Doktorlar neden yurt dışına gidiyor?
Habertürk yazarı Kemal Öztürk, sağlık çalışanlarının ve sektörün sorunlarını mercek altına aldığı yazı dizisinde bugün doktorların yurt dışı tercihinin nedenlerini araştırdı.
“Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde okurken psikiyatrist olmak istiyordum. Sakinim, çok az sinirlenirim. İdealist hocalarımız vardı. Onlar gibi olmak istiyordum. Mezun olduğumda Sancaktepe’de devlet hastanesi acil bölümünde mecburi hizmete başladım. İlk günlerde her gelen hastaya güler yüzle bakıp, tedavisiyle ilgileniyordum. Sonra nöbetler arttı. Ayda 9-10 nöbet tutuyorduk. Bazı nöbetlerde 150-200 hastaya baktığımı biliyorum. 6 dakikada bir hasta bakıyorduk neredeyse. Nefes alamadığımız zamanlar oluyordu. Bir de hastalardan azar işitiyordum, hakaret duyuyordum. Hele, 'Benim vergilerimle sen buradasın' sözü beni deli etmeye başladı. Çoğu nöbetten ağlayarak eve gittim. Tükenmişlik sendromu yaşıyordum. Bir de aldığım maaş, lise mezunu birinin aldığından çok farklı değildi. Bu yüzden şimdi Almanca çalışıyorum ve yurt dışına gideceğim” (Esin K. 24 yaşında, Pratisyen doktor)
*
“Acilde pratisyen doktorluk yaparken mesleği bırakmayı çok düşündüm. İnsani bir durum değildi yaşadığımız. Gelenlerin çoğu hasta değildi. Başı ağrıyan aspirin alacağına acile geliyordu. ‘Bir şeyin yok’ dediğimizde hakaret işitiyorduk. 24 saatte 300 hasta bakan doktor arkadaşlarım var. Nasıl bir tedavi yapabilirsiniz bu süre içinde? Bir de herkes bizden güler yüz, ilgi, sevgi bekliyor. Bir günde 200 kişiyle görüşün, onlardan bir sürü hakaret ve laf işitin bakalım gülecek enerjini kalıyor mu? Hastaneyi bırakıp üniversitede doktora yapmaya başladım. Burada asistan oldum. Nöbetler yok diye mutluyum. Aldığım maaş 7 Bin TL. kantindeki ortaokul mezunu aşçı daha çok alıyor bizden. Yurt dışına fırsat bulsam gideceğim. (Hilal K. 30 yaşında Fizyoterpist uzmanı olacak yakında)
NEDEN GİDİYOR DOKTORLAR?
Hikayeler aşağı yukarı aynı. Antep, Ankara, Elazığ, İstanbul tıp fakültelerinde konuştuğum hocalar çoğu öğrencilerinin kursa başladığını, özellikle Almanca öğrendiklerini, mezun olur olmaz da gitmek istediklerini söylüyor.
Bazı tıp fakülteleri içinde dil kursları başvuru masası açmış, talep o kadar yoğun.
Koç Üniversitesi Kurucu Dekanı Prof. Şevket Ruacan, çok sayıda öğrencisi yurt dışına gitmiş tecrübeli bir hoca. Özellikle Amerika’yI tercih etmiş öğrencileri. Şevket Hoca da geçmişte yurt dışına gidip eğitim alan hekimlerden. Ancak onlar eğitimlerini tamamlayıp, ülkeye hoca olarak dönenlerden. Şimdi yeni hekimlerin gidiş nedenleri çok farklı:
“Bunlar çok parlak öğrenciler. Yetiştirmek için de çok emek veriyoruz. Yurt dışına gitmelerini istiyorum ama geri dönüp ülkelerine hizmet etsinler diye. Lakin çoğu dönmek istemiyor. Onlara kızmıyorum. Çünkü sahip olduğumuz sistem sorunlu. Bu genç hekimler de bu sistemi düzeltmek için mücadele verecek güce sahip değiller. O nedenle gitmek istiyorlar. Çalışma koşulları çok ağır. Her geçen gün artan şiddet olaylarıyla karşılaşıyorlar. Bir de çok düşük ücretler alınınca onlar da yurt dışına gidiyor.”
KAÇ HEKİM YURT DIŞINA GİTTİ?
Yurt dışına giden hekimlerin neredeyse tamamı genç. Uzman olmuş, evlenip çoluk çocuğa karışmış hekimler genelde bu zorlu maceraya pek atılmıyor. Onlar da yurt dışı yerine kamudan istifa edip özele geçiyor. Son dört yılda 7 bini uzman hekim, 13 Bin 500 doktor, asistan kamudan istifa edip, özel sektöre geçti. Bunların bir kısmı tıp fakültelerinde doktor yetiştiren nitelikli hekimlerdi.
Genç hekimlerden kaç kişinin yurt dışına gittiği konusu tartışmalı. Bazı haberlere bakarsanız bir yılda 7 bin doktor göç etmiş. Ancak bunlar doğru değil. Sağlık Bakanlığı böyle bir istatistik tutmadığını söylüyor. Bakanlığın konuya çok fazla ehemmiyet vermediği yönünde eleştiriler var.
Bu konudaki tek veri Türk Tabipleri Birliği (TTB). Yurt dışına gidecek bir doktor mesleki sicil kaydı gibi bir belgeye ihtiyacı oluyor. Bunu da TTB veriyor.
2020 yılında 1405 doktor TTB’den bu belgeyi talep etmiş. Ancak bunların hepsi yurt dışına gitmiş mi, ülkedeki çalışma koşullarından dolayı mı yurt dışını tercih etmiş, yoksa eğitim amaçlı mı gidiyor bunların bilgileri yok.
TTB: DOKTORLAR NEFRET YÜZÜNDEN GÖÇ EDİYOR
TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’ya verilerin ne kadar gerçeği yansıttığını soruyorum.
“Bu belgeyi alanların ne kadarı yurt dışına çıktı bilmiyoruz. Gidiş sebebini de bilmiyoruz. Ancak on sene önce 80-100 kişi bu belgeyi alırken, şimdi bin 400 kişi istemişse burada olağanüstü bir durum var demektir.
Bize göre ülkede hekim olarak çalışma koşulları çok ağırlaştı. Ancak bu insanların yurt dışına çıkma nedeni eğitimli insanlara duyulan nefret bize göre. Bu iktidar eğitimli insanlardan nefret ediyor. Hekimler de bu yüzden şiddet görüyor. Bu nedenle her genç doktor yurt dışına çıkmak istiyor doğal olarak.”
Sağlık alanındaki sorunların çözülmemesinin bir nedenin de, TBB’nin bu konuya ideolojik yaklaştığını söyleyen çok üniversite hocası ve hekimle konuştum. Onlar TBB’ye mesafeli dururken, sağlık sistemindeki sorunları hükümetin çözmede yetersiz kaldığını da söylüyor bir yandan.
YURT DIŞINDAKİ DOKTORLAR ANLATIYOR
“Ben daha öğrenciyken sistemin bozuk olduğunu görüyordum. Performans sistemiyle ne kadar çok hasta bakarsan o kadar para kazanıyorsun diyen bir sistem, vatandaşa hasta değil, müşteri olarak bakmanıza neden olur.
Okulu bitirdim ve Elazığ’da mecburi hizmete başladım. Acilde 24 saatte 180 hasta bakınca böyle doktorluk yapamayacağımı anladım. Bir de her gün, ama her gün şiddet dolu bir olay yaşanıyorduk acilde. Korku içinde doktorluk yaptım. Saygınlığımız kalmadı. O yüzden istifa ettim ve Almanya’ya geldim. Evet zorluk çektim, dil sorunu yaşadım, bürokrasiyle uğraştım, 7 ay işsiz kaldım ama geldiğime pişman değilim.” Çağrı Koral 26 yaşında. Bir yıl önce Almanya’ya gelerek doktorluk yapmaya başlamış.
Yurt dışına giden doktorların öyle çok büyük rahatlık içinde ve çok paralar kazandığını düşünmek de yanlış.
Almanya’da 3 yıldır doktorluk yapan H.A şöyle anlatıyor durumu:
“Buraya çok para kazanmaya, zengin olmaya gelen doktorlar büyük hayal kırıklığı yaşıyor. Burada öyle bir sistem yok. Ne kadar çok kazanırsanız o kadar verginiz artar. Sistem sizi zengin yapmamak üzere kuruludur. Elinize geçen parayla rahat yaşarsınız ama öyle zengin gibi yaşamazsınız. Ben 2700 euro alıyorum mesela. Ancak yetiyor. Bu yüzden buraya gelip, beklediği parayı alamayan ve geri dönen çok doktor var. Motivasyonu para olanın buraya gelmemesini söylüyorum hep. Ama rahat çalışma koşulları, saygı görme ve insani yaşam standardı açısından Türkiye ile kıyas olmayacak kadar ileride burası. Bir kere şiddet ve mobing görmüyorsunuz. Torpil, adam kayırma yok.”
Birkaç yıldır İsveç’te doktorluk yapan Serkan Saygı:
“Bir kere yabancı bir ülkede bulunmak başlı başına zorluk. Diliniz, kültürünüz, bakış açınız farklı. Ne kadar iyi davransalar da sizi farklı görüyorlar yine de. Ben uğramadım ama ayrımcılığa uğrayan doktorlar da oluyor. Neden ülkemizden ayrılmak zorunda kalalım ki? Çünkü bozulan sistem bizi buna zorladı. Çalışma koşulları insani değil. Bunun değişmesi gerekir.”
SON YILLARADA GİTMEK İSTEYEN DOKTOR SAYISI ARTTI
Her ne kadar istatistik olarak sağlıklı bir veri bulunmasa da, son yıllarda yurt dışına gitmek isteyen doktor sayısında bir artış olduğu aşikar. Almanya’da bulunan, Instagram ve Youtube kanalında bu konuda yayınlar yapan H.A kendisine yurt dışına çıkmak isteyen doktor sayısının anormal derecede arttığını söylüyor.
Türkiye’de tıp fakültesinde okurken Almanca dil kursuna yazılan hekim adayı sayısında da patlama olduğu belirtiliyor. Favori dil Almanca. Çünkü Almanya doktor açığını böyle kapatmayı tercih etmiş. Oysa Almanya’da doktor başına düşen hasta sayısı Türkiye’den üç kat daha az.
Bu önlenebilir mi? Yurt dışında konuştuğum doktorların bu durumun düzeleceğine dair pek umutları yok. Bu umutsuzluk çok üzücü.
Eski Bakan Recep Akdağ yurt dışına gitmek isteyen doktor sayısında artışın olduğunu ve bunu önlemenin de mümkün olduğunu düşünüyor:
“Hekimlerin aldıkları ücretleri düzeltmemiz gerekiyor. Ücretleri çok düştü. Bu bir gerçek. Devletimiz de bunu halledecek güçte.”
Ancak benim kanaatim ekonomik şartlar değil sadece sebep.
SİSTEM BAŞTAN SONA GÖZDEN GEÇİRİLMELİ
Yurt dışına giden doktor meselesi, sadece buraya odaklanarak çözülecek bir mesele değil. Zaten her sorunumuzu fotoğrafın tamamını görmeden çözmeye kalktığımız için başarısız oluyoruz.
Tıp fakültesine girişten, oradaki eğitim kalitesine, mezun olduklarında mecburi hizmet ve asistanlık süreçlerine kadar tüm sistemi baştan sona gözden geçirmek gerek.
Acilde bir günde 200 hastaya bakmak insani bir şey değil.
Halkın başı ağrıdığında acile koşmasını engelleyecek sevk zincirini bir an önce kurmak gerek.
Almanya’da ve birçok Avrupa ülkesinde aile hekimine görünmeden kimse acile, polikliniğe gidemiyor. Aslında Türkiye’de bunu yapmak için pilot bölgelerde uygulama başlatıldı ama sonra durduruldu. Nedeni bilinmiyor.
Sağlık sistemimizin sorunlarının ne olduğunu aslında yönetici kesim iyi biliyor. Ancak siyaset milyonlarca insanı ilgilendiren bu sorunları radikal biçimde çözmek için adım atmaktan çekiniyor nedense.
Hasta memnuniyeti merkezli paradigmayı, sağlık çalışanı memnuniyeti ile dengelemek şart.
Sağlık okur yazarlığı ile halkın bilinçlenmesi, doktora saygı gösterilmesi, ağrı kesici almak için bile acile gidilmemesi gerektiğini iyi öğretmek gerek.
Pandemide büyük fedakarlık gösteren doktorlarımızın, sağlık çalışanlarımızın insani çalışma koşullarına kavuşması için acil düzenleme yapmak gerekir. Sanırım ekonomik şartlardan daha önce bu insani çalışma şartlarını düzeltmek şart.
Performans sistemi, insanı hasta olmaktan çıkartıp müşteri pozisyonuna soktu. Hekimlerimizin de bu etik sorunu görmesi gerek.
Yüksek ücretler kazanan özel sektördeki hekimlerin, başı ağrıyan birine hemen MR çektirmesi, midesi ağrıyanı endoskopiye sokması da hastayı yolunacak kaz gibi görülmesinden kaynaklanmıyor mu?
Özel hastanelerin bu etik sorununu iyi denetlemek ve önlemek de hekimlerimize olan saygıyı attıracaktır.
Evet doktorlar bizim vergilerimizle maaşlarını alıyorlar ama bir polise neden bu cümleyi böyle yüksek sesle, başına kakar gibi kuramıyoruz?
Neden güvenlik görevlileri, tapu kadastro memurları, milli eğitim şube müdürü değil de, sağlık çalışanları sürekli saldırıya uğruyor?
Demek ki doktorların saygınlığını zedeleyen ve halka onlara bağırma hakkı veren yanlış bir uygulama var ortada. İşte bunu bulup düzeltmek gerek.
SAĞLIK SİSTEMİ NEDEN SARI ALARM VERİYOR?
Tek başına yurt dışına giden doktor meselesine odaklanmadan tüm sistemi göz önüne alarak bir değerlendirme yapmak şart. Böyle yapıldığında neden sistem sarı alarm veriyor sorusunun maddeleri şunlar:
1. Sağlıkta dönüşüm sistemi, yaşayan bir organizma gibidir. Zaman ilerledikçe aksayan, yanlış yere giden, eskiyen, yaşlanan tarafları oldu. Bunların tespit edilerek değiştirilmesi, yenilenmesi, revize edilmesi ve düzeltilmesi gerekirdi. Bu yapılmadı.
2. Sağlık sistemini sürekli takip eden, sahiplenen ve gördüğü aksaklığa hemen müdahale eden bir sahibi yok. Sistem sahipsiz kaldı.
3. Siyasi kaygılar ile insan sağlığı, hasta memnuniyeti ile çalışan mutluğu arasındaki denge bozuldu.
4. Sorunlar çözülmedikçe sistem kayıt dışı, merdiven altı, etik dışı yöntemlerin doğmasına neden oldu. Hukuki ve meslek ahlakı açısında ciddi boşluklar ve sorunlar oluştu. Bunu çözmek için siyasi ve idari müdahaleler yapılmadı.
5. Sevk zinciri ciddi anlamda kırmızı alarm veriyor. İstediğin zaman acil servise gitmek, MRHS sistemi üzerinden her istenilen doktora ulaşma imkanı ilk başta vatandaş memnuniyeti doğurduğu düşünülse de, büyük yığılmalar yüzünden sistemi tıkanma noktasına getirdi. Nitekim çoğu hasta çok geç tarihlere randevu alamaktan şikayetçi. Günde 150-200 hastaya bakmak zoruna kalan hekimler de tükenmişlik sendromuna girdi.
6. Sağlık çalışanlarına uygulanan şiddet bir türlü engellenemedi. Acil servislerde hemen her gün sözlü ya da fiziki şiddet olayları yaşanmaya devam ediyor. Bir de hekimleri mahkemeye vererek yüksek tazminat davaları açılıyor (Malpraktis). Hekimler bu nedenle risk almamak, sorun yaşamamak için kendilerince yol bulmaya çalışıyor (Defansif tıp).
7. Aynı şehirde, farklı hastanelerde aynı branştan hekimler çok farklı ücretler alıyor. Hekimlerin ücret sistemi çok karmaşık, düzensiz ve adaletsiz. Gelirdeki eşitsizlik nedeniyle kamuda çalışanlar her yıl artan oranda istifa edip, özel sektöre kayıyor.
8. Sağlık sistemindeki sorunu geçici, dar alanda, kısa vadeli çözüm önerileriyle halletmek mümkün değil. Bütüncül bir bakış açısı ve uzun vadeli politikalar üretmek gerek.
9. Hekimlerin saygınlığı ve itibarı çok büyük oranda zarar gördü. Hasta ve vatandaş memnuniyeti sağlanmak istenirken, sağlık çalışanlarının itibarı ve gücü zayıflatıldı. Bu da büyük bir çalışma mutsuzluğuna ve sorunlara neden oldu. Sağlık çalışanlarına şiddet biraz da bu nedenle arttı.
10. Sağlık çalışanlarının, özellikle hekimlerin sorunlarını dillendirecek, gündeme getirecek ve haklarını koruyacak organizasyon sorunları var. TBB ideolojik olarak başka bir ajandaya sahip olduğundan, buraya mesafeli olan hekimler nedense kendi organizasyonunu da kuramıyor. Bu nedenle sorunlar ideolojik ve politik bakış açısıyla tartışıldığından kimin haklı, kimin haksız olduğu anlaşılmıyor.
11. Torpil, iltimas ve siyasi tercihler sistemin tıkanmasına neden olan en önemli konulardan biri. Hekimler liyakat ve ehliyete göre değil, torpil ve iltimasla atamaların, meslekte yükselmelerin ve tayinlerin yapıldığına inanıyor. Yurt dışına giden doktorların sistemin düzeleceğine dair umutları bu nedenle kalmamış durumda.
12. AK Parti sağlık sisteminde kendiyle yarışmak zorunda. 2002 yılı öncesi duruma göre değil, 2013 yılına göre bir değerlendirme yapıp, daha iyi bir sistemi nasıl kuracağını tartışması gerekir.
13. Hekimlere şiddet sadece hastalardan gelmiyor. Tıp eğitimi içinde okulda hocalardan, uzmanlık eğitimi esnasında üstlerinden sözlü şiddet gören, mobinge maruz kalan, baskı gören genç asistan hekimlerin oranı oldukça yüksek. Bu aşırı stres nedeniyle intihar eden genç doktorlar bile var.
14. Tıp fakültesi sayısının arttırılması, öğrenci sayısının çoğalması doktor açığını kapatmak için bir yöntem olsa da, bu, eğitim kalitesinde büyük erozyonlara neden oldu aynı zamanda. Nitelikli doktor yetiştirme sorunu gelecek açısından çok ciddi sorunlara neden olabilir.
15. Özel hastanelerin denetim sorunu var. Hastalar gereksiz yere tahlil vb. yöntemlerle fazla para ödemek zorunda kalıyor. Doktorların etik sorunlarını değerlendirecek bağımsız kurullara ihtiyaç var.
16. Halkın memnuniyeti değil, sağlığı öncelikli konu olması gerekir. İlaç yazmayan doktora gösterilen tepki, sağlık okur yazarlığının yeterli olmamasından kaynaklanıyor. Bu konuda ciddi eğitim ve iletişim çalışmalarına ihtiyaç var.
17. Hekimlerin aldığı ücreti doğrudan etkileyen performans sistemi ciddi olarak gözden geçirilip, revize edilmeli. Çok hasta bakıp, çok ücret almak isteyen hekimlerin bu tutumu, tedavi süreçlerini ciddi olarak negatif etkiliyor. Ayrınca döner sermayesi olmayan ve performans sistemine dahil olmayan hastanelerde çalışan doktorlar gelir eşitsizliğine maruz kalıyor.
18. Aile hekimliği, sevk zincirinin ilk halkası olması gerekirken, vatandaş burayı artık kullanmamaya başladı. Bu da acilde ve polikliniklerde yığılmalara neden oluyor.
19. İş yükü eşitsizliği ve gelir eşitsizliğinin en büyük sıkıntısını asistan doktorlar çekiyor. Hem döner sermaye ve performans sisteminden ücret alamıyorlar, hem de yoğun çalışmak zorunda kalıyorlar.
20. Tıpta uzmanlık sınavında tercihlerde ciddi değişimler oldu. Önceleri kadın doğum, cerrahi gibi alanlar çok tercih edildiği için en yüksek puanı olan uzmanlıklarken, şimdi fizik tedavi, radyoloji gibi bölümler tercih ediliyor. Sebebi, hekimlerin sorun yaşamak istememeleri, rahat doktorluk yapmayı tercih etmeleri. İleriki yıllarda beyin cerrahı ya da kardiyoloji uzmanı sıkıntısı yaşanabilir. Buna bir düzenleme gerekiyor.
SON SÖZ:
Dün başlayan yazı dizisi nedeniyle Türkiye’nin her yerinden sağlık çalışanlarından çok sayıda mesaj aldım. Yazı hekimler ve sağlık çalışanlarını kurduğu web sitelerinde, gruplarda sıkça paylaşıldı.
Ana akım medyada, bu konuyu bu denli geniş şekilde ele alan çalışmaların neredeyse hiç olmadığını söyleyen çok oldu.
Konunun uzmanı olmamakla berber, sistemdeki ana sorunları özetle aktarabildiğimi düşünüyorum.
Yazıya 'sarı alarm' başlığı koymamın nedeni, sistemdeki sorunlar hala düzeltilebilir düzeyde olmasıdır. Kırmızı alarma geçildiğinde sorunları çözmek daha da zorlaşacaktır.
Bu sorunların bir kısmına Pandemi nedeniyle ortaya çıkan olağanüstü yoğunluğun çok önemli etkisi olduğunu unutmayalım.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın iyi niyetli ve çalışkan olduğuna dair kanaatler güçlü. Ancak inisiyatif alarak, elini taşın altına koyarak sorunları çözmek için daha aktif olması, hekimlere ve sağlık çalışanlarına sahip çıkması bekleniyor.
Önerim, Bakan’ın sistemin sorunlarını sağlıklı bir şekilde tartışacağı bir çalıştay düzenlemesidir. Her kesimden hekimin ve sağlık çalışanının burada fikirlerini özgürce dile getirmesi, sorunların tespiti ve çözümü için büyük fayda sağlayacaktır.