Türk bilim insanlarının Antarktika seferi
9 Türk bilim insanı, İstanbul Teknik Üniversitesi Kutup Araştırmaları Merkezi'yle Antarktika'da 1 ay geçirdi. Bilimsel araştırmaların yanı sıra Türk bilim üssü için ön fizibilite çalışması da yapan ekip, geçtiğimiz hafta Türkiye'ye döndü. Aralık ayında Türkiye'den bir gemiyle Antarktika'nın yolunu tutmayı amaçlayan ekibin başındaki İTÜ PolRec Müdürü Doç. Dr. Burcu Özsoy Gazete Habertürk'ten Ekin Türkantos'a kutup hayatını anlattı
ABONE OLAntarktika, yeryüzünün en soğuk ve en fırtınalı iklimine sahip, güney yarım kürenin en güneyindeki kıta... Sıcaklığın yaz aylarında bile -20’lerde olduğunu düşünün. Her yer buzullarla kaplı, fokların doğal yaşamlarını gözlüyorsunuz, penguenlerle burun buruna geliyorsunuz. İnsan yok denecek kadar az, ses yok, gece ışık yok. Her şey derin bir beyaza hapsolmuş. Akşamları kambur balinaların çıkardığı seslerden başka işitebileceğiniz bir ses yok. Gece yıldızların üzerinizde parladığına şahit oluyorsunuz... İnternet yok, telefon yok, iletişim az. Acil bir durumda size ulaşabilecekleri gün sayısı ortalama 3. Bunları anlatmamın sebebi, Türkiye’nin kutup bilimleri alanında çalışan ilk ve tek merkezi olan İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Kutup Araştırmaları Uyg-Ar Merkezi’nin (PolReC) ön fizibilite ekibi, 4 üniversiteden 9 bilim insanı, Antarktika’da kurulacak Türkiye Bilimsel Araştırma Üssü için şubat ayında Ulusal Antarktik Bilim Seferi -1’i gerçekleştirdi. Arjantin’den Şili’ye Punto Arenas’tan King George Adası’na uçan ekip, gemiye ulaştığında yaklaşık 4 gün geçmişti, Antarktik Yarımadası’ndan kutup dairesini de geçerek 1 ay boyunca araştırma yaptılar. Antarktika’nın soğuğuna aldırmadan günde 5-6 saat sahada çalıştılar, 45 farklı noktadan çamur, sediman ve hayvan dışkı örnekleri aldılar. Ve 2 milyon metrekarelik alanın haritasını oluşturdular. Türkiye’nin bilim üssünün kurulması için çalışmalarını döndükten sonra da tüm hızıyla sürdüren ekibin başındaki İTÜ PolRec Müdürü Doç. Dr. Burcu Özsoy ile buluştuk.
- Antarktika’ya Türklerin ilgisi ilk ne zaman olmuş?
Türkiye’nin konuya ilgisi Türk bilim insanı Prof. Atok Karaali’nin girişimiyle 1967’de olmuş. İngiltere, bilimsel çalışmalarına 1930’larda başlamış. Devletin irade olarak sahiplenmesi ise 2016-2017 yıllarına denk geliyor.
- Peki ilk kez Antarktika’nın keşfi ne zamanlara uzanıyor?
Rus bir denizci görüyor ancak ayak basmıyor. Sonrasında Norveçli bir denizci keşfediyor. 1880’li yıllarda petrol, kömür bulunmamışken ısınma, yakıt ve aydınlanmayı balina yağı ile yapıyorlar. Denizciler balinaları avlamak için onları takip ediyor. Keşif aslında bir rastlantıyla oluyor. 1900’lü yıllarda İngilizler, Rus ve Fransızlar gidiyor. 1930’larda bilimsel yönüne bakmak üzere gidiliyor. 1958’de dünya ülkeleri kıta üzerinde hak iddialarının oluşmasını engellemek için ‘Antarktika Anlaşmalar Sistemi’ni oluşturuyor. Çünkü Arjantin, Şili, Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere ve Fransa hak iddia ediyor. Bakir kıtanın sadece bilime açılması için bu sistem imzalanıyor. 1995’te Türkiye de taraf oluyor.
- Bu anlaşma ne için yapılıyor?
Amacı, Antarktika’yı bilim ve barış kıtası ilan etmek. Orada askeri çalışma, maden, petrol aramak yasak; sadece bilim insanları araştırma yapabilir. İnsanın bir yerinde rahatsızlık olduğunda bütün canı oradadır, vücut bir bütündür. Tıpkı Dünya gibi. Dünya’nın belirli noktasında oluşan etkinin sonuçlarını ve bedellerini bütün Dünya öder. Buradan geleceğim nokta iklim değişikliği. 1970’lerden sonra sanayileşmenin etkisiyle Dünya ısısının artışı korbondioksit miktarının artışıyla doğru orantıda. Sanayileşme, araba ve fabrikaların üretimiyle karbondioksit atmosferde birikmeye başlıyor, Dünya’ya giren ışınlar karbondioksit battaniyesine takılıp geri çıkamıyor, ısı döngüsü Dünya’da kalıp ısıyı artırıyor. Antarktika’daki 4 bin kilometredeki buz birikintilerinin diplerine indikçe milyon yıl önceki karbondioksit miktarlarına ulaşılıyor. Dünya’nın geçmişini bile Antarktika’dan öğrenebiliyorsunuz. Bizi gelecekte neler beklediğiyle ilişkili bilimsel çalışmaların yapılabileceği en özel nokta olarak değerlendiriliyor.
- Bir nevi sırlar kıtası...
Evet. Diğer ülkeler 1930’lardan beri bilimsel çalışmalar yapıyor. 1967’den bugüne 27 Türk bilim insanı bireysel girişimlerle çalışmalara katılmış. Bu yıl benim üçüncü seferimdi. İlkini 2006’da Amerika ile yaptım.
1. Hitit Üniversitesi Mimarlık ve Şehir Planlama-Öğr. Gör. M. Nurullah Alkan
2. İTÜ PolRec Hukuk Danışmanı-Arş. Gör. Onur Sabri Durak
3. İTÜ PolRec-Kapt. Sinan Yirmibeşoğlu
4. İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi-Yard. Doç. Dr. Burak Karacık
5. Gazi Üniversitesi Şehir Planlama ve İTÜ Geomatik Mühendisliği-Arş. Gör. Ayşe Giz Gülnerman Gengeç
6. İTÜ PolRec Müdürü-Doç. Dr. Burcu Özsoy
7. İTÜ İnşaat Fakültesi Geomatik Mühendisliği-Dr. Hakan Yavaşoğlu
8. İTÜ PolRec-Kapt. Özgün Oktar
9. Karadeniz Teknik Üniversitesi Sürmene Deniz Bilimleri Fakültesi-Doç. Dr. Ersan Başar.
- Dünyanın bir ucundan bahsediyoruz, insanlar bireysel girişimlerle nasıl gidebiliyorlar?
Ben de diğer bilim insanları gibi doktora çalışmam sırasında karşıma çıkan imkânları değerlendirmek üzere Antarktika’da çalıştım. Prof. Atok Karaali doktora çalışması sırasında, Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ümran İnan da Stanford Üniversitesi’yle defalarca o bölgeye gidiyor. Serap Tilav’ın halen yaptığı çalışmalar var. Bu 3 bilim insanının isimleri Antarktika’ya verilmiş durumda. Karaali Kayalıkları, Ümran Tepesi ve Tilav Buzulu... Antarktika’da yapılacak özgün bilim, dünya literatürü için büyük kaynak.
- İTÜ Kutup Araştırmaları Merkezi, kutup araştırmalarında çalışan tek yetkili kurum. Peki sizi Antarktika’da çalışmaya iten neydi?
Ben jeodezi ve fotogrametri mühendisiyim. Yani harita mühendisi. Doktora çalışmam için hocam Mars ve Antarktika üzerine iki seçenek sunduğunda seçimimi yaptım. 2011’de Türkiye’ye döndükten sonra bütün akademik yayınlarım ve iletişim ağım Antarktika ve kutuplar üzerine olduğu için 2014’te İTÜ’de kurulan Kutup Araştırmaları Merkezi’nin kurucu müdürlüğünü üstlendim. Hedefimiz Türk bilim insanlarının çalışmalarını devlet desteğiyle gerçekleştirmesiydi. Devlet desteğini ilk kez 2016’da aldık. Antarktika Anlaşmalar Sistemi toplantımıza ilk kez Cumhurbaşkanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Çevre Bakanlığı’ndan temsilciler katıldı. Cumhurbaşkanlığı’mız Antarktika konusunu ve orada bir üs kurulmasını himayelerine alıp Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bu işin uhdesini verdiler. Türkiye’deki tek merkez olduğumuzdan, tüm üniversiteleri bu işe dahil etmemiz için koordinasyonu da bize verdiler.
- Siz daha önce gidenlerin araştırmalarını mı devam ettirdiniz?
3 bilim insanının çalışmaları akademik makale olarak yayımlandı ve dünya literatürüne girdi. Benim de 12 senedir yaptığım tüm çalışmalar akademik yayınlarda, dünya litaratüründe ve dergilerde yayımlandı. Bilimsel yayınlarla dünyaya kendimizi ispatlıyoruz. Antarktika, Türkiye’nin 17 kat büyüklüğünde bir kıta. Çok büyük bir alanda muazzam bir bilim gerçekleştirecek potansiyele sahibiz. Geçmişin üzerine destek de oluşturulabilir tabii ama yeni bilim dallarının ortaya çıkması önemli. Seferimiz Türk bilim üssü fizibilite çalışmasını da içeriyordu. Antarktika’da 30 ülkeye ait 81 bilim üssü var. Gün içerisinde bilim insanları uyanıp bilim yapıp üslerinde sıhhatli bir şekilde laboratuvar çalışmalarını gerçekleştirebiliyor. Gemi kiralanır ama üs olması bilimsel çatı anlamına geliyor.
‘YÜZDE 98’I BUZLARLA KAPLI, YÜZDE 2’SI KARA’
- Bilim üsleri kaç metrekare üzerine inşa edilebiliyor?
Öyle bir ölçü yok. 14 milyon kilometre büyüklüğünde bir kıta. Yüzde 98’i buzlarla kaplı. Yüzde 2’lik alan kara parçası var, onun kullanımı da hayvanlara ait. Onların yaşam ve üreme alanı. Üsler birbirine yakınlığını koruyacak şekilde tasarlanmış, kötü bir durumda yardıma gelebilecek şekilde... Yapacağınız üssün en fazla bilime hizmet edecek noktada olması önemli. Mesela buzula yakın olsun ki jeolojiciler, denize yakın olsun ki deniz bilimciler çalışabilsin. “Kara buldum, büyüktü, güneş alıyordu” gibi bir durum yok. Zaten rüzgâr ve kara akıntıları çok fazla. Az rüzgâr alması önemli. Yani bakmanız gereken çok fazla faktör var.
- Peki bilim üssünün tasarımı konteyner gibi mi olacak?
İstediğiniz büyüklükte bilim yapın, paranın yüzde 70’i lojistiğe gidiyor. Geminin giremeyeceği sular var. Yüzlerce metre derinlik bir anda 50 ya da 10 metreye düşüp gemiyi tehlikeye sokabilir. Üs için tüm lojistik, gemilerle sağlanacak. Üssün inşası burada yapılıp orada da monte edilebilir. 3 ay çalışabilirsiniz; sonrasında çok fırtınaların olduğu bir dönem başlıyor. Çin’in ve Güney Hindistan’ın uzay üslerine benzeyen hareketli yapıları var. İngilizlerin üssünün altında kızakları var, istendiğinde başka yere taşınabilir. Almanlarınki hidrolik ayakları olan bir yapı, kar yağdığında üssü yukarı çekiyorlar. Konteyner hâlâ vazgeçilmez ama çok gelişmiş olanlar da var.
Ekip sadece yüzeyde değil sualtında da çalıştı.
‘2 MİLYON METREKARENİN HARİTASI OLUŞTURULDU’
- Bilim üssü fizibilite çalışmasının yanı sıra hangi alanlarda çalıştınız? Atmosfer, iklim, meteroloji, denizcilik, lojistik, haritalama, deniz buzları, hayvan atıkları toplama gibi bir sürü bilimsel çalışmalar ve üs için uygun olabilecek lokasyon fizibilite hesaplamalarını yaptık. Türk bayraklı bir gemi ve 35’e yakın bilim insanıyla gitmek isterdik tabii. Umarım aralık ayında bu dileğimizi gerçekleştirebiliriz.
- Seferden ne gibi bulgularla döndünüz?
45 farklı noktadan çamur, kaya parçaları ve hayvan dışkıları örnekleri alındı. 2 milyon metrekarenin haritası oluşturuldu. Antarktik çalışmaları yapan ülkeler “Lütfen haritaları güncelleyin ve dünya literatürüne kazandırın” diyorlar. Biz karasal ve deniz çizimleri hazırladık. Meteoroloji verileriyle zaman çizelgesi oluşturacak ve akademik yayınlarla çalışmalarımızı taçlandıracağız.
- Bir sonraki Antarktika araştırmasına bilim insanları nasıl başvurabilecek?
Antarktika’ya gidecek gemiyle ilgili çalışmalara başladık. TPAO’ya ait (Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı) Barbaros Hayreddin gemisi var. En üst seviye buz sınıfı bir gemi. Buradan gemiyle gidilse hem materyaller yüklenir hem de Türk bayraklı bir geminin gitmesi güzel olur. Ama geminin başka bir hizmet görevi mevcutsa bir gemi kiralanır, kapasitesine bağlı bilim insanları seçilir. Temmuz ayında Türkiye’ye bir çağrı yapıp özgün bilim yapabilecek bilim insanlarına öncelik vereceğiz. Türkiye’den gemiyle yolculuk 28 gün sürüyor.
Karacık, aldığı örnekleri inceliyor.
- Bu çalışmaların meyveleri ne zaman alınır?
Alınıyor aslında. Ben akademik çalışmalarıma hiç ara vermedim. Merkez olarak sadece Antarktika’yı değil kuzeyini de çalışıyoruz. Avrupa projelerini Türkiye’ye kazandırıyoruz, başka projeler yapıyoruz. Kutup Araştırmaları Öğrenci Takımı Kulübü’müz okullarda kutup kulüpleri kurup kutup bölgeleri neden önemli, orada yaşayan canlılar, iklim değişiklikleri gibi konularda farkındalık çalışmaları yapıyor.
‘ORANIN DOĞALLIĞI, BEYAZLIĞI VE SAFLIĞI İÇİNİZE İŞLİYOR’
- Sizin ilk seferiniz değildi ama ortam nasıldı, en çok neye heyecanlandınız?
İlk gün deniz çok dalgalıydı, istifra ettik. 1-2 gün alışma süreci gerekiyor. Hiçbir insanın yaşamadığı kıtada yazın 4 bin, kışın bin bilim insanı var. Sadece hayvanlar yaşıyor. Onların psikolojisini bozmadan karaya çıkmalısınız, penguenlere 5 metre mesafesini korumalısınız. Foklar çok büyük canlılar, içlerinde daha hareketli olanlar var, köpek gibi havlıyorlar. Fok, balina, kril (karidesin küçüğü ve besin zincirinin en temeli) gördük. “Nemo” filminden hatırlarsınız; balinalar kril yiyordu. Bir Antarktika hastalığına yakalanıyorsunuz.
- Nasıl bir hastalık bu!
Oradan vazgeçemiyorsunuz, doğallığı, beyazlığı ve saflığı içinize işliyor. Ve oranın savunucusu oluyorsunuz. Belki 2200 yılında, kaynaklar tükendiğinde dünya ülkeleri orayı paylaşacak ama şimdi korumaya yönelik ilgi var. Hiç ses yok, ışık yok. Gece samanyolunu görüyorsunuz, kayan yıldızları... 600 kilometre yukarıdaki uyduların geçişlerini sayıyorsunuz. Konakladığımız bir yerde kambur balinaları gördük, gece boyunca seslerini dinledik. Bu doğallığın içinde yaşam koşulları çok zor. İnsan yok, internet sınırlı.
- Peki iletişim nasıl sağlanıyor?
Gemideki telefondan Türkiye’yi aradığınızda 1 dakikası 44 TL’ydi. İnternette ise günlük 25 kilobayt yazı yazma imkânınız var. Dünyadan kopuyorsunuz. Arama-kurtarma var ama bedeli çok yüksek. Orada başınıza bir şey geldiğinde arkamızda Türkiye Cumhuriyeti var, bu çok önemliydi.
- Acil bir durum olsa size ne kadar sonra ulaşabilirlerdi?
1 ile 3 gün arasında değişebilir. Gemimizin kaptanı 20 yıldır bu işi yapan biriydi. Yanımızda haritacılar vardı. Seyir haritaları hâlâ o kadar sağlıksız ki. Yaptığımız batımetri çalışmalarının da dünya literatüründe karşılığı olacaktır.
‘DİŞLERİNİZ ANTARKTİKA’DA PROBLEM YARATABİLİYOR’
- Antarktika’ya gidecek bilim insanlarında fiziksel uygunluk açısından aranan özellikler nelerdi?
Fiziksel olarak dinamik bir ekibin gitmesi gerekiyor. Koşullar zor, herhangi bir hastalığa sahipseniz size yardım ancak 3 günde gelebiliyor. Bir kalp krizi olsa çözümü yok. Gitmeden önce yapılması gereken sağlık kontrolleri var. Onları yaptırıp hiçbir sağlık sorununuzun olmadığına dair kâğıt alıyorsunuz. Kan tahlili, kalp, idrar, efor, göz ve dişe uzanan geniş bir yelpazede taramalar yapılıyor. Özellikle dişler Antarktika’da basıncın da etkisiyle büyük problem yaratabiliyor. Ben ilk gittiğimde 20 yaş dişlerimin hepsini çekmişlerdi.
- Gemide doktor var mıydı?
Bizde yoktu ama turist gemilerinde 150 kişi olduğu için doktor oluyor. Aralık ayında yanımızda doktor olmasını istiyoruz. Oradaki üslerde doktorlar vardı. Onlar bize destek olabileceklerini söylediler.
‘PENGUENLER ÇOK MERAKLI HAYVANLAR, ONLAR BİZE YAKLAŞTI’
- Çok uzak bir kıta, insan yok denecek kadar az, her yer bembeyaz, buz gibi hava, hayvanlar var sadece. Bu insanın evrende ne kadar küçük olduğunu sürekli hatırlatan bir ortam. Yalnızlık, hüzün hissetmediniz mi hiç?
Gerçekten Antarktika’nın size yüklediği pozitif bir ruh hali var. Bu oluşumun içinde olmanın mutluluğunu tarif edemiyorsunuz. İletişimin zayıflığından aklınızın ailenizde kaldığı durumlar olabiliyor. Biz takım ruhunu çok iyi yakalayabildik. Sabah 06.00’da hava aydınlanıyordu, gece 23.00’e kadar aydınlık oluyordu. Karada çok fazla çalıştığımız için hüzün, hüsran olmadı. Gemiye geldikten sonra tek satırlık bile olsa ailemizden gelen mail’lerle haberleşip hasret giderdik.
- Hayvanlarla ilk karşılaşma, ilginç anı var mıydı?
5 metre mesafesini hep koruduk. Penguenler çok meraklı hayvanlar, onlar bize yaklaştı. Kaçacak halimiz yok, ölçümler yapıyoruz. Ama korkutmamak için hareket limitimizi kısıtladık. Ekstrem bir şey yaşamadık.
TÜRK LOKUMUNU SORDULAR
- Yola çıkarken yanınıza neler aldınız?
Gemide ne kadar kalacağımızı biliyorduk, Fransız aşçımız vardı. Çay götürdük, Türk kahvesi götürmediğimize pişman olduk.Ziyaret ettiğimiz üslerdeki bilim insanları bize Türk lokumunu sordular. Bize misafirperverlik gösterdiler ve çalışmalarını aktardılar. Bu nedenle barış ve bilim kıtası. Martta orada yazın sonu. Buna rağmen -20’yi gördük. O koşullarda çalışmak zor, üs bunun için önemli. Hava patladığında gemiyle bir yerde sığınmak zorundasınız ve bu bekleyiş 2 gün sürebilir. Oysa üs olduğunda laboratuvarlar işleme devam eder. 6 saat arazide çalışmak için içlik ve katmanlar giyindik. Eller ve ayaklar soğuğu hissetmeye başladığında sakatlanabilirsiniz. Arkadaşım ellerini hissetmediği için merdiveni tutmak isterken düştü.
Antarktika’da bilim üslerinden yıldızlar böyle görünüyor...