Her insanın bir frekansı var!
Radyo dinlerken dinlemek istediğimiz kanalın frekansı gibiyiz anlayacağınız. Ayarı biraz ileri biraz geri kaydırınca dinlediğimiz radyo kanalı gibi ya kayboluyoruz ya bozuluyoruz
ABONE OLNeva ÇİFTÇİOĞLU BANES / GAZETE HABERTÜRK
Yaklaşık 160 bin yıl önce ev edindiğimiz mağaraların duvarlarına resimler çizerek başladık yaşamaya. Korktuğumuz her doğal olayı, güneşi, ateşi, suyu tanrı edindik. Aklımız yettiğince düşündük; fikir edindik; “Dünya düz” dedik, farklı düşünenleri katlettik... Ömrümüzü kısacık kılan enfeksiyonlardan bihaber, hastalıklardan mustarip olanları “lanetlenmiş”, hastalıklara çare bulanları “büyücü” diye taşladık, hatta kütüklere bağlayıp yaktık. Bilim bütün direnişlere rağmen zorluklar içerisinde emeklemeyi, yürümeyi ve koşmayı öğrendi. Kendisini seven sevmeyen herkese el verdi. Kıyısından köşesinden biraz olsun bilime dokunanlarımız “bizi bize” anlattığı için gönlünü kaptırdı ona. Gökyüzüne, okyanuslara, kısacası tüm doğaya daha farklı bakar olduk. “Evrende yalnız mıyız?”, “Benzer dünyalar var mı?”, “Okyanusların derinliklerindeki, mikroskop altındaki sırlar nelerdir?”, “Neden varız?” diye sorgulamaya başladık. Kimi sorguladıkça büyüdü, kimi sorguladıkça kayboldu. İnsanın doğasında sorgulamak var elbette... Bir türlü anlayamadık, yolumuzda doğrulara hasret ilerlerken seçilen ışık, bilim ise sorular yanıtlanır, tercih batıllık ise her gözlem, her fikir çarpıtılır. Çarpıtmaların ardından çıkarlar, kapalı kapılar ardında dönen oyunlar, bilimsel değil filmsel hayata itiş, kandırmaca, aldatmaca... Derken biri uzayda, diğeri ülkesinden firarda, adaletin terazisi paramparça bir dünya...