Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Spor Futbol Süper Lig Beşiktaş Dört büyüklerin mali durumunu Deloitte Futbol Sektör Uzmanı Cem Sezgin'e sorduk - Beşiktaş Haberleri

        Türk futbolunda "Dört büyükler" olarak adlandırılan Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor'un toplam borcu, son 6 yılda yüzde 360 (3.6 kat) arttı. Türk sporunun lokomotifi konumundaki büyük kulüpler, son yıllarda maddi sorunlarla boğuşuyor. Kulüplerin geldiği son noktada mali devamlılık sıkıntısı yaşanırken borçlar da giderek artıyor. Kulüpler, zaman zaman sporcularının ve profesyonellerinin ücretlerini ödemede sıkıntı çekerken, artan kur ve borçların faizleri, yüklerini her geçen gün biraz daha ağırlaştırıyor. Dört büyük kulübün 2012'de 2 milyar 62 milyon lira olan borcu, 2018'in ilk 7 aylık bölümüne kadar yüzde 360 artarak 9,5 milyar lirayı buldu. Biz de dört büyük kulübün içlerinde bulunduğu durumu ve gelecekte neler olabileceğini Deloitte Danışmanlık Hizmetleri Ortağı ve Futbol Sektör Uzmanı Cem Sezgin'e sorduk.

        Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor'un borcu son 6 yılda yüzde 360 artış göstermiş durumda. Bunu nelere bağlıyorsunuz?

        Kulüplerimiz zaten çok büyük bir borç yükü altındaydılar. Borcun kapatılabilmesi için öncelikle gelir-gider dengesi üzerine kurulu bir mali disiplin geliyor. Ne yazık ki dört büyükler sadece sportif başarı ile motive olan taraftar baskısı ve bu baskıyı göğüslemekte zorlanan yönetimler sebebiyle bu disiplini uygulayamadılar. Bunu deneyen kulüplerimiz olsa bile devamını getiremediler. Örneğin Beşiktaş “Feda” sloganı ile yola çıktı ancak kısa zaman sonra eski alışkanlıklara geri dönüldü. Kulüplerimizin gelir artışı – belli sezonlarda iniş çıkışlar olsa bile – yukarı yönlü bir çizgi izliyor ve artış yüzdeleri gerçekten de çarpıcı boyutta. Öte yandan burada gelirlerin gerçek anlamda kulüplerimizin kasalarına girmediğinin altını çizmeliyiz. Çünkü kulüplerin alacaklarının çoğu temlikli. Dolayısıyla artan nakit çıkışlarını karşılamak adına içeriye giren para, gelirlerin çok daha altında kalıyor. Diğer yandan kulüplerin giderleri gelirlerine göre daha fazla artıyor. Oysa borçlarınızı kapatabilmeniz için bunun tam tersi olması gerekiyor. Bunun ana sebebi transfere ayrılan devasa bütçeler.

        • Dört büyüklerin borçlarındaki en fazla artış, 2017'de gerçekleşti. Ağustos 2012'de 4 kulübün toplam borcu yaklaşık 2,062 milyar lirayken, bu rakam yüzde 25'lik artışla 2013'te 2,6 milyar liraya yükseldi. Bir sonraki yıl yüzde 35 artarak 3,5 milyar liraya ulaşan borçlar toplamı, 2015 yılında yüzde 32'lik yükselişle 4,6 milyar lira oldu. Dört büyük kulübün borcu, 2016 yılında sadece yüzde 9 artarak 5 milyar lira olsa da sonraki yıl artış oranı yüzde 41'e (7,171 milyar lira) çıktı. Borçlar, 2018'in ilk 6 aylık bölümünde geçen yıla göre yüzde 34 arttı. Böylece 2012 yılında yaklaşık 2,1 milyar lira olan borçlar toplamı, 6 yılda yüzde 360 artarak 9,5 milyar liraya ulaştı.

        Futbolcu ve teknik adamlara ödenen rakamların kadro istikrarsızlığı ile yapboza dönen takım iskeletleri nedeniyle çok daha fazla arttığını unutmamalıyız. Üstelik hocalar ve futbolcular ile feshedilen sözleşmeler, gene futbolcularla yargıya taşınan konular nedeniyle ödenen tazminatlar var ki; bunları çoğu zaman göz ardı ediyoruz. Bir de menajerlere ödenen paralar söz konusu ve Türk futboluna yaptığı etki ortada. Daha finansal gelir/giderlere bile gelemeden operasyonel kar/zarar noktasında zarar ediyorlar. Böyle olunca da bırakın borçları kapatmayı, daha fazla borçlanıyorlar. Tüm yönetimlerin faiz yükü ve kur farkından kaynaklanan finansal açmazdan şikayetçi olduklarını görmekteyiz. Özellikle son dönemlerdeki kur artışı kulüplerimize çok ciddi darbe vurdu. Zira borçların büyük kısmı yabancı para cinsinden. Keza giderlerin de öyle. Ancak borçtaki artışı sadece kurlardaki yukarı yönlü seyre bağlamak, az önce değindiğimiz gerçeği yok saymak anlamına gelir ki; bu gerçekçi bir yaklaşım değil.

        REKLAM
        Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor, UEFA ile sürdürülen yapılandırma anlaşmaları ile hala inceleme altında tutuluyor. UEFA Finansal Fair Play Kurulunun, Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor ile mali durumlarını düzeltmeleri için yaptığı anlaşmalar sürüyor.

        Beşiktaş ile Galatasaray'ın borcu bu 6 yılda, Fenerbahçe ve Trabzonspor'a kıyasla daha az artış gösterdi. Sizce Beşiktaş ile Galatasaray, Fenerbahçe ile Trabzonspor'dan farklı ne yaptı? Tek sebep Avrupa gelirleri mi?

        Beşiktaş ve Galatasaray son yıllarda Fenerbahçe ve Trabzonspor’a göre sportif anlamda daha başarılı oldular. Son dört sezonda bu iki kulüp ikişer kez şampiyon oldular. Şampiyonlar ligine doğrudan katılabildiler. Beşiktaş Avrupa’da önemli başarılar elde etti. Bu durum gelirlere yansıdı. Özellikle Fenerbahçe ve Trabzonspor ise rekabette geri kalmamak adına çok büyük transfer harcamaları yaptılar. Aslında 2018 yılına kadar bahsedilen dönemde en borçlu kulüp hep Galatasaray idi. Ancak Fenerbahçe’nin borcu 2018 yılında; Trabzonspor’unki ise 2017 yılında çok ciddi oranda arttı. Burada kulüplerin transfer harcamalarında bir nebze olsun kendilerine çeki düzen vermelerine vesile olan tek kriter Financial Fair Play. Oradaki cezalar ve yaptırımlar olmasa şu anda çok daha vahim bir tablodan bahsediyor olacaktık. Tabi kulüplerin transfer politikalarına (örneğin bonservisi almak yerine oyuncu kiralamaya gitmeleri gibi), kaç oyuncunun gelip gittiğine (trafik), transfer gelir / giderleri arasındaki dengeye ve tüm bunların harcamalarına olan etkilerine eğilmemiz gerekiyor. Buralarda ipin ucu kaçınca, borç artış hızı da ona göre oluyor.

        REKLAM

        Kulüplerin en önemli gelir kaynağı olarak Şampiyonlar Ligi'nden sonra Süper Lig yayın gelirleri gösteriliyor ancak Dört Büyükler'in borcu, sadece Süper Lig'den kapatılmaya çalışılırsa bu en az 33 sezon şampiyonluk ve borç miktarının artmaması gerekiyor. Sizce kulüpler, bu tabloyu durdurmak için neler yapabilir?

        Burada çok can acıtan bir gerçekle karşı karşıyayız. Öncelikle tüm kulüplerimizin borçlarını aynı anda kapatabilmesi mümkün gözükmüyor. Belki sadece bir tanesi çok uzun vadede kapatabilir. Nasıl derseniz; aynı anda birçok olumlu gelişmenin yıllara sari bir şekilde gerçekleşmesi gerekiyor. Tek bir kulüp seneler boyunca üst üste şampiyon olacak; sonra Türkiye’nin UEFA ülkeler sıralaması Şampiyonlar Ligi’ne lig şampiyonunun doğrudan katılımına izin verecek durumda olmaya devam edecek. Söz konusu kulüp Şampiyonlar liginde şampiyonluk(lar) ve sürekli başarılı sonuçlar elde edecek. Hep dopdolu tribünlere oynayacak ve mağazalarında lisanslı ürünleri yok satacak. Hatta yurtdışında çok ciddi taraftar kazanacaklar ve onlar da online alışveriş yaparak kulübe katkı sağlayacaklar. Bu başarı grafiği sponsorların dikkatini çekecek ve dünya çapında sponsorluk anlaşmaları imzalayacaklar. Türkiye’de gayrimenkul sektörü yeniden canlanacak. Ellerindeki varlıkları inanılmaz değerlerle satacaklar. Döviz kurları tepetaklak olacak. En doğru hedging manevralarını yapmış olacaklar. Amatör branşlar zarar etmeyecek; kendi kendilerini çeviri hale gelecekler. Bankalarla çok başarılı yeniden yapılandırma anlaşmaları yapacaklar. Gider düşürme projeleri yapıp, genel idari, satış, pazarlama vb. giderlerini dibe çekecekler. Önde gelen taraftar-işadamları, UEFA kriterlerine ters düşmeden kulübe para akıtacaklar. Altyapı ve scout ekipleri tarih yazacaklar. Mücevher değerindeki oyuncuları kulübe yok pahasına kazandıracaklar; kulüp bunları astronomik bedellerle başka kulüplere satacak. Yanlış transfer yapılmayacak, kadro ve teknik heyet istikrarı korunacak; çok yetenekli futbolcular başka kulüplerde kazanacaklarının daha azına bile razı olup bu kulüpte oynamayı tercih edecekler. Tüm bunlar olur mu? Açıkçası insana rüya gibi geliyor…

        UEFA'dan gelecek ceza ile Avrupa'dan uzak kalmayı göze alma pahasına Türkiye'de şampiyonluk için harcama yapmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Prensip ve felsefe olarak doğru bulmuyorum. Ayrıca riskli de. Öte yandan bunun ticari ve finansal fizibilitesini yapmak lazım. Kaç sezon ceza alınacak? Şampiyon olunamazsa ne olacak? Şampiyonluk tek sezon değil, seri şampiyonluklara dönüşebilir mi? Eğer harcama yapmaz ve şampiyon olamazsak; ancak gene de Avrupa kupalarına (UEFA Avrupa Ligi) katılım hakkı elde edersek orada başarılı olabilecek miyiz? Türkiye’de şampiyon olup da Şampiyonlar Ligi'ne katılımdan men edildiğimiz durumda futbolcular halen bu kulüpte oynama konusunda motive olabilecekler mi? Yoksa böylesine önemli bir vitrinde boy gösterememek onları kulüpten uzaklaştıracak mı?

        • UEFA'nın 2011 yılında hayata geçirdiği finansal fair play (FFP) ile diğer mali kuralları sonucunda en fazla men cezası alanların başında Türk kulüpleri geliyor. FFP kuralları kapsamında şimdiye kadar Galatasaray, Beşiktaş, Bursaspor, Gaziantepspor ve Kardemir Karabükspor olmak üzere 5 Türk takımı Avrupa müsabakalarından men cezası aldı. Toplam borçları yaklaşık 10 milyar lirayı bulan "Dört büyükler" olarak adlandırılan Beşiktaş, Fenerbahçe, Galatasaray ve Trabzonspor, UEFA ile sürdürülen yapılandırma anlaşmaları ile hala inceleme altında tutuluyor.

        Kulüpler son yıllarda finansal kaynak yaratma adına sermaye artırımı, hisse satımı, kredi kullanımı, ileriye dönük gelirleri kırdırma gibi yöntemlere başvurdular ancak borcun giderek arttığını görüyoruz. İç tüzükler, dernek kanunları, kanunlar ya da UEFA'nın kriterleri gibi regülasyona tabi olan kulüplerin eli kolu bağlı diyebilir miyiz?

        Bu saydıklarınıza gayrimenkul satışını da ekleyebiliriz. Benim gördüğüm açıkçası iç tüzükler, dernek kanunları, vergi başta olmak üzere diğer kanunlar, halka açık olmanın getirdiği regülasyonlar kulüplerimiz için yeterince caydırıcı olamamış. Sadece Financial Fair Play (o da tam değil) dikkate alınıyor. Oysa bunca kulübün bizimkiler gibi borçlu olduğu Avrupa’da kimsenin gözünün yaşına bakılmıyor. Yakın tarihten iki tanıdık örnek, yaşadıkları finansal darboğazdan çıkamamaları üzerine ülkelerinde alt liglere düşürülen köklü kulüpler Rangers (İskoçya) ve A.E.K. (Yunanistan).

        Kulüpler bütçelerini branşlar (futbol, basketbol) / pazarlama / mali işler gibi departmanlara bölerek oluştururlarsa daha doğru bir yapılanmadan söz edebilir miyiz?

        REKLAM

        Kulüpler branşlar bazında bütçe yapıyorlar ancak bu bütçeleri ne kadar iyi yönetiyorlar, işte orası tam bir muamma. Öncelikle amatör branşların gerçekten tartışmalı bir konu olduğunu belirtmeliyim. Bir grup aslında bu branşlarda ciddi paralar, zaman ve odak kaybedildiğini ve sadece futbola odaklanılması gerektiğini ifade ederken; bir diğer grup bunun tam aksini savunuyor ve doğru sponsorluklarla ilerlenerek amatör branşların ülke sporuna önemli katkısı olacağının altını çiziyorlar. Aslında amatör branşların kendi yağlarında kavruldukları bir resimde sorunlar ortadan kalkmış olacak ama şu an için o resimden bir hayli uzaktayız.

        Türk takımları dışında, UEFA Finansal Fair Play kurallarının ihlali kapsamında Avrupa'dan bazı ekipler de men cezaları aldı. Son olarak bu yılın ekim ayında UEFA, Rusya'nın Rubin Kazan takımına, daha önce yapılan anlaşmanın şartlarına uymadığı için Avrupa kupalarından 1 yıl men cezası verdi. UEFA, geçen şubat ayında Yunanistan'ın Panathinaikos takımına da Avrupa'dan men cezası uyguladı.

        Kulüplerimizin gelir yaratabilecek faaliyetlerin hangilerinden yeterince faydalanılmadığını düşünüyorsunuz?

        Ben kulüplerimizin aslında gelir yaratma potansiyellerini genel olarak iyi değerlendirdiklerini düşünüyorum. Burada son zamanlarda dikkat çeken istisna maç günü gelirleri. Mevcut stat doluluk oranları yetersiz. 4 büyükler olsun, şehir takımlarımız olsun dopdolu tribünlere oynamalılar. Lisanslı ürün satışlarında ise çok önemli mesafeler kat edildi. Bununla birlikte ülkemiz dışında azımsanmayacak sayıda taraftarı olan kulüplerimiz dünyaya daha fazla açılmalı ve online satış kanalını daha iyi kullanmalılar. Bir de sponsorluk gelirlerinden bahsetmek istiyorum: Büyük yankı uyandıran sponsorluk anlaşmaları imzalanıyor ancak daha iyisi, daha fazlası yapılamaz mı? Yapılabileceğine inanıyorum zira buradaki 4 marka Türkiye’nin en değerli markaları listesindeler ve sıralamadaki yerleri her sene daha üste doğru gidiyor. Bunu pazarlık masasında yeterince iyi değerlendirebiliyor muyuz derseniz, bu büyük bir soru işareti. Örneğin Red Bull’un kendi ülkesi takımlarından Salzburg ve Alman Leipzig kulüpleri için sağladığı katkı ortada. Ancak Süper Lig ve diğer liglerimizde örnekleri bolca olmasına rağmen bizim dört büyük kulübümüzün futbol branşında isimlerinin önüne bir sponsor ismi gelmesi çok özel bir durum olmadıkça zor gözüküyor.

        Sizce kulüplerin satışı ve sahiplik sistemi, Türkiye'de çözüm olabilir mi?

        Bunu deneyen kulüp Avrupa’da çok fazla sayıda oldu. Mesela İngiltere ve İtalya’da çok fazla sayıda örnek var. Körfez, Uzakdoğu ve Rus sermayesi adeta Avrupa futboluna can suyu oldu. Bunun neticesinde başarılı olan da var (Örnek: Chelsea, Manchester City, Leicester City), olmayan da (Örnek: AC Milan, Inter). Tabii burada başarıyı iyi tarif etmek gerekiyor. Sportif anlamda başarı olsa bile, söz konusu kulüpler finansal anlamda gün ışığını görebildiler mi? Açıkçası her uygulama istenen sonuçla bitmiyor. Hepsinin ötesinde, böyle bir soruya yanıt verirken aklımızın bir köşesinde tutmamız gereken husus ülkemizdeki taraftarlar ve taraftarlık kültürü. Türk insanının önemli bir kısmının böyle bir modele zihnen ve ruhen hazır olmadıklarını söylemek yanıltıcı olmaz.

        REKLAM

        Kulüplerin gelir-gider dengelerini incelediğimizde en çok hangi kulüplerin potansiyeli umut vadediyor?

        Galatasaray ve Fenerbahçe gelir potansiyeli olarak Beşiktaş’tan bir; Trabzonspor’dan ise iki-üç adım öndeler. Daha fazla taraftarları, daha büyük statları, daha fazla şampiyonlukları var. Bunların hepsi doğrudan gelirlere yansıyor. Öte yandan Beşiktaş bunu iki buçuk sezon boyunca aştı ve rakiplerinin önüne geçti. Demek ki sportif başarı olunca resim değişebiliyor. Gider konusu ise tamamen kulüp yönetimlerine bağlı. Normal şartlarda gelir potansiyeli daha düşük olan kulübün, gider potansiyeli de daha düşük olmalı ama yukarıda ele aldığımız sebeplerden dolayı ülkemizde çarklar böyle işlemiyor.

        • Son 6 yılda dört büyük kulüp arasında borcu en fazla artan Trabzonspor oldu. Bordo-mavili kulübün 2012 yılında 177,9 milyon lira olan borcu, 2018'in ilk yarısında yüzde 521 artışla 1,1 milyar liraya yükseldi. Söz konusu dönemde Trabzonspor'u yüzde 516 yükselişle Fenerbahçe izlerken, Galatasaray'daki artış oranı yüzde 283, Beşiktaş'ta ise yüzde 259 olarak görüldü.

        UEFA'nın finansal fair play uygulamasında büyük kulüpler, sermaye ve gelirine göre daha da büyürken küçük kulüpler kazandığı kadar harcamaya mecbur. Bu noktada bir düzenleme gerektiğini düşünüyor musunuz?

        Açıkçası eğer global anlamda tek bir düzenleme getirebilme şansım olsaydı odaklanacağım nokta daha ziyade futbolculara ödenen ücretler olurdu. Burada üst bir sınır yok, açık arttırma usulü adeta. Buna rağmen son dönemlerde birçok ünlü ve varlıklı futbolcunun vergi kaçırma suçundan başları derde girdi – bu bile bizlere durumun tuhaflığı hakkında net bir mesaj veriyor. Dünyada hiçbir sektörde fiyatların böyle kontrolsüz şekilde dalgalandığı; özellikle de yukarı yönlü seyrettiği görülmemiştir. Financial Fair Play belki pansuman oldu ama yaranın sebebine çare oldu mu? Tartışmaya açık.

        Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor, transferde bir önceki sezona oranla hem bonservis hem de ücretlerde çok daha az ödeme yükümlülüklerine girdi. Kulüplerimizin 'akıllandığını' söyleyebilir miyiz?

        Doğru yolu bulmakla mecbur kalmak arasında hangisi derseniz, dürüst olalım: Mecbur kaldılar. Bu öyle kolay kazanılan bir alışkanlık değil. Borçlanma kulüplerimizin üzerine kara bir bulut gibi çöktü. Bundan 6 ay sonra 12-13 milyar TL toplam borçtan bahsetsek, kimseler yadırgamayacak. Bizim önce kültürümüz ve olaylara bakışımızın değişmesi lazım. Bu da hızla davranışlarımıza yansımalı. İşte o zaman kulüplerimiz ve Türk futbolu adına daha güneşli günlerden bahsedebiliriz.

        Yazı Boyutu
        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ
        Habertürk Anasayfa