Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Spor 2018 Dünya Kupası Fransa - Hırvatistan maçı yazar yorumları - 2018 Dünya Kupası Haberleri

        HALİL ÖZER

        GERÇEK VE MASAL

        Öncelikle şunu belirtelim. Üst düzey kadrosu ile bu altın kupayı hak eden kazandı. Fransa bir gerçek, Hırvatistan ise bir kül kedisi masalıydı. Tabi ki üç maçın inanılmaz yorgunluğu müthiş etkiledi Hırvatistan’ı. Hele bir de finalde top iyi koşturan, iyi yayılan, genç ustalarla dolu ve çok koşan ama iyi üstelik bilinçli koşan bir Fransa ile karşılaşınca çaresiz kaldılar. Zaten yapabileceklerinin en iyisini yaptı Hırvatistan. Her dönem yıldız çıkaran ve bu dünya kupasında kendilerini oynadıkları müthiş inatçı futbolla bir üst düzeye atan Hırvatistan artık Dünya futbolunun liderleri arasında.

        Tabi ki finalde her iki takım teknik direktörün müthiş yönetimleri vardı. Ancak Daliç’in keyfini kaçıran ve hatta finali kaybetmesinin nedeni olan birkaç önemli nokta vardı. Öncelikle Modriç dün hiç yoktu. Hem yorgundu hem de Fransızlar sazı eline hiç vermedi. Bana göre turnuvanın en önemli oyuncularından birisi olan Perisiç ikinci yarı sahadan kayboldu. Sağ ve sol bekler bir dünya kupası bekleri için çok yetersizdi. Örneğin bir Darijo Srna 10 yıl daha genç oysaydı inanın bugün görüntü çok başka olabilirdi. Rakitiç diğer maçlarda oyduğu gibi kaçak güreşti. Hiç sorumluluk almadı. Şimdi bu kadar aksayınca Fransa önünde pek şansın da kalmıyor.

        Buna karşın Deschamp’ın bütün planları tuttu. Hırvatların kilit oyuncularını müthiş enerjik orta alanı ile öyle güzel durdurdu ki kalesinde ikinci yarıda neredeyse öyle net bir pozisyon yaşamadı. Belki göze hoş futbol oynatmıyor. Ama elindeki kadrodan müthiş bir turnuva takımı yaratmış. Şimdiden söyleyeyim bu kadro Hem katar’da yapılacak dünya kupasının hem de ilk Avrupa şampiyonası’nın banko favorisi.

        Umarım bizim teknik direktörler bu maçları iyi izlemişlerdir. Artık dünya da yeni ekol bir teknik direktör tarzı var. Oyun içinde çok fazla taktik değiştiren, inatçı olmayan, hatalarını gören ve düzelten, asla hakemle ve rakiple kavga etmeyen, kendi oyuncularına ve rakibe saygı gösteren ve en önemlisi egosuz hocalar futbola damga vurdu. Umarım bize yansımaları pozitif olur.

        SERDAR ALİ ÇELİKLER

        FRANSA, EURO 2020'NİN DE EN BÜYÜK FAVORİSİ

        "Vida ve Lovren gibi 2 uzun stoperleri var, Brozovic ve Strinic de uzun, bir de Mandzukic var fakat bu kadar uzuna karşın Hırvatistan'ın zayıf karnı duran top, özellikle korner topları" diye düşünüyordum maçtan önce. Son 16 turunda Danimarka'ya; çeyrek finalde Rusya'nın ikinci golü korner toplarından gelmişti. Yarı finalde Stones'un kafa vuruşunu Vrsjaliko çizgiden çıkarmıştı. Buna karşın Fransa duran toptan gol bulabilen bir takımdı. Fransa'nın 'Dalmaçyalılar'a karşı 2 üstünlüğünden biri buydu, diğeri de Mbappe'nin sürati. Bir de 'Yemek Sepeti'nin sahibi, Trabzonspor'un eski asbaşkanlarından Nevzat Aydın dostum da Hırvatistan formasıyla maça gidince "Tamam" dedim; "Yazık oldu Hırvatlara..."

        REKLAM

        Şaka bir yana Nevzat turnuva boyunca hangi takımım formasını giydiyse o takım kaybetti. Turnuvaya damga vuran isim 'Nevzat Aydın'ın forma laneti'dir... İşin özüne gelirsek Fransa, çok kötü oynadığı ilk yarıyı 2 golle kapadı. Kaleyi bulan şut atmadan Mandzukic'in kendi kalesine attığı golle öne geçtiler. VAR'dan çalınan tartışmalı penaltı ile de öne geçtiler. Hırvatlar güzel bir gol bulup bir iki korner karambolünde de pozisyon bulsalar ve maçın oyun hakimi olarak gözükseler de sahada daha oturaklı takım Fransa'ydı. İkinci yarıda ilk yarıdaki kadar pozisyon da vermediler. Oturaklı bir alan savunması yapıp Mbappe kontraları ile pozisyon denediler. Birinde de Pogba şık bir gol attı ve kupayı okşamaya başladı. Bana göre Neymar'dan daha öne çıkmaya namzet bir isim olan Mbappe fişi çekti.

        Hırvatistan'ın bu sempatik ve kaliteli jenerasyonu zaten çok büyük bir başarıya imza attılar. Bu ölçekte bir ülkenin takımı için final müthiş bir başarıdır. Üstelik Rakitic'in beklentilerin altında kalan performansına karşın. Son 16; son 8 ve yarı finalde 120 dakika top oynayan Hırvatistan, 65'te fiziken de oyundan düştü. Lloris'in büyük hatası, Hırvatlar'ın direncini artırsa da sonucu değistirmedi.

        Fransa turnuva başında final adayımdı. Finali Arjantin'le oynarlar diye düşünmüştüm ama Arjantin tam fiyasko bir turnuva geçirdi. Fransa ise emin adımlarla ve Belçika maçı da dahil pek de zorlanmadan finale geldiler. Bu jenerasyon çok genç ve yetenekli. 23 kişilik kadronun 17-18'i, 4 ve 2 büyük turnuva daha görecek yaşta. Bir dönemin efsane İspanya armadasının yerini Fransa alabilir. Üstelik halen kaliteli oyuncular yetistirmede yanlarına yaklaşabilen bir ülke yok. 2 yıl sonraki Avrupa Şampiyonası için de İngiltere ile birlikte en büyük favori onlar.

        Büyük bir ismin damga vurmadığı bu turnuva, benim açımdan 'mücadele ve karakter koymanın çok önemli' olduğunu gösteren bir turnuva olarak hatırlanacak. Bizim çakma milliyetçi yalancı yıldızlarımıza karşın elalemin yıldızları -ki bu isimler starlığı, parayı, kariyeri bitirmiş isimler- kendilerini yırttılar. Ülkeleri takımları ve meslekleri için kendilerini paraladılar. Bir de Mbappe ciddi bir yıldız olma yolunda... Neymar'ın önüne geçebilir. Çok değişik ve az bulunan özelliklere sahip.

        VAR sistemi de bu turnuvada iyi uygulandı. Bana göre hakemlerin yıldızı da İranlı Feghnani'ydi. Cüneyt Çakır ve ekibi de 2 Dünya Kupası üst üste yarı final yöneterek büyük bir başarıya imza attı. Tebrik ederim.

        İBRAHİM YILDIZ

        DESCHAMPS'IN ZEKASI

        Dünya Şampiyonası’na gelirken Fransa sürpriz yapacak takımlardan birisi olarak gösteriliyordu. Belçika ise herkesin gizli favorisiydi. Son 10 yılını proje takımı için oluşturan Belçika, kurduğu akademilerle geleceğin adımını atmış, yarattığı sistem takımı ile dikkat çekiyordu. Rusya’da oynadıkları oyun beklentileri karşılamıştı. Tüm spor otoriteleri genç kadronun yeni oyun felsefesi ile futbolun geleceği için örnek olacağı konusunda hem fikirdi. Belçika, İngiltere galibiyeti ile 3.’lükle yetinse de 21. yüzyılın takımı olmayı hak etmişti.

        Fransa, tıpkı Belçika gibi genç ve enerjik bir kadro yarattı. Şampiyona öncesi favori olarak görülmese de maçları oynadıkça “işte bu takım şampiyon olur” yargısını herkese kabul ettirdi. Ve Belçika’yı devre dışı bırakarak gücünü gösterdi.

        Teknik direktör Didier Deschamps’ın her maça göre uyguladığı taktik dün kupayı getiren en önemli etkendi. Oyuncu ve teknik adam olarak Dünya Kupası’nı kazanan futbol adamı olarak tarihe geçen Deschamps, bir büyük başarıya imza atmayı da başardı.

        Aslında, kupayı Fransa mı kazandı? Yoksa, Afrika kökenli oyuncuları mı? Bu sorunun yanıtı elbette göçmen oyuncuların ağırlıklı olarak kadroda yer almasıyla kendini gösterdi. Kazanılan kupa herhalde en çok göçmen oyuncuların emeği ile elde edildi dersek haksızlık etmiş olmayız.

        Fransızlar'ı sokağa döken, şampiyonluk şarkılarını söyleten, sevinç gözyaşları döktüren başarının gerçek mimarlarını yazmakta fayda var. Horlanan, göz ardı edilen, göçmenlerin kendilerini ifade edecekleri tek alan spordu. İşte, bu ayrıcalık Afrika kökenli oyuncuların tek avantajıydı. Belki, Fransa halkı bu başarıdan sonra göçmenleri kendi sevgi çemberinin içine alabilir. Kim bilir?

        Aslında oyuna iyi başlayan Hırvatlardı. Daha çok topa sahip oldular. Pozisyon buldular. İlk yarı 7 şut attılar. Fransa, özellikle ilk yarı sahnede hiç yoktu diyebiliriz. Takımın yıldızı Mbappe 45 dakika süresince kendini gizledi, bekledi. İkinci yarı “Artık sıra bende” dercesine ortaya çıktı. Hızına yetişmek mümkün değildi. Bir gol attırdı, bir de attı. Turnuvanın en genç oyuncusu olarak beklentilerin çok üzerinde olduğunu kanıtladı. Sanırız, bundan sonra adından çokça söz ettirecek. Dünya futbolunun yeni yıldızı olarak artık Mbappe var yeşil alanlarda…

        Hırvat takımı, tarihinde ilk kez final oynama başarısı gösterdi. 4 milyonluk nüfusuyla küçük bir ülke olan Hırvatistan futbolu ile büyüklüğünü ortaya koydu. Dün, futbol olarak ellerinden gelen her şeyi yaptılar. İyi top çevirdiler. Hareketliydiler. Sürekli topu oyunda tuttular. Çok zorladılar. Ancak, şans onlardan yana değildi. Önce kendi kalelerine gol attılar. Ardından VAR (Video Yardımca Hakem) penaltı kararı verince umutlar yitirilmişti. Ne yapsalar, sonucu değiştirmeye güçleri yetmedi. Yine de, finale renk kattılar. Oyunu güzelleştirdiler. Gerçek bir final izlememizi sağladılar. Kupayı alamadılar ancak verdikleri mücadele unutulmayacak.

        Fransa, gerçek bir final takımı olduğunu dün bir kez daha gösterdi. Şans onlardan yanaydı. Oyunu rakibe bırakıp, kazandıkları topları hızlı kullanmayı yeğlediler. İkinci yarı bu taktik istedikleri sonucu almalarına yetti. Kadro da bulunan güçlü oyuncular, maç öncesi yapılan tahtada ki çalışmayı, sahaya yansıtmakta zorlanmadı. Amaç, kupayı kazanmaktı. Nasıl olduğunun fazla bir önemi yoktu. 20 yıl sonra elde edilen başarının en temel özelliği taktikti. Bunu da Fransa gerçekleştirdi.

        UMUR TALU

        NEREDEN ÇIKTI BU ŞAMPİYON ÇOCUKLAR!

        Fransa bayramdan bayrama koşuyor.

        Ne tuhaf değil mi, “Cumhuriyet”in bazen futbola ihtiyacı oluyor “birlik” için.

        Mültecilere, göçmen çocuklara nefreti susturmak için politikalar mütereddit ve yetersiz kalıyor; bir kupa kaldıran siyahlar, göçmen çocukları topa giriyor.

        Sadece sahadakiler değil, yüz binlerce Afrika, Arap kökenli, Müslüman genç sokaklara yayılıyor.

        Varoşların yoksul çocukları varlıklı beyaz semtlerin sokaklarından, ellerinde bayraklarla, bağıra bağıra gururla geçiyor.

        Tamam, futbol yapısal sorunlarda, toplumsal kriz ve çelişkilere dair bir şey halletmiyor… İlk bakışta öyle. Temelde öyle. Ama kendine güvenen, yanındakiyle aynı sevinci yaşabildiğini gören, o ana kadar hiç yanaşmadığı bir “öteki”yle kucaklaşan, mavi gözleri sarı saçları ile Mbappe forması giyen gençler ve çocuklar “ırkçılığın, aşırı milliyetçiliğin, faşoluğun duvarları”nı tekmeliyor!

        ***

        Eiffel Kulesi önünde Champs de Mars alanına, “Harbiye”nin tam önündeki çayıra dev ekranlar kurulmuş; tamı tamına 90 bin kişi alınmış, sonradan gelenler sokaklara yollanmıştı.

        İşte 90 dakikanın bitimiyle o coşku sokakları aldı; hem de Bastille’i yıkan dalgada ilk silahların alındığı Invalides bölgesinden, lükse ve turistlere adanmış görünen Champs Elysees’nin geniş nehrine akarak.

        “Zafer Anıtı” belki de turistten ziyade böyle zaferler istiyordur!

        Açıkçası, milyonlarca Fransız da gördü; Fransa maçı bir tuhaf kazandı. Savundu, hatta bazen savunamadı; ama her gittiğinde gol attı. Hem de “çok sevilen stantrafor”u turnuvayı tek gol atmadan tamamladığı halde.

        İki fişek forvet, teknik bakımdan çok üstün ama aynı Belçika gibi tuzağa düşen Hırvatlar’ı avladı.

        ***

        Fransa’nın “futbol büyüğü” olarak tescili için kupa şart değildi.

        Bana göre esas büyüklüğü, eski sömürgelerini, onların Fransız vatandaşı olmuş ailelerinin çoğu Fransa’da doğmuş çocuklarını, sıradan Fransızları ülkenin dört bir yanında sadece topla buluşturan değil, hakiki futbolla tanıştıran bir “okul” olmasında.

        Şu kupadaki 736 oyuncunun 50’si Fransa’da yetişmiş futbolculardı. Elbet kendi millileri ama Tunus, Senegal oyuncuları, hatta Eden Hazard!

        Fas, Cezayir, Kamerun, Fildişi Sahili gibi Afrika ülkelerinin milli takımlarında da Fransa’da altyapıda yetişmiş çok sayıda oyuncu var; değil mi Mevlut Erdinç, Serdar Gürler, Emre Akbaba?

        Fransa’yı futbolda büyük yapan sadece Platini, Zidane, Deschamps, Mbappe tarihi değil. Fransa bugün Brezilya’dan sonra en çok futbolcu yetiştirip ihraç eden ülke!

        Türkiye’nin “ticaret dengesi”ne bakın zaten: Fransa’dan Gomis, Valbuena ve onlarca arkadaşı. Türkiye’den Fransa’ya bir tek bu sezon İstanbulsporlu Mehmet Zeki Çelik! (Nice’de oynamış Lefter’i anarak; Lille’li Engin Verel’in kulaklarını çınlatarak.)

        ***

        Peki bu “Fransız devrimi” nasıl mümkün oluyor?

        Neden esaslı “sömürgeci” İngiltere’nin böyle bir oyuncu yetiştirme devrimi yok?

        Bunun izahı artık kesin: Fransa’nın sömürge çocuklarına kriket değil, futbol öğretmesinin dışında…

        Çok yara almış olsa da, o “sosyal devlet”i yok mu? Hani devrimlerin, solun, sendikaların eseri; serbest piyasacıların pek sevmediği şey. İşte o, profesyonel futboldan, yayınlardan vergi, kesinti, pay alıyor… Ve amatörlere, mahalle takımlarına, altyapılara aktarıyor.

        Bu o siyah çocuklara bir fırsat, biraz fırsat eşitliği; eh kısmen özgürlük, epeyce de kardeşlik veriyor!

        Onlara sırılsıklam sarılan Fransa Cumhurbaşkanı da bu konuyu elbet yeniden düşünecek!

        ***

        “Orta saha fabrikası Hırvatistan” başlıklı yazıda, Hırvatlar’ın neden bu kadar çok teknik oyuncu çıkardığını anlayıp anlatmaya çalışmıştım. Fransa’nın nasıl bu kadar çok oyuncu çıkardığı da çok meçhul değil işte!

        Alınterlerine deli gibi yağmur karışan iki ülke oyuncularının hikayesi de bu kupada değil; daha küçükken başladı!

        Fransızların o altyapılardaki yaygın eğitimle; Hırvatlar’ınki topla aşırı özgür yetişerek, çok genç yaşta Avrupa’nın önemli liglerine giderek!

        “Fransız” Mbappe’nin babasının Kamerunlu amatör futbolcu ve amatörlerin hocası, annesinin Cezayirli profesyonel hentbolcu olması da ayrı bir hikaye!

        BÜLENT YAVUZ

        COLLINA, 'KEŞKE ÇAKIR'I VERSEYDİM' DEMİŞTİR

        Dünya Kupası finalinde Arjantinli hakem Pitana'yı görünce Cüneyt Çakır'a çok büyük haksızlık yapıldığı da ortaya çıktı. Maçın başından sonuna kadar sözüm ona finale çıkan babayiğit hakem ve büyük kararlarla adeta saç baş yoldurttu. 35. dakikada penaltıya cesaret edip düdük çalamadı. Daha sonra Fransızlar, adeta sürükleye sürükleye pozisyonu VAR'a kadar götürdüler. Monitör başında iki dakika pozisyonu tekrar tekrar seyreden Pitana, penaltı kararı verdi. Oysa ki finale gelmiş bir hakemin VAR'a gitmeden açık bir şekilde verebileceği bir penaltıydı. Gerek faul kararlarında gerekse avantaj kuralının uygulanmasında o kadar kötü bir hakemlik sergiledi ki; tribünde maçı seyreden Collina'ya da "Ah ben hakemi finale neden verdim" serzenişini de söylettirdi. 83. dakikada Hırvatistan serbest vuruş kazanmış ve çok büyük bir avantajı var, topu oyuna sokmuş. Arjantinli hakem golle burun buruna gelen Perisic'e düdük çalarak serbest vuruşu tekrar ettirmez mi? Yazıklar olsun. Gerçekten yazıklar olsun. Dünyanın en büyük maçında böyle bir rezalet uygulama asla kabul edilemez. Dünya Kupası'nda yarı final yöneterek gururumuz olan Cüneyt Çakır, böyle hakemleri en az 5 defa cebinden çıkarır. FIFA ve UEFA hakem kurulu başkanı Collina, herhalde şimdi finale Cüneyt Çakır'ı vermediği için pişman olmuştur.

        REKLAM
        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa