Gupse Özay'ın 11 bin metrede değişen hayatı
Gupse Özay'ın hayatı o gün İzmir - İstanbul uçağında değişti. Özay, koltuk cebinde bulduğu kitaptaki bir cümlenin etkisiyle aldığı karar sonrası önce reklamcılık işinden istifa etti, ardından dijital platformda 'Gupse Özay TV'yi açtı. Skeçleriyle sergilediği komedi üzerine olan yeteneklerinin fark edilmesi uzun sürmedi. Gülse Birsel'in dizisiyle yakaladığı ivmeyi beyazperdeye de yansıtarak günün sonunda sinemanın en üretken kişilerinden biri oldu
İzmir Adnan Menderes Havaalanı'nın girişindeki X - Ray cihazına valizini yerleştirdi.
Montunu ve üzerindeki tüm metal eşyaları yerleştirdiği sepeti X - Ray cihazına doğru sürükledi.
Kontrol kapısından geçtikten sonra uçak şirketinin standına gidip valizini teslim ettikten sonra uçuş kartını aldı.
Yolcu kabulünün başlamasına az biraz vakit vardı.
Bir kafeye oturup çayını yudumlarken zihninde yeni reklam kampanyası için sloganlar uçuşuyordu.
Bir süre sonra anons yapıldı; "İzmir - İstanbul seferinin yolcu kabulüne başlanmıştır."
Hesabı ödeyip ikinci kontrol kapısına yöneldi.
Uçağa binmek üzere girdiği tünel, kendisi için o anlarda aslında bir zaman tüneliydi ama henüz bunun farkında değildi.
Zihninde sloganlar uçuşmaya devam ediyordu.
Hosteslerle selamlaşıp koltuğuna oturdu.
Uçak kalktı.
Bir süreliğine doğup büyüdüğü İzmir'i kuş bakışı izledi.
Gözleri, çocukluğunun geçtiği mahalleyi, okullarını aradı.
15 dakika sonra ikram servisine geçildi.
Masasını açarken cebinde bir kitap olduğunu fark etti.
Alıp okumaya başladı.
Uçak o esnada 11 bin metre yüksekliğe ulaşmıştı.
Kitabın ilk sayfasında şu cümle yazıyordu; "Küçükken ne yapmaktan hoşlanırdınız?"
Uçak İstanbul'a uçarken o, yeni bir hayata kanat çırpıyordu.
Yeni reklam kampanyası için zihninde uçuşan sloganlar yerini anılara bıraktı.
İlkokul günlerine dönüp çocukluğunu seyretmeye daldı.
Cimcime bir kız tahtaya çıkıp yazdığı komik skeçleri arkadaşlarına oynuyordu.
'Ahhhh, çocukluk... Ne günlerdi' özlemi gözlerini doldurdu.
Önce üniversite okuma, ondan sonra da hayat gailesi yüzünden o güne kadar anılarıyla baş başa kalma fırsatı bulamamıştı.
Başarıyla mezun olmuş, 'Acaba iş bulabilecek miyim?' endişesini çoktan gerilerde bırakmıştı.
Başarılı kariyere sahip olabileceği bir işi vardı ama...
'Ben kimim?', 'Ne yapıyorum?', 'Gerçekten ne yapmak istiyorum?' soruları zincir haline dönüşüp boğazına dolandı.
Sıktıkça da sıktı.
O güne kadar benliğinin kuytu köşelerine iteklediği - iteklendiği bir açlığının olduğunu fark etti.
Boğazına dolanan zincir, ortaya işte o açlığı çıkardı.
Reklamcılığı seviyordu ama komedi yazıp, yönetmeyi ve oynamayı daha çok...
Gupse Özay...
Okuduğu kitaptaki 'Küçükken ne yapmaktan hoşlanırdınız?' sorusu Gupse Özay'ın 'O An'ı oldu.
Uçak, tekerleklerini Atatürk Havaalanı'nın pistine koyduğu anda Gupse Özay'ın içi refahladı, zihni aydınlandı. Yeni hayatı henüz fiilen olmasa da zihnen o anda başladı.
Çalıştığı reklam şirketine gidip istifasını sundu.
Hoppala...
iş arkadaşlarının 'Yerinde olmak isteyen o kadar kişi varken, bu işte başarılıyken istifa etmek de neyin nesi?' bakışlarını görmedi bile.
Çünkü uçaktan indiği anda başlayan yeni hayatını tasavvur etmeye başlamıştı bile.
Telefonunu kurup, kayıt butonuna parmak bastığı her seferde aslında gelecekteki kariyerini kaydediyordu.
Hayali komik skeçler yazıp oynayarak insanları güldürme üzerineydi, bu amacı uğruna 30 dakika içinde hayatını kökten değiştirmişti.
İyi de sinema - Tv sektöründe kimseyi tanımıyordu.
Nasıl olacaktı?
Önceleri avukat babasının mesleğini icra etmek istemişti.
Daha doğrusu, mesleği adına her hangi bir baskıya maruz kalmamasına rağmen avukat olması gerektiğini düşünmüştü.
Bu nedenle de lisede Türkçe - matematik bölümünü seçmişti.
Sonra asıl isteğinin sinema öğrenimi görmek olduğunu fark etti ama öğrenim gördüğü lisede sosyal bölüme yer verilmemişti.
Birkaç arkadaşıyla birlikte verdikleri dilekçe sonucu okula sosyal bölüm açılmıştı.
Üniversite sınavında da tek tercihi olan Ege Üniversitesi Radyo Tv ve Sinema Bölümü'ne girmişti.
Sinema konusunda ne ölçüde yaman olduğunu daha o yıllarda çektiği 'Yaman Yaşamaşım' adlı belgeselle Kısa-ca Ulusal Öğrenci Filmleri Festivali'nde ödül kazanarak gözler önüne seçmişti.
Erken döneminde bunları başarmıştı da kendini en iyi ifade edebileceği işi mi yapamayacaktı? Nihai amacına ulaşmanın bir yolunu bulamaz mıydı?
Ya yeni bir yol bulacaktı veya yeni bir yol yapacaktı?
Gupse Özay TV...
Yazıp oynadığı skeçleri Gupse Özay TV'yeyükledi.
O skeçlerden birini izleyen Gülse Birsel,'Yalan Dünya'nın seçmelerine çağırdı.
Canlandırması istenen karakter için doğaçlama yaptı.
Gülse Birsel'in "Bu kız, bu işin altından kalkar" demesiyle 'Nurhayat' ile geniş kitleleri etkisi altına almaya başladı.
Artık sektörde özel bir konuma sahip olan Gülse Birsel başta olmak üzere hem tanıdıkları vardı hem de hayran kitlesi...
Gupse Özay'ın Tv'deki başarısı, domino etkisiyle sinema sektörüne ulaştı.
Bir gün telefonu çaldı.
Arayan, Yılmaz Erdoğan ile BKM'nin ortağı olanNecati Akpınar'dı.
Gupse Özay'da proje, BKM'de ise finans gücü ve organizasyon melekesi vardı.
Bir çırpıda anlaşma sağlandı. Kısa süre sonra da 'Deliha'nın çekimlerine başlandı.
'Deliha', Gupse Özay için de sinema sektörü için de birçok açıdan özel bir film oldu. Özay, senaryosunu yazdığı filmin başrolünde oynayan ender kadın oyuncular arasına girdi.
'Deliha'; Şahan Gökbakar, Ata Demirer - Demet Akbağ, Ahmet Kural - Murat Cemcir ve Cem Yılmaz filmleriyle aynı dönemde gösterime girmesine rağmen 1.596.119 kişi tarafından izlendi. 2014'te yılın en çok izlenen 6'ıncı filmi olmayı başardı.
Bunun üzerine hikâyesi kadın üzerine kurulu komedi filmleri için yeni bir kapı açıldı.
Çoğu oyuncu, "Kariyer planlamamda karakter oyunculuğu yok" veya "Menajerim izin vermiyor" şeklinde ürettiği bahanelerle başrolde yer aldığı filmden hemen sonra başka bir filmin karakter oyunculuğunu kabul etmez.
Gupse Özay, ilk film senaryolarını yazan İbrahim Büyükak ile Zeynep Koçak'a destek verme adına'Küçük Esnaf' içingelen teklifi ikiletmedi bile.
'Deliha'nın başarısı, Gupse Özay'ın sinemada alıp yürüyeceğinin göstergesiydi ama başarısının tesadüf olmadığını en belirgin şekilde gözler önüne sermesi gerekiyordu.
Ağabeyi Betal Özay'ın Jennifer Lamarsh Özay ile evlenmesiyle girdiği kıskançlık krizlerini kurgulayarak önce kağıda döktü sonra da 'Yeliz' ile kamera karşısında döktürdü.
'Görümce'...
'Tatlım Tatlım', bir üstadın kendisine olan güvenin göstergesiydi.
Yılmaz Erdoğan'ın yönettiği ve senaryosunu yazdığı 'Tatlım Tatlım', Gupse Özay'ın bir üstatla çalışarak onun bilgi ve deneyimlerinden faydalanma olanağı bulduğu yapım oldu.
'Deliha 2'nin çekilmesine karar verildiğinde Necati Akpınar, filmi kendisinin yönetmesini istedi.
Bu bir ilk olacaktı.
Bir komedi filminin senaristi, başrol oyuncusu ve yönetmeni...
Üniversitede öğrenimini görmüştü, ayrıca belgesel filmden deneyimi de vardı.
Neden yapamayacaktı ki?
'Deliha'nın gösterime girdiği günlerde röportaj yaparken bana sormuştu; "Sence ne kadar izlenir?"
Cevabım şu olmuştu; "Bir milyonu rahat geçer. Bundan daha önemlisi, 'Deliha'dan sonraki her filmin bir öncekinden daha fazla izlenecek olması."
Keza öyle de oldu.
Senaryosunu yazdığı, rol aldığı her filmi bir öncekinden daha fazla izlendi.
O 'Deliha 2' ki rolü gereği kısa sürede aşırı kilo aldığı için sağlığı ciddi oranda risk altına girdi. Hipotiroid, haşimato, karaciğer yağlanması ve hipoglisemi teşhisi konulan Gupse Özay, aldığı kiloları doktor kontrolünde vererek olası büyük bir sağlık sorununu bertaraf etti.
'Eltilerin Savaşı'nın setindeki sohbet sırasında konu, filmin kaç kişi tarafından izleneceğine yönelik fikrime geldi; "2 milyon 500 bini az biraz geçer" demiştim.
3.628.814 kişi izledi.
4 milyonu zorlamasına koronavirüs pandemisi engel oldu.
Gupse Özay, İzmir - İstanbul arasındaki uçak yolculuğu sırasında yaklaşık 11 bin metrede aldığı kararla yeni bir kariyere kanat çırparken yetenekleri ve melekeleriyle sadece 6 yıl içinde mesleğinin özel kişilerinden biri oldu.
YARIN: Ersin Korkut