Elçin Sangu: "İhanete uğramak kabusum"
Güzel oyuncu Elçin Sangu, HT MAGAZİN'e konuştu
HT MAGAZİN / Neziha KARTAL
Yeni projesi ‘Kiralık Aşk’ ile yeniden izleyicinin karşısına çıkan güzel oyuncu Elçin Sangu ekrana, bambaşka ve enerjik biri olarak döndüğünü söylüyor. Sangu “Ekranda olduğumuz için güzellik tabii ki önemli ama benim güzelliğim umurumda değil. Önemli olan ekranda duyguyu vermektir” diyor...
YENİ dönemin umut vaat eden oyuncularından Elçin Sangu yeni dizisi ‘Kiralık Aşk’ı HT Magazin’e anlattı.
Hayatında hep keskin kararlar aldığını söyleyen Sangu, bunun özel hayatında da böyle olduğunu ancak hiç pişman olmadığını belirtti. “İş sette kazanılıp sette kaybedilir” diyen oyuncu dizisi için ise iddialı konuştu.
Oyunculuk hayatınıza ne zaman girdi?
Ben hiç oyuncu olayım diye düşünmedim ama opera okuyordum. Tiyatro yaparken şu anki menajerimle tanışıp bir anda kendimi televizyon dünyasının içinde buldum.
Devam etmenize sebep ne oldu?
Tiyatro ve opera çok zor. Türkiye’de devam ettirmek çok zor olacaktı ve karşıma yapmak istediğim başka bir şey çıkınca fırsatı kaçırmak istemedim. Opera mı oyunculuk mu deyince oyunculuk ağır bastı.
‘ÇOK GÖZ ÖNÜNDE DEĞİLİM’
Hiç ara vermeden projelerde yer alıyorsunuz, yüzünüzün eskimesinden korkmuyor musunuz?
Beren Saat gibi çok göz önünde biri olsam böyle bir endişem olur ama bende öyle bir durum yok. Bir şeyler yapmalısın ki duracağın zaman gelsin. Bir şeyler yapmadan, bir yere gelmeden duramazsın. Burası öyle bir sektör değil. Ben aslında her işte kendimi geliştiriyorum. Konservatuvar eğitiminin bir yere kadar olduğunu düşünüyorum. Önemli olan usta-çırak ilişkisi. Her sette mutlaka öğreneceğim bir şey oluyor. ‘Sevdam Alabora’ dizisi belki çok kısa sürdü ama o sayede at binmeyi öğrendim.
Sevdam Alabora ilk başrolünüzdü ve çok kısa sürdü. Bu işe başlarken onun tedirginliğini yaşadınız mı?
Ben normalde eylülü bekleyecektim. Ama bu iş gelince kabul ettim. Bunun da en büyük sebebi eylülde bir diziye başlasaydım yine dram yapacaktım. Ama ‘Kiralık Aşk’ın romantik komedi olması beni etkiledi. İzleyici karşısında hiç bu tarz bir rolle çıkmamıştım. İnsanlar bu dizide hiç görmedikleri enerjik ve bambaşka bir Elçin görecekler.
‘İLTİFAT ALAMIYORUM’
Defne karakterini kendinize yakın hissediyorsunuz sanırım...
Birebir aynı olma durumu yok ama uyduğu yerler var. Ben günlük hayatta da neşeli ve enerjik bir insanım. Hatta bana sette “Yine ne içtin” diye dalga geçerler. Defne’de de var bu, hayatı tiye alıyor.
Defne karaktere nasıl biri?
Defne daha renkli bir karakter. Zaten hayatı ikiye bölünmüş durumda. Biri kendi hayatı ve mahallesi, diğeri uyum sağlamaya çalıştığı ve çok yabancı olduğu bir hayat. İki ayrı kadın olmaya çalışıyor. Aslına bakarsanız kadın olmaya çalışıyor. Bana göre o küçük bir kız çocuğu.
Umut vaat eden kadın oyunculardan biri olarak gösteriliyorsunuz. İnsanların sizden daha fazla şey beklediğini bilmek nasıl bir duygu?
Benim hep amacım yaptığım işte başarılı olmaktı. Hiçbir zaman çok ünlü olayım çok popüler olayım demedim. İnsanların benim için “Çok iyi oyuncudur. Çok iyi insandır” demeleri benim için yeterli. Bana “Çok güzelsin” deseler o kadar sevinmem ama işimle ilgili söylenenler beni motive ediyor. Zaten iltifat alamıyorum. Biri güzel bir şey söylediğinde ne diyeceğimi bilemiyorum.
‘İŞİ YAN HIKÂYELER BESLER’
Çekimler nasıl gidiyor?
Çok eğlenceli bir ekibimiz var. Buraya sanki işe değil, arkadaşlarıma geliyormuşum gibi hissediyorum. Hasta olduğumda bile buranın enerjisi hasta gibi davranmama izin vermiyor. Sette hasta olamıyorum, olsam bile hasta ruh haline giremiyorum. Salih Bademci’yle daha önce çalışmıştık ama geri kalan Barış Arduç olsun Sinem Öztürk olsun sanki eskiden beri tanıyormuşum gibi bir iletişimimiz var.
Genelde bir erkek bir kadın hikâyelerine alıştık ama burada dört başrol var. İki başrol gösterilse bile ben hiçbir işin iki başrollü olduğuna inanmıyorum. Bence işi yan hikâyeler besler. Yan hikâyesi kuvvetli olmayan hiçbir iş tutmaz. Şu an çok eğleniyoruz ama daha çok başrol olsa daha da mutlu olurdum.
Bu yaz birçok iş oldu sizce kış sezonunda da devam eder mi?
İş sette kazanılıp sette kaybedilir. Benim bu işi çekerken aldığım enerji harika ve ben bunun izleyiciye geçeceğini düşünüyorum. Ve eğer ki devam edersek senaryomuz devamına da hazır. Bu kadar enerjisi yüksek işin karşılığı olur diye düşünüyorum.
Romantik komedi işleri bu yıl arttı. Sizce neden?
Evet ve iyi ki de arttı. Dram yine çekilecek, çekilsin de ama yıllardır sürekli aynı konuların üzerine gitmekten insanlar da sıkıldı. Mutsuz bir ülke haline geldiğimiz için insanlar gülmek istiyor. Halk olarak depresyondayız, en azından seyrettiğimiz şeyler güzel olsun, belki gerçek hayata da yansır. Sektör olarak sadece komedi değil farklı türler de olsun ama yeter ki tekdüze olmasın.
"ALDATILMAKLA İLGİLİ ZAAFIM VAR"
Oyuncu olmasaydınız ne olmak isterdiniz?
Tıbba karşı bir ilgim var. Hatta “Diplomasız eczacı” derler bana. Prospektüs okumaya ilgim var. İlaçların içeriğini bilirim. Uyumlu bir insanım ama bir yerde o işi yapamayacağımı anladığımda bitmiştir. Biri bana zarar veriyorsa ve bunun devam edeceğini anlarsam ilişkimi keserim. Ama bu nankörlük değil, o kararı verene kadar düşünmüşümdür ve asla pişman olmam. Ama yaş ilerledikçe ılımlı olmaya başladım.
Yaş ilerledikçe derken?
20’li yaşlarda değilim. 30 yaşındayım, sağ olsunlar internette küçük yazıyorlar.
İlişkiyi ne bitirir?
Aldatılmak ve kandırılmakla ilgili zaafım var. Birinin beni kandırmaya çalıştığını hissettiğim anda büyü bozuluyor. Büyüsü bozuluyor ve o kişi benim için anlamını kaybediyor.
"YEŞİLÇAM SAMİMİYETİ VAR"
Sizi bu dizide şarkı söylerken görür müyüz?
İsterlerse tabii ki yaparım, daha önce de yaptım. Başkaların yaptığını yapmayı sevmiyorum. Sahneye uygunluğu varsa seve seve.
Kendinizi geliştirmek için neler yapıyorsunuz?
Ben workshop’lara inanmıyorum. Bence asıl olan usta-çırak ilişkisi. O tarz programlara katılmaktansa büyüklerime veya sahne tecrübesi daha fazla olan arkadaşlarıma sormayı tercih ederim. Yapanlara saygı duyuyorum ama inanmıyorum.
‘Kiralık Aşk’ta insanlar ne bulacak?
Yeşilçam samimiyeti var. Yazın neşesini artıracak, devam ederse, kışın kasvetini attıracak keyifli bir iş.
"İZLEYİCİ YAKIŞIKLI ERKEK GÖRMEK İSTİYOR"
Biz neden hep çok yakışıklı, zengin erkek ve saf, masum güzelliği olan kadın seviyoruz?
Bence bu izleyici profiliyle alakalı bir şey. Kadınlar daha çok seyrettiği için güzel kadın yerine yakışıklı erkek görmek istiyor.
Bunun sebebi kıskançlık mı?
Bu cinsiyetle, güzellikle alakalı bir şey. Güzel kadın ve güzel adamdan ziyade, farklı özellikleri olmalı. Çok yakışıklı değildir ama bir havası vardır. Mesela benim güzelliğim umurumda değil. Tabii ki ekranda olduğumuz için önemli ama ben takılmıyorum. Ekranda güzel görünmek değil, duyguyu vermek önemli. n
Serenay Sarıkaya dizide ağlarken burnunun akması sosyal medyada olay olmuştu.
Çok normal bir şey. Hepimizin ağlarken burnu akar. Onun yaptığı gayet normal, ben o sahnenin verilmesini talihsizlik olarak görüyorum. Burnun akmıyorsa gerçekten ağlamıyordur.
"KİMSE TAŞ GİBİ KALMAYACAK"
Estetikle ilgili ne düşünüyorsunuz?
Estetik bir insanın doğal hatlarını öldürmeden yapıldığında ve gerçekten yapılması gerekiyorsa yapılabilir. Ama senin suratın senlikten çıktıysa ona sıcak bakmıyorum. Baktığın kişi sen olmuyorsun. Yüzümde bir problem varsa da bunu düzeltebilirim. İnsanlar hem estetiği bu kadar eleştirip, hem de ekranda güzel adamlar güzel kadınlar görmek istiyor. Yaşlanıyoruz ve kimse taş gibi kalmayacak. Ama bir insan yaşlandığını kabul etmeyip aynı kalmak istiyorsa bu çözümleri kullanacak. Belki de insanları buna yönelten de bu güzellik algısı. Hem güzel hem estetiksiz olsun diye bir şey yok.