Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Güvenlik Mete Yarar Habertürk TV'de darbe girişiminin saat saat öyküsünü anlattı

        HABERTURK.COM

        15 Temmuz gecesi meydana gelen darbe girişiminin öncesinde ve sonrasında neler yaşandı? Darbecilerin ilk hedefi neydi? Güvenlik uzmanı Mete Yarar, Habertürk TV'de Veyis Ateş'in sunduğu Akılda Kalan programında anlattı.

        Güvenlik Uzmanı Mete Yarar'ın konuşmasından satır başları şöyle:

        İlk darbe girşimi TSK'ya yapıldı. Bu cunta girişiminin 12 Eylül'le ilgili en büyük farkı, 12 Eylül emir-komuta zinciri içinde yapıldığı için siyaset yapılmıştı öncelikle. Burada cumtacıların ilk hedefi, Silahlı kuvvetlerinin ele geçirilmesiydi. Yakın tarihimize bakıldığında bu bir ilk! O yüzden şu sorunun cevabını herkese verelim; "Neden bütün siyasetçiler toplanmadı?" cevabı aslında burada yatıyor. Çünkü orada tüm angajman siyasilerin üzerineydi. Ama burada (15 Temmuz'da) önce cuntacılar komuta kademesini ve birlikleri ele geçirmeye çalıştı. Bununla beraber tek siyasetçi hedefleri vardı; o da sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan.

        "BİR ASKER DARBENİN İHBARINI MİT'E YAPIYOR"

        Saat 15.00'te bir asker darbenin ihbarını MİT'e yapıyor. Sorgu öncesi zaman kaybetmemek adına MİT, Genelkurmay'a faks çekiyor, 16.00'da, önemli bir istihbarat var diyor. Genelkurmay Karargahı'nda bu sırada Genelkurmay Başkanı'nın soru soracakları kim? Biraz sonra cuntacı olarak karşısına gelecek şahıslar.

        Bir defa olay o kadar adrenalin içinde geçiyor, insanların yaşadığı bazı şeyleri görmek mümkün değil. Soruyorum, bu hangi saatte oldu? Bilmiyorum, diyor.

        "MASUM ZANNETTİKLERİMİZ SUÇLU, SUÇLU ZANNETTİKLERİMİZ MASUM ÇIKABİLİR"

        Masum zannettiklerimiz suçlu, suçlu zannettiklerimiz masum çıkabilir. Bu ülkenin geçmişte de yaşadığı bazı senaryolar var. Burada söylediğimiz bir kelime, insanları infaz etmeye kadar götürebilir.

        Karşımızda bir kriptolu örgüt var. Bu darbe kripto bir darbe. Hala kripto adamlar var.

        Bir ülkeyi bir günde topluca travma geçiren bir olaydı. Bu olayın içine kaç kişi karıştı? Binlerce insan karıştı. Belki yüz kişinin pozisyonu farklı olabilir, bunu ben bilemem.

        "BAŞKA BİR KAHRAMAN DAHA VAR: MİT'TEN BİRİ; HER ŞEYİ DEĞİŞTİREN..."

        Bu olayı düzelten birkaç tane adam var. Özel Kuvvet Komutanı'nı anlatayım, ama başka bir kahraman daha var. MİT'ten biri. Bütün her şeyi değiştiren.

        18.30'da şu karar alınıyor; darbe girişimi olması muhtemel. Zırhlı birliklerdeki bütün faaliyetler durdurulsun.

        Ankara'da önemli faktörlerden biri de, Kara Havacılık Merkezi. Orada da diyor kalkmayacak hiçbir şey. Helikopter faaliyeti orada icra edilir, o faaliyetler durdurulsun diyorlar.

        Bu toplantının kararı çıktığı saat, 18.35! Yüzlerce darbe ihtimali geliyor ama doğru değerlendirmek için veri gerekiyor.

        Yüzde yüz değil ama risk olduğunu düşünüyorlar.

        18.30'da hala masadalar ama birliklere fakslar çekilmeye başlanıyor. Bu faksları çektikleri yerler kimlerin kontrolünde? Bu araştırılacak. Hava Kuvvetleri'nin komuta kontrol merkezinin ele alınması için bütün kabloları kesiyorlar. Orada bütün irtibatı kesiyorlar, Eskişehir'deki diğer birliğe aktarıyorlar. Çektikleri yerlerdeki bütün herkes bir şekilde buna hazır.

        "AKŞAM GÖRDÜĞÜNÜZ TÜM GÖRÜNTÜLERİ KAFANIZDAN SİLİN, BU PLANLANMIŞ DEĞİLDİ"

        Bu olay sabah saat 03.00'te gerçekleştirilecek. O yüzden akşam gördüğünüz bütün görüntüleri kafanızdan silin, bu planlanmış değildi. Plan bu değil.

        Saat 18.30'da MİT'in adamı geldiği andan itibaren, bu faks cuntayı yapacak şahısların eline geçiyor. Darbeyi yapacaklar neyi görüyor, darbe yapılacağı ihbarını görüyor. Darbeyi saat 21.00'e alıyorlar.

        Komutanların evden alınacağı saat, normal plan gitmiş olsaydı 20.30... O yüzden zaman çizelgesine çok fazla takılma.

        Bu adamların aslında o güne nasıl geldiklerini sormak lazım.

        Bu ekip nasıl hazırlıkla geldiler 18.30'a? Onu konuşalım. Bu ayrıntıların bir kısmını vereceğim, çok önemli ayrıntılar.

        "15 TEMMUZ'DA BİRLİKLERE O KADAR ANLAMSIZ ŞEKİLDE İNSANLAR GERİ DÖNÜYOR Kİ..."

        O gece şöyle bir şey yaşanıyor, herkes ertesi gün görev yerlerinde olmasıyla ilgili bir karar alarak gidiyorlar.

        15 Temmuz günündeyim. Birliklere o kadar anlamsız şekilde insanlar geri dönmeye başlıyor ki.

        Kontrolsüz bir atak yapmaya çalışıyorlar. Aslında plan TÜRKSAT'ı tahrip etmek.

        Burada önemli iki kişi var, mesela biri ikinci başkanın emir subayı. Emir subayı o sırada bir kursta, ve geri dönüyor. Komutanı diyor ki burada ne işin var? Bugün kalıp yarın birliğime geri döneceğim komutanım, diyor.

        Darbeyi yapacak olanlar dışarı gitmiyorlar, onlar nerede kalıyorlar? Birliğin içinde.

        Aynı şey Akıncı Üssü'nde de gerçekleşiyor. Diyorlar ki hava çok sıcak, uçuşlar olmayacak. Nöbetçi olmayanlar haricinde herkes evine gitsin.

        "TSK NEDEN KARŞI DARBE YAPMADI?"

        Herkesin aklına şu soru geldi, neden karşı darbe yapmadı TSK? İstanbul'da 3 tane tank çıktığında ordu neden buna müdahale etmedi diye? Çok anlamlı bir soruydu.

        Bu bütün subay astsubayı önce kışlaya sokacaksın. Önce kışlayı ele geçirmesi lazım adamların. Darbeciler kışlayı tutmuşlar. Karşı darbeyi yapacak adamlar dışarıda, diğerleri elinde ne kadar malzeme varsa birliğin içindeler.

        1. Ordu Karargahı yalnızca karargah. Yerin altından zırhlı araçlar çıkıp saldırmıyor. Genelkurmay Karargahı'nda yalnızca Muhafız Birliği var. Herkes dışarıda, Özel Kuvvetler bunun istisnası.

        Ben şunu öğrendim, bir girişim var ama emir komuta zinciri içinde değil. Öğrendiğim andan itibaren yemin ediyorum sırtımdan bıçaklanmış gibi hissettim.

        "BU LAF BENİ BİTİRDİ"

        O akşam Ankara semalarında konuşma nasıl geçiyor biliyor musun? Havada uçak var, dost mu düşman mı sorusu. Öl daha iyi. Bana da ilk gelen telefon "ağabey kimin dost, kimin düşman olduğunu bilmiyoruz." Bu laf beni bitirdi.

        Şunun açıklamasını yapayım, İncirlik'ten uçak kalkması için NATO'dan izin almak gerekiyor mu? Hayır. O Türk malı bir uçak. Oradan da kalkıyor uçaklar Akıncı Üssü'ne geliyor. Aslında faaliyet bu mesajlar çekildiğinde, bitmiş durumda.

        Giden faksların hepsi zaten aynı adamlara geliyor.

        Bazı gruplardaki adamlar, komutanları ele geçirmeye çalışmıyor. Direk öldürecekler. Örneğin, Özel Kuvvetler Komutanı Zekai Aksakallı. Jandarma Asayiş Komutanı. Bunlar bireysel operasyon yürütebilen adamlar.

        Jandarma Asayiş Komutanı'nı Siirt'e çağırıyorlar. Gitmek üzereyken, uçmama yasağı çıkıyor. Makamına geri dönüyor. Ama Siirt'ten kalkan helikopter suikast için Van'a gidiyor.

        Aslında sen emir verdiğinde, diğer birlikleri bastırıyorsun, öbürleri havaya kalkıyor.

        Kara Kuvvetleri Komutanı da bu arada kendi karargahına gitti. Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri komutanları İstanbul'da faaliyetlerini sürdürüyorlar.

        GENELKURMAY'DA NE OLDU?

        Bir kişi, Özel Kuvvetler'de öldürülen general, yanında bir ekip getiriyor. Bu ekipten 10 ila 20 arasında bir grup geliyor. Bunları içeriye komuta kademesinin emir subayları içeri alıyor. Biri içeri girecekse silahlı, emrini komuta kademesi vermesi gerekir. Özel durum var diye içeri alınıyor ve direk komuta katına götürülüyorlar.

        Hırsız içerdeyse, kilit tutmaz. Bunun o kadar güzel organizasyonunu yapmışlar ki. Bu kadar adam nasıl yerleşmiş, dedim. Hiç mi haberiniz olmadı, dedim. Çok ilginç bir hikaye anlattılar. Aslında bir şablon vardı, 17-25'ten sonra şablon çözdük mü? Hangi dairelerdelerdi? Bu şablonun aynısını al Genelkurmay'ın ortasına koy. Atama, personel, istihbarat.

        Ben diyorum ki komutan olarak, bana emir subayı bul. Önüne seçenekler koyarsın. Alırsın 10 seçenek, fotoğraflar ve özgeçmişleri ile. 10 tanesi de onlardan.

        Albay Üçok neydi, Hava Kuvvetleri savcısıydı. Hava Kuvvetleri'nde paralel yapıyla mücadeleyi ilk başlatandı. Yapılan suçlamaları hatırlıyor musun? 420 küsur yılla yargılandı.

        Spesifik birisini atadığında, o mevkiinin daha sonraki çizelgesini de hazırlıyorsun. Adam adama markaj. O dönemde bu olaylar yaşanırken, Balyoz ve diğer davalarda yakalananlar, "mesele biz değiliz, TSK" diyordu.

        Biz bir üst akıldan bahsediyoruz, değil mi? Suriye'deki, Irak'taki gelişmelere bakıyorsun, bütün baktığımız çerçevenin içinde bütün devletlere uygulanan şablon gibi. Devleti önce zayıflatmak, sonra istediğin gibi kullanabilmek. Türkiye'ye dokunmayalım diyecek bir düzen mi var?

        Cumhurbaşkanı'na bir şey olmadı, darbe başarısız oldu. Bunu iç savaşa götürüp götürmeyecek seçenek kimde? Bizde. Bugüne kadar bütün hamleleri onlar yaptılar, ilk defa hamle sırası bize geldi. Biz ne yapmalıyız ki bizi iç savaşa götürmeyecek senaryoda başarılı olalım?

        GAZİ ORDUEVİ'NDEKİ DÜĞÜNDE YAŞANANLAR

        Özel Kuvvet Komutanı normalde bu düğüne gitmeyecek. Gazi Orduevi'ni biliyorsunuz, tepede olan bir yerdir. Bütün bu resepsiyonların yapıldığı yer. Düğün organizasyonu bir şekilde amaç olarak kullanılmış. Özel Kuvvet Komutanı'nı karargahtan arıyorlar. Diyorlar ki normalde böyle geleneklerde para toplanır ve hediye olarak gönderilir. Deniyor ki, komutan özellikle sizin götürüp takmanızı rica etti. Özel Kuvvetler Komutanı diyor ki, işim var. Birkaç defa söylenince, düğüne gidiyorlar. Saatler 20.30. Özel Kuvvetçi olmanın bir özelliği vardır, insan davranışlarını tavırlarını bilirsin. İçeri girdiği anda bir tuhaflık var, diyor. Aceleyle gidip hediyeyi takıyor, bir an önce gitmeye çalışıyor. Kapıdan çıkıp aşağı inerken iki arabanın kendisini takip ettiğini fark ediyor.

        Beştepe'nin önüne döndüğü anda önü kesiliyor. İçinden çok ilginç bir adam çıkıyor; kendisi karargahta olacak yeni tayin edilmiş bir adamın arabadan indiğini görüyor. O an anlıyor bir darbe olduğunu. Adamların yaklaşmasına müsaade ettikten sonra, "sizi almaya geldik" dedikleri an kapıyı açıyor, tekmeyi atıyor ve iki arabanın arasından kaçıyor.

        Şoför eğitimi aldığı için kurtuluyor. Şehrin içinde bir yere gidiyorlar. Ve darbeyi önlemek için operasyona başlıyorlar. Bütün oyunu bozan çok önemli bir adam, Zekai Aksakallı.

        Semih Terzi ismindeki general o sırada Silopi'deki karargahta görevli. Çok özel bir mazeret sunarak, babam çok ağır hasta diyor. Silopi'den Ankara'ya gelecek, Cuma günü Ankara'da olabilmek için. Müsaade ediliyor, Ankara'ya geliyor.

        21.00 sıralarında komutana operasyon yapılmak üzere, Hulusi Paşa'ya.

        Semih Terzi o sırada, Ankara'daki Hava Eğitim Merkezi Komutanlığı'ndan aldığı bir timle Özel Kuvvetler'in içine iniyor. Komutan o sırada karargahı arıyor, diyor ki bir durum var, bana ekip gönderin. Artık siz komutan değilsiniz, deniyor bütün birliklerde.

        Genelkurmay'dan bütün fakslar birliklere çekiliyor, komuta kademesi çökertiliyor. Darbeci cunta da karargahta. İçeride çok güvendiği adamları arayıp diyor ki, çatışmaya başlayın karargahın içinde. Oradaki ekip çatışmaya başlıyor Özel Kuvvetler'in içinde. Komutana bir koruma ekibi gönderiyorlar. Zekai Paşa evine gidemiyor. Güvenli bir yere sığınıyor. Orada adamlarını bekliyor.

        Zekai Paşa'yı almaya gidecek koruma ekibine, bir helikopter füze atıyor. Zırhlı araç paramparça oluyor.

        Zekai Paşa güvendiği adamları arıyor. Albaylar buluşuyorlar, ama silah yok. Bunların hepsi Ankara'nın içinde oluyor.

        Burada çok önemli bir adam devreye giriyor, MİT'teki bu adama ulaşılıyor. Diyor ki acil silah ihtiyacımız var. En güvendiğin adamlara güvenmek zorundasın. Aramıza nifak soktular.

        Bir şekilde onlara silah ulaştırılıyor. Öbür taraftaki ekipte her şey var. Bir tane kobra helikopter Gölbaşı'nı koruyor. Kimse orayı almasın diye. Orayı alsalardı, bu işi bitireceklerdi. Silahlarını alıp Gölbaşı'nda gidiyorlar ve çatışmaya başlıyorlar. Karargahın orada çatşmalar yoğun. Ne yapmaya çalışıyor Zekai Paşa, karargahı düşürmemeye. Karşıda daha fazla ağır silah var, havada kobra var ama pes etmiyorlar direniyorlar.

        O MİT'çi adam çok önemli bir adam, Ankara'da çok şey yaptı. Ankara'da ve İstanbul'da birçok şeyi değiştirdi.

        Helikopter karargahın önüne iniyor. Ağaçların arasından yavaşça çıkıyor o kahraman başçavuş Ömer Halisdemir, yirmi yıllık özel kuvvetçi. O 6 kişinin arasında Semih Terzi'yi öldürüyor. Yalnızca bir tabancası var, vuruyor ve orada şahadet şerbetini içiyor.

        Arkasından çatışmalar devam ediyor. Bu arada oraya gelen ekip bir darbe olduğunun farkına varıyor. Karargahın içine cuntacı gibi girip, cuntacıları öldürüyorlar.

        Sonuna kadar, karargahın geri alınması için yapmaları gereken her şeyi yapıyorlar.

        Genelkurmay Başkanı'na ne yapıyorlar o sırada? Genelkurmay Başkanı kabul etmiyor. Bu saat 21.30 gibi. Tam o sırada, Genelkurmay Karargahı'nda "bugün burada kalmam gerekiyor" diyen emir subayı, 2. başkanı dışarı çıkarmaya çalışıyor. Muhafız Tabur Komutanı yarbay da o sahneyi görüyor. Müdahale etmeye çalışırken, oradaki emir subayı, yarbayı kafasından vuruyor. O yarbay şu anda hayatta. Yanındaki üsteğmen de emir subayını vurup öldürüyor.

        İçeri adamlar sokmuşlardı ya, hala karargahtalar. Cuntacı bir özel kuvvet ekibi de var içeride. Burada Kurmay Başkanı ve Kara Kuvvetleri Komutanı da binaya giriyor. Kronolojik sırada herkes farklı farklı şeyler söylüyor. Kurmay Başkanı'nın da yanında yakın korumaları var. Komuta katına girdiklerinde, onlara sizi teslim alacağız dendiğinde, ikisi karşılık vermeye çalışıyor. Bir koruma astsubayını iki bacağında vuruyorlar, diğerini de şehit ediyorlar.

        Şu anda kimleri aldılar içeride? Genelkurmay Başkanı ve kendisine ait olmayan adamları. Arkasından iki helikopterle bunları Akıncılar Üssü'ne götürüyorlar. Genelkurmay Başkanı ile odasına girip tebligat yapanı aynı helikoptere bindiriyorlar. Kelepçeli.

        Bu arada Genelkurmay Karargahı'nın içerisine dışarıdan adamlar alınmaya devam ediyor.

        Akın Öztürk de o güne kadar izinli ama o da Cuma günü dönüyor ve bu tarafa geçiyor. Burada tanklar geliyor, Genelkurmay'ın içine yerleşiyor. Etimesgut'taki birlikten geliyor. En iyi tankları çıkardılar sahaya. Boğaziçi Köprüsü'ne çıkanlar leopar tanklardı.

        Jandarma Genel Komutanlığı'nın Beştepe'deki karargahını o arada ele geçiriyorlar. Hepsi aynı şekilde alınıyor.

        Artık alçaktan uçaklar geçmeye başladı Ankara'da. Bir hareketlilik olduğu anlaşılınca komutan bir şekilde düğünden çıkmaya çalışıyor. Akın Öztürk de bu sırada, eski Hava Kuvvetleri Komutanı, aynı zamanda YAŞ üyesi. Normalde bu istihbarat ve Balyoz gibi olaylar yüzünden çok fazla orgeneral olmadığı için, bu açığı kapatabilmek için YAŞ üyesi seçtiler.

        Bu darbeyi önleyen çok önemli kahramanlar var, birincisi Cumhurbaşkanı.

        İlk Başbakan çıktı, "bir durum var, insanlara sakin olmasını tavsiye ediyorum" dedi. O önce ne olduğunu anlamaya çalıştı. Saat 00.20'de sokağa çıkın çağrısını Cumhurbaşkanı yaptı.

        İkincisi, halk. Üçüncüsü, cuntacılara boyun eğmeyen TSK'nın şerefli üyeleridir. Dördüncüsü, bombalanmayı veya diğer şeyleri düşünerek çalışan basın mensupları var. Bir de hiç haklarını ödeyemeyeceğimiz, sabaha kadar çatışan emniyet var. Kahramanlığın sırası olmaz.

        Bir uyarıyı yapalım, bu kadar çok çabaladık. Bu çaba boşa gitmesin. Bu şehitlerin anıtını biz nasıl dikebiliriz biliyor musunuz, demokrasimi kuvvetlendirerek. Ne yapacaksak, onurla yapacağız.

        Akın Öztürk suçlu mu, suçsuz mu sorusunu bize de soruyorlar. Örgüt yapısı şu an ortaya çıkıyor. Belki kendini gizlemiş kriptolar bir gün sonra suçlu olacak. Temkinli olmakta yarar var. Bazıları gerçekten suç üstü yapılmış durumda. Ama muallak olan insanlar var, bu konuda bir şey söylemek istemiyorum.

        İSTİHBARAT NEDEN İLETİLMEDİ?

        Bilgi Cumhurbaşkanı'na neden iletilmedi? O kadar çok darbeyle ilgili bilgi geliyor ki, her gün Cumhurbaşkanı'na iletilemez dendi. Bu bilgiyi iletmekle kim sorumlu? Normalde bilgiyi MİT, Başbakan'a iletmeli. Darbeyi yapacak olan gruba, siz darbe yapacaksınız diyorsun, ama darbeye muhatap olacak isimlere bilgi vermiyorsun.

        Mantık anlamında ben, siyaseten darbe yapılacak olan gruba da söylerim.

        Ben darbeyi başka birisinden öğrendim demesi, sayın Cumhurbaşkanı'na yapılmış en ağır davranıştır bence. MİT Müsteşarı'ndan öğrenmesi gerekiyordu. Başbakan'a söylenecekti, Başbakan da telefon açacaktı bu durum konuşulacaktı.

        Teknik anlamda bazı şeylerde hata yapmışlar dediğim yerler var. Bu ekip daha önce sızmış olsaydı, otelin olduğu bölgeye ne olacaktı? Adamların zamanlama hatası, erken deşifre olunca ekipleri toplamakta zorlanmışlar.

        MİT'in Genelkurmay'a hızlı hareket etmiş olması, darbenin yüzde 50'sini başarısızlığa götürdü. Şunu da söyleyebilirdi, arkadaşlar her gün geliyor önemsemeyin diyebilirlerdi.

        Belki bu darbe başarıya ulaşabilirdi, onların gözünde. Saat sabaha karşı 03.00'te olsaydı, kimse kanalları izlemeyecekti. Sayın Cumhurbaşkanı muhtemelen orada olacaktı ve arzu etmediğimiz tabloyla karşılaşmış olacaktık.

        Bir grubun darbeden haberi yok, tecrit olayı yaşanmış ve onlara "Marmaris'te terörist lider var, onu öldürmeye gidiyoruz" demişler. Bu MİT'teki arkadaş aynı zamanda Cumhurbaşkanı Külliyesi'ne de gidiyor, polislere destek vermek için. Ekibiyle beraber gittiğinde bir bilgi geliyor, Marmaris'ten 4 helikopterin kalktığı ile ilgili. Herkes şu soruyu soruyor, Çiğli'den gelen helikopterler nereye gidiyor?

        Soruyorlar, kim var orada? Sayın Cumhurbaşkanı. Ramazan Bey, Koruma Şube Müdürü, o sırada Beştepe'de. Ona soruyorlar diyorlar ki, Cumhurbaşkanı'nı uyarın. Bunu teyit etsinler.

        Olaylar başladıktan sonra, o gruptan bir grup şu anda nerede? Dağlarda. Bunların aldıkları eğitim kaçma kurtulma eğitimi aynı zamanda. Bir kısmı yollarda yakalandı, bir kısmı teslim oldu.

        Eğitim alırken, bu tür eğitimlerde birbirimizi kovalarız. Bir grup öbür grubu yakalamaya çalışır. Şu sahnelerin hiçbirini Allah bana göstermesin. Şu anda 60 kişilik bir tim, geçmişteki silah arkadaşlarını, cuntacıları arıyorlar. Allah bu ülkeye bunu göstermeseydi.

        Bu cuntaya girenlerin çoğu önce askeriyeye girmedi, onlar asker olmak için yetiştirildiler. Ben asker olmak için yetiştirilmedim, ben asker oldum. Ben vücuduma giydim bu elbiseyi. Onlar hiçbir zaman emir komuta zinciri içinde olmadı.

        "YA BİRLİK OLACAĞIZ, YA SURİYE OLACAĞIZ"

        17-25 Aralık'ta ne oldu? Bir polis darbesi yaşadık. Arkasından 7 Haziran süreci geldi. 12 ay süren, anlamsız bir terör sarmalı var Türkiye'de. Ne oldu Türkiye'de, bir şey mi var bu kadar anormal bir tehditle bu kadar çok mücadele ediyoruz? Neden sorusunun yanıtını yavaş yavaş alıyoruz.

        Gördüklerimi ancak devlet terbiyesi içinde anlatabiliyorum.

        Bugün gördüğüm tabloda mevzu şu; çok fazla hainlik gördüm ben. 7 Haziran'dan bu yana darbeye zemin hazırlıyorlardı. Bütün bu bombalardan sonra çıkıp ne dedim? Amerika'da, Fransa'da üstleniyorsun da Türkiye'de neden bir tane IŞİD eylem üstlenmiyor dedim.

        Türkiye, IŞİD'le mücadele edeceği noktada, aynı gün PKK devreye girdi. Bu kadar mı rastlantı? Darbeye zemin hazırlamaya çalıştılar. Bu oyunu bölge halkı, askerimiz ve polisimiz çözdü.

        O gün geldiğinde insanlara "yeter, benim için güvenlik önemli" dedirtmeye çalıştılar Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde, o oyunu gerçek asker ve polis bozdu. İç savaşı çıkarmadılar.

        Darbeden sonraki doz, iç savaşı çıkartacak hamleler. Suikastler, bombalar, belli mezheplerin özel yerleri... Son dönemde hatırla, her gün kahve taranıyordu. Kimsenin haberi olmadı. Mahalleliyi kızıştırmaya çalışıyorlar.

        Mesaj yağıyor bana, şu mahalleye saldırılıyor, bu mahalleye saldırılıyor. Yok öyle bir saldırı. Dikkatli olun. Ya birlik olacağız, ya suriye olacağız. Asıl OHAL'i birlik anlamında kurmak zorundayız. Birliğe ihtiyacımız var, parti gözetmeden, din gözetmeden. Allah rızası için herkes kendine gelsin.

        Bomba düştüğünde ne olur? Camlar falan kırılır. O etkinin aynısını ses hızına geçtiğinde uçak yapar. Alçaktan uçuşlar halkı sokaklardan uzak tutmak için yapıldı. O gün, Diyarbakır'da bulunan iki özel kuvvet taburu Ana Jet Üssü'nü kontrol altına aldı. Ve orada iki tane çok güvenilir pilot bulundu. Kaldırılarak Ankara'ya gönderildi, kontrolü sağlamak için.

        "ÖZEL KUVVETLER BİR TRAVMA YAŞIYOR"

        Özellikle bu darbeci cuntaların en çok kapatmak istediği kurum, Özel Kuvvetler'di. Özel Kuvvetler kendisini Osmanlı'daki Akıncılar'ın devamı olarak görür. Evlenmezler, çocuk sahibi olmazlar ve kefalet sistemiyle çalışırlar. Bütün sefahatı incelenir. Eğitimler sırasında öyle zorlarlar ki, kan kustururlar. İtaatini ölçerler. Ama aradan 100 kadar hain de çıktı. Ama siyah taş daha az çıktı.

        Uzun zamandan beri Özel Kuvvetler bir travma yaşıyor. Özel Kuvvet Komutanı'nın tek yapamadığı şey o, komuta heyetini seçemiyor. İsimleri önüne koyuyorlar tek tek, al bunun içinden seç.

        Yaklaşık birkaç önce, bazı adamlardan onlardan olduğunu öğreniyor, sezinliyor. İki adamı görevden aldırıyor. Eğer diyor ki o adamlar orada olsaydı, hepsi çıkacaktı. Sistemi geçirmek için zorluyorlar, direnebildiği kadar direniyor.

        Çok önemli bir görevdeki adam, komutandan randevu alman için ast rütbedeysen, üstekini geçmen lazım, dedin ki emir komutayı bozayım, komutanla görüşeyim, kime haber veriyorsun? Özel kaleme, emir subayına. Bu adamı görüştürmüyorlar 1 yıldan beri. Bu yalnızca TSK'da olan bir mevzu değil, birçok yerde böyle. Türkiye'nin birçok yerinde işliyor bu sistem.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa