoğu senaryoda kalır. Senaryo varsa film var. Senaryo varsa yönetmen var. Senaryo varsa oyuncular var. Bu işte bir tanrısallık var… Yazıyorsunuz ve o kurduğunuz dünya, yazdığınız karakterler perdede hayat buluyor ve bu karakterlere can verecek olanlar, oyuncular... O dönemde oyuncular senaryonun büyüsüne kapıldılar ve filmde olmak istediler. Benim yönetmen olmamda en büyük pay sahibi; Allah, rahmet eylesin Yıldız Kenter ile Erol Günaydın’dır. Aslında ben o filmi çekmek istemiyordum, Yıldız Kenter’e anlattığımda bana “Canikom, bunu sen çek. Çok iyi anlatıyorsun, bu filmi sen zaten zihninde çekmişsin” dedi. Erol Günaydın ve kızı Günfer ile beraberdik, Erol Günaydın da bana “Yılmaz Güney gibi anlatıyorsun. Ben sende onu görüyorum. Sen bugüne kadar neden türkü söyledin? Sen film çek. Kimseyi de çekme, biz senin yanında olacağız” dedi. Galatasaray Lisesi’nde ‘Beyaz Melek’ setinin çekimlerinin ilk günü, o filmde oynayan ustaların ustası 9 oyuncu set saati 7’yken 5’te gelmişlerdi. Ve ilk gün çekime başlamadan önce Yıldız hoca setin ortasında bütün teknik ekibe şunları söylemişti; “Bu bizim son filmimiz olabilir. Biz bu senaryoya çok inanıyoruz, sizlerden ricamız lütfen sette herkes layıkıyla iş yapsın. Biz Mahsun Hoca’ya inanıyoruz.” İlk filmimdi ve o gün Yıldız hoca bunları söylerken gözlerim doldu. Onların bana inanması o kadar önemli o kadar değerliydi ki... Onlar bunu görmüşlerdi. Ustaları oynattığım için Cihangir’de kafelerde “Mahsun Kırmızıgül bu filmde türkü çığıracak. Bu yaşlı oyuncuları nasıl kandırdı?” diye düşünüyorlardı. Ben daha filmin fragmanını kesiyordum, sinema salonları bizim filmi almadılar. Sadece 30’a yakın sinema istemiş, o da Anadolu’daki bazı sinemalar… Sonra biz fragmanı gönderince, 151 kopyaya çıktık. Ve o yılın en çok izlenen filmi oldu. O Cihangir’de konuşan tayfa şunu söylediler; “Kardeşim, ustaların ustaları… Onları biz de oynatsak bizim film de izlenir.” Bu sefer, “Bu filmi Mahsun mu çekti acaba?” dediler. ‘Güneşi Gördüm’de bu yüzden ‘Beyaz Melek’te çalıştığım ekiple çalışamadım. Arkadaşları topladım ve hepsine “Arkadaşlar sektör bu filmi benim çektiğime inanmıyor” dedim. Ne acı bir şey biliyor musun? Bu önyargılar nasıl bir şeydir. Ben ‘Güneşi Gördüm’de yepyeni bir ekip kurdum. ‘Güneşi Gördüm’ Norveç’te, Danimarka’da, Bulgaristan’da, İstanbul’da, Kars’ta çekildi. Bu filmi çektikten sonra bu kez de “Olsa olsa ABD’den birini getirmiştir” dediler. Ben de bunları duyuyordum. Kolay olmadı... 10 yıl sonra bu insanlar gerçeği anladı. Niye? Hep farklı ekiplerle çalıştığım için benim nasıl bir yönetmen olduğumu oyuncular da biliyor sektör de biliyor. O dönem öyleydi şimdi öyle değil.

        "BELLİ Kİ BABA PARASIYLA GELMİŞ"

        • "Müziği bırakıp sinemaya başlayayım" mı dedin yoksa müziğe devam edecektin ama sinema çok zamanını alınca ve çok başarılı olunca mı ara verdin?

        Bodrumda sahne aldığım bir mekân vardı, gece saat 2’de sahnedeyim. Bizden önceki kuşak müzisyenler, gazinolara gelen insan profilini bize anlatıyorlardı. Kuaförlere giden kadınlar, smokin giyen erkekler… Ben İTÜ’lüyüm, konservatuar mezunuyum. Dinleyicinin de bir adabı var. Dünyanın her yerinde böyledir. Gidersin, klasik müzik dinlersin veya bir gazinoya gidersin. Gece yaşantısı Beyrut’ta da vardır Atina’da da vardır, dünyanın her yerinde var. O gece sahneye çıktığımda bir masa vardı, arkadaşımız genç bir arkadaştı ama belli ki baba parasıyla gelmiş. Ne dinleme adabı var ne sanatçıya saygı. O gece birçok yanlış buldum ve "Bu adamlara okumaktansa okumayacağım" dedim. Gerçekten öyle... Ben bu adama şarkı söyleyeceğime giderim limon satarım ama bunlara okumam. Aldığın eğitim, geldiğin bölge... Üzülüyorsun ve o gün mikrofonu bıraktım, indim ve sahneyi bıraktım, dedim.

        "BENİ BÖYLE BİLMEDİKLERİNİ SÖYLÜYORLAR"

        Mahsun Kırmızıgül, Haluk Levent'in gece kulübü programında bir şarkısına eşlik etmişti (1997)

        • O zaman aklında sinema var mıydı?

        Vardı. Ama gerçekten üzüldüm, ben bunlara mı okuyacağım, dedim. Tabii uzun yıllar geçti. Ben şunu söyleyebilirim; sinema zor bir iş, sahne gibi değil. Sahneye çıkıyorsunuz, sazlar hazır, mikrofon elinde, insanlar seni alkışlıyorlar. Ücretler de çok yüksek, astronomik rakamlar... Sinema öyle değil, bir film için 1 - 2 yılını veriyorsun. Türkiye’de bu paraları 16 yıl reddetmek çok zordur. Bu gördüğün deli, sinema aşkı için 16 yıl boyunca eline mikrofon almadı. Derdim para olsaydı, bırakmazdım. Sinemada da başarılı işler yaptım. Yarınlara bırakacağım çok değerli filmler yaptım ve yapmaya da devam edeceğim. 16 yılın sonunda sahneye döndüğümde de şunu görüyorum; iki yıldır sahnedeyim ve çıktığım her yerin biletleri günler öncesinden tükeniyor. Gelen insanları görmen lazım; 7 yaş ile 80 yaş arası... Her yaştan insan var; başı kapalısı, açığı, aileler... İnanılmaz güzel. Hiçbir omzu düşük bir adam görmedim. Benim şarkı söylemeyeceğim adamlar da gelmiyor. İyi ki gelmiyorlar... Aileler geliyor. Ben yıllar sonra bunu gördüğümde gerçekten, "Vay be", dedim. Biz sanatçılar için inanılmaz güzel bir şey. Çünkü değerli dinleyiciler, bir sanatçı için çok önemlidir. Ben bunu şu an yakaladım ve bunu gördüm. İyi ki dönmüşüm, iyi ki bu insanlarla yan yanayım. Onlarla interaktif bir sahnem var, çok sanatçının dışında farklı bir sahne düzenim var. Çünkü sahneye çıkınca sadece şarkı söylemiyorum. Sinemadan, küçük küçük hikâyelerden bahsediyorum, böyle bir konseptimiz var. Özellikle bunun senaryosunu yazdım ve sahneye böyle çıkıyorum. İnsanlar geldiğinde “Vay be! Biz Mahsun’u böyle bilmiyorduk” diyorlar. Onun için sahneye gelenler, bir daha geliyor. Yeni nesli, yeni dinleyicinin adabını çok sevdim. İyi ki müziğe dönmüşüm. Müzik, çok sevdiğim, beni bugünlere getiren çok önemli bir meslek dalı. Sinema da öyle... İzleyiciler, şimdi ‘Prestij Meselesi’ni izleyecekler. ‘Prestij Meselesi’nde Mahsun’un, Haluk’un ve Özcan’ın sahneleri eşit. Hepsinin hayat hikâyeleri ortak ve çok güzel bir dünya var. Ben inanıyorum, Amazon Prime’a üye olanlar ve üye olacaklar bu filmi izlediklerinde çok başka bir dünyayla karşılaşacaklar, çok gerçekçi dokunacaklar, onu hissedecekler. Çünkü ben çektim, sonrasında montajladım, hep birlikte vizyonda izledik. Çok değerli bir film bu ve yeni nesillere kalacak.

        "AVRUPA TURNESİNE ÇIKIYORUM"

        • Şarkıcı olarak Avrupa turnesine çıkacaksın. Bu konuda neler söylemek istersin?

        Ekim ayı içerisinde 4 konserimiz olacak; 21 Ekim’de Oberhausen’dayım. Dinleyicileimle buluşacağım için çok heyecanlıyım.

        ÖNERİLEN VİDEO

        BURÇLAR

        Şurada Paylaş!
        Yazı Boyutu

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ

        Habertürk Anasayfa